0359_Avsharlar_Ve_Dadaloghlu_Ahmed_Z._Ozdemir_-1985_353 Flipbook PDF

0359_Avsharlar_Ve_Dadaloghlu_Ahmed_Z._Ozdemir_-1985_353

45 downloads 119 Views 6MB Size

Recommend Stories


Porque. PDF Created with deskpdf PDF Writer - Trial ::
Porque tu hogar empieza desde adentro. www.avilainteriores.com PDF Created with deskPDF PDF Writer - Trial :: http://www.docudesk.com Avila Interi

EMPRESAS HEADHUNTERS CHILE PDF
Get Instant Access to eBook Empresas Headhunters Chile PDF at Our Huge Library EMPRESAS HEADHUNTERS CHILE PDF ==> Download: EMPRESAS HEADHUNTERS CHIL

Story Transcript

AHMET Z. ÖZDEMİ R : 1 934 y ı l ı nda Sarız i lçesinin Ka­ rayu rt köy ünde doğdu. İ l köğrenimini köy ünde, ortaöğren i ­ m i n i Pazarören Öğ retmen o k u l u nda tamamladı (1 956) . Bir s ü re il kokul öğretmen l iğ inden sonra B u rsa Eğitim E nsti­ tüsü Edebiyat bölü m Qı:ıe g i rere k buradan, mez1;.1r oldu � ,

(1960).A��d.�h., u�\��ı �·h'

l\'.:�d��d� '"�·-v-c.

Kars-Kazım Karabekır Ogretmen Oku fu . �Cl'otfa -buziçi (Haru niye) Öğretmen O k u l u , Kayseri-Kız Öğretmen O ku l u, Kırşehir-M. Saylam O rtaokul u , Kayseri Eğitim Ens­ titüsü, Kayseri-Atatürk Lisesi ve Ankara-İncirli Lisesinde çalıştı . H a l kbilim konusunda a raştı rmalar, i ncelemeler yapan yazarın Avşarlar ve Dadaloğiu ilk kitabıdır. Yayımlanacak öteki kitapları : Sarız'da Düğün, Öyküleriyle Avşar Ağıtları,

Öyküleriyle Halk Şiirleri.

/

AVŞARLAR V E DADALOGLU *

AHMET Z . ÖZDEM İ R

DAYANIŞMA YAYINLARI : 45 lDayanışm a Yayın Üretim Kooperatifi) B İR İNCİ BASKI : NİSAN 1985

Kapak deseni : Remzi Oğuz Yılmaz Dizgi. baskı. cilt : Şafak Matbaası. 29 57 84 DAYANIŞMA YAYIN ÜRETİM KOOPERATİ Fİ Menekşe Sok. 27/6 Haberleşme : PK. 266 Kızılay - ANKARA

Ahmet Z. Özdemir

AVŞARLAR VE DADALOGLU

Çeliğine öfkenin şahini nakışlanan Bir aşiret hançeridir ! Dada/oğlu Ahmet Telli

Ö N S Ö Z Çocukluğumda, benim doğduğum yörede düğünler­ de, nişanlarda, bayramlarda, köy odalarında Dadaloğlu'n­ dan tü tküler-bozlaklar söylenir, öyküler anlatılırdı. 1955 yılından itibaren Dadaloğlu'nun şiirlerini derle­ me hevesine kapıldım. Sonra kentlere gidince Dadaloğlu hakkında yazılmış kitaplar elime geçti, bunları okudum. Gördüm ki, halkın anlattığı Dadaloğlu ile, kitapların yazdığı Dadaloğlu başka başka kişiler. Örneğin kitaplar: «Dadaloğ!u, Karahacılı oymağının Hocalı obasındandır, Aziziye (Pınarbaşı) kazasının Sinde! (Kayabaşı) köyüne is­ kan edilmiştir,» diyor. Gidiyorum Karahacılı oymağına bakıyorum. Bunlar, Aydınlı dediğimiz Yürük Türkmenlerinden. Geliyorum. Sin­ de! köyüne bakıyorum. Bunlar da Avşar oymağını n Cingöz­ oğlu obasından. Dahası, kimi yazarlar Dadaloğlu'nun so­ yudur diye Karahacılı Türkmenleri üzerinde geniş araştır­ malar, incelemeler yapıyorlar. Bunun üzerine Dadaloğlu ile ilgili derlemelerimi sürdü­ rerek Adana, Hatay, Kahramanmaraş ve Kayseri illeriyle bu illere bağlı ilçeleri ve köyleri gezdim. Bir yandan da Dadaloğlu ile ilgili eski ve yeni yazılı kaynakları gözden geçirdim. 7

Dadaloğlu'nu anlatabilmek için göçebe Avşarlar ile 1865'te yapılan iskônın iyi bilinmesi gerektiğine inandığım­ dan bu konuları da yakından inceledim. Dadaloğlu göçebe bir halk ozanı olduğundan onun şiirlerinde gecen yüzlerce yer adı bizzat oralara kadar gidilerek yerinde görülmüş­ tür. Yine bu şiirlerde geçen yüzlerce kişi adı da gerek ya­ zılı kaynaklardan, gerekse Avşar ve ötekj Türkmen koca­ larından öğrenilerek belirlenmiştir. Dadaloğl u şiirlerinde gördüğünü, yaşadığını söylemiş­ tir. Özellikle kavga-kahramanlık konusunda söylediği şiir­ leri gerçek olayların öyküsüdür. Onun şiirlerinde geçen kişiler hayali, uydurulmuş kahramanlar değildir, bunlar ya­ şamış kişilerdir. Tıpkı onun· şiirlerinde geçen yerler gibi gerçektirler. Bu nedenle Dadaloğlu'nun şiirleri aynı za­ manda aşiret tarihini dile getiren belge niteliğini de taşır­ lar. Bu tür şiirlerin gerçek öykülerini yazılı kaynakların ya­ nı sıra Türkmen kocalarının yüzlercesine sorularak öğre­ n lmiş ve hiç-bir yerde yayımlanmamış otuz şiirle birlikte ilk kez bu kitapta yer almıştır. Tüm bu konularda bana yardımcı olan yüzlerce Türk­ men kocasına teşekkür eder, onları burada saygı ve sev­ gi ile anarım. Ankara, Nisan 1984 Ahmet Z. ÖZDEMİR

8

İ Ç İ ND E K İL E R

Önsöz ... ... ... ... ... ...... ... ... ... İçindekiler ... ... ... ... .. . ... ... ... ...

7 9

BİRİ NCİ BÖLÜM Giriş . . . Türkmen

13 .

.. ... ... ... ...

16

Avşar . . . ... ... ... ... .. . ...

17

Göçebe Toplumların Özellikleri . .. ... ... ... ... .. . ...

21

Göçebe Yerleşik Çatışması : .. ... ... ... ... ... ... ...

27

1853 Kırım Savaşı ... ... ... ... ... .. . ...

34

İskôn (Yurtlandırma, Yerleştirme) ...

37

İskôn Sonrası ... ... ... ... ... ... ... ...

51

İ KİNC İ BÖLÜM Dadaloğlu'nun Hayatı, Kaynakların incelenmesi

56

- Ziyaeddin Fahri (Prof. Fındıkoğlu) Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, «Bir Mısra Münasebetiyle» başlıklı yazı. 15 Şubat 1928 .. . .. .

58

2

-

Ali Rıza Yalman-Yalkın, Tarsus Gazetesi, Nisan 1928 Sayıları ... ... ... ... ... ... .. . ... .. .

61

3

-

Halk Bilgisi Haberler Mecmuası, 1. Cilt, Sayfa: 104-105, 1928 ... ... ... ... ... ... ... ... ... ...

61

4 - Ali Rıza Yalman-Yalkın, Cenupta Türkmen Oymakları, 1931-1939 ... ... ... ... ... ... ... ...

62 9

5

6

-

-

Taha Toros, XIX. Asır Çukurova Saz şairi Dadaloğlu, 1 941 . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . ...

68

Diğer Eserler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

69

ÜCÜNCÜ BÖLÜM Dadaloğlu Hakkında Bildiklerimiz . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 Dadaloğlu Türkmenler'in Avşar Soyundandır

77 77

2

81

3 4

-

.

-

Dadaloğlu Göçebe Bir Halk Ozanıdır . . . . . . . . .

-

Dadaloğlu'nun Coğrafyası . . . . . . . . . . . .

82

Dadaloğlu Şair Bir Aileden Gelmektedir

86

-

5

-

Dadaloğlu Bir Aile Adı, Bir Lakaptır . . .

92

6

-

Dadaloğlu XIX. Yüzyıl Halk Ozanıdır . . .

93

7

-

Dadaloğlu Kendi Toplumunun sözcüsü Olmuş Bir Halk Ozanıdır . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .

95

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Sanatı ve Edebi Kişiliği . . . . . . . . . . . . . . .

101

Şiirleri A) Konu ve Öz Yönünden . . . . . . . . . .. . . .. . . . . . .

1 03

1

2

3

-

-

-

Kavga, Kahramanlık ve İskan İle İl9ili Şiir-

leri .. . . . . . .. ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yurt Güzellemeleri ve Sosyal Konuları İçeren Şiirleri . . . . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . Dadaloğlu'nun Şiirlerinde At . . . . . . . . . ... . . . Sevgi Üzerine Söylenmiş Şiirleri . . .

1 03 1 14 1 20 1 26

B) Biçim Yönünden . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .

136

. . . .. . . ..

139

CJ Dil ve Söyleyiş . . . . . . . . .

10

BEŞİNCİ BÖLÜM Dadaloğl u ' n u n Şiirl e ri Kavga, Kahramanlık ve İskôn İ le İ lgili Şiirleri .. Yurt Güzellemeleri ve Sosya l Konuları İçeren Şiirleri

241

Sevgi üzerine Söylen m iş Şiirleri

293

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

145

ALTiNCi BÖLÜM , Kaynakça . .. . Şiirlerin Dizini . .. . Kişi Adları Dizini . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yer Adları Dizin i . ... ... ... ... ... ... .. . ... ... ... Avşar Obaları ve Yerleştikleri Köyler . ... ... ... ... . .

. .

. .

. .

. .

326

330 335 341 347

11

BİRİNCİ BÖLÜM

GİRİŞ Avşar'a, «yurdunu tanıt. nerelisin?» deyince: « Keklik öter, kekik biten> demiş. Karşısındaki hemen anlamış: Bu kişi yaylalıdır. Ana­ dolu yaylasının tanıtıcı kuşu kekliktir. Çukurova'da. karın yağmadığı Akdeniz yakınlarına doğru bu kuşa rastlanılmaz. Tıpkı bunun gibi, kekik de bir yayla bitkisidir. Bu kez; «Ya sen demiş» Avşar, kendisine soru soran kişiye. «sen nerelisin?» «Turaç öter, nergiz biter» diye cevaplamış. Tamam. bu Türkmen de Çukurovalıdır. Turaç kekliğe benzer, sülün cinsinden bir Çukurova, bir Akdeniz kuşudur. Cukurova'da Akdeniz ikliminin egemen olduğu ta Toroslar'ın içlerine kadar turaca rastlanılır. Yay­ lada turaç bulunmaz. Türkmen Kocaları'nın anlattıklarına göre turaç beddualıymış da ondan dolayı yaylaya çıkamaz­ mış: Bir kış günü tüm kuşlar Çukurova'da toplanmışlar. birbirlerine; «Yazın yaylaya gidecek misin?» diye sormuş­ lar. Kuşların hepsi; «Allah izin verirse gideceğiz» demişler.

13

Yalnız turaç kuşu, «Allah izin verirse de yaylaya gide­ ceğim, vermezse deıı demiş. O yüzden de turaç yaylaya çıkamazmış, beddualıymış. Bugün bile Cukurova'da düşünceli. dalgın dalgın du­ ran adama: «Yaylaya gidememiş turaç kuşu gibi ne düşü­ nüyorsun?>> derler. Buralarda keklik ile kekik karasal iklimi, turaç ile ner­ giz Cukurova'yı, Akdeniz iklimini örnekler. Keklik ile kekik Cukurova'da yaylayı Akdeniz etkisin­ den ayırır. Cukurova'da kekliğe ancak Akdeniz etkisinin azaldığı üst kısımlarda rastlanılır. (*) Turacın ötmesi Cukurova'da ilkbaharın geldiğini gös­ terir. Buralarda ilkbaharın müjdecisi turaçtır. Yaylada ise ilkbaharın müjdecisi leyleklerdir. Türkmen Kocaları'nın an­ lattıklarına göre leylekler yaylaya, «Mart ayının sekizine (*J

Bir Çukurova hallk ozanı olan Karacaoğlan turaca şöyl e ses lenir: Ötme turaç ötme işin var senin Şahin salıp avlanacak yer değil Vardım. gördüm ağyar göçmüş yurdundan Vatan tutup eğlenecek yer değil Günümüz halk ozanlarından

da turaç ile şöyle konuşur:

Adana-Buruklu Kul Mustafa

·

Çukurova. turaç senin öz kuşun Çiy yağarken garip garip Senin sesin ilkbaharın

ötmez mi

nişanı

Aşiretler yaylasına gitmez mi Eyi saklan seni

kurt, kuş görmesin

Çiftçilerin salağım sürmesin Tembih ettim avcıların vurmasın

Ot

Senin süsün bu ovaya yetmez mi ki Mustafa'ya ilham

veriyon

öterken de bir yüksekde duruyon Yakup

musun, Yusuf'u mu anyon

Giyim yasın haşre kadar bitmez mi

14

varamam. dokuzuna kalmam» derlerm iş. Gerçekten bu nas ı l bir içgüdü ile oluyorsa leylekler 8-9 Mart arası kendi­ lerini m u tlaka yaylada gösterirler. Haritaya bakacak olursak : Anado l u ' n u n güneyinde Mersin körfezinden Toros­ lar'ı n doruklarına. oradan kuzeye doğru Niğde, Kırşeh i r, Yozgat-Bozok yaylasına çıka l ı m . Yine güneyden Adana, Hatay, Ş a m , H a m a - H u m us, Rakka, Halep oradan Fırat nehrin i izleyerek kuzeye doğ­ ru Elbistan 'dan Uzun Yayla'ya çıka l ı m . İşte 1 9 . y üzyıl büyük h a l k ozan ı Dadaloğ l u ' n u n ve onun bağlı bulunduğu Türkmen oymağı Avşarlar'ın gezip dolaştığı yerler . . . Dada loğlu, işte bu kek l i k öten, kekik biten, t u ra ç öten, nergiz biten yerlerin çocuğudur. Onu bu topraklar yoğ urmuş, bu topraklar, bu iklimler dillendirmiştir. Dad a l ­ oğ!u'nda yayla etkisiyle Çukurova, Akdeniz etkisi içiçedir. Şiirlerinde hem yayla sertliğin i. hem Akdeniz sıcaklığını buluruz. İ le rde görüleceği gibi Dada loğlu, Oğuzlar'ın Avşar oy­ mağına mensuptur. (*) 9 iğer T ü rkmen oyma kları gibi Av­ şarlar da uzun s ü re göçebe o l a ra k yaşadı lar. Avşarlar gö­ çebeliğe öylesine a l ışmışlar, o n u n l a öylesine bütünleşmiş­ lerdir ki 19. yüzy ı l ı n sonlarına kada r konar-göçerliğ i b ı ra ­ kamamışlard ı r. Hatta bu u ğ u rd a Osmanlılarla büyük m ü ­ cadelelere bile girmişlerdi. Göçebelikte en büyük sorun hayva n l a ra yeterince ot­ lak bulmaktır. Göçebe toplu l u klar, ilkbah a rdan itibaren yaylalara, sonba h a rdan sonra da gü neydeki kışlaklara göC*l Avşarlar. Oğuzlar'ın bir boyudur. Ancak Dadaloğlu'nun men­ sup olduğu Avşarlar

C Recepli Avşarları!. büyük Avşar boyu

içinde bir oymak olduğu için biz bu Avşarlar'dan söz eder­ ken «oymak,, deyimini kullanacağız.

15

çerlerdi . Dadaloğlu ve onu n bağ l ı bulunduğu Avşa rlar da kışın Çukurova'da kışlarlar, i l kbaharda da Uzu n Yayla'ya Binboğa'ya ve Toroslar'a yaylaya çıkarlard ı . Dadaloğ l u ve Avşarlar böylece yazın keklik öten ke­ kik biten, kışın ise turaç öten nergiz biten topraklarda dö­ ner d u ru rl ardı.

TÜRKMEN Bili ndiği gibi Avşa rlar, Oğuzla r' ı n yirmi dört boyundan birisidir. İslômiyet'i n kabul ü i le birli kte, özellikle Gazneli M a h m u t zamanında Oğuzlar'a Türkmen deniyor. Tü rkmen, müslüman olan göçebe Oğuzlar'ın ikinci adıdır. Dada l oğ ­ lu'n u n bağl ı bulunduğu Avşarlar da bu Türkmen oym a k­ larından biridir. Türkmen kel i mesinin nasıl d oğduğu, bu kelimenin ne­ reden geldiği kon usunda bilim adamları ve tarihçiler bir takım görüşler ileri s ü rm üşlerdir. Türkmen kelimesini i l k kez Gazneli tarihçi Gerdizi ku l­ lanmıştır. Daha son ra tarihçi Ma krizi de Türkmen deyimi­ n i kullanır. Kaşgarlı Mahmut bu ismin Büyük İ skender ta­ rafından verildiğini bel i rtir. Tarih-i G üzide sahibi Hamdul­ lah'a göre; bunlara , İ ran'a geldiklerinde « Kimsiniz? diye s ormuşlar. Onlar da «men -Türk (ben Türk))} d iye cevap vermişlerd i r. İşte Tü rkme n ismi buradan d oğ m u ş d iye an­ latı r. Tanınmış tarihçi De G oeje ( M i chael Jan) ise Tü rkmen kelimesin i n Türk-Koman adından geldiğini ileri sürer. Prof. M ü krem i n Halil Yinanç d a «-men-marn> ekinin aynı zaman­ da « koca, i ri , büyü k)} anlamla rına geldiğini, böylece « Koca Türk, Büyük Türk» sözünden d oğduğunu bel i rtir. Deny de «-men, -man kuvvet ekidir, ve Türkmen Türkler'in

16

Tü rk'ü, Öz Türk» a nlamına geldiğini söyler. Emir Müeyyid­ d in-Ebilfide, bunlara başka dil bildi klerinden «tercüman»­ dan T ü rkmen dend i ğ i n i b ildirir. İ bni

Kesir ve Mehmet Neşri de Türk ( İslam Ansiklopedisi "Avşar»

maddesi.

19

i kinci g ru p Avşarlar ise 1 865'ten sonra Derviş ve Ahmet Cevdet Paşalar'ın Fırka-1 islôhiyye hareketiyle is­ kôn edilen (yerleştirilen) Avşarlard ı r. Bu Avşarlar Recepli Avşarlar diye a n ılır. Bu kitapta söz konusu edilen Avşarlar ikfnci g ruba g iren Recepli Avşarları'dır. Çünkü Dadaloğl u bu göçebe Avşarlar' ı n içinden cıkmış, onlarla birlikte dolaşmış, on­ larl a birlikte yaşamıştır. Dadaloğlu ve bağl ı bulunduğu bu Avşarlar 1 865 yılın­ d a n sonra yerleşik d üzene geçtiklerinden, Orta Asya'dan beri gelenek ve görenekleri n i en canl ı bicimde yaşatan Oğuz boyla rından biri olmuşlard ı r. Bugün bu Avşarlar Kayseri'nln Pınarbaşı, Sarız-To­ marza ilce leriyle bu ilçelere bağl ı yüz on kadar köyde yaşamaktadırlar. Ayrıca Adana'nın Tufan beyli ilcesine bağl ı üc köye de bu Avşarlar iskôn edilmişlerdir. (") Osma n l ı lar Arap ve lran kültürüne acıktı. Göçebe Av­ şarlar ise kendi kültür ve geleneklerini yaşatmışlard ı r. Bu, doğal olara k kapal ı e konomik yapı içinde olmaların­ dan kaynaklanmıştır. Türk Dili'nin zengin d iller a rasında sayılmasında diğer Oğuz b oyların ı n yanında e n çok da Avşarlar'ın katkısı olmuştur. Osmanlı'nın lsta n bu l 'unda Fa­ tih Sultan Mehmet, Arapça'yı resmi dil haline g etirirken ; ondan cok önce Avşar Karamanoğ l u Mehmet Bey: «Türk­ çe'den başka d i l kullanıl mayacak . » diye buyruklar ver­ mişti. Yine bir Avşar olan Akkoyun l u Uzun Hasan ezan ı v e Kur'a n ı Türkce okutmaya çal ışıyordu . Burada şunu belirtmeliyiz k i Recepli Avşarla'ı gecmlşl­ n l e n iyi bilen, varl ı kları n ı e n canlı bicimde sürdüren bir Türkmen oymağıdır. . .

iskAnından sonra Recepli Avşarları'nın hangi obası­ nın, hangi ilçelerin hangi köylerine iskan edildiklerini gös­ terir liste bu kitabın sonuna eklenmiştir.

( ") 1865

20

Avşarlar Türkmen oldukları h a lde Anado l. u'd a hep Türkmen'den ayrı bir boy olara k tan ı n mıştır. Bunun nede­ n i Avşarlar'ın büyü k ve a ğ ı rlıklı bir boy olara k görü lmesi­ dir.

GÖÇEBE TOPLUM LARIN ÖZELLiKLERi Dadaloğ lu Türkmenler'den göçebe Avşar oymağı n ı n yetiştirdiği b i r ozan d ı r. Dadaloğlu'nu d a h a yakından tanı­ yabilmek için göçebe topl u m yapısın ı iyi bilmekte yarar vard ı r. Cünkü onun şiirleri göçebelikten derin ve renkli a n ı lar taşır. Göçebe toplumlar bel l i yere bağlanmadan mevsimine göre yurt değiştirir. Göçebe toplumlarda çok sayıda hay­ van sürüleri olur. insanlar tümüyle bu h ayva n sürüleri n i n bakımı ile ilgili olduklarından genel a nlamda çoban sayı­ l ı rlar. Göçebellkte h ayvan, otla k ve avlak olmadan yaşam olmaz. Hayvanları otlatmak icin mevsimine göre yaylakla­ ra ve kışlaklara göçerler. Bu gelenek Orta Asya'dan iti­ bare n göçebe Türkmen oymakları n ı n hepsinde böyledir. Göç g ü n leri. özellikle kışlaklardan yaylaklara göçer­ ken özel bir önem kazanır. O g ü n herkes en yeni elbise­ sini g iyer. Gene kızlar, gelinler, delikanlılar e l lerine kına yakarlar. Develerin ön ayakların ı n d izlerine ziller takıl ı r, kök boyası ile boyanıp dokunan e n süslü Avşar kilimleri bu develerin üstlerine atıl ı r. Tüm yol h azırlıkları tamam­ lanır. Oyma k beyinin ve oba başkanları n ı n göç g ü n ü n ü kararlaştırmasından sonra türküler söylenerek. bel l l konal­ galara konara k yaylalara varılır. '

C4) Daha geniş bilgi için Ali

Rıza Yalman Yal.km Cenupta Türkmen Oymakları. Düz. s. Emir ı. Cilt. Syf. ısı. ıoo. -

21

Göçebe, yazın ve kışın her türlü tabiat etkisine açık­ tır. Onun için yaşam koşulları güçtür, acımasızdır. Sonra göçebe. ekip biçmed iğinde n . diğer bir deyişle tarla tarı m ı i le uğraşmadığından i htiyaçlarının çoğunu yağma yoluyla ka rşı lar. Yağma göçebel i kte doğ a l sayılırd ı . Tıpkı bunun gibi, eskiden ganimet a l m a k da savaş sonrası n ı n doğ a l b i r sonucuydu. Nitek i m bunun örnekleri n i Hun l a r'da İ slôm tarihinde ve Selçuklar döneminde görürüz. Hatta Kaşgarlı Mah mut'ta. Dede Korkut öykü lerinde ve Yunus Emre'nin şiirlerinde yağ malama konusunda ça rpıcı örnekler var­ dır. Bayı ndır Ha n yılın bel l i g ü n lerinde evin i yoksullara yağmalatırd ı . Hz. Ö mer bir savaşta gani met olara k kendi­ sine d üşen kumaş az olduğundan elbise yaptıramaz. An­ cak oğluna düşen kumaşı d a a larak bir elbise yaptı rabil i r. Bu konuda halkımız a rasında: «Al l a h ev iniz yağ ma la ­ n a . » d iye bir de beddua vard ır. « İ bn-i Haldun'a göre yerleşik, tarımcı yaşam biçimi nedeniyle ba rışçı; çoban ise savaşçıdır. » 5 Kışlakları n iyi­ sini, yaylakların en otlusunu ele geç i rmek göçebe toplum­ lard a kavgalara, savaşlara yol açar. Atların besilisi, zayıfı da göçebel ikte önem lidir. «Çü n k ü bun lar atların h ızına gö­ re vur-kaç yaparlar.» 6 Bir a kşam ü zeri ya d a bir sabah vakti, i nekler sağı­ l ırken karşı oyma k ya da oba baskın yapa b i l i r. «tas size, i nek bize» sloganıyla sığ ı r sürülerini atlarının ön lerine kat­ tıkları gibi kendi bölgelerine getireb i l i rlerd i . Bun a «yağmalama» denirdi. Tü rkmen geleneğinde bu h a reket h ı rsızlık değ i l d i . Ç ü n kü hırsız l ı k gizlice, kimseye sezdi rmeden yap ı l ı r. Özünde gizlilik, sinsil i k vard ı r.

(5) Doğan Avcıoğlu- Türkler'in Tarihi Syf. 209, r. cilt. (6) Doğan Avcıoğlu. Türkler'in Tarihi. I. cilt, Syf. 335

22

Oysa yağmalama açıktan, h erkesin gözü önünde, güç k ullanıla ra k yap ı lır. Avşar geleneğinde yağmada, baskın­ da e'ıe geçirilen mal geri verilmez. Bunun gibi ciritte, sin­ sinde, güreşte, turada ve z u k oynamada ölen taraf dava­ cı olamazd ı . Y i n e es�iden, Avşar geleneğine göre baskın ve yağ­ ma yapmayan erkeğe kız vermezlerdi . O yüzden de pısı­ rık ve korkak olanlar güç evlenirler, ya da evlenemezlerd i . Yağmalama konusunda d a h a önce yerleşik d üzene geçen Türkmen boyları, Avşarlar'ın yaşadığı yörelerde on­ ları i ncitecek nükteler yaparlar. Bunlar kendi dedeleri n i n de vaktiyle aynı şeyleri yaptıklarını her nasılsa bilmezlik­ ten gel i rler. Onun için bu yörelerde göçebe yerleşiğe, yer­ leşik de göçebeye pek ısınamamıştır. Bunun nedeni yerleşiğin kendi k u ru l u d üzeninin göçe­ beler tarafından s ı k s ı k bozulmuş olmasıdır. Ö rneğin Kay­ seri ve çevresi nde çok eskiden beri güçlü bir Avşar a ğ ı r­ l ı ğ ı d uyulagelmiştir. 14. y üzyıl ı n sonlarına doğru Sivas ve Kayseri bölgesi egemeni Kadı Burhanettin, önce Kayseri'­ ye kadı, daha sonra E ratna O ğ ulları'na vezir olmuştur. Kadı Burhanettin'in damadı Avşar Türkleri'nden Burhanet­ tin , o dönemde Osmanl ı 'y ı bir savaşta yener. T i m u r'a d a karşı çıkar. 7 Bundan Avşarlar'ın çok önemli görevler üst­ lendikleri n i a n lıyoruz. 17. yüzyıldan sonra Kayseri ve çevresi, o a rada Erci­ yes Dağı, Ali Dağı, Avşarlar'ın s ü rüleri n i n otlatıldığı yer­ lerd i . B u n u h a l k ozan ı Karacaoğlan'ın şiirlerinden de a n l ı ­ yoru z : Ali Dağı Erciyes'in ete ğ i Yiğitler yatağı, sümbül biteği Yüce tepelerin Avşar y atağ ı Burcu b urcu kokar g ü l ü n E rciyes (7) Doğan Avcıoğlu

-

Türkler'in Tarihi. ı. cilt, syf. 171

23



Karac'oğlan der ki eşin b u l un maz Yürük at yorul u r, gönü l yorul maz Kış gelince hiç yanı n a varıl maz Yamandır soğ u ğ u n senin, Erciyes 8 Bu yörelerde Avşar'ın baskısı uzun süre devam etmiş­ tir. Bu g ü n bile Kayseri'nin merkez köylerinde: «Ne kaçı­ yorsun, yoksa arkandan Avşar atlısı mı geliyor.» sözü hô­ lô söylenmektedir. (") «Avşarlar'ın bünyesinden çıkan kovgun grupları, Orta Anadolu ve G üney Anadolu'nun yerleşik köylerine sefer d üzen lemektedi r. Aşi retler a rası kavgalar, devlet otoritesi­ ni tamamen ortadan kaldırd ı ğ ı gibi, zirai sahaların tahrip olup azalmasına da sebep o lmaktadır.. 1849 yılında, Lek , .

(B) Asrm Yahyabeyoğlu - Abdullah Satoğlu. Kayseri. Erciyes ve Çevresi Üstüne Yazılrruş (")Avşar Kocaları'nın

Şiirler AntJlj. Sayfa: 57.

anlattıklarına göre ıs. ve 19.

yüzyılda

Avşar atlıları Kayseri'ye bugünkü Sivas Caddesi üzerindeki Kümbet'ten ya da Talas yönünden saldinrlarmış. Bu saldı­ rılardan korunmak için. iç kalenin üzerinde devamlı bir göz­ cü bullunurmuş. O zamanlar şimdiki gibi yüksek madığından. kente saldıran atlıların

binalar

ol­

tozu-dumanı çok uzak­

lardan bile görünürmüş. Saldırı. atların tozu dumanı .görülür vasıtasıyla her yana

görülmez. tellallar

duyurulurmuş. Bunun üzerine herkes

kallenin içine ve evlerine kaçar. kapılar kilitlenirmiş. Kayseri'de eski. köklü bir aile olan Güpgüpoğulları'ndan Remzi Güpgüpoğlu şunları anlatıyor: ·Dedem anlatırdı; eskiden Talas'ın doğusunda bizim de, diğer KayserlHer'in de tarlaları vardı. Fakat bu tarlalardaki ekinlleri Avşar sürüleri sık sık yayılır, harap ederdi. Bir gün Kayserili Avşar beyinin yanına gidiyor. tarlaların yanından hayvaniarım çekmesini. kaldırmasını rlca ediyor. Avşar beyi buna çok kızıyor ve: Asıl sen cevap veriyor.

24

oradan tarlanı kaldır» diye

Kuzugüdenli ve Kırı ntıl ı aşiret atlılarıyla beraber, Kayseri. N iğde, Kırşehir taraflarında kovguna giden Avşar e lebaşı­ ları n listesinde: İsmail Bey, Avan Hasanoğlu, Sorıvelioğlu. Mustafa Bey, Kamber ve İbra h i m Kethüda. Halll oğ l u , Du­ man Bey, Kadriağa Oğlu. Şah rumanlı Mehmet. Hasan Hü­ seyinoğlu. Bıyıklıoğlu, Torun Ali. Veziroğlu, Cırrı koğl u , Şa­ tıroğl u . Memillcik. C u kadaroğlu, Şaşt ımoğ lu , İsmail Bey, Terkeşlioğl u , Kocaali, Cerkesbey, Askeroğl u. Karayusuf. M u c u koğl u . Köseoğlu. Del i Halil, Paşabey, Topaloğl u . M u azzam ( H u hazlm olacak) Oğlu. Kuşcuoğ l u , Serce Ha­ san, Mirza, İbrahimoğlu, Barcenek Oğlu Cansız Osman. Kuyucuoğ lu. Hasanali. Del i Hösük, Osmancıkoğl u Kolu kı ­ rık Seyfali'nin isimleri geçmektedir.» «Avşar aşiretinin. bu kovgunla, köylülerden ve hristi­ yan la rdan; enta ri. şal. maşlah , beygi r, inek. kilim, ö küz, n akit para. tay, şalvar, tüfek, tabanca, k ı lıç, silôhl ı k, aba, merkep, koyun, at. yayık. fes. şal. püskül, küpe, heybe, kemer. mes, yazma. gömlek gasbettikleri ve ellerine ge ­ cen mal ve eşyan ın 3.000 keseyi bulduğu bel i rtilmekte­ dir.» 9 Bu biçim hareketlere «talan-yağma» denir. Bu e kono­ minin adına da «talan ekonomisi» demek doğru o l u r kanı­ sındayım. Göçebe toplumları nd a düzenli bir ticari hayat olmad ı ğ ı ndan aşiret. gereksinmeleri n i bu yolla karşılardı. Burada esas kura l : G üçlü i ken sald ı rı, güçsüzken dağlara cekillp beklemek. Bu zamanlar göçerleri n kendile rine ait kalaba l ı k hay­ van sürü le rinin olduğ u n u biliyoruz. Aşağıdaki rakamlar gerçek sayın ı n çok altında olmasına karşın, b u konuda bir fikir verebilmektedi r: (91

Cezmi

Yurtsever. Ermeni Terör

Merkezi Kilikya

Kilisesi.

Sayfa: 112

25

Menemenci oymağı )) Bozdoğan )) Avşar )) Cerit )) Tecirli Va rsak (Farsak) )) )) Kozanoğ l u Dündarlı )) )) Ka rahacılı )) Lek

20.000 baş hayvan 1 03.000 )) )) 93.000 )) )) 67.000 )) )) 91.000 )) )) 90.000 )) )) 15.000 )) )) 13.000 )) )) 12.000 )) )) 10 9.000

Her sürü 200-300 koyundan ol uşurdu. Sürü sahipleri, her surü için bir koyunu vergi olarak verirlerdi. ıı Bu ver­ gi aşiret beylerine verilirdi. Bazı oymaklar ise bu vergiyi devlete verirlerdi. O takdirde buna «ağnem» denirdi. Göçebenin d üşüncesi. yaşayışı, inancı gelenek ve gö­ renekleri, kısaca kültürü üzerin de, birinci derecede d oğa i klim öğesi de etkili olm uştur. Elbette göçebenin kendi­ ne göre bir dünyq görüşü va rdır. Yoksa göçebelik başıboş, hiç bir şeyden habersiz dolaşmak demek değildir. Sonra: « Göçebe uyga rlığ ı n ı n belli yerlere yerleşen lerden daha aşağı olduğu yolundaki eski fikirler, g ü n ü m üzde yapıl a n incelemeler son unda tamamen ç ü rütü l m ü ştür. Göçebeli­ ğin geniş bozkırlarda ma ksatsız bir serüven olduğu sanıl­ mamalıdır. » 12 Binlerce hayvan besleyen bir top l u m plansız, hesapsız hareket edemez. Hayva n la rı n ba kımı, otlatı lması, yavrulaCıol Kasım Ener. Tarih Boyunca Adana Ovasına Bir Bakış, Say­ fa: 308cııı Dr. Yusuf Halaçoglu . Tapu Tahrir Defterlerinde 16. yüzyıl Sis CKozanl Sancağı. Sayfa: 878(121

Türk Tarihi : Silahlı Kuvvetler ve Atatürkçülük. Genel Kur­ may Başkanlığı. 50. Yıl Yayınları Syf.

26

7.

ması. iyi otlakların seçilmesi, göç g ü n l erinin ve konalga­ l a rın belirlenmesi bel l i bir yaşam tecrübesinden sonra el­ de edilir. Bugün bile Avşarlar, yerleşik düzene geçeli y üzy ı l ı aş­ kın bir süre geçtiğ i halde hôlô i l kbahardan itibaren Toros­ lar'daki, Binboğa'daki yaylalarına birkaç aylığına göçerler. Onların gönlünde. tıpkı ata l a rı gibi önemli olan soğ u k su­ l u , a l baharl ı ve otlu yaylalar. kalaba l ı k h ayvan sürüleri yatar. Avşarlar yerleşik d üzene tam a l ı şamadıklarından mülk edinme. büyük çapta a rsaya d üşkü n l ü k yok­ tur. Hemen çoğunun ellerindeki tarla tapuları 1 865 tarih in ­ d e n sonra, Abdülaziz v e 2. Abd ü l h amit dönemlerinin tari­ h ini taşırlar. Tüm bunlara rağmen bugün göçebelik. çadı r h aya­ tı çok gerilerde kalmıştır. Topl u m l a r bel l i yerlere yerleştik­ ten sonra uygarlık yol u nd a daha h ızlı i lerlemişlerd ir. B u rada, Doğan Avcıoğl u ' n u n deyimi ile şunu belirte­ l i m ki. göçebelik ne öğünülecek. ne de yerinilecek b i r d u ­ rumdur. Göçebelik her topl u m u n geçird iği b i r yaşam biçi­ midir.

GÖCEBE YERLEŞİK CATIŞMASI 1 865 yılından önce Uzun Yayla. Sarız Suyu (Seyhan'ın doğu kol u ) . Pınarbaşı ve Zamantı (Seyhan'ın batı kolu) çevresi Avşarlar'ın yayla kl a rıydı. Avşarlar 300 yıldan fazla bir süre b u ra ları yaylak olarak kullanmışl a rd ı r. Her y ı l N i ­ s a n ayından itibaren Torosları G üney'den tırmanan Av­ şar göçü develeriyle, atlarıyla. büyük ve küçükbaş h ay­ vanlarıyla bel l i bölgelerde konaklayarak yaylalara çıka r-

27

l a rd ı . Bu bölgelerde sayıları 26'ya yükselen bir aşiret ve a ile top l u l u ğ u görülmektedir. (13) Kışlak y u rt olarak da; Tecirliler; Osmaniye, Haruni­ ye - Düzici bölgesinde, Ceritler Ceyhan nehrinin sol kesi­ m inde, Bozdoğanlar Kadirli bölgesinde, Reyhanlı oymağı Kırıkhan, Hatay bölgesinde otururlard ı . Avşarlar ise Kozan'dan M isis'e kadar o l a n bölge on­ ların kışlak y u rduyd u . B u n u n l a birlikte; «En zorlu aşiret Avşar aşiretiydi. O C u k u rova'da canının isted iğ i yere ko­ nabil irdi. Önüne gecen olmazd ı . » (14) Gere k yayla la rda, gerek kışlaklard a Avşarlar eliğer Türkmen oymaklarıyla ( Cerit, Tecirli, Bozdoğan ... ) dost ve komşu olarak yaşarlard ı . Bu oymakla r birbirlerinden kız a l ı p verirler, düğünlere , bayramlara karşıl ı k l ı buyur edil irler, oymak ve oba ileri gelen lerine özel şölenler dü­ zenlerlerdi. Bütün bunla ra karşın zama n zaman bu T ürkmen oy­ makları, obal arı a rasında çatışmalar, zorlu kavgalar d a o l u rd u . Bozan bu oymaklardan birkaçı birleşir öteki oyma­ ğ ı yener; onları yaylasında n , kışlasından kovarlar, malla­ rını yağma ederler, bozan d a yenilen oymak ya d a oba birkaç yılda kendin i toplarlar aynı h areketi karşısındakine tekrar ederd i. Bu kavgaların izlerini Dada loğlu'nun şiirlerinde adım adım izlemek mümkündür. Fakat asıl öneml isi b u oymakların, özel likle de Avşar­ l a r' ı n yerleşik h a l k üzerinde baskısı oldukça büyüktü. Av­ şarlar, yayla lara çıktıkları zamanlar; yöredeki köylere, ka­ zalara baskınlar d üzenleyere k «vur - kac» yaparlard ı . U 3 Dr. Yusuf Halaçoğlu. Fırka-i İskfln.

İslflhiye v e Yapmpış

(14) Yaşar Kemal. !nce Me � 6. baskı sayfa: 311

28

Olduğu

«Vur - kac» larda Avşarlar, yerleşik halkın büyükbaş ve kü­ çükbaş hayvan s ü rü lerin i kaçırd ı kları gibi, bozan da «Yük­ te h afif, pahada a ğ ı r» ne varsa a l ı p götürürlerd i . Ayrıca b u n ların h ayvan s ü rüleri ekinlere, bağlara, bahçelere za­ rar verirlerd i . Öyle ki, sık s ı k meydana gelen bu olaylar­ dan köyler ve kazalar bıkmışlar, korkmuşlar, bir köyden ötekine, bir kazadan diğer b i r kazaya gidip gelemez ol­ muşlardı. O zamanın fermanları na da gecen yayg ı n deyi­ mi i le «evlerinden taşra (dışarı) çıkacak hal leri kalma­ m ıştı . » Bu baskı lardan y ı l a n yöre halkı, d u rumlarını a nlatan çok sayıda a rzuhaller (dilekçeler) yazarak Avşarlar'dan şi­ kôyetcl olduklarını yöneticilere bildirm işlerdir. Ardı arka­ sı kes i l meyen bu d ilekçelerin ta istanbul'daki padi şa h ­ lara kadar götürüldüğünü s ı k s ı k çıkan fermanlardan an­ lamaktayız. İşte bu fermanlardan birinde şun lar anlatı lmaktad ı r : «Recepli Avşarları'nı n Rakka'ya iskôn edilmelerine dair. » Kayseri'ye v e Develü ve Yahya l u ve Göstere (Tomar­ za bölges i ) ve İ ncesu ve Zamantı kazaları ahalileri a rzu­ hal idüp sen ki . . . . . . . . . Lôkin cemaat-ı mezbure (adı geçen cemaat) halkının kemali isya n la rı ve tuğyanları (ayaklan­ maları , azg ı n lı k ları) o l u p, bunlar kasaba ve k u ralarından, ( köylerinden) taşra (dışarı) çıkacak h al leri kalmayup m ü rü r v e u b u r iden lerin (gelip geçe n lerin) mailerin gasb u g a ret (zorla alma ve yağmalama) ve h ayvanatların s ü rüp cevr ü teaadileri n ln (haksızlık edip inciterek, düşma n l ı k ede­ rek) . . . Eşkiya-yı mezburenin (adı gecen eşkiya n ı n ) her n e tarikle (yol i l e ) o l u rsa olsun m ukatdema (girişte) ferma­ n ı m olduğu veçhile mahal l i memu rlarına iyva ve iskôn i l e (yuva - e v v e yerleştirme) şerr ü mazarratların ( kötül ükle29

rini ve zararla rını) fıkara üzerinden def ü ref'e (savu p kal­ dırarak) . . . Fermôn-ı ôlişanim sadır olm uştu r. ( 15) Fi Evvaliz 1143 (1730) Bir başka fermanda da şunlar yazılıdı r : « . . . . . . . . . Bozok Sancağı nda Sorkun Kazası ve ol havai ide tavayif-i iskôndan Cerit ve Köçekli ve Avşar . . . ce­ maatlerinden firar eden eşkiyanın . . . Anadolu' da katl-i nü­ fus ve gasb-ı emval i le fesad ü şekavet üzere oldukları (insan öld ü rd ükleri, mal çald ıkları, fesatlık ve eşkiyalık yaptıkla rı) i lôm olu n u p (bild i rilip) mezkur şakiylerin (adı geçen eşkıyaların) . . . Sivas Beylerbeyi M ustafa Paşa'ya e m ri şerifimle tembihi h ümayınım olup ve mezku r şakiy­ lelerin e le getürülmesü. ıı ( 16)

ki.

Fermanların birinde de şunlar dile getirilmiştir : «Recepli Avşarları cemaatları n ı n İskônlarına Dai r. Halep ve Rakka Valisi Vezir Yusuf Paşa'ya h ü k ü m

Eva m ir-şe r_ i fim le (kutsal buyruğu m la) Rakka havalisi­ ne iskô n ları ferman olunan tavayif-i Türkmen ve Ekrad­ dan Recepli Avşarları . . . Hôlô Kayseri ve Zamantı tarafla­ rında olup i kametlerinden h uruç eylediklerinden ( isyan edip kaçtıkla rından) maade . . . » 1 7 fi Eva h i ri 1 124 (1712) Anadolu'da yaşayan Türk aşiretleri hakkında Divan -ı Hümayin M ühimme Defterleri i ncelendiğinde, Osmanlı i m ­ paratorlu ğ u n u n gerileme dönemi d a h a b i r açıklıkla görül­ mektedir. Ü lkeler fetheden , kıtalardan kıta la ra at koştu­ ran Osmanlı lar, ne yazık ki, içeride dirlik, d üzenli ğ i tam ola ra k sağlayamamıştı. (15) Ahmet Refik. Anadolu'da Türk Aşiretleri. Syf. 186. 187. (16l Ahmet Refik. Anadolu'da Türk Aşiretleri . Syf. 121. (171 Ahmet Refik. Anadolu'da Türk Aşiretleri. Syf. 145.

30

Anadolu isyan ları. en başta da «Celöli isyanları» ada­ letsizl i kten , temeldeki boz u k l u kta n kaynaklanmaktad ı r. Haksız vergiler. yeteneksiz yöneticiler yüzünden çıkan bu isya n ları bastırm a k için boşu boşuna T ü rkmen kıyı m ı yapı l mıştır. Y ü z bin lerce Türkmen öldürüldüğü halde geri­ ye doğru sayma yine de d u rd u rulamam ıştı .

Bu karışıklıkla r içinde soy g u n l a r. saldırılar, göçebe T ü rkmenler' i n yaylak ve kışlak y u rtlarda yarattı kları hu­ z u rsuzluklar eksik olmamaktad ır. 1141 ( 1728) yı l ı nd a çı ka­ rılan bir fe rmanda şunlar anlatılmaktad ı r: Sivas ve Yeni İ l Kad ı la rı n a ve Sivas M ü tese l l i m i ve Yeni İ l Voyvodası ve M u kaddema Zamantı ırma ğ ı haval i ­ s i n e iskô n ı ferma n ım olan Receplü Avşa r'ı içün m ü başir tayin oluna n . . . zide mecdi hüm aya hüküm ki. « . . . Rakka m u kataatı ndan ifraz (Rakka bölgesinden. arazisi nden ayrı lıp) ve Zamantı m u kataasına zammu i lhak o l u n a n Avşa rla r cemaatı v i rilen ferman-ı ôli ve taahhüt­ ler! m ucibince. Zamantı ırmağı etrafında ha l i ve ha rap olan m aha l lerde kendü ha llerinde otu rmak lôzım i ken Av­ şar-ı mezkur aşiretleri (Adı geeçn Avşar aşiretleri) sakin oldukları (otu rd u kları) maha l le rd e d u rmayup kadimden {eskiden) Pehl ivan l u ve Tevabii cemaatleri n i n yaylakları olan Camurlu'ya üç, dört saat karip {ya k ı n ) Zamantı Ka­ yası'nda nam mevzie havaları n a tabi ecnası m uhtelife {çe­ şitli yönde) eşkiya ile gelüp da ima ha remeyn i şerifeyi n reaya larını (padişahın hal k ı n ı ) taciz v e rencideden ha l i ol­ madıkları nd a n maade { başka) Pehlivan l ı reayalarını dahi m uhasa ra ve geze ndevap ve mevaşilerin (hayvanlarını) fuzu l i ahz ü gasb ve g a ret ve Kayseriye canibine (yönü­ ne) giden tüccarlarından on beş ademlerin i n yol la rı n ı ke­ s ü p üzerlerinde olan emva l ( m a l la r) ve eşyaların soyup ve bir nefe r ademlerin bigayrihakkın (haksız olara k ) kati l ve 31

a ltı neferin d arbı şedid ile d a rp ve mecruh (yaralı) eyle­ d l klerb>. 18 Fi Evasiti 1 141 (1 728) Tüm bu fermanlar, Osmanlı padişahlarının Avşarla r ve diğer göçebe Türkmen oyma kl a rıyla başlarının hoş olma­ d ığ ını göstermektedir. Esasen Osmanlı devleti 1 865 yılına değin G ü ney'deki Türkmen oyma kl a rına tam olara k ege­ men olamamıştır. Cukurova'da Kozanoğ u l lan'nın baskısı her zaman d uyulagel m iştir. Ahmet Cevdet Paşa: «Sis ( Kozan} kasabası. Kozan dağları n ın eteklerinde ve Cukurova'nın bir ucunda ve Adana'ya on sekiz saatlik mesafede vaki' olup, bu mesafenin n ısfı (yarısı} Adana'ya a it ise de, Kozan aşôirinin (aşiretlerinin) cevelangôhı (dö­ nüp dolaşma yeri. otl a rının gezinti yeri) olduğundan Ada­ n a'nın bir-iki saat ilerisinde emniyet yok idi. Ve Kozanoğ­ lu kime gücense, ü zerine aşiretlerden birini taslit (musal ­ l a t etme. sataştırma) edegeldiğinden Adana Meclis-i Kebi­ rinde bile alenen Kozonoğ l u a leyhine söz söylenmez idi» diyor. 19 « Kozanoğl u 'nun izni olmadan h ic kimse Kozan hudu­ d u ndan (") dışarı çıkamaz, kimse de Kozan'a izinsiz ge­ lemezdi. Zoru n l u olarak Kozon'a gelmek isteyene doğru yol gösterilmezdi, dolaşık yerlerden a ncak Kozon'a geti­ rirlerdi» . 20 Öze llikle Avşarlar ve onların bağl ı bulundukları Ko­ zanoğ u l la rı başına buyruk, kend i h a l lerinde d iledikleri g ibi yaşa mışlardır. Osmanlılar'o bağlılıkları d a d a im a sözde l Hacı Ahmet Ôzkan. Sarız Karayurt köyünden.

Kavgaya

bizzat girmiştir. Sırtında da bir kama yarası vardı. Bana anlatan: Torunu

Hüseyin Ôzkan.

( " " ) İbrahim Polat. Yargıtay Baş Savcı Vekili. ( " • • l Alişir Işık. Sarız Yalak

CYeşilkent> kasabası.

45

Böylece devlet desteğiyle, beylerin de göz yumma­ sıyla Uzun Yayla Cerkezler'e verilmiş o l u r. Ama beri ta­ raftan Uzun Yayla'nın e lden gitmesi Avşarlar'a çok a ğ ı r gelir. Şiirler söylenir, ağıtlar yakıl ı r. işte bunlardan bir ör­ nek : Çifte paşa gelmiş teftiş ediyor Al baharlı yaylalarım nic'oldu Aşiretler ah eyles i n , ağlasın Boynu uzun a ra p atlar nic'oldu Kılıç kabzasında kınalı parmak Ne yaman zor imiş yurttan ayrılmak Hepimiz kırı l ı r, y u rdumuz vermek Silô h ı n a g üvenenler nic'oldu Girer m 'ola şu beylerin düşüne Avşa·r kızı rastık cekmiş kaşına Saraylar yaptırd ı m Pınarbaşı'na Al tavan l ı saraylarım nic'oldu Devriyeler toplayarak geldiler Kolumuzu dallarından kırdılar Yurdumuzu Cerkezler'e verdiler Soğuk sulu Uzun Yayla nic'oldu Yüreğim yaralı, deru n u m pasl ı Yıkıldı i l im iz, beyler h e p yaslı B u rnu h ınzmalı, yalbırdak fesl i Yadellerd e kalan kızlar nic'oldu i ce rim yaralı, derunum dağlı Küheylan atları n gemleri bağlı Ordumun aslanı Avşar'ın oğlu G üvendiğ i m Kozan Dağı nic'oldu 31 (311 Emir Kalkan. Türk Dünyası Araştırmaları. 76.

46

Sayı 19, Sayfa

Bilindiği gibi Avşarlar folklor yönünden zengin bir Türkmen boyudur. Her kon uda şiirler söylemek onlar için ta eskiden beri s ü regelen bir gelenektir. Özellik ölenle­ rin arkasından ağıtl a r yaka rak onların an ı la rı n ı yaşatm a k b u g ü n b i l e aynı bicimde devam eder. Yıllar geçtikçe Avşarlarla Çerkezler birbirlerine komşu olurl a r, dost olurlar. Böylece eski h ı r-gürlü dönem de ge­ rilerde kalır. İşte tam bu s ı ralarda Pınarbaşı ilçesinin Çerkez Ak­ viran köyünden tan ı nm ış bir Çerkez Bey'i ölür. Çerkezler çok sevdikleri bu beyin anısını yaşatmak isterler. Avşar­ lar gibi ağıt söyleyemediklerinden bu kon uda bir hayli şa­ ş ı rırlar. Sonunda bunun çaresini bulurl a r: Avşarlar' ı n g üzel ağıt yaktıkları n ı bildiklerinden, komşu Hassa köyünden Kamer Karı 'ya (Kamer Alkan'a) baş vururlar. Ondan bey­ lerine ağıt yakması icin ricada bulunurla r. Kamer Karı ü n l ü bir ağıtçıdır. İ lk önce Çerkezlerin bu isteklerine kar­ şı gönü lsüz davranır, sonra d a istenen ağıdı söyler. Söy­ ler ama içinden de eski kavgal ı gün leri bir türlü unutama­ dığından, bu ağıdın son kısm ı n ı böyle bağlar: Ne deyim de ne söyleyim Ölü bizim olmayınca Teker teker tüke n i r mi K ı rk ı birden ölmeyince. E lbette bunlar a rtık gerilerde kalmıştır. Avşarlar ile Çerkezler birbirlerinden kız a l ı p vererek a kraba olmuşlar­ dır. Esk i günlerin anısı üzerine yapılan şakalar ise devam etmektedir. Çerkezler dolayıs ıyla ara verdiğimiz iskön olayı n ı n deva m ı n ı bizzat iskônı �apan Ahmet Cevdet Paşa 'dan iz,. leyelim : « . . Kozanoğ l u Hacı Bey i le beraber, Kozan'a mensup olan Türkmen aşiretlerinden Avşar aşireti beyi müteveffa .

47

Cerkez Bey-Zade Hacı Bey dahi Fırka-i islôhiyye'ye gele­ rek (Yöredeki devlet yöneticilerinden şikôyetci olmuşlar­ dı. Cünkü göçebe aşiretler konup göçtükleri yerlerdeki ekili arazileri tahrip ettikleri nden başka, yağma yapara k yerleşik halkı rahatsız ediyorlard ı . } v e ekserinin yaylakları Uzun Yayla olup, orada ise muhacirin-i Cerakise (Çerkez muhacirleri) iskan olunmak devletçe mukarrer olundu­ ğ u ndan ( kararlaştırıldığından) . . . Hacı Bey kendi aşiretini oraya civar olan Sarız a razisinde iskôna teşebbüs edip, Fırka-i İslôhiyye'ce (uygun olduğundan kendisi ister ise orada, istemezse Cukurova'da kışlak yurdunda iskôna ser­ best kılındı.} . . . yayla cihetini tercih etmekle Sarız arazi­ sinin Avşar aşiretine tahsisiyle iskônları h ususunda teshi­ l at (kolayl ı k) gösterilmek üzere lôzım gelenlere tahrirat (resmi yazılar} yazıldı. Ve bu bôbda ( h ususta) mu'avenet (yard ı mcı) olunmak üzre keyfiyet Kurt isma i l Paşa'ya da­ h i iş'ar edildi (Haber veri l d i ) . 32 Böylece Avşarlar kendi kendilerine Sarız, Pınarbaşı, Lamantı yörelerine yerleşmiş oldu lar. Bunun a rkasından yani yerleşim biri mleri . köyler, kasabalar kuru ldu. Sonra Avşarlar i l k kez n ü fus kütüklerine geçerek resmen Os­ manlı votandaşı oldular. Yerleştikleri arazilerin tapuları ise bundan sonra verllmeye başlandı . O dönemin Avşar aşireti boy beyi Hacı Bey de Pınar­ başı ilcesine yerleşti. Bu ilçedeki şimdiki h ü kümet bina­ sının bulunduğu arsa da H acı Bey'e aitti. Yalnız Hacı Bey daha önce leri yazlık yer olarak Pınarbaşı i lçesinin bugün­ kü Kılıç Mehmetli köyünü kullanı rd ı . Hacı Bey'in toru n l a rı şimdi Pınarbaşı i lçesinin Karamuklu köyünde oturmakta­ d ı rlar. İskôn olayından sonra, başta Derviş Paşa ve Ahmet Cevdet Paşa olmak üzere hepsi devlet tarafından ödül( 32) Ahmet Cevdet Paşa.

48

Ma'ruzat. Sayfa: 147.

lendirildi. kendilerine n işanlar, payeler verildi. O zaman lar Maraş, Halep iline bağ l ı bir sancak merkeziydi; yen i yer­ leştirilen n üfus göz önüne a lınarak derhal Maraş il mer­ kezi yapıl d ı . Ahmet Cevdet Paşa d a buraya vali olara k atandı. Lôk in A . Cevdet Paşa'nın buradaki valil iğ i ancak 1 8 gün sürebil m iştir. Dah a son ra Halep'e atandı. Oradan d a Divan-ı Ahkôm-ı Adl iye Reisliği ile istanbul'a getirildi. Öteki komutanlar d a çeşitli n işan la r, rütbeler, m u ras­ sa mahfazalarla ödü l lendiril d iler. Yalnız daha son ra F ı rka-i İslôhiyye yöneticileri ile h ü ­ kümetin a rası açı lm ı ştır. Bunun d a sebebi Fırka-i İslôhiy­ ye'nln hesap edilenden fazla para h a rcamasıdır. F ı rka-i İslôhiyye, devlet acısı ndan başarıl ı olmuştur. Başıboş dolaşan Türkmenleri bel l i top raklara bağlamıştır. Fakat iskôn yöntemi h atal ı ve yan lıştır. Devlet g üçle­ ri tüm Güney Türkmenleri'ni ezmiş, s indirmiştir. Cevdet Paşa'nın, Cahit Öztelli'nin 33 ve diğer yazarların 34 savları­ nın tersine acemice ve hoyratça yapılan bir iskôndır. Bu iskônla cok kanlar dökülmüş, çok ocaklar sön müştür. Fırka-! İslôhiyye ile Türk menler'in son savaşı 1 877'de Kilken Çayı ile Akdeğl rmen (Kozan barajının kuzeyinde) taraflarında oldu . Bu savaşta Türkmenler'in 200 yara l ı, 75 ölüsü vard ı . Fırka-i İslôhiyye'de görevli Akif Paşa'nın ise tek ölmüş adamı yoktu. 35 Derviş Paşa'nın yaptığı bu acımasız iskôn ı n Dadaloğlu şöyle seslenir:

tanığı

(33) Cahit Ôztel!i. Üç Kahraman Şair Köroğlu, Dadaloğlu. Kul­

oğlu. (34) Halk Blllgisi Haberler Mecmuası. I. Cilt. sayfa: ıos. ve Haki­

miyet-i Milliye Gazetesi. Şubat 1928, sayı: ıs. 2375. f35J Ali Rıza Yalman-Yalkın. Cenupta Türkmen Oymakları. Dü­

zenleyen : Sabahat Emir. 2. cilt. Sayfa: ıaa.

49

Derviş Paşa yaktı, yı ktı illeri Soldu bütün yurdumuzun g ü l leri Karalar giyd i k de attı k a lları Altınımız geçmez a kçe tunç oldu Ağlayı ağlayı DADALl'm söyler Vefasız dünyayı şu insa n neyler Bin yiğidi bir kötüye kul eyler Şimden sonra yaşaması güç oldu (Şiir No: 1 1 ) Derviş Paşa g ayri kına yakınsın Böbürlensin dört bir yana bakınsın Amma bizden gece, g ü ndüz sakınsın Öç a l ı rız ilk fı rsatı bulanda (Şiir No: 1 9) Şu Feke'nin hanımları Kara bilmez alın� rı Kör olasın Derviş Paşa Hep d u l koydun gelinleri (Şiir No: 79) İskônın anıları bugün bile gerek yaylalarda, gerekse Cukurova'da a nlatıl ı r durur. İskôn, öze l likle de iskôn son­ rasının duru m ları öykülere, romanlara konu olmuştur. Yaşar Kemal'i n İ nce Memed romanın konusu işte Güney Türkmenleri'nin bu acıklı yaşantısının öyküsüdür. Bu acımasız iskôn hakkında Prof. Besi m Atalay şun­ ları söylüyor : « K u ru iskôn imha demektir. Asırlardan beri a l ışılan bir h ayat ve tarz-ı maişat birden bire değiştirilemez. Bun­ lar ted rican ıslôh ve iskôn edi lmek lôzım i ken yapılmadı. Ü zerlerine asker çekildi, ordular sevk edildi, topa tutul­ du. Obalar, yaylaklar, kışla klar yakıldı ve yıkıldı, beyler k u rşuna dizildi. Kadınlar ve çocukla r bile öldürüldü. Ge­ linler esir edildi. Düşman g i bi kırıldı, geçirildi. (Ancak o

50

s ı ralarda Moskof ord u ları d a b u n u yapıyord u . ) Neticede Türklük hezale u ğ ratıldı (dağıtıldı ) . Türklüğü üç büyük kı­ ta üzerinde hakim k ı la n b u sevi m l i babayi ğitlerle beraber ocakları, h a n ü manları. koyu n l a rı m ah volup g i tt i . » 36 İ şte Dada l oğ l u'nun iskô n a , Osma n l ı 'ya karşı şiirler söylemesin i n nedeni bu haklı görüşe daya n ıyor. H a ksız­ lık. k ı rg ı n , zorba lık ozan ı d a h a d a bilem iştir. 1 9. yüzyı lda Anadolu 'yu gezen Avrupalı gezgi n ler, «Yoksul fakat asi� r u h l u ve n a m u s l u T ü rk M i leti' n i n fena idareciler e linde mahvol makta olduğ u n u » yazıyo rl a r. 37 Sonuçta olan yine Avşa rlar'a ve ötek i T ü rkmen ler'e o ld u : Kendileri n i devlete isyan ettiren, Kırım seferine gön­ dermeyen, vergi verdirmeyen oym a k ve oba ileri gelenleri ödü llend i rildiler. Derviş ve A. Cevdet Paşa oyma k ve oba başkan l a rı ile a nlaştı lar. Bir zara rları dokunmasınlar diye onları yeni kurulan yerleşim merkezlerin i n başına kôhya, müdür atadılar. Bir kısmı n ı d o kaymakam ve m utasarrıf olarak görevlendirdiler. Ah met Cevdet Paşa t ü m b u konu la rı a nlattığ ı Maru­ zat ve Tezaki r isimli eserlernde h alka k a rşı yapılan kötü­ lüğe, zülme h i ç değinmemektedi r. Bütün b u o l u p bitenleri, b u çad ırların yıkılmaları n ı , oca kl a r ı n sönmelerini, kızların­ kad ınlorın bile ö ld ü rü l melerini görmezli kten gelmektedir. Onun. Dodaloğ l u 'ndan hiç söz etmemesi de ötek i Osman­ l ı ayd ı n l a rı g i bi h a l ka uzak o ld u ğ u n u n b i r kan ıtıdır.

İSKAN SONRASI Devlet Avşo rlar'a hesap-kitap ederek bel l i ölçü ler içinde topra k vermemişti r. E l işaretiyle sadece bölge gösC36J Besim Atalay . Maraş Tarihi ve Coğn.ıiyası. 1932. [37l Faruk Süm er . Oğuzlar. Sayfa: 193.

51

terilrniştir. «Gidin oralara yerleşin» denmiştir. Bu, bir ba­ kıma «Ne h a li n iz varsa görü n » de dernektir. O yüzden iskônın ilk on, on beş yılı oldu kça karışık geçmiştir. Akraba olanlar, aynı obadan olanlar, a ra ların­ da özel dostlu kları bulunanlar aynı köylere, ya da birbir­ lerin e yakın köylere yerleşmişlerdir. Bu i l k on beş yıl için­ de, ilk yerleştikleri köylerden göçüp başka köylere yerle­ şenler de olmuştur. Veni kurulan köylere. köy adları d o işte bu sıra larda verilmeye başlanmıştır. Yerleşilen köylerdeki dere. tepe, kayal ı k ve bölge adları da bu zamanda verilmeye başlan­ m ıştır. Yal n ız o zamanlar devlet tarafından b unları n : «Aşiret ismiyle a n ı lan köy ve mahalle kurmaları yasaklanmış­ tır.» 3 8 Bundan da amaç o nların Türkrnenliklerinl, göçer­ l iklerini u n utturmak olsa gerektir. Avşarlar, n üfus oranları bakımından öteki Türkmenle­ re nazaran çok kalabalık olmalarına karşın, dar, verim­ siz ve dağl ı k bölgelere yerleştirilmek zorunda bıraktı rı l­ m ışlard ı r. Bunlar topluca Kayseri'nin Pınarbaşı, Sarız-To­ marza ilçelerinde ve bu i lçelere bağl ı köylerde iskôn edil­ mişlerdir. Bu köylerin birbirlerine uzaklıkları d a pek yakın­ d ı r. Oysa Ceritler, Tecirliler, Bozdoğanlar ve öteki Türk­ menler Cukurova'nın en verim l i topraklarına iskan edil­ m işlerdir. Yayl a yöresine yerleşenlere Cukurova'ya gitmek ya­ sakla n ı rken, Cukurova'da yerleşenlerin de yayla yöresine g itmeleri yasaklanmıştır. Yine de kaçak - göcek göçebe­ liği sürd ü renler olmuştur. Bu karışık dönemin arkasından Avşarlar, yaylada ilk kış aylarını geçirmeye başlamışlar(381 Cezmi Yurtsever. Ermeni Terör Merkezi Kilikya

Sayfa: 215.

52

Kilisesi.

d ı r. İlk birkaç yıl içinde hastalıktan, soğ u ktan cok ölen­ ler olmuştur. Yine çok sayıda hayvan sürüleri de telef ol­ muştur. Avşarlar göçebe olduklarından hayvanların bakım ı , otlatılması, i y i otlakların seçilmesi v e hayvan h astalıkları konusunda değerli bilgileri vardı. Buna karşın ekip biçme­ yi, tarla tarımı ile uğraşmayı bilmezlerdi. Aralarında du­ var ustası , demirci. kalaycı , terzi, marangoz gibi zanaat sahibi olanlar hiç yoktu. Ayrıca göçebe toplum yapısının gereği olarak okur-yazarlık d u rumu da yok denecek kadar azdı . Duvar ustası. demirci, kalaycı g i b i çeşitli meslekler­ den i htiyaç d uydukları zanaatkôrları şim d i ki Tufanbeyli i l ­ çesinin Şar köyündeki E rmeniler i l e Haçin (Saimbeyli)'de­ ki E rmeniler'den yararlanmışlard ı r. Daha sonraları ise bu işleri n i o bölgelere sonradan yerleştirilen 93 m uhacirlerine yaptırmaya başlamışlardır. İhtiyarların anlattıklarına göre Avşarlar; sabanla çift sürmeyi, ekin biçmeyi, kağnı oklamayı, tırmık çekmeyi, bostan ekmeyi 93 muhacirlerinden öğrenmişlerd i r. Avşarlar; yüzyıllarca karakol, zaptiye ( jandarma) , po­ lis, mahkeme, hakim, savcı yüzü görmemişlerd i r. Arala­ rındaki a n laşmazlıkları oym a k ve oba beyleri, ağaları. kahyaları halletmişlerdir. Bu anlaşmazlıklarda, tüm toplu­ m u n gözü onlar üzerinde oldu klarından oba ve oyma k beyleri adli olmak zorunda kalmışlardır. işte Avşarlar i l k kez jandarma, polis, savcı, h a k i m ( kadı ) önüne bugün­ lerde çıkmaya başlamışlard ır. İskôndan sonra 50 yıl içinde Avşarlar'ın yerleştikleri bölgelerdeki ormanlar da yok olup g itmiştir. Binboğa, Ay­ görmez. Koçdağı, Soğanlı, Tahtalı ve diğer bölgelerdeki d ü nyanın en zengin ve en çeşitli ormanları devletin gözü önünde eriyip yok olmuştur. 53

O rm an l a r yok olun ca b u ra l a rda ba rı nan h ayvanlar d a kaybolup g itm işlerd i r. Dadaloğ l u 'n u n şiirlerinde ge­ çen . B i n boğa'da yaşayan seyfi, şah i n , doğan, geyik, i m a (doğ keçisi ) ve öteki hayvan l a r a rtık bu görkem l i yurtları terketmişlerd i . Kon u ştuğumuz i htiya rlar, çocu kl u klarında, bura la rd a yaşayan şah i n i n h avadak i t u rna n ı n ciğerini. onun altına dalara k çekip a ldığını söylediler. Bunlara göre en g üçlü avcı kuşu şahindir. Seyfi kuşunun ise gözleri g üzel o l u r, ağır. sorsak uçar; fakat avı n ı görünce h ızla sağ a l ı r ve 300-400 metrede onu yakalar. Doğan kuşunun e rkeğine baz, dişisine c u ra denir. Dadaloğ l u : Karışmış curosı bazınon gelir (Şiir No: 90} d iyor, ama şimdi Binboğa 'da ne cura , ne de baz ka l m ı ş­ tır. G ü n ü müzde ise, orma n teşkilatının bulunduğu b u yö­ relerde yakaca k olara k kullanılmak üzere geven ler, deve­ l i k otları, karamuklar sökü lmekte ; calbalar (sığ ı r k uyru­ ğ u ) , k ı l ç i rişler kökünden ç ı k a rtı lmaktad ır. Dadaloğ l u ' n u n şiirlerinde a d ı gecen o güzelim yayla­ lar şimdi bir bozkır görü n ü m ündedi r. İ skôndan sonra, Çukurova 'daki Avşarlor'ın kışlak yur­ d u n a gelince, ora la r d a kapa n ı n elinde kaldı. Bu gozu a ç ı k la rd a n pad işah 2 . A bd ü lhômit de ( 1 876-1 909) ya rar­ lanarak Avşa rlar' ı n 300 y ı l l ı k kışlak yurd u nda kendisine bir çift l i k kurd u . Şimdiki Kozan ilçesinin altından Ceyhon'a kadar olan bölgeye bugün bile haksızlıkla «Abd ü l h ô mlt'in Çiftli ğ i » derler. C u m h u riyet'ten sonra M ustafa Kem a l Ata­ türk orası n ı devlet ü retme çıftli ğ i h a l i n e getird i . Bugünkü « Mercimek Devlet ü retme Çiftliği» işte b u çiftliktir. K ı r­ şeh i r'deki Malya Devlet Ü retme Çiftliği de Avşarlor' ı n s ü rg ü n oldukları yerdeki y u rd u d u r .

54

İskô ndan önce Kozan'dan Misls'e kada r olan bölge­ ye Avşar Ovası derlerdi. Kuzeyinde yüksek Kozan dağla­ rı, engi ni nde Avşar Ovası . . . En güzelini halk türküsün­ den dinleyelim: Şu dağların yükseğine erseler Lôle, sümbül. mor menevşe derseler Bir güzeli, bir çirkine verseler Güzel ağlar, çirkin güler bir zaman Yükseğinde olur şahi n yuvası İ ndim enginine AVŞAR OVASI Kabul olur güzellerin duası Güzel sevdiği n i diler bir zaman Vara vara vardım Alma ( Damla) deresi Gittikçe uzuyor yôrin a rası Artıyor bendeki gönül yarası Mevlôm ilôcın ı sarar bir zaman .

55

İKİNCİ BÖLÜM

HAYATl·KAYNAKLARIN İNCELENMESİ - Ziyeaddin Fahri (Prof. Fmdıkoğlu). Hakimiyet-! Mil liye «Bir Mısra ' Münasebetiyle» 15 Şubat 1 928. 2 - Ali Rıza Yalman - Yalkın, Ta rsu s Gazetesi Nisan 1 928 sayıları. 3 - Halk Bilgisi Haberler 1 04-1 05, 1 928.

Mecmuası. ı . Ci lt. Sayfa :

4 - Ali Rıza Yalman - Yalkın, Cen u pta Türkmen Oy­ makları 1 931-1 939. 5 - Taha Toros , XIX. Asır Çuku rova Saz şairi Da ­ da loğ lu, 1 941 . 6 - Diğer Eserler.

56

DADALOGLU

HAYATI

Derviş Paşa yaktı, yıktı i l leri Soldu bütün yurd u m uzun g ü l leri Karalar giydik de attık alları Altınımız geçmez a kçe tunç oldu.

1 865 yılında Derviş Paşa ' n ı n ve Ahmet Cevdet Paşa'­ nın iskônları sırasında Dadaloğlu hayattaydı. Bunu, Der­ viş Paşa'nın ve İskônın sık sık geçtiği Dadaloğlu'nun şiirlerinden anlıyoruz. Ozan iskôndan bir kac y ı l sonra daha yaşadığına göre, bugün Dadaloğl u a ramızdan ayrı­ lalı 1 16 yıl kadar oluyor. 1 1 6 yıl çok uzak bir tarih değil­ d i r. Buna karşın, yazık ki, bu değerli ozanım ızın hayatı hakkında doğru bilgilere sah i p değiliz. Üste l i k kimi aydın dediğimiz kişiler eliyle onun hayatı daha da bilin mezl i k­ lere. a n laşılmaz ve çel işkilerle dolu d u ru m l a ra sokul muştur. Gerçeklerin ve tarihi olayla rın böylesine ters yorum ­ landığı, saptırıldığı az görülebilmiştir. Bugün Dadaloğ l u ile i lg i l i küçümsenmeyecek sayıda kitap, kitapçık, g azete, derg i yazısı, not ve derleme var­ d ı r. Ama tüm bu yayımlar bell i yanlışlar üzerine oturtul­ muş olduğundan, hep aynı hatalar yinelenerek g ü n ü müze 57

·

kadar gelm iştir. Beş, on şiirin eklenmesi dışında tüm b u yayı m l a r birbirini geçmeyen bilgileri, yorum ları içermekte­ dir. O bakımdan bu yayımların hepsini bu rada i nceleme k istemiyoruz. Yalnız tüm b u yay ı m l a ra kayna k l ı k eden eserleri öncel ikle gözden g eçirmek istiyoruz. Ziyaeddin Fahri Bey. «Bir M ıs ra a Münasebetiy­ 1 le» isimli yazısı. Hakim iyet-i M i l l iye Gazetesi 1 5 Şubat 1928. Dadaloğ l u ' n u Türk ayd ı n larına tanıtan i l k yazı Ziyaed­ d i n Fahri Bey (Fınd ıkoğ l u ) tarafından yazı l m ıştır. Eski ya ­ zı dedi ğ i m iz, Arap h a rfleriyle kaleme a l ı na n bu yazı Haki­ miyet-i Milliye Gazetesi'nde «Bir M ısraa M ü nasebetiyle» başlı ğ ı altı nda yayı m l a n m ı ştır. -

Z iyaeddi n Fah ri yazısında Dadaloğl u ' n u n ün l ü : Ka l ktı göç eyledi Avşa r elleri Ağı r ağır giden eller bizi m d i r Şiirini kon u ederek, özellikle bu şiirde geçen ; Ferman padişah ı n dağlar bizimdir d izesi n i bir seh l - i m ü mteni ( kolay ve sade göründüğü h a l­ de benzeri , yap ı l ması g ü ç olan eser) sayma ktadır. Ziyaeddi n Fahri Bey, Ahmet Cevdet Paşa'dan a l ı ntı­ l a r yapa ra k, Avşarlar'ın ve öteki Türkmenler'in iskôn edil­ meleri konusunda bilgiler vermekte, Dadaloğ l u ' n u n y u ka ­ r ı d a a n ı lan ş iiriyle b u i s k ô n olayı n ı ka rşılaştırarak yorum ­ lar yapmaktadı r. B u n lardan başka Z iyaeddin Fahri Bey şu bilgileri de vermektedir: « Padişah ta rafı nda n evleri, barkları dağıtı­ lan Dadaloğlu ve aşireti m uhterem m üdekkik Şükrü Bey ' i n söylediğine bakı l ı rsa Sivas'ın Aziziye'sine gönde­ rilmiş, Sindel köyünde iskôn edilmiştir.}> i şte bu iddia tamamen ya n l ı şt ı r: Oza n ı n Sinde! köyüne iskôn edildiğ i n i bel i rten bizzat iskônı yapan Cevdet Paşa değildir. Zaten Cevdet Paşa'­ n ın oza n ı n varlığından h i ç bir zam a n haberi olmamıştır. 58

Tıpkı öteki Osmanlı aydı n l a rı g ibi Cevdet Paşa'nın d a h a l k oza n l a rından söz etmemesi doğaldır. Öyleyse kimdir bu iddiayı ortaya atan? Ahmet Şükrü ( Esen}. Kim bu Ahmet Şü krü (Esen) ? Ahmet Şükrü, i l k öğrenimden sonra İ bradı rüşdiye­ sini ortaokulunu bitirdikten sonra memuriyet h ayatına atı lm ış. çeşitli illerde savcılık, hakimlik yapmıştır. Bir a ra m i l letvekil i olarak da görev yapan Ahmet Ş ü krü, Halkbil­ g isi Derneği 'ne Kayseri üyesi sıfatı ile katılmıştır. Ziyaed­ d i n Fahri Bey ile görüştüğü s ı ra l a rd a Kayseri C u m h u riyet savcısıdır. Ahmet Şükrü bu konuda tek satır yazmıyor. Sadece Ziyaeddin Fahri Bey i le konuşuyorlar, sohbet ediyorlar. Bu sohbetten ve Dadaloğ l u ' n u n Ahmet Şükrü tarafından okunan şiirlerinden etkilenen Ziyaeddin Fah ri Bey yuka ­ rıda söz konusu edilen yazıyı yazıyor. Ahmet Şükrü'nün iddiası şundan dolayı yanlıştır. a) Ahmet Şükrü Kayseri'de görevl i olduğu h alde ora­ ya yüz km. kadar uzak l ı kta olan Sinde! köyüne gidip böy­ le bir saptam a yapmamıştır. Kendisi savcı old u ğundan tutuklu ve h ükümlülerle görüşmüş, onlardan derledi ğ i se­ kiz şiir ile ozanın hayatına d a i r bazı söylentileri oradan öğrenmiştir. b) O sıralar devletin köy iskônı yoktu, herkes bildiği gibi. istedi ğ i yere yerleşmiştir. O bakımdan. «Sindel köyü­ ne iskôn edilmiştin> sözü doğru değildi r. c) Öyle sanıyoruz ki, Ahmet Şükrü bu «Sindel köyün­ de iskôn edilmiştir» öyküsü n ü tutuklulardan birisinden d uymuş, d uyduğu n u da Ziyaeddin Fah ri Bey'e söylemiş, Ziyaeddin Fah ri de bu söylenen i aynen yazmıştır. ç) Ahmet Şükrü'nün «Sinde! köyünde iskôn edilmiş­ tim d iye d uyduğu ozan. Dadaloğlu değil, Aşık Cingözoğl u Seyit Osman'dır. Seyit Osman tıpkı Dadaloğlu g i bi güçlü 59

bir h a l k oza n ıd ı r ve Avşar'dır. Dadaloğlu ile Cingözoğlu Seyit Osman. şiirleri birbirine en çok karışan i ki h a l k oza­ nıd ır. İ kisi de gerek bicim ve söyleyiş, gerekse içerik ba­ kımından birbirlerine benzerler. Her iki ozan da aynı dö­ nemde yaşamışlard ı r. 39 Sinde! köyü Avşar oymağının Cingözoğlu obasından­ d ır. 1 865 yılından sonra ilk iskôn edildiği g ünden beri bu köy Cingözoğl u obasındandı r. Anlaşılan, Ahmet Şükrü, Cingözoğl u Seyit Osman ile Dadaloğlu'nu karıştırmıştır. N itekim Ahmet Şükrü b u konuda tek satır yazmaya­ rak meseleyi bilmediğini ortaya koymuştur. O kadar ki. a rkadaşlarının defalarca rica etmelerine rağmen, yine de Dadaloğ l u h a kkında h içbir şey yazmamıştır. Oysa kendi­ sinin « Dadaloğ l u Divanı» h azırladığı duyulmuştu . Bu konuda M . Halit Bayrı şunları yazıyor: « . . .Ahmet Şükrü, Dadaloğlu'nun şiirlerini (hepsi 8 şiir) beş, on köylü n ü n ezberinden derlemiştir. H a l kbilgisi Derneği 'nin ikinci kongresinde 1 929 sene­ si M art'ında Ahmet Şükrü'yü tanıdım. Hazırladığı Dadal­ oğl u Divanı'nı bastırması i cin teklif ettim. Defalarca rica ettiğim halde, aziz a rkadaşım nedense ricalarımı cevap­ sız bıra ktı. Şu anda bile kend isinden bunu rica ediyo­ rum.» 4 0 Ahmet Şükrü'nün hazırladığı Dadaloğlu Divanı değil, Kayseri'nin Pınarbaşı, Tomarza ve Sarız yöresinin ağıtla­ rı, yan i Avşar a ğıtlarıdır. Yalnız bu yöreleri taramakla Dadaloğl u d ivan ı oluşturulamaz. Bu yörelerin yanında Adana, M a raş ve Hatay yörelerin i de tara m a k gere k i r. Ahmet Şükrü'nün derlediği «Ağıtları, onun ölümünden (31;!J Cingözoğlu

Seyit Osman İçin bak : Em ir Kalkan. Erciyes. Sayı: 29. 1980. { 4-0 J M. HaD.it Bayrı. Ülkü. 1941. 1941. I. Cilt, Sayı, 99, Sayfa : 225234 .

60

sonra Prof. Dr. Pertev N a i l i Boratav ve Remy Dar tarafın­ dan d üzenlenerek yayımlanmıştır. 41 Sonu ç olarak d iyoruz ki, Dadaloğ l u Sinde! köyüne is­ kôn edilmemiştir. Sinde! köyüne yerleşen Cingözoğl u Se­ yit Osman'dır.

2

Ali Rıza Yalman-Yalkın, Tarsus Gazetesi Nisan 1 928 Sayıları Dadaloğl u hakkında ikinci yazı Tarsus Gazetesi'nde Ali Rıza Yalman tarafından yazıl mıştır. Ali Rıza bu yazı­ larını bir söyleşi havası icinde vermekte, derledi ğ i bilgiler! ortaya koymaktadı r. Yalnız biz bu konudaki görüşlerim izi Ali R ıza Yal­ man'ın Cenupta Türkmen Oymakları isimli eserini ince­ lerken bel i rteceğiz. 3 Halk Bilgisi Haberler Mecmuası, 1 928 1. Cilt, Sayfa : 1 04-109 Halk Bilgisi Haberler Mecmuası'nın 1. cilt 1 928 (say­ fa 1 04-1 09} tarihinde « Dadaloğl u Hakkında» başlıklı bir yazı yayım lanmıştır. Arap harf leriyle kaleme a l ı nan bu yazı, kimi yazar­ ların iddialarının tersine Ahmet Şükrü tarafından yazıl m a­ m ıştı r. Halk Bilgisi Haberler Mecmuasındaki bu yazının yazarı bel i rtil me m iştir. Ahmet Ş ükrü, sözlü olara k sadece bilgi vermiştir. Anılan dergide yayımlanan bu yazı, Hakimiyet-i Mllli­ ye'deki Ziyaeddin Fahri Bey'in yazılarının bir benzeridir. Ayn ı anlatım, aynı a lıntılar ve aynı savla r . . . Ayrıca A l i Rıza Yalman'ın Tarsus Gazetesi'nde yayımlanan N isan 1 928 sayılarındaki yazılarından a l ı ntılara d o yer veril miş­ tir. -

-

(41) Ahmet Şükrü Esen. Anadolu Ağıtları. Düzenleyenler:

Prof.

Dr. Pertev Naili Boratav ve Remy Dor. 1982 Türkiye İş Ban­

kası

Kültür Yayınlan .

61

B u nlardan başka Dada l oğ l u ' n u n sekiz şiiri de H a l k B i lgisi Haberler Mecm uasın 'da yer a l m ıştır. B u şiirler der­ g iye Ahmet Ş ü krü tarafından verilm iştir. 4

-

Ali Rıza Yalman-Yalkın, Cenupta Türkmen Oy­ makları 5 ci lt, Yay ı m tarihi : 1 931 - 1 939.

( Kü ltür Baka n l ı ğ ı n ca 1 977 y.ılında i ki c i lt olarak yen i ­ d e n yayımlanm ı ştır. Hazı rlaya n : Sabahat Emir) Ali Rıza Yalman-Ya l k ı n ; Gaziantep'te, Dörtyol'da i l k­ öğretim m üfettişi, Adan a 'da müze m ü d ü rü olara k görev­ yapm ı ştır. Bu fol klorcu, g ün eyde b u l u nd u ğ u sıralard a C u k u rova'y ı , Torosla r'ı karı ş karış gezm iş, T ü rkmen Oy­ m a k l a rı arasında incelemeler, derlemeler yapmıştır. Der­ lemelerin i de «Cen u pta Tü rkmen Oymakları» adı a ltı nda beş cilt h a l i nde yayı mlam ıştır. Ali Rıza Yal m a n Gazia n tep'te, M araş'ta, C u k u rova ' ­ da, Torosla r'da yüzlerce köy, o b a gezmiş, yüzlerce kişiyle kon uşmuştur. Bu değerli folklorcumuz tüm T ü rkmen boy­ l a r ı n ı teker teker gezdiği, o n l a r h a kkında i n celemeler­ derlemeler yaptığ ı halde Her nasılsa Avşarlarla görüş­

mekten adeta kaçınmıştır. Hatta tek bir Avşarla bile görüşmemiştir. Gezdiği bunda yerlerde, b u kadar kişiyle görüştü ğ ü h alde Avşa r oymağını ziya ret etmeyişi büyük bir eksi k l i ktir. Çünkü G ü ney. i n e n kalaba l ı k, e n güçlü oy­ m a ğ ı Avşa rlar'd ı . Ç ü n k ü Dada l oğ l u Avşarlar'ın içinden c ı km ı ş b i r halk oza n ıd ı r. O n u n ş u rada-bu rada rastladığı Avşa rlar, örneğ i n Develi'nin Köseler köyündeki Bebek Ağa , Dadaloğ l u ' n u n mensup olduğu Avşa rlar'dan değil­ d i r. Ali Rıza Yal m a n , Dada l oğ l u ' n u asıl kayna ğ ı ndan, Av­ şarla r'dan derlememiştir. Çeşitl i neden lerle çekişme h a l i n­ de b u l u n a n . onlara kızgın olan öteki Tü rkmen lerden Da-

62

daloğ l u ' n u yazmaya çalışmışt ı r. O yüzden de önemli yan ­ lışlar, hata l a r yapm ıştır. Ö nce Ali Rıza Ya lman'ın eserinden gezd iği yerlere. görüştüğ ü kişilere bir göz atacak olursak: Niğde'nin Eski Gümüş, Yen i G ü m ü ş köyleri, m u htar Şaba n Ağa. konar-göçer Yürük Aladağ'ın Ü çkap ı l ı Yaylasında T ü rkmen leri'nden Karahacılı oymağı, Kocar oym a ğ ı . Fe ke'nin H i m metli köyü . Horzum oymağ ı, Sarı kecil i oymağ ı . Aladağ'da Ü çka p ı l ı Yaylası nda Yürük Kocası A l a Y u ­ suf. Göksun'un Karaömerli köyü , Ericek köy ü . Kilis'in ıspanak köy ü . den Veli Ağa .

Gaziantep'in Kılavuz köyün­

Develi'nin Ş ı h l ı , Yeniköy, Kale, Kine (Kiske) H anyeri ve Cad ı ryeri köyleri. Köseler köyü, Tufanbeyli 'n i n Şanşa. Doğa n bey köyleri . Adana 'nın Saimbeyli Haçın i lçesi . Feke i l çesi. Gaziantep, Dörtyol'un Kuzu c u l a r köyü . Adan a - Harun iye'deki Düziçi köyleri. B u köyler T ü rk­ menler'in Teci rl i oymağındand ı r. T u fa n beyl i ( Mağara ) i lcesi . manlı} bucağı, N u rhak Dağları.

M a raş'ın Zeytin (Sü ley­

A l i R ıza Yalman B inboğa dağ larına çıkıyor, ora l a rı n yerli h a l kından b irşey sorm uyor, kon a r-göçer y ü rü klere rastl ıyor, b u n l a rd a n Bi nboğa 'daki yer adları n ı yanlış tes­ pit ediyor. B u n u örneklerle söylemek gere ki rse;

63

YANLIŞ

DOGRU

Ali Rıza Yalman'm saptaması

Bizim saptamamız

Yaylaklı yaylası Alişar isimli bir gene

Far Deresi Kara kuyu Gökdibi Morboyun Akbaba Kemerli H u nu l u

Yalak (Yeşil kent) yaylası Alişlr ( Işık) isimli bir genç (1950'den önce, Binboğa'da­ ki yaylaların bir kısmı Işık' !arındı. Mahkeme sonucun­ da kaybetmişlerd i r.) Karlı Dere Kör Kuyu Yükdlbi Mortaş Akkayo

Kemer

Hunu (Arıtaş)

Görüldüğü gibi Ali Rıza Yalman, Dadaloğlu'na i l işkin bilgileri Avşarlar'dan derlememiştir. Hiçbir Avşar köyüne de uğramamıştır. İşin en i lgine yanı ise bu folklorcumuz diğer Türk­ men oymaklarını enine-boyuna incelemiş, örneği n Cerit, Tecirli ve öteki Türkmenlerle i l g i l i geniş bilgiler verirken; onların doğ u m , d üğün, ölüm adetlerini, obalarını (bölük­ lerini) tek tek sayıyor, kadın, erkek kıyafetlerini, başlı k paralarını, koyun enlerini inceden inceye yazıyor. Bu ko­ nularda büyük emek verdi ğ i gözleniyor. İ şte bunun için Ali R ıza Yalman'a değerli bir folklor­ cu, bir derlemeci d iyoruz. Ancak, Avşarlar ve Dadaloğlu hakkında bilgi verir­ ken onun için aynı ifadeyi kullanamıyoruz. Ali Rıza Yal­ man, Dadaloğlu'nun şiirlerini de yan l ış saptamıştır. Ken­ d isine öyle söylendi ğ i için öyle saptamıştır. Onun derle64

diği şiirler gerek ölçü (vezin ) , gerek uyak ( kafiye) ve ge­ rekse söyleyiş yönünden önemli hata larla doludur. Bu­ n unla ilgili çok sayıda örnek vermek olasıdı r. Bir, iki ör­ nekle yetinmek gerekirse şunları yazabil i riz: «Harami'den kalkınca H a ru n iye'nin d üzü Üç boy beyi bir olmuş ediyor sözü Eskii kını klıya m kime eyleyim nazı Oradan da kırılmış kolumuz bizim» 2. cilt, syf. 332 •

«Doru at der ki ben don u m u satarım Kactığımdan k u rt u l u rum koğd u ğ u m a y iterim Zengiyi sıka rsalar azra i l i tutarım Çeke d izgin, çeke bayrak gide l i m » 2. cilt. syf. 433 Eğer Ali Rıza Yalman bu şiirleri bir Avşar'dan derle­ seydi kendisine bu hata l a r yaptırılmayacaktı. Bugün Da­ d aloğl u ile ilgili yüzü aşkın şiir derlenmiştir. Bunlardan pek azı onun derlediği biçimded i r. Sonra Ali Rıza Yalman «DadaloğlU>> demiyor, «Da­ danoğlu» diyor. Çünkü Yürükler Dadaloğ l u ' n u kendisine Dadanoğ l u biçiminde söylemişlerd i r. Oysa Ahmet Şükrü, Avşar yöresinde çalıştı ğ ı için Da­ daloğ l u diye ısrar ediyor. 42 Sonunda Ali Rıza Yalman da bu ismin Dadaloğ l u bi­ çiminde söylenişini kabul etm e k zorunda kalıyor. Ali Rıza kimden dinlerse d i n lesin her şeyi oldu ğ u gi­ bi yazmıştır. Söylenenlerin, an latı lanları n gerçek olup ol­ madığını sormaya bile gerek görmemiştir. Ö rneğin dağ­ lard a. kendisine bir göçer rastlıyor, Avşarla r Sırplı diyor. «Onlar vaktiyle Sırplı old ukları n ı ve sonra tekra r müslü(42) Halk Bilgisi Haberler Mecmuası. 1928 ı . cilt. Syt: ıos.

65

mantığı tuttuklarını» söyl üyor. 43 Ali Rıza Yalman da bunu aynen yazıyor. S ı rpl ı l ı k ayrı bir konu . bir ı rk meselesi; müslümanlık ayrı bir konu, bir din meselesi diye düşünemiyor. Bunla­ rın ötesinde Avşarlar'ı n özbeöz Türk olduklarını, hem de Oğuz'un devlet kurmuş en büyük boylarından biri oldu­ ğ u n u bilemiyor. Eğer bunu bilebilseydi herhalde o sözleri oraya yazmazd ı . Ç o k önemli bir y a n l ı ş da Dadaloğ l u ' n u Karahacılı oymağının Hocalı obasına mal etmesidir. Bu, çok önemli bir h atadır. Çünkü bundan sonra Da­ daloğl u hakkında eser yazan kişiler hep bu yanlışlar üze­ rinden g idere k daha büyük yanlışlar yapmaya devam ede­ ceklerdir. Öyle ki. kimi yazarlar Karahacılı oymağ ı n ı öy­ küleştirerek Dadaloğl u 'nu a n l atmaya çal ışacaklar 44, kimi yazarlar da Karahacılı oyma ğ ı üzerinde geniş araştırma­ lar yapacaklardır. 45 Dadaloğl u 'nu Karahacı l ı oymağının Hocalı obasından göstermek doğru değil d i r. Karahacılı lar, Ayd ı n l ı dediği m iz Yürük Türkmenlerin­ dendir. Avşar oymağı içinde Karahacılı obası yoktur. Ali R ıza Yalman bu bilgileri AJada ğ ' ı n Ü çkapılı Yayla­ sı'nda rastladığı Karahacılı Yürük ağası Ala Yusuf'tan derliyor. 46 Ala Yusuf, Yürük Türkmenleri'nin Karahacılı oymağındandır. Ala Yusuf'un Dadaloğ l u 'n u kendi oyma­ ğ ından göstermesi doğaldır. Doğa l olmayan Ali Rıza Yal­ man'ın her söyleneni gerçekmiş g i bi kabul etmesidir. (43) Ali Rıza Yalman-Yalkın, Cenupta Türkmen Oymaklan HazırUayan: Sabahat Emir. 2. cilt. Sayfa: 350. (44) Oya Adalı, Dadaloğlu. Türk Dil Kurumu Yayınlarından. (45) M. Halit Bayrı. Ülkü. ı. cilt, sayı : 99, Sayfa: 225-234. (46) A. Rıza Yalman. Cenupta Türkmen Oymakları. Hazırlayan: Sabahat Emir. 2. cilt. sayfa: 54.

66

Yürük Kocası Ala Yusuf' un torunları h a len Ada n a ' nın Yumu rtalı k (Ayas) i lçesinde ve buraya bağlı Sugözü ve incirli köylerinde yaşamaktadırlar. Sevilen, sayılan kişileri. ozanları her oymağın, her köyün, kentin kendinden sayması yeni bir durum değil­ d i r. Örneğin Karacaoğlan'ı b irçok köylerin, kentlerin ken­ di hemşehrileri saymaları gibi. Yunus Emre için de d u ­ r u m aynıdı r. Dadaloğl u C u k u rova'da, Toroslar'da öylesine sevilmiştir ki, bura l a rda dolaşan tüm T ü rkmenler bu g ü n b i l e o n a s a h i p çı karl a r. onu kendilerinden sayarlar. Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: 1 Kara h acılı oymağı ('.vşar değildir. Sinde! (Kayabaşı) köyü 1 865 yılından sonra tıp­ 2 kı ilk yerleştikleri g i bi yerinde d u rmaktadır, bu köye ye­ n iden başka bir T ü rkmen obası gelmemiştir, yerleştikleri g ünden beri bu köy Avşar oymağı n ı n Cingözoğl u obasın­ dandır. Yani Dadaloğ lu ' n u hem Karahacılı sayacağız, hem de Sinde! köyüne yerleştireceğiz. Bu. olacak i ş değ i l d i r. Yine Yürük Kocası Ala Yusuf'a dayanara k, Ali Rıza da Yalman «Dadaloğlu bazan imamlık yapar, bazan sazını omuzlayarak şairlik eder dururmuş» 47 demekte­ dir. Bunu gerçek sanan öteki yazarlar da Dadaloğ l u 'nu imam yapıp çıkarlar. Saz i le imam nasıl bağdaş ı r bilinmez, ama 1 9. yüzyıl­ da «Saz şeytan i şidir» d üşüncesinin yaygın olduğunu bi­ l iyoruz. Dadaloğlu, Seyra n i'nin, Dertli'nin çağdaşı d ı r. Dert­ l i'nin : -

-

«Telli sazdır b u n u n adı Ne ayet d i n ler. ne kadı Bunu çalan anlar kendi Şeytan sazın neresinde?» (47) Ali Rıza Yalman-Yalkın. Aynı eseri. 2 . cilt, sayfa: 54.

67

diye şiirler söylendiği bir zamanda Dadaloğ lu 'n un hem •maml ı k yapması, hem de saz çalması h iç de mantıklı tıir açıklama değildir. Hatta bizzat kendisi: Yüksek kayalardan şahan ünlemez Kısırdır katırlar, k u l u n kunlamaz Bazı hocalar da çalgı dinlemez «Nedir kuru ağaç bize din gerek» (Şiir No: 44) diye söylemiştir. Kaldı ki Avşarların, göçebe olduklarından din konu­ sunda öyle büyük iddiaları da yok, dini bir bağnazlıkları da yoktur. Göçebe olan Avşarlar, daima sade ve samimi m üslüman olarak kalmışla rd ı r. i ddia edildiği gibi imamlık yapmış olsaydı. katiplik yapmış olsaydı hiç kuşkusuz, en başta onun dili Arapça ve Farsça kelimelerle d olard ı . 5

-

Taha Toros, XIX. Asır Çukurova Saz Şairi Da­ daloğlu. 1 941.

Dadaloğlu hakkında en geniş, en gerçekçi bilgiler Taha Toros tarafından veril mektedir. Taha Toros. Ali Rıza Yal­ man'ın tersine konuyu bilen, halk şiiri ne, h a l k türküsüne yatkınlığı olan ve çevresinde de bu konu la rda bilgi sahibi olduğuna inanılan kişilerle konuşmuştur. Bu konuşmala­ rın, derlemelerin sonucunda eserini ortaya koyarken akıl­ c ı yorumlar yapmıştır. Ali Rıza Yalman'ın h içbir Avşar'ı görmeden Dadaloğ­ lu hakkında bilgi vermesine karşın, Taha Toros h iç ol­ mazsa «bin> Avşarla görüştükten sonra kitabını yazmış­ tır. Taha Toros, sekiz tane Türkmen Kocası ile görüş­ m üştür. Bunlardan sadece bir tanesi Avşar'dır. Bizim d e görüştüğümüz bu Avşar, Kayseri-Sarız (eski adı Köyyerl) i lçesinden Amber Eroğl u 'd u r. 68

Dadaloğlu'nun Türkmen­ Taha Toros bu eserinde; ler'in Avşar oymağına mensup oldu ğ un u, şai r bir a i le­ den geldiğini, Binboğa'da Harmancı yurd u nda yaylaya çıktığını bel i rtmektedir. Ozanın; Kozan, Erzin, Payas ci­ varında doğdu ğ u n u yazdıktan sonra Ali Rıza Yalman ta­ rafından yukarıda anlatılan bilgileri de sıra lamaktadır. Kitapta Dadal oğ l u ile ilgili 34 şiir yer a l maktadır. B u kitapta i l g i l i d üşüncelerimizi. sırası geldikçe i leride anla­ tacağız. i şte Dadaloğ lu'na kaynaklık eden eserler bunlardır. Bu eserlerden sonra ne yaz ı lmışsa hep bunlardan yola cıkılmıştır. Onun içindir ki Dadaloğ l u hakkında bilgiler ve­ ril i rken yapılan yan lışlar, hatalar devam edegel miştir.

6

-

Diğer Eserler

Cahlt Öztelll : Dadaloğ lu'nun şiirlerinin g ü n ışığına çı­ kartılmasında Cahit Öztelll'nln gayreti l n kô r edilemez. Bu gün Anadolu'nun dört bir yanında Dadaloğlu bilinip sevi­ l iyorsa, hic kuşkusuz bunda Cahlt Özte lli'nin payı b üyük­ tür. Yalnız hemen ekleyeli m ki Cahlt Özte l l l de selefleri gibi, « Dadalolu'nun aşireti Avşarlı la r da Sivas'ı n Aziziye i lçesinin Sindel (Kayabaşı) köyüne yerleştirildi» d iye yaz­ m a ktad ı r. 48 Bir kere Aziziye (şimdi Pınarbaşı) Sivas i l ine bağ l ı deği l . artık. C u m h urlyet'ten sonra Kayseri ili­ ne bağ lanmıştır.

Okuyuculara yararlı olması için yer aldıklan dizinini kita­ bın sonuna koyduk.

85

4

-

DADALOGLU ŞAİR BİR AİLEDEN DİR.

GELMEKTE­

Dadal oğlu kimd ir? Ailesi. çocu k ları var mıdır? Avşar­ lar'ın hangi obasındand ır? Nereye iskôn olmuştur? Tüm bu sorular, Dadaloğlu'nun şiirlerini derlemeye başlad ığımız 1 955 y ı lından beri kafamızı k urcalamıştı r. O, aramızdan ayrı lalı nihayet 1 1 6 y ı l kadar b i r zaman geç­ miştir. 1 1 6 y ı l l ı k bi r tarih içinde, böy lesine güçlü şiirler yazmış bir ozan nasıl yoklara karışabilirdi! Onun dolaştığı yerler olan; Adana, Hatay, Maraş, Gaziantep, Kayseri illerini ve buralara bağlı i lce ve köyleri taradı k. İtiraf ede­ l i m ki. bu konuda ciddi, belgelere dayalı b i r ip ucu bu la­ mad ı k. Tıpkı şii rlerini de rlediğimiz gibi, b u rada da Türk­ men Hocaları 'nın be l leklerine baş vu rmak zorunda kaldık. Avşar Kocaları'nın anlattıklarına göre, Dadaloğlu'nun babası Aşı k Musa ya da Kul Musa adında b i r ozand ı r. Dadaloğlu Ku l Musa'nın şair olduğu yazı l ı bir kaynak­ ta do bel irti lmektedir: « Menemencioğlu Ahmet Bey tarafından yazı lan ken­ di aşiret lerinin tarihinde Gör Bey'in oğl u Osman Bey'in, H ic ri 1 1 90 (M. 1 776) yıl ında halkın haksız şi kôyeti ve hat­ ta rüşvetle Adana valisi bul unan Çelik Mehmet Paşa tara­ fından gene yaşta idam old uğu bi ldirilmekte ve Dadaloğlu Musa namındaki şairin söyled iği ağıt da i lôve edilmekte­ dir>> . 57 Menemencioğlu Ahmet Bey'e göre, Osman Bey tutuk­ lanıp idam edi lmeden önce Aşı k Kul Musa, Adana vali ­ si Çel i k Mehmet Paşa'ya b i r şi i r yazmıştı r. Adı gecen eserde Menemencioğlu Ahmet Bey şunları yazıyor: «01 vakit Türkmen şüerasından {Şai rlerinden) Dadal­ oğlu Aşı k Musa nam kimesnenin (ad l ı kişinin ) . merh uC 57l Taha Toros. XIX. Yüzyıl Çukurova Saz şairi Dadaloğlu say­ fa: 4 .

86

mun vefatı h akkında söylediği mersiye gerçi vezni mev­ zun (düzgün-ölçülü) ve kavaid-i şi'riye cihetiyle tahrire şayan (şiir kuralları yönüyle yazılmaya değer bir şey de­ ğil ise de ol vaktin i ktizasınca (gereğince) bu m akule manzume (söylenmiş şiir) sözler rikkatengiz (acıklı) o l u p m a k b u l v e revaç olduğuna v e elyevm (halô'} d a h i yadi­ gar-ı eslaf (ata yadigarı} b u l unduğuna binean tespit ve tah ri rine l ptidar kılındı.» «Sana derim sana ey Çelik Paşa Aman verd i m Boz Osman'ı öldürme Şadeyleylp n ice d ü şmanlarını Ara yerde acı haber bildirme •

Arap ata binip oflaz salınan Demir zırh l a r geyip tacla r vurunan Düşmanına çatal, m ata! görünen Şahin yelli Boz Osman'ı öldürme •

Ağam aslanlar gibi göğ üs gerdi, oturd u Hangi h izmetinde kusu r getird i Çok yüklere o m u z verdi götürdü Serd a r börklü Boz Osman'ı öldürme •

Budur sana K u l M usa'nı n sözleri Güne değdi g ü lden nazik yüzleri Zem heri ettin i l kbahard a yazları Yen i açmış domu r g ü lü soldurma»

58

f58) Taha Toros. Aynı eser. sayfa: 5-6.

OFLAZ : Çok iyL usta olgun, Aman vermek : Sakın ha diye ricada bulunmak . Şadetmek : Sevindirmek. Serdar Börklü : Ko­ mutan başlıklı.

87

Elbet de böyle bir şair soydan gelen Dadaloğl u da d a h a güçlü bir şair olacaktır. Kul Musa'nın çevresinde h atırı sayılır bir kişi olduğu aşiret yaşlılarınca belirtilmek­ ted i r. Dadaloğ l u 'nun soyundan gelen bazı kişilerin İsken­ derun'un Abacılı köyünde olduğu şeklindeki söylenti ke­ sinlikle gerçek dışıdır. Yaptığ ı m ı z incelemede Abacılı kö­ y ü n ü n halkının, Kahraman Maraş'tan oraya geldiklerini saptadık. Abacılılar, «aba» yapmakla ü n almış bir Türk­ men grupundandır. Eskiden, Avşar'da zanaat sahibi kim­ se yoktu . Bunun gibi Sivas-Şarkışla'nın Kızı lcakışla köyünden Gazi Güleç ( Mahtı'nın Gazi. doğ u m u : 1 31 0) de kendisin i n ana tarafından Dadaloğ l u soyundan geldiğini bildirmek­ tedir. Gerçekte ise Gazi Güleç'in anası Kayseri'nin Sarı­ oğlan ilcesi Tuzhisar köyü nden g itme bir Türkmendir. Gemerek ilcesi n üfusunda Dadal lôkaplı bir a i le vardır. Bunun da kökü Bünyan i lçesine dayanma ktadır. Pozantı ilçesine bağlı Arnaşa (Yeni Konacık) köyün­ de de Dadaloğlu soyadı n ı taşıyan eski bir aile vardır. 59 Kahraman Maraş'ı n merkez köylerinden birinin da Dada lı'dır.

adı

Adana-Buru k köyünden Aşık Kul M ustafa ( Mustafa Düşmez) da kendisini Dada loğlu'nun torunu saymaktadır. Yaptığımız incelemede Kul Mustafa'nın babasın ı n Yürük T ürkmenleri 'nden olduğu bildirilmiştir. ( " ) (591

-

C"l

Kul Mustafa şöyle demektedir:

Taha Toros

Aynı eser . Sayfa

Vilayetim Adana.

:

7

Buruk'tur köyüm

Güzel sözü sevmek evsaf-ı huyum Avşar aşiretim. Dadal'dır soy um Mahlasırna

88

Kul Mustafa diyorlar

Tarsus'un on km. yakınında Dadal ı adında bir köy da­ h a vard ır. 60 Particiliğin. politikanın çirkinleştiğ i dönemlerde kimi yazarlar; «Dadaloğl u'nun Torun u İ le Görüştüm» yol l u ya­ zılar bile yazdılar. Bu amaçla bir avukatın boy boy re­ simlerini çekerek akı lları s ı ra kamu oyuna bir aday çıka r­ maya kalktılar. 6 1 Sonunda o avukat bizzat kendisi b u n u yalanlayarak «sulbünden gelme» torunu olmad ı ğ ı n ı beli rtmiştir. 62 Dadaloğ l u iskôn s ı rasında hayattaydı, bunu, onun şiirlerine baka rak kesin olarak söyleyebiliyoruz. İskôndan sonra onu Adana pazarlarında sesi ve elleri titreyerek şiir okurken gören Çukurovalılar va rd ı r. Taha Toros'u n bil­ dirdiğine göre, Dadaloğ l u o zamanlar 80-85 yaşlarında. a k saçlı, ak sakallı. hafif kamburlaşmış, uzun boylu bir kişi olarak görünmektedir. Çoğu kez, haklı ola rak, insanın aklına: «Acaba Da­ daloğ l u iskôn sırasında h angi oba ile birlikte bulunmuş. hangi köye iskôn olmuştur?» sorusu geliyor. Elim izde şimdilik yazılı bir belge olmamasına karşın. Avşar Koca­ ları'nın ifadelerine göre Dadaioğlu, mensup olduğu oba ile birl i kte ilkin Uzun Yayla'n ı n Karaboğaz köyünde bulun­ maktayd ı . Esasen iskô n ı n i l k yıllarında Avşar obaların ı n çoğ unluğu Pınarbaşı i lçesinden itibaren Uzun Yayla'ya is­ kôna karar vermişlerdi. Sonradan Uzun Yayla'ya devlet tarafından Çerkez m u hacirleri yerleştirilince, Avşarlar ile Çerkezler arasında çetin m ücadeleler oldu. Daha sonra Avşar beyleri. Fırka-i İ slôhiyye ile anlaş­ maya vararak Sarız, Pınarbaşı ve Zamantı yörelerine is( 60} - Taha Toros. Aynı eser. Sayfa : 7 (61 } - Kayseri Haber. 2.2.1977-Gazete (62} - Kayseri Haber. Gazetesi. 23.2. 1977.

89

köna razı olmak zorunda kalmışlardı r. Bu suretle Uzun Yayla'daki Avşarlar, devletin de zorlamasıyla şimdiki bu­ l u n d u kları köylere yerleşmeye başlamışl a rdır. İşte b u s ı ralar Uzun Yayla'nın Karaboğaz köyünden göçüp gelen Avşar obası Pınarbaşı 'nın Cördük'lü köyü ­ n e yerleşmiştir. Çördü klü köyü Avşarlar' ı n Cingözoğlu obası�dandır. Bu köyü dört kardeş k u rm uştu r. Dadaloğ l u ' ­ n u n bu köye iskô n olduğ u n u söyleyen Avşar Kocaları çoktur: Pın a rbaşı Pazarören bucağından Molla Kara, Tomar­ za icadiye köyünden Ali Çavuş, Çörd ü kl ü köy ü nden Ko­ ca Habba (Habibe-ölü) ile Yusuf Kahya'nın ifadeleri bu doğrultudadı r. ea Prof. Dr. Faruk Sümer de Oğuzlar adlı kitabında, To­ marza-Ka ra m u kl u köyünden Çerkez Yıldırım'a atfen Da­ daloğl u ' n un Çördüklü köyüne iskôn edildiğ i n i belirtir. Yine Kayseri-Tomarza i lçesinin Tat köyünden Beşir Ö nder, Dadaloğ l u ' n u n Çörd üklü köyü nden olduğunu bil­ d irmektedir. 64 Hemen belirtelim ki. Dadaloğ l u , Cörd ü k l ü 'de e�lenip kalmamıştı r. Sazını a larak y aylalara, oradan da Cukuro­ va'ya gitmiştir. Taha Toros'un, Adana pazarlarında şiir okuyara k dolaştığını görenler vardır. diye bi ldirmesi bu zamana rastlasa gerektir. Çörd ü k l ü köylüle rine geli nce. bu köy şimdi bile Da­ daloğ l u ' n u n torun u olmakla övünür. Halen b u köyde çok kişi Dadaloğl u tarzında şiirler söyleyebilmektedir. Ayrıca Cingözoğlu obası. Sinde! ( Kayabaşı) köyün­ den Seyit Osma n g i bi y iğ i t bir cenk ozan ı daha çıkar­ mıştır. C63)

-

Bana bu bilgileri veren sayın Cemal Karslı'ya teşekkür

ederim .

(64)

90

-

Beşir Önder. Afşar Güzeli. 1041 1st.

Dadaloğlu'nun ölümü h akkında kesin bir şey bilin­ memektedi r. Kimilerine göre o Elblstan'a, k i m i le ri ne göre Yozgat'a gidip kaybolmuştur. Yaylada, C u k u rova'da öldü diyenler de vardı r. Halk a rasında İ miruşa ğ ı köyü okulu­ n u n bahçesindeki eski bir m ezara, Dadaloğlu'nun mezarı derlerse de bunun aslı yoktur. Dadaloğl u , gerçekte Türk u l us u n u n kalbinde yatmak­ tadır.

DADALOGLU-VELİ Dadaloğl u 'nun asıl adının Veli oldu ğ u n u söyleyen Av­ şar Kocaları çôktur. Gerçekten onun şiirleri n i n birçoğun­ d a mahlas olarak Veli adı geçmektedir. Ö rnek verecek o l u rsak : Veli'm eydu r usul boyu dal gibi Altım heri! kesme, keki ! tel gibi (Şiir No: 1 08) Veli'm der ki işim ah ü zar m 'ola Aşk kemendi boy n u m uza dar m'ola (Şiir No: 1 05) Çağı rı n gelsin de (aman) Vel i'yi Aşk e linden içirdiler doluyu. (Şiir No: 1 03) Vel i ' m ider a k göğ s ü n ü açarsın Şimdi nakaplamış yüzünü benden (Şi i r No: 1 01 ) Görüldüğü gibi daha çok aşk şiirlerinde m a h las ola­ rak Vel i kullanılmakta d ı r. Kanımıza göre, Dadaloğ l u Aşık M usa oğl u n u n ismi­ ni, Vel i koymuştur. Küçü k Vel i büyüyüp, ôşık olup saz çal91

maya başlayınca a ile lôkabı ola n Dadal adını kendisine m a hlas olara k a l mıştır. 5 - DADALI BİR AİLE ADI, BİR LAKAPTIR.

Avşar boyu kendi içinde; Torun, Koca Nallı, Kara Şey h l i . Haliloğ lu, Cingözoğl u vb. obalara ayrıl ı rl a r. B u ra­ da her oban ı n da bir aile ad ı ( lô kabı) vard ı r. Kişiler da­ h a çok bu aile adıyla a n ı l ı rlar. Soyadı yasası çıkmadan önce, a i le adı ôdeta soya d ı gibi kul l a n ı l ı rd ı . Konuşmalarda, tan ışmalarda b i r kişi Avşar olduğu­ n u söyleyince hemen arkasından, «Hangi obadansın? d i ­ y e soru l u r oba adını da söyleyince « Kimlerdensin?» d iye soru l u r, ancak bundan sonra o kişi n i n gerçek kimliği bel­ li o l u rdu. Bir örnek verecek o l u rsak: - T ü rkmenler'in hangi boyundansınız? - Avşar. Avşar'ı n hangi obas ındansınız? (Yerleşik d üzene geçtikten sonra ise «hangi köydensiniz?» d iye sorolur) - Koca Nal l ı . Kimlerdensiniz? - Meng illiler'den olurum. - Kimin oğlusu n ? - Osman Cavuş'un. Dadalı, Avşarlar'da bir oba adı değildir, bir aile adı, bir lôkaptı r. Dadaloğ l u ' n u n anasın ı n, Avşarlar'ın Koca Nallı obasından old u ğ u n u kendi şiirlerinden öğreniyoruz. Kabaktepe asıl yurd u m N a d i r Şah'tan g e l i r soyum Koca Nallı büy ü k dayım Avşarlık'tan ç ı ktı m 'la

(Şiir No: 5)

6

-

DADALOGLU xıx. YÜZYIL HALK OZANIDIR.

1 865 yılı nda görevlendirilen Fırka-i İslôhiyye operas­ yonu n u Dadaloğlu bizzat görm üştür. Bu h a reketin geti r­ d i ğ i yenilikleri. acı l a rı yaşam ı ştır. Bunu. Dadaloğl u ' n u n Fırka-i İslôhiyye'nin birinci ada­ m ı Derviş Paşa'ya çatmasından an lıyoruz. İskôn işi daha iyi yaşamak için i leri bir a d ı m olsa bile, i l k y ı l l a rd a Av­ şarlar çok sayıda h ayvanları n ı yitirmişler. yen i yaşama a lışmada g üçlük çekm işlerdir: Aşağıdan iskôn evi gelince Sararıp da g ü l benzimiz solunca Malım, m ü l k ü m seyfi göz l ü m kal ınca Kaypa k Osma n l ı l a r size aman m ı •

Aşağıdan iskôn evi geliyor Bezirganlar koç yiğ itle g ü lüyor Kitabın dediği günler o l uyor Yoksa devir döndü a h i r zaman mı •

Dadaloğl u'm sevdası var başımda G ü ndüz hayalimde. gece düşümde Alışkan tüfekle d ağ l a r başında Azrallden başkasına aman mı (Şiir No: 1 8) Ozan « Kaypak Osman lılar» d iyor. Çünkü h ü k u met Avşarl a r'ı Uzun Yayla'ya iskôn edecekti. söz vermişlerd i . O raya devlet tarafından Çerkez m u h acirleri yerleştirilin­ ce bundan caydılar. Sonra Doğu Kozan Ağası Yusuf Bey'in yakalanması da bir h i leye daya n ı r. İşte bunl a rdan dolayı « kaypak» d iyor. Dadaloğ l u'n u n yaşadığı zamanı saptayabilmek için. on u n şiirlerinde geçen olayları. önemli tari h i k işileri ölçü olara k ele alıyoruz:

93

Yine tuttu Gavur dağı boran ı H ançer vurup acarladın yara m ı Sana derim M ıstı k Paşa öreni İçindeki bunca beyler n ic'oldu •

M ıstık Paşa gitmiş odası yas l ı Hatunları vardı hep t u r n a sesli Top top zülüflü de İstanbul fe'Sli Usul boylu h atun ların n i c'oldu (Şiir No:N 1 1 J Şiirde geçen Mıstık Paşa : Küçük Ali Oğullarından­ dır. Küçük Ali Oğlu Halil Paşa'nın küçük oğludur. Ağabe­ yi Dedebey'in, Adana valisi Seylanlı M ustafa Paşa tara­ fından idam edilmesi üzerine Payas sancağı Adana bey­ lerinin eline geçti. M ıstık Paşa o zaman henüz çocu ktu. Fırka-i İslôhiyye zamanında aske rlere ikramda b u l u n u r­ ken , konukseverli k yaparken h ile ile yaka l a n ı p istanbula sürg ü n edildi. oradan da N iş'e gönderildi (1 865-1 866) Derviş Paşa ya ktı, y ı ktı elleri Soldu bütün y u rd u m uzun g ül ler! (Şiir No: 1 1 ) Demek ki, 1 865 Fırka-i İslôhiyye harekôtı zamanında Dada loğl u yaşamaktad ır. B u n u oza n ı n yu karıya a ldığımız şiirinden başka, diğer şiirleri nde de anlamak m ü m k ü n ­ d ü r. Dadaloğlu'nun Fırka-i İslôhiyye'den, yani 1 865 y ı l ı n ­ dan birkaç yı l sonra d a h a yaşadığını sanıyoruz. Bu h a le göre onun 1 868 y ı l ı nd a ö l m üş olabileceği akla uygun gel­ mekted ir. Çünkü onun iskôn sonrasında Küçük Ali Oğlu Mıstık Paşa için söyledi ğ i ü n l ü destan bu hususta bize tanıklık etmektedir:

94

Yine tuttu 5ôv u r Dağ ı boran ı Hançer vurup acarladı n yara m ı Sana derim M ıstık Paşa öreni İçindeki bunca beyler nic'old u •

M ıstık Paşa g itmiş odası yaslı (Şiir No: 1 1 ) Bundan başka; Aşığıdan iska n evi gelinoe Sararıp da gül benzimiz sol unca Malım, m ü l k ü m seyfi gözlüm kalınca Kaypak Osmanl ı l a r, size a m a n m ı (Şiir No: 1 8) Şiiri de iskôn son rası n n ı d u r u m u ile ilgilidir. Taha Toros' u n kitabında, Türkmen Kocaları onun, H ic ri 1 205- 1285 (1 790-1 868) yıllarında yaşadığ ı n ı söyler­ ler. 1 785-1 868 yılları a rasında yaşadığ ı n ı söyleyen Türk­ men Kocaları da vard ı r. Ozanın uzun bir ö m ü r s ü rd üğ ü ne bakı l ı rsa (80-85 yaf) onun 1 785-1868 yıllarında yaşad ı ğ ı n ı söylemek doğ­ ru olu r kanaatındayım. 7

-

DADALOGLU KENDİ TOPLUMUNUN SÖZCÜSÜ OLMUŞ BiR HALK OZANIDIR.

Dadaloğl u , vuruşmalarda, kavgalarda top l u m u n ya­ n ındadır. O. böylesi gün lerde h içbir zaman tek başına de­ ğ ildir. Göçebe toplu m larında kavgalar da, yağmalar da birlikte olurd u . Toplu m u n başına bir belô gelince o belôyı birlikte h a l letmek, o belaya topluca karşı koymak aşiret ruh un u n bir geleneğidir. 95

O n u n için Dadaloğlu şiirlerinde, örneğin Köroğl u gibi «ben» demez. O söze «biz» diye başlar. Köroğl u : Benden selôm olsun Bol u Beyine Çıkıp ş u dağlara yaslanmalıdır Ok g ıcırtısından, kalkan sesinden Dağlar sada verip seslenmelidir d iye haykırır. Oysa Dadaloğl u : Yara yara bir kavgaya girmedik Sağa-sola kılıçları v u rmad ı k At üstünde doğüşerek ölmedik Ok değmeden gözlerimiz kör oldu (Şiir No: 4) d iye söylemektedir. Söz geli m i Köroğl u dağlara sığınırken de yalnızdır: Hemen Mevlô i l e sana dayandım Arkam sensin, kal'am sensin dağlar hey Yoktur senden gayri kot u m , kanad ı m Arkam sens i n , kal 'am sensi n dağlar hey Ama Dadaloğlu aşiretiyle birlikted i r, tek başına de­ ğ i ldir: Ka lktı göç eyledi Avşar elleri Ağır ağır giden eller bizimd i r Arap atlar y a k ı n eyler yırağ ı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir (Şiir No: 1 0) Sevgi , sevmek kişisel bir duygudur. burada özel zevk­ ler önemlidir. Dadaloğl u sevgi üzerinde söyledi ğ i şiirle­ rinde elbet de tek başınadır. Fakat konu toplum işine ge­ l ince o yalnız olamaz. Yine sözgel i m i bir büyük felôketi.

96

bir ölüm h aberini Dadaloğl u bir aşiret büyüğüne d uyura­ cak, o zaman «bu işimiz» d iye sözü bitiri r : Der Dadal'ım söy l e r sözün merd i n i Yavru şah i n ıssız koymaz y u rd u n u B i z de verd i k beş k a rdeşin dörd ü n ü B u işimiz böyle o l d u duyd u n m u (Şii r N o : 20) Top l u msal dayanışma, «anca beraber, kanca bera­ ber» ozanın h e r gün yaşa d ı ğ ı g ü n l ü k olayla rd a n d ı r. Geç­ miş günleri, bu günlerin yaşa ndığı acıları, sevinçleri anar­ ken d e o tek başına değildir: Gün burn u n a İ meli'den inerd i k Sallanır da Saçaklı'y a konard ı k Şöh ret için yiğit ata binerd i k Çakmaklı tüfektir bizim zorumuz (Şiir No: 33) Dadaloğ l u bir cenk oza n ı dı r. O, şiirle riyle yiğitleri coş­ ' turmuş, kavg a meydanında heyecana getirmi şt i r. Tüm Güney Türkmenleri'nin d uygularına tercüman oldu ğ u için de h e rkes tarafından sevil m i ş bir ozandı r.

DADALOGLU'NUN OKUR-VAZARLIGI : Dadaloğlu'nun okur-yazar olup olmadığı h a kkında ke­ sin bir bilgimiz yoktur. Onun şiirlerinde gecen bazı keli­ melere, bazı tar i h i adlara bakara k kendisinin okumuş bir ozan olduğunu söyleyemeyiz. Cünkü o gibi kel i meler o zamanlar h a l k a rasında d a kullanılmaktaydı. Ö rneği n : « Davutoğ l u Süleyman, Hazreti Lokman, İskender, Kaf'tan Kaf'a h ükmetmek» gibi. Kaldı ki böyle kel i meler onun şiirlerinde pek azd ı r. 97

Ali Rıza Yalman, Yü rük Kocası Ala Yusuf'a dayana­ rak Dadaloğl u ' n u imamlı!< yapmış bir kişi olara k göste­ rir. 65 H i c bir gerçeğe dayanmayan bu iddianı n nasıl uy­ d u rm a oldu ğ u n u daha önce yazmıştık. Bazı yazarlar da Dadaloğ l u 'n a «katiplik, başôşıklık» sıfatlarını yakıştırırlar. 66 Güya ozan, beylerin yanında kô­ tiplik, başôşıklık görevlerinde bulunmuş olabili rmiş. De­ vamlı olara k bir yere bağ lanamayan kişiye katiplik gibi bürokratik bir görev verilemez. Esasen bu g ibi işleri yap­ m aya Dadaloğ l u' nu n zamanı bile elvermez. B u ndan da ötesi, zaten göçebe topl u mlarında okur­ yazarlı k oranı oldukça düşüktür. Ozan bu göçebe gruplar­ l a dönüp dolaştığına göre n e okur-yazarlığa, ne de bir beyi n yanı nda kalıp kôtip l i k yapmaya zam a n ı vardır. Kal­ dı ki Dadaloğlu'nun beylerle uzun süre barışık kaldığı söylenemez. Şair Ned i m , Damat İbra h i m Paşa'nın yanında on u n «Hafız-ı Kütüb» ü olmuştu. B u n u n g i b i öteki d ivan şairle­ ri de sadrazam ların, padişah ların yanında özel görevler­ de bulunarak ödü l lendirilmişlerd i r. Çoğu zaman h a k et­ medikleri halde bu şairler padişah lara, sadrazamlara öv­ g üler yazmışlardır. Ama Dadaloğ l u ' n u n d u r u m u böyle değildir. O, Kozan­ oğlu'nu yeri gelince övmü ş, yeri gelince de yermiştir. Beylerin şiirle karşılaştırılmasında bel l i bir kişiyi tutar ya­ nı görülmemektedir. Örneğin, ozan Ramaza noğ l u Hasan Paşa i le Kozanoğ l u ' n u karşılaştırır. (bak şiir no: 42) İ ki­ sini de ayn ı gözle görür. Bugün Karacaoğ lan'ın o kur-yazarlığı konusunda ne (65) - Ali Rıza Yalman- Cenupta Türkmen Hzrl, Sabahat Emir.

(66) - Cahit Ôztem. Üç Kahraman Şair Kuloğlu Sayfa :

98

157

Oymakları. 2 . cilt

Sayfa : 54Köroğlu, Dadaloğlu.

söylüyebiliyorsak, Dadaloğ l u için de aynı şeyleri söyleye­ biliriz. Görüldüğü gibi Dadaloğl u'nun hayatı hakkında acık ve yeteri kadar bir bilgimiz yoktur. Biz onun şiirlerine bakarak, bağlı bulunduğu göçebe Avşar oymağına baka­ rak onun hayatı hakkında bazı yargı l a ra vardık. Dadaloğl u , Türkmen oymakları d ışına çıkıp başka topl u l uklara karışmamıştır. O, kon u p göçerken de, Yoz­ gat-Bozok s ü rgünü n de de, öteki s ü rgün lerde de hep Av­ şar oymağ ı n ı n içindedir. Eli nde sazı, d i l inde sözü yayla­ dan ovaya; ovada n yaylaya, çadı rdan çad ı ra dolaşmış d u rm uştur. Çıkıp tek başın a başka yerlere, büyük kent­ lere gitmemiştir. Bu nedenle zamanında şiirleri T ü rk u l u­ s u n u n tümüne u laşamamışt ı r. T ü rk ayd ı nları onun varlı­ ğ ından zamanında haberdar olamamışlard ı r. Dadaloğ lu'nun yaşadı ğ ı XIX. yüzy ı l aynı zamanda Osmanl ı İmparatorl uğ\Jnun da h ızla yıkılışa doğru g ittiğ i b i r dönemdir. Osman lılar b i r yandan devleti k u rtarma, öbür yandan Batı' n ı n yeniliklerine uyma, diğer yandan da kendi iç sorun ları n ı d üzeltme, h a l letme gibi bir yığın sı­ kıntıların içinded i r._ Bu dönemde Osmanl ı la r öyle güçs üzleşmiştir ki, bir valisine bile söz geçirememektedir. Söz geçiremediği bu val i bir hamlede Adana'yı ele geçirip burada imar işlerine bile başlam ıştı r. «Akarsu boylarında kanallar açtırm ış. çiftlikler k u rd u rm uştur. Kıbrıs'dan kaliteli buğday ve a rpa tohu m u Cukurova'ya getiri l m iş, tarım amelelerinin çalışma koşul ları d üzeltilmiş. haftal ı k çal ışma s ü resi beş buçuk güne indirilmiştir.» «Diğer yandan Avusturya'dan gelen maden m ühendisi Russeger ile Paris'ten Adana'ya gelen general Şesney başkanlığındaki heyet» maden kömü rü gibi yeraltı zenginlikle rimizi a raştırmaya kalkmışlard ı r. 67 (671

-

Cezmi Yurtsever E.T.M. Kilikya Kilisesi Sayfa: 160

99

Dadaloğ lu'nun gözünde Osmanlı eski değerini yitir­ m işti r. Kıta l a r aşıp, ü l keler fetheden Osmanlı yok artık. Bunu çok sonra anlayan Dadaloğ l u : Ben d ünyayı Al-Osman'ın sanırdım Meğer dünya dört sulta n l ı k yer imiş diyecektir.

1 00

(Şiir No: 41 )

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

SANAT! VE EDEBİ KİŞİLİGI Dadaloğlu'nun şiirlerinin tümü hafızalardan derle n ­ miştir. Onun şiirleriyle ilgili herhangi b i r yazılı kaynak yoktur. Türk ayd ı n ı ancak Cumhuriyet'i n ilanından son ra bu ozanı tan ıyabilmiştir. 1 928 yılından başlayarak son 5055 yıl içinde on un şiirleri derlenerek hal k ı m ıza sunulmuş­ tur. Bu derlenen şiirleri n bir coğ u bicim ve söyleyiş yö­ nü nden hatalarla doludur. Ayn ı bölgeden, fakat ceşitli kişiler ta rafından derlenen şiirler de bile bu hata l a r, b u farklılıklar belli olmaktadır. Değ işik bölgelerden derlenen şiirlerde bu farkl ılı klar daha da artmaktad ı r. Ayrıca başka halk ozanlarının şiirleri de Dadaloğ lu'­ nun şiirleriyle karı şmıştır. Kavga-kah ramanlık ve yurt sev­ gisi kon u l a rında söylediği şiirleri Cingözoğlu Seyit Os­ man'ın şiirleriyle; sevgi konusunda söyledi ğ i şiirleri de Karacaoğlan 'ın şiirleriyle karı ştı rılmıştır. Bunla rdan başka -çok az sayıda bile olsa- d iğer halk ozan ları n ı n şiirleri Dadaloğlu'nun şiirleriyle ka rıştı rılmıştır. Şu a nda b u ş iirlerin gerçek sahipleri n i bulmak oldu k­ ça güçtür. B u kon uda elimizde yazı lı bir kaynak da olma­ yınca işin !cinden çıkmak daha da gü çleşmektedir. Biz bu du rumda tarihi olayları, o olaylara karışmış kişileri ölcü 1 01

olarak ele aldık. Bu yolda doğrulara varmaya çalıştık. Avşar Kocaları'nın ve öteki Türkmen Kocaları 'nın bize an­ lattıklarını da göz önüne aldık. Ancak bu anlatılanların tarihle, gerçekle uyması halinde bir değer taşıyacağını da gözden u zak tutmadık. Çünkü başta Avşarlar olmak üze­ re, G üney'deki hangi Türkmen boyuna gidilirse gidilsin Dadaloğlu konusunda mutlaka birşeyler söyliyecek, bir­ şeyler bilecek kişiler bulunacaktır. Dadaloğl u öleli 1 1 6 yı l kadar bir zaman geçtiği halde onun hayatı da, iskôn ko­ nusu da efsanelere karışmıştır. Öyle ki, konuştuğumuz Türkmen Kocaları içinde; «Dadaloğlu, Nadir Şah'ın karşı­ sına geçip şu şiiri söylemiştir.» diyenler bile çıkabiliyor, Gerçekte ise Nadir Şah öldükten yaklaşık 38 yıl sonra Dadaloğlu dünyaya gelmiştir. Osmanl ı lar döneminde Dadaloğlu 'nu G üney'deki Türkmenlerden başka tanıyan olmamıştır. O, ancak ken­ disini tanıyan. insanlarla aynı topraklarda dolaşmış, aynı d uyguları paylaşmıştır. Onların içinde çalıp söylemiştir. Dadaloğlu, Güney'deki Türkmenler içinde öylesine sevil­ her oba onu kendi oymağından, m iştir ki; her oymak, kendi obasından hatta kendi ailesinden saymıştır. Bun­ dan büyük bir mutluluk duymuştur. O bakımdan, görüşümüzce; «Dadaloğlu'nun şiirlerinin iyice anlaşılabilmesi için yaşadığı devrin tarihinin esaslı bir şekilde bilinmesi gerekir.» 68 bu noktadan hareket edi­ lince her şeyin daha acık gün ışığına çıkacağı kuşkusuz­ d ur.

(681 Prot'. Dr. Faruk Sümer. Tarih Ar�tırmaları Dergisi. Cilt: I, Sayfa: I. 1964.

1 02

ŞİİRLERİ A) KONU VE ÖZ YÖN Ü NDEN : Dadaloğ l u ' n u n şiirleri n i konu ve öz yönü n den ü c baş­ l ı kta incelemek istiyoruz : 1 Kavga-Ka h ra ma n l ı k ve İ skôn İ l e İ l g i l i Şiirleri. 2 Yurt Güzel lemeleri ve Sosyal Konu la rı İ çeren Şiirleri. 3 Sevgi Üzerine Söylediği Şiirleri. -

-

-

1

-

KAVGA-KAHRAMANLIK VE ŞİİRLERİ.

İSKAN İLE

İLGİLİ

Dadaloğlu'nun şiirlerinde temel konu kavga-ka h ra ­ m a n l ı ktır. T ü r k Halk Edebiyatı'nda cen k (savaş) ozan ı de­ n ince hemen akla Köroğlu ile birlikte Dadaloğ l u geli r. Köroğfu'nun bireyciliği, kişisel haykırışı yan ında o, kendi toplumu a d ı na konuşan bir sözcü oluve rir. Fakat bu söz­ c ü l ü k yapay, kuru ve yavan bir sözc ü l ü k değild i r. o, şiir­ lerini söylerken h em doğ a l. hem de «gözün ü budaktan. sözün ü dudaktan» esirgemeyen bir kişidir. Bu yönüyle benzerlerinden ayrı l ı r ve özgün (ori jinal) b i r halk ozan ı o l u r. Dadaloğ l u ancak kavga olmadığı zaman diğer kon u-. l o rd a şiirler söylemiştir. Ozan ka'ı(ga ile kah roman l ı k ile iç içedir. Kah ramanlık onun yaşa m ı n ı n bir parçasıdı r. Kavga i le, dövüş i le öylesine bütü n leşmiştir ki, kavga ya­ pılmazsa, yiğitlik kanıtlanmazsa rahatsız olu r. Bahar gelecek. Avşar atlı ları cıda atacak, Dadaloğl u şiirler söyleyecektir. Bunu sabırsızlıkla bekler : Selôm söylen Reyha n lı'da Arap'a Hesap etsin yaz ayın a ne kaldı Nevruz biter, sümbül bite r, gül biter Top top edip dermemize ne kaldı 1 03



Babına da Dadaloğl u'm babın a Koç yiğitler sığmaz o l d u kabına Kamalağın, kar'ardıcın dibine Silôh çatıp yatmamıza ne kaldı (Şiir no :

1)

Dadaloğl u'nun şiirlerinde o dönemin ü n l ü silôhşörle­ ri bir bir boy gösterir. Gıdalar, k ı lıçlar, kal kanlar, naralar gerçek bir tablo i çi nde gözlerimizin önüne serilir. İ şte Avşar-Cerit kavgasından bir görünüm: Karataş dersen de bir d üzgün ova Yükletmiş göçünü g id iyor dağa Kılıcına yavuz derler İ smail A Çalıp çal ı p dalları n ı eğiyor •

İ biş A 'yı dersen y i ğitler bendi Kocaman orduya koydu bir yangı İ nanın ağalar «sıganıs» kendi Çalıp çal ı p gölgesini kovuyor •

Bekir A'yı dersen doludan içer Narasın duyanlar a kşamdan kaçar G i rgin deve g ibi köpüğü n ' saçar Sanasın havadan yağm u r yağıyor •

Dadaloğlu'm der k i g iydik karayı Koç yiğit olanlar açtı arayı Cerit ovası mı sandın burayı Top top olmuş seyfilerin kovuyor (Şiir No: 1 2) Şiirde geçen A'lar (ağalar) o bildiğ i m iz ağalardan değildir. Eli kamçılı, z u l ü m yapan kişiler değ ildir burada geçen ağalar. B u n lar: yiğit. ağabey, sevilen, saygı duyu­ lan kişilerd i r. Bu tür ağalar düşmanlara karşı toplumu1 04

n u korumuş, kollamış. g ü n ü gelince top l u munu yarg ı ç ol­ muş kişilerd ir. Şimdi bir başka kahramanı, Apala k'ı Dadaloğ l u'nun şiirlerinden izleyelim: Bir vuruşta düşmanların ikiye Yarın aslanlarım d e rd i Apal a k Serden geçin, yara ları yarayla Sarın asl a n l a rı m d e rd i Apal a k •

Halep'in, Antep'in soyun keserim Cehdedersem Elbistan'ı basarım Bağdat kapısına kilit asarı m Varın aslanla rı m derdi Apal a k (Şiir N o : 6) Bu ve bunun g i bi yiğitlere onun şiirlerinde s ı k sık ras�l a n ı l ı r. B u rada kçıhra m an l a r gerçek, olaylar gerçek her şey bir gerçek tablo i çi ndedir. Dadaloğlu bir kavgadan a rta kalan d urumu, aşiret �üyüğüne şöyle anlat ı r: Çekildi k ı l ıçlar çok indi başa Kartallar, kuzgunlar indi ü leşe İ kisi boy beyi, bir M ı ktat Paşa Döğüşü döğüşü öldü duyd u n m u •

Parladı k ı l ıçlar, bindi kılıca Atı yavuz olan çıkıyor uca Ç u k u rova g i rd i kılıç k ıl ıca Kan l (ı ) ü leşe kartal indi duyd u n m u •

Der Dadal'ım söyler sözün merdini Yavru şah i n ıssız koymaz y u rd u n u B i z de verd i k beş kardeşin dörd ü n ü Bu işimiz böyle oldu d uydun m u (Şii r No: 20) 1 05

Dadaloğ l u bir meydan ozanıdır. Kavga bu, yenmek de var, yeni l mek de. Osman l ı la r deneyim l i , çağ ı na göre modern silôhlarla donatı l m ış orduyu Türkmenler'in üzeri­ ne gönderiyor. Çukurova'nın en güçlü aşireti bu orduya karşı koyamıyor, ama tesl i m de olmuyor. Ahmet Cevdet Paşa'nın deyimiyle, «Garbi (Batı) Kozan ağası Ahmet Ağa » (sonradan paşa olacaktır) Osmanlı paşalarıyla an­ laşmaya çal ı şır. Şarki (Doğ u ) Kozan ağası Yusuf Ağa ise savaşa karar verir. Savaş çetin olur, ama sonu nda Yusuf Ağa h ile i le yaka l a n ı r, yara l ı yara l ı idam edi l i r, (kurşunla v u ru l u p öl­ d ürüldü) . Yusuf Ağa öldürülünce Dadaloğ l u yıkılır, kahrolur: Nolaydı da Kozanoğl u ' m nolaydı Sen ölmeden bana ecel geleydi Bir çıkımlık canımı da alaydı Böyle rüsvay olmasaydık cihanda •

Neyledik de Hakk'a büy ü k söyledik Ne a kı l l a kahpeleri din ledi k Cahil idi k n 'ettiğimiz bilmedik Aciz çıktı bak adımız her yanda (Şiir No: 1 9) Yusuf Ağa idam edildi, onun mezarını ziyaret etmek bile yasa klandı. Dadaloğ l u bunu duyunca: Kozan'a eller Kozan'a Akıl ermez b u d ü zene Öldürmüşler beyimizi Yasak mezarın gezene •

Kara çadı r ismi tutar Altın tabak pas m ı tutar Kozanoğl u ölmeyinen Avşar kızı yas mı tutar (Şiir No: 79) 1 06

d iye yanıp yakılacaktır. Bizim edebiyatımızda Osmanl ı 'ya, padişaha, onun fermanlarına açı ktan açığa meydana okuyan şiirler pek yuz.ılmamıştır. Diva n edebiyatı bu konuda dalkavukluğa vaiun övgülerle doludur. Lôy ı k olmadıkları halde nice pa­ ci işah la ra ne ü n lü kasideler yazıl m ı ştır. Şair Eşrefin h icivlerini bir yana bıra kırsak Türk ede­ biyatında Osmanl ı 'ya, padişa ha, onun fermanlarına mey­ dan okuyan, kafa tutan şiirleri yalnız Dadaloğ l u yazm ış­ tır. Osman l ı ' n ı n yaptığı iskôn zora dayalıdır. Zora dayal ı lskôn aşiretin çıkarlarına aykı rıyd ı . Cünkü b u iskôn yüz binlerce hayvan besleyen göçerleri bazı otlaklardan yok­ sun bırakıyord u . Bu noktada konu bir çıkar sorun u olu­ yordu. Zaten Osmanlı halka « u l usal bilinci» verememişti. işte bunun için Dadaloğ l u haykıraca ktı r: Belimizde kılıcımız Kirman! Taşı deler m ızrağımız tem reni Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişa h ı n , dağlar bizimdir (Şiir No: 1 0) Bir başka şiirinde de şöyle söyleyecektir: Aşağıdan akça çığ ı n ötünce Katar başı mayaların sökünce Şahtan ferman Türkmen eli göçünce Daha da hey Osman l ı 'ya aman m ı •

Aşağıdan iskôn evi gelince Sararıp da g ü l benzi m iz solu n ca Malım, mülküm seyfi gözlüm kalınca Kaypak Osmanlılar size aman m ı (Şiir No: 1 8) Köroğl u , Bolu Beyi'ne çatmıştı. Bolu Beyi'nin « kıyme­ ti h a rbisi» kac paradır. O zaman, Osmanlı'da yüzlerce 107

Bolu beyi vard ı . Ama Oadaloğl u koca bir Osmanlı'ya çat­ m ı ştır. Dadal oğ l u göçebe bir top l u m içinden cıkmıştır. O, dağlara vurg u ndur, yaylalara vurgundl!r, soğ u k soğ u k pınarbaşlanna, kamalaklı-ka ra a rdıçlı yurtlara vurgundur. O, başına buyruk yaşamalıdır. Avşarlar'ı, Dadaloğ l u ' n u bel l i bir toprağa bağlamak, iskön etmek onları tutukevi­ ne koyma k g ibidir. İskôn o lm a k, göçerlikten k u rtul m a k ne kadar ileri bir d üzen olursa olsun, başıboş özgü rce dolaşmaya a lışmış bir toplu m için ölüm demektir. Dada l­ oğl u da, onun bağl ı bulunduğu Avşar oymağı da işte bu yüz­ den iskön olmak istemiyor. Daha önce iskön olan Türk­ menleri beğenmiyorla r. Onlara « köyl ü » d iyorla r. Bunu, onları küçümsemek için söylüyorla r. N itekim bu g ü n bile Zamantı ve Tufanbeyl i yörele­ rinde daha önce yerleşik düzene gecen Türkmenlere « köy­ l ü » derler. Bunu, bugün bildiğimiz şehirli-köylü ayırımı anlamında söylemezler. Anılan yörelerde adama sorarlar: -Nerelisin? Ö teki bu soruyu yanıtlar: -Tomarzalıyım. ( Kayseri'nin i lcesi) Hemen a rkasından ilgine soru gelri: -Avşar mısın? köylü müsün? B u rada «köylü» sözlü k lerin yazdığı a n lamda idari bi­ rim yeri olan yer değildir. Avşar'ı n d i linde köylü «yayla bilmez, gezip tozmayı bilmez, orada öyle yerleşip kalmış» anlamı ndadır. Onların dilinde köylü demek «yerleşmiş» de­ mektir. Buna karşı kendileri göçerdir. Dadaloğlu ve Avşarlar'ı derinden etkileyen olayların başında iskôn meselesi gelir. Çünkü Osman lı'nın yaptığı bu iskôn onları yoksulluğa götürmüştür. Tek ekonomi k varlı kları olan hayvanları beslemek için gezip tozmak, ko­ nup göçmek d u ru rken «illô da bu rada otu raca ksın» diye 1 08

tek bir yere bağ lanıp kalmak güç gel m i ş onlara. İstemiş­ lerdir ki Uzun Yayla'daki, Binboğa'daki, Toroslar'daki. Cukurova'daki birbirinden güzel yurtların hepsi kendileri­ nin olsun. İstediği yerde gön lünün çektiği kadar kalsın­ lar. İşte bu yüzden iskana da. Osrryanlı'ya da karşıdır Dadaloğ l u , bu yüzden Osma n lı'ya da, Padişah a d a k ız­ g ı n d ı r. Yerleşmek acı geliyor: Bütün iskôn oldu Avşarla r, Kürtler Yürekten mi çıkar ol acı dertler Mezada döküldü boyn'uzun atlar At vermemiz iskônlıktan zor oldu (Şii r No: 4) Fı rka-i İslôhiyye komutanı Derviç Paşa ile bu ordu­ n u n k u rmay başkanı ( komiseri) Cevdet Paşa iskôn için İs­ tcınbul'dan bastırıp getirdikleri . bildiri leri dağıtıyorlar. İle ri gelenleri toplayıp onları iskôn için inandırmaya çalışırlar. Adana'ya d ivan harbi konunca On yedi bey o celseye varınca Derviş Paşa iskôn emrin verince Kozanoğlu beyliğinden düştü m ü •

İskôn emri oldu aşiret yasta Kız, gelin kalmadı hep oldu hasta Dadaloğlu'm hapis d e rler Payas'ta Kanat takıp sur d uvardan uçtu m u (Şiir N o : 7 ) Dadaloğlu'nun derviş Paşa'ya karşı kin i büyüktür. Ta eskiden de çok iskôn emri verilmişti. Ama bunların hepsi geçici olmuştu. Devlet iskôn için bir ferman çıkarmış, fa­ kat a rkasından bu fermanı u n utmuştu. Avşarlar ve Da­ daloğlu yine öyle olacak sandılar. Bu sefer iskônrn sıkı tutulduğu n u gördüler. Savaş­ l a r oldu . Avşarlar bozguna uğradı. a rtık Derşi Paşa sevi­ nebil i r:

1 09

Derviş Paşa gayri kına yakınsın Böbürlensin dört bir yana bakınsın Emme bizden gece-gündüz sakınsın Öç a l ı rız ilk fırsatı b ulanda (Şiir No: 1 9) O zamanlar iskôn olmak ayıplanacak bir durumdu T ü rkmenler a rasında. Tenimiz i s kôndan yesir olaca k Dost ağlayıp, düşmanımız g ülecek (Şiir No: 76} Ama olan olmuş, iskôn işi bütün Türkmen oymakla­ rında tamamlanmıştır. Cok sonraları, Avşarlar da bir yer beğenip yerleşmek zorunda kalmışlard ı r. Ekip biçmeyi bilmeyen bu i nsanlara çiftç i l i k güç gelmiştir, perişan ol­ m uşlard ır: l lgıt ılgıt bir yel esti U ru m'dan Duyd um perişandır hali Avşar'ı n Gam-kasavet kalkmaz oldu serimden Döndü gurbet ele yolu Avşar'ın •

Bize haram oldu C u k u rovalar Şahin uçtu ıssız kaldı yuvalar Türkmen kızı katarlamış mayalar Bozuldu katarı, teli Avşar'ın (Şiir No: 38) Dadaloğlu n ice kavgalar görmüş, n ice yiğitlerin mey­ danlarda a l kanlara bulandıklarına tan ı k olmuştur. O n u n şiirlerinde savaş tabloları h ayali bir olayın an latı lması de­ ğildir. O, bizzat görd ü ğ ü n ü , yaşad ığ ı n ı söylemiştir. Yüre­ ğ i nden koptuğ u n u anlatmıştır. Mağara çölünde kavga kuruldu Öttü tüfek dav l u m ba:lar v u ru ldu Duyd um Bozoklu ' n u n beli kırıldı Bin atlıya yamaç onu beylerin

110



Paşa Bey'in oğl u Del'osman Ali Alayından Mehmet Ali'm zorbal ı Bağrını k u rşuna verdi Seyf' A l i Etten kale o l d u canı beylerin (Şiir No: 29) Sana derim sana Hasan Kalesi Alt yanında döğüş oldu , hun oldu Yiğit olan yiğit cıktı meydana Koc yiğitler a rap ata bin oldu (Şiir No: 2) Onun şiirlerinde biz gerçekten yaşa n m ı ş bir olayın öyküsünü dinleriz. İşte U rban Arapları denen ve h a l k arasında Cızık Çöl Arapları d iye bilinen b i r Arap aşireti ile Avşarlar'ın savaşını onun şiirlerinde d uyar gibi oluyo­ ruz: Bugün meydan g ü n ü döğüş olucu Kötü ler de geri geri d u rucu Koç yiğit elinde tartar kılıcı Kılıç kalkan ınan vuruşur bugün •

Sıkılır tüfekler, tüt ü n ler tüter Çalınır davullar, mehterler öter Kesil i r kellele r meyda nda yatar Ü leşler ayağa dolaşır bugün (Şiir No: 32) Ya l n ız böyle meydan kavgaları değil, bozan da bas­ kınlar öneml iydi. Baskın l a r, tuzaklar, kalleşçe h i leye da­ yalı saldırı lar Dadaloğlu'nu daha çok kahretmiştir. İşte böyle bir d urumda kalan Avşarlar icin Dadaloğ l u : Yara yara bir kavgaya girmedik Sağa, sola k ı l ıçları v u rmadık At üstü nde döğüşerek ölmedik Ok değmeden gözle rimiz kör oldu (Şiir No: 4) 111

diye h ayıflanır. Beyler, yiğitler. oymak ve oba ileri gelenleri Dadaloğ­ l u'nun şiirleri nde herkes ken d i kimliği içinde konuşurlar. Karşıl ık l ı atışmalar, meydan okumalar hep yiğitl i k üstüne­ d ir. İşte böylesi meydan okumalardan biri Ramazanoğl ' u Hasan Paşa i le Kozanoğ l u a rasında geçer. Ramazanoğ l u Hasan Paşa : -Sana derim sana ey Kozanoğl u Sefer edip üzerine kalkmam var Bu seneyi her seneye benzetme Pençe vurup kanadı n ı sökmem var Kozanoğ l u ; -Ben Kozanoğ luyum da yapaman bunu Asl ı m kurt eniği, sen seni tan ı Adam evre n iyim yutarım seni Her senede üç-beşi n i yutmam var. (Şiir No: 42) Kozanoğ l u 'na karşı h ü kumet Necip Paşa'yı görevlen­ d i rmişti. Necip Paşa, Kozanoğ l u 'n u n teslim olması n ı iste­ mekte, ama Kozanoğ l u buna karşı d irenmektedir. Dadal­ oğl u bunları şöyle konuşturur: Necip Paşa: -Yozgat tarafından çı ktı bir paş"a Avşar'ınan, Kürt'ü yaktı ateşe Dövüşün dövüşün de c ı kaman başa Sen de gönlünle gel Kozanoğ lu Kozanoğ l u : -Ben Kozanoğl uy u m , sı rta kaçarım Ağzımdan, burnumdan köpük saçarım Bir varırsam bin taneni biçerim Beri gel hasmı n ı gör Necip Paşa (Şiir No: 43)

112

Kavgalar, döğüşler, meydan okumalar Dadaloğ l u'nun s ı k s ı k gördüğü olaylard ı r. Yenilen yenilir, kahramanlar ölür, ölenlerin a rkasından ağıtlar söylenir. B u suretle ölenlerin a n ıları yaşatıl ı r. Ağıt söylemek Türkler'de çok es­ ki bir gelenektir. Ta Orta Assya'dan itibaren Türk top l u ­ m u edebiyatımızın en d uyg u l u türü o l a n ağıtlarla ağla­ mış. a ğıtlarla yüreğini h afifletmeye çalışmıştır. Eski Türkler'de ağıta «sag u » denirdi. Divan edebiyatında buna mersiye dedik. B ilinen en eski sagu: Alp Er Tunga öldü m ü Esiz ajun kaldı m ı . Özlek öcin aldı m ı E m d i yürek yırtılur diye başlar. Dadaloğlu şiirlerinde ağıt türü n ü n e n güzel örnekleri­ ni vermiştir. Bugün, Avşar Kocaları hastalanınca, tıpkı «bana bir Köroğlu oku» der gibi Dadaloğlu'ndan şiirler okuturl ar. Kendileri ağıt gümrenirler. B u a ğıtları, şiirleri dinleyen h asta bir h oşça olu r, hafifler. Mora l i tazelenir, yaşama u m u d u çoğalır. Kinden, ihtirastan uzaklaşır. Can evimden vurd u felek neyleyim Ben ağlarım çel i k teller i n iler Ben almadım, toprak a ld ı koynu n a Yôrim d iyen bülbül d i l ler iniler •

Doya doya mah cemalin görmedim Sacları n ı çözüp çözü p örmedim Bir gececik sofasını s ürmedim Sormadığım i nce beller iniler (Şi i r No: 68) 1

O n u n ünlü Kozanoğlu a ğıtında her şey bir çırpıda açıklanır, gerçekler bir çırpıda ortaya dökülür:

113

Şu Feke'nin hanımları Kara bil mez a l ı n ları Kör olasın Derviş Paşa Hep d u l koydun gelinleri •

Tütü n gelir kese inen İ çemedim tasa i nen Kozanoğlu yara lanmış Su istiyor kôse inen

(Şiir No: 79)

Bozlaklar d uygu dolu şiirlerdir. Uzun h ava içinde bir bozl a k okumak, Türkmen'in gönlünü, kafasını doy u ra n en değerli hediyedir. Bozlak'ın develerin bozul a m asından çıktığını söy ler­ ler. Develer yaz gelince yaylaları, son güz ayından sonra d a kışlakları özlerler. Bu özlem sırasında yanık, uzun ses­ ler çı kararak duyg u larını d i l e getirirler. Develerin çığlık koparır gibi, bağırarak çıkardıkları b u sesin adı «bozuia­ m a k-bozlamak» tır. G ü ney'deki Türkmenlerin söylediği bozlaklar ufa k farklılıkl a rla bir birinden ayrıl ı r. Avşar boz­ l a ğ ı, Cerit bozlağı gibi. Dadaloğ lu'nun türküleri söylenirken hemen başta «ay dost ! . . . » diye söyledikten sonra asıl sözlere geçil ir. Kaaracaoğl a n'da ise g irişe «a . . . hey ! » . d iye başlanır. Gezd iğ im iz yörelerde Dadaloğ l u ile, Karacaoğlan'ı hep bu «ay dost! . . . » «a . . . hey ! . . . » g irişleriyle birbiri nden ayırmışlard ı r.

2

-

YURT G OZELLEMELERİ VE SOSYAL KONULA­ R! İÇEREN ŞİİRLERİ

Dadaioğlu'nun y u rdu konup göçtüğü yerlerdir. O, gö­ zünü açm ı ş a l a karlı, mor sümbül l ü yaylaları. Cukurova'­ nın bereketli topraklarını görm üştü r. Ta H a lep'ten itiba-

114

ren tüm Çukurova. oradan Toroslar'a, Uzun Yayla'ya ka­ dar uzanan yerler Dadaloğl u ' n u n y u rd u d u r. Mevsim olarak yazın keklik öten. kekik biten; kışın ise turaç öten, nergiz biten yerler Dadaloğlu 'nun yurd u ­ d ur. Ç u k u rova'dan Uzun Yayla'ya bir dizi dağlardan son­ ra varılır. B u dağlar otlud u r. ormanlıdır. sonra her dere­ sinden yüzlerce pınar akar. B u ralarda dağlar görkemli­ dir, dağlar yiğit kal'asıdır. Dadaloğlu dağlar içinde Bin­ boğa'yı bir başka türlü sever . Çünkü onun yaylası çoğu zaman Binboğa'da Harmancı y u rd ud u r. Bel i rtelim ki o da­ ha başka yaylalara da çıkmıştır. Fakat Binboğa h iç bir dağa benzemez. Onun Binboğa ile ilgili altı şiirini derledik. Bunlardan dört tanesini bu kitaba aldık. Dadaloğl u Binboğa'ya şöyle seslenir: Başın görünm üyor d umandan, pustan Bağrışır geyiğin durulmaz sesten Sağ yanın Saraycık. solun Elbistan Övünmeye değer dilin Binboğa •

Karların yağmış da a rd ı ç boyunca Lôle, sümbül. gül boy n u n u eğince Yaz baharda aşiretler gelince Karışır sağmala yozu n Binboğa (Şiir No: 53) Yazı k ki, bugün Binboğa'daki yaylaların pek m uhte­ şem liği kalmamıştır. Şimdi Binboğa'daki Harmancı yurd u da, Hasan Bey'in yurdu d a bir bozkır görümündedir. Ormanlar, o g üzelim ağaçlar bir bir yok o l unca dağların ne kıymeti kalır! Çok güç koşul la r altında ve uzun zaman­ da yetişen kara-a rdıç yok a rtık. Her deresinden buz gibi suların aktı ğ ı . dağlarında sarı sümbülle rin, geyik göbek­ lerinin, kekiklerin koktuğu Binboğa!

115

Bereket var toprağında. taşında Kırık kırık eser yelin B inboğa Seyfilerin d öner yanı başında Farız avcı ister yerin Binboğa (Şiir No: 52) Binboğa'dan sonra Pınarbaşı'na varılır. Eskiden Sivas i line bağlı olan bu ilce Cumhuriyet'ten sonra Kayseri'ye bağ lanmıştır. Ta Selçuklular zamanında l iva merkezi olan Pınarbaşı Uzun Yayla'nın kapısıdır. Dadaloğlu, sürgüne gönderilen Halit Bey'in ağzından Pınarbaşı'na seslenir: Yürü bire Pınarbaşı Acep karın kaktı m 'ola Boynu uzun tor sunalar Çığırından cıktı m 'ola •

Tez gelir Kaynar' ı n yazı Ö tüşür ördeği, kazı Koc'ırmak tutardı buzu Garbi değ d i söktü m 'ola •

Dadal'ım d a coşar, cağ lar N ic'oldu kır atlı beyler Y ü ksek olur bizim dağlar Kukkuğusu öttü m'ola

(Şiir No: 57)

Dağlar birbirinden güzel. Toroslar'da b i r Aladağ var­ d ır. Aladağ yiğitler durağı d ı r, aslan yatağıdır. Geyik sü­ rüleri dolaşır Aladağ'ın yücelerinde. Ozan bize Aladağ'ı şöyle tan ıtır: Dumanlıdır Alada ğ ' ı n alanı Ortasında sarı çiçek savran ı Yiğitler d u rağı, aslan yata ğ ı Dilberlerin hep de böyle ôlô m ı

116

• Koç yiğitler cirit oynar dölekte Geyiklerin yaylı m eder yayla kta Bir koku var toprağında, ırmakta Gözüm yaşı d uvarında kal'a mı (Şiir No: 59)

Yoylardaki pınarlara, ağaçlardan oyara k «oluk» ya­ parlardı. Pınar, bu oluktan akardı, çeşme diyoruz şimdi. Dadaloğlu yaylasını tanıtıyor bize: Bizim yaylamız oluklu Akar suları balıklı Dadaloğlu'm çift bel ikli Kızlar gelir yaylam ıza (Şiir No: 60) Dada loğ lu'nun sazı cura'dır. O. cura'yı alınca d izine kon up göçtüğü yerleri bir bir sayıp döker. İllô Yoz­ gat-Bozok s ü rgününde bir sevdiği vard ı . Kimbil i r, bel ki de Çiçek Dağı'nda kalm ıştır. Kuşkuludur: Alayıdım cura sazım d izime Çekseydim s ü rmeler ala gözüne Cihan güzel olsa girmez gözüme Sende bir gümanrm var Çiçek Dağ ı • Dadaloğlu, görülmüyor borandan Yıkılsın dağların, kalksın aradan Elbeyli'den geldi m koru yaradan Sende bir gümanım var Çiçek Dağı (Şiir No: 64)

Onun şiirlerinde Gavu r Dağı önemli yer tutar. Kış günleri Gôvur dağlarının üzerinde sis - boran eksik ol­ maz. 117

Yine tuttu Gôvur Dağ ı bora nı Ha nçer vurup a carladın yaramı (Şiir No: 1 1 ) Kırp ı k olur Gôvur Oağ ı 'n ormanı Padişah derdimin olmaz dermanı (Şiir No: 66) l lgıt ılgıt seher yeli esiyor Gôvur dağlarının başı dumanlı Gön ül binmiş aşk atına aşıyor Bire beyler cünunluğun zaman m ı (Şiir No: 1 8) Dağ lar hoş, dağlar yiğit ka l'as ıdır. Ama Dadaloğlu Cukurova'yı akı ldan çıkarır m ı ? Kış günleri gıcılı, boran­ lı, fırtı nalı, karlı dağlard a kim durur, kim eğlenir! . . . O za­ man açar Çukurova kucağ ı n ı Dadalğol u ' na: Hubların d u rağ ı Cihan'ın suyu G üzel eğlencesi Mercin'in kıyı Gitti de gelmedi bir delim deyi Ara s ı ra gözler m'ofa yolları (Şiir No: 50) C u ku rova 'nın ortasında bir bayrak gibi yü kselen Ana­ varza kafesi vard ı r. Anavarza gün görmüş, tarih görm üş bir kaledir. Dada loğ lu ona sormad.an edemez: Sana derim Anavarza kafesi Sana konu p göçenlerin ni c'ol d u Doğru söyle garip başım belôsı Şahpaz atlı av kovanlar nic'old u • Dadafoğ l u 'm yoktur sözü n h ilesi Hangi tarihtedir bunun çi lesf Ayas, Payas, Misis, Tumlu kalesi Beş kaleye h ü kmedenler nic'oldu (Şiir No: 39)

118

Ç uk u rova'da kaleler çoktur. Anavarza, Yılan. Tumlu, M isis . . . kaleleri . . . Derken Hasan kalesi vard ı r. Hasan ka­ lesi Gôvur dağları n ı n eteklerinde, Osmaniye-Bahçe i lcele­ ri a rasında Hasan Beyli köyündedir. Bugün tamamen yok olma tehlikesi içinde bulunan bu kalenin önünde aşi­ retler a rasında zorlu bir kavga olmuştur. Kavg a n ı n yapıl­ dığı yere bugün de Kanlı Geçit derler. Kan l ı Geçirten Hamus Suyu geçer, Osman l ye-Haruniye yolu geçer. Dadaloğlu, Kanlı Gecit'te tamamlanan savaşın tan ı O ı Hasan kalesine söylemektedir. Sana derim sana Hasan kalesi Alt yanında döğüş oldu, hün oldu Yiğit olan yiğit cıktı meydana Koç yiğitler a rap ata bin oldu (Şiir No: 2) Ceyha n yakınlarında Yılan (Şahmeran) kalesi. Osma­ n iye yakınlarında Toprakkale vard ı r. C u k u rova'da kaleye çıkı lmazsa insan ötesini göremez. Kaleye çıkılacak, etraf gözetlenecek; gelenlerin dost m u , düşman mı oldukl l a rı bell i olacak. Hele bir Hemite kalesi vard ı r ki öykü lere, rom a n l a ra, destanlara konu olm uştur. Hemite kalesi Osmaniye-Ka­ dirli yolu üzerinde, Ceyhan neh rinin kenarı ndad ı r. B u ralar Avşarlar'ın ve öteki Türkmen ler'in «cevelangôh rn d ı r. (at oynattığı-gezinti yeridi r) : Göründü de Hemite'nin kalesi Hiç g itmiyor aşiretin belası (Şiir No: 33) Ç u k u rova yaz aylarında çekilmez olu r. Sıcak etrafı kası p kavurur. M ucukları, üvezleri ve öteki sinekleri insa­ nı çileden çıkarır, sıtma yapar. Suları pis p is kokar, i nsa­ nın beti benzi sararıp solar :

1 19

Eser garbisi de adamı yakar İçilmez suları yosun l u kokar Yatılmaz gecesi m u c u ğ u cokar Seh i l lemiş açılmıyor gülümüz (Şiir No: 33) Ama Dadaloğ l u böyle g ü nlerde yaylaları özler, yaylaları yaşar g i bi h atırlar. : Bizim yayl a n ı n kuşuna Can dayanmaz ötüşüne Serin yaylalar başın a Kuraydı m otağ ı şimdi (Şiir No: 6 1 )

DADALOGLU'N U N ŞİİRLERİNDE AT At, göçerlerin vaz geçmediği bir a rkadaştır. Ciritler, cidalar atla oynanır; yarışlar, savaşlar atla yap ı l ı r. Ge­ rektiğinde göçler atla taşı nır. O nedenle, Avşarlar, Ceritler, Tecirliler, Bozdoğanlar, kısaca Çu­ kurova'da kışlayan tüm Türkmen oymakları atların e n iyi­ sini yetiştirmek icin birbirleriyle yarışı rlardı. Bu Türkmen­ ler'i n yetiştirdikleri atlara «Çukurova Kol u Kısası» denir­ di. Osmanlılar orduya gerekli atları işte bu Türkmenler'­ den temin ederlerdi. Yazın Kozan yaylalarında, Uzun Yay­ la'da; kışın ise Çukurova'da beslenen bu atlar orçj u ıcın çok elverişl i idi. Çünkü bu atlar hem dağlık a raziye, hem de oval ı k a raziye uygundu. « M acar atları kalp ve kaltabandır. Araplar atları süs ve ziynet h ayvan ı » olara k kullanı l m ı ştır. Türkmen atların ı n özellikleri de şöyledir: «Atın adı: Ç u kurova Kolu Kısası. Bu atların belleri kı­ sa, gözleri iri, cazip ve cevval . Sağrıları bağdaş kurup

1 20

otu raca k kadar geniş. Ayakları kalın ve iri , kemi kli, tır­ nakl arı vasat derecede katı, rengi sincabi ve teşekkülôtı m u ntazam idi. Kuyru kları yerde sü rünecek kadar uzundu. Yazın Kozan yaylalarında, kışın Cukurova'nın payansız (sonsuz) çayı rlıklarında beslenen b u atl a rı n d u ruşu, gezi­ şi bile cazip ve ruh nevaz idi. Bunların gezmeleri, hopla­ ma ları gene ve dilber bir kızın yürüyüşü kadar cazibedar­ dı. Gözleri ahular kada r g üzeld i.» 69 Yaz ı k ki, bu güzel atların daha son raları yok olup git­ tiklerini görüyoruz. Bu atların yok oluşla rın ı n nedenlerini Besim Atalay şöyle açıklıyor: a) Türkmenler iskôn edili nce otlu yaylalardan ve kış­ laklardan yoksu n kalan atların yetiştirilmesi g ü ç old u . b) O dönem hükü metleri nin yerli atla ra önem ver­ meyip, ord uya gerekli olan atların dı şardan tedarik edil­ mesi. c) Hayvan h ı rsızlığı. İ şte Dadaloğlu bu T ü rkmen atlarına v u rgundur. On­ larla bir a rkadaş gibi konuşur. Daha h ızlı gitmesini iste­ diği kır atı ile tıpkı bir dost gibi söyleşir: Deh bire, deh bire n a-zlı kır atım Yarsuvat'ta kald ı atım, pusatım (Şiir N o: 9) At ile kadın aynıdır ozanın gözünde. İ kisini de

se-

ver: Şu yalan d ünyaya geldim geleli Severim kır atı, bir d e güzeli Değip on beşime kendim bileli Severim kır atı bir de g üzeli •

(69)

-

Besim

Atalay. Maraş Tarihi ve Coğrafyası. s.

75-76.

121

Atın beli kısa, boynu uzunu Kuru su ratlısı, elma gözünü Kızın iplik iplik süt beyazını Severim kır atı bir de güzeli • Atın hüyük sağrı kalkan döşlüsü Kalem kulaklısı, çekiç başlısı Güzelin dal boylu, samur saçlısı Severim kır atı bir de güzeli (Şiir No: 81 ) 1

Göçebe Avşar'a ne gereklidir? at, davar, dilber ve bir de mor çimenli yurt . . . Dadaloğlu bunu bi lmez mi: Türkmen'e bir ot. bir yayla davarla Alô dilber, mor çimenli yurt gerek (Şiir No: 82) Ata nasıl binilir, iyi at nasıl olur, Dadaloğlu bunları bir bir sayıp döker: Her Ata Her Zilif

sabah her sabah ata binilmez binince de uğru boş gerek güzele benim diye yanılmaz kıvrım kıvrım eğri IJaş gerek • Atın iyisi de tezceden alır Güzelin yüzünde çifte ben olur Hey ağalar at dördünde çiğ olur Güzele on dört de, ata beş gerek • Atın iyisi de kulağın diker Güzel ı rgalanır, omzunu silker Kınalı keklik gibi gürleyip kalkar Güzele gerdan da ata döş gerek (Şiir No: 84) 1 22

konuşturur. Her

Dadaloğ l u bir şiirinde atları bir bir at kendi özelliğini kendisi söyler: Kula at der ki. yavuz kaçarı m

• Yağız at da der ki, bağlan koruya • Al at der ki, güze l olur donumuz • Kır at der ki ben atların başıyı m (Şiir No: 83)

i ı ıa da at savaş içind ir. H ızla d üşmana vuracaksın, yine ayn ı h ızla oradan uzaklaşaca ksı n : Parladı kı l ıçlar b i n d i k ı l ı ca Atı yavuz olan çı kıyor uca (Şiir No: 20) Savaşlardan son ra yenilen tarafın atları yağ malanır­ d ı . Bozan da baskınlar yapı larak karşı tarafın atları n ı s ü­ rüp kend i bölgelerine geçirirlerd i . Böyle top l u m içinde ya­ şaya n Dada loğ l u elbet de bun ları dile geti recektir: Arap atlar yağma oldu arada Fiti l ler işl iyor azg ın yarada (Şiir No: 28) Kü heyla n ı m yed im yedim yederler Olanca malımı talan ederler (Şiir No: 28) Yavuz at besleyen el m a l ı için Böl ü k böl ü k böl mem lze ne kaldı (Şiir No: 1 ) Altı arap atl ı Avşar beyleri Çek atın başı n ı Urum'a doğru (Şiir No: 36)

1 23

At, arkadaştır. Eskiden zengin, soylu aile ler at sürü­ leri beslerlerdi. Dağlarda sürü sürü y ı l k ı la r olurdu. Ata binen Türkmen yiğiti onun üstünde şöyle bir kası l ı r, kendini güçlü sayard ı . ·

Bindiğin at aşka r m ı d ı r ya Düldül İ rengi bozadır der Türkmen oğ l u Eyerlen kır atı mahzun kalmasın Biner dövü şürü m der Türkmen oğlu (Şiir No: 2 1 ) Ata herkes binemez. At, yiğitin hakkıd ı r, at, bileği güçlünün hakkıdır. At. zama nın e n h ızlı ulaştırma a racı­ d ı r. Eskiden yiğitlerin, ağaların, beylerin çadırlarında atlı kon u klar eksik olmazd ı . Sonra bir beyin yanında ne ka­ dar çok at olursa, o beyin şan ı-şöhreti o kadar fazla olurdu. Dadaloğlu M ıstık Paşa için söyl üyor: . Tavlasında a rap atlar beslenir Konağında baz, şahinler seslen ir Dul dasında nice yiğit yaslanır Boz kır atlı yüce beyler nic'oldu • Ha deyince beş yüz atlı bine rdi Sana inip binen beyler nic'oldu

(Şiir No: 1 1 ) H a l k oza nı çağı nın gözüd ür, kulağıd ı r. İskôn sırasın ­ da aşi retin başına bir felô ket gel iyor: Kolera . Dadaloğ l u da Avşa rlar d a koleraya «gecebaş» d iyorlar. O yıl gece­ baştan binlerce insan ölüyor. Fı rka-i İslôhiyye subayları ve erleri a rasında da çok sayıda ölen ler ol uyor. Gecebaş ( kolera ) en çok da taze gelin, büy ü k kıza (yetişkin kıza) m usallat ol uyor. De.m ek ki «ecel bile gü­ zel i nasıl b i l iyor, nasıl seviyor!»

1 24

Gecebaş geldi de nerde kışladı Ufacık evlere neler işledi Taze gelin, büyük k ızdan başladı Ö lüm de güzeli severe benzer •

Gecebaş geldi de e l-ayak şaştı Han evler kapand ı , dükkônlar göçtü Koç yiğit kalmadı toprağa d üştü Analar yürekten yanara benzer (Şiir No: 80) Aşirette akrabalık çok önemlidir. Her oba, her aile birb i rine kardeş gibi bağ l ı dır. Başlarına gelecek bir kötü­ Kalabal ı k a i leler­ lüğü, bir felôketi birlikte göğüslerler. den düşmanlar çekinirler, on lardan korkarlar. G üçlü a ile­ lerin, obaları n önüne kimse d u ramaz. Kalaba l ı k a i leler içinde yayla yaylamak büyük m ut­ l u l u ktu. Birisinin beş tane o ğ l u olması, on tane kardeşi bu l unması büyük onurd u . Şimdi bile Anadolu'da cok ço­ cuklu a ilelerin bulunmasın ı n bir nedeni de bu o lsa gerek­ tir. Bileği güçlü olmak kalaba l ı k olmaktır. B i r kavgaya giri lince «Ölen ölür, kalan sağlar» ailenin ocağı n ı tüttür­ meye yeterdi. Zenginlerin yan ında fıkra lar da geçin ird i ama onları n geçinmesi «müşkül halınan» Kardeş-ka rındaş, birbirlerini can ı gibi severler. işte bu d u rumları Dadaloğlu'nun şii rlerinden izlemek m ümkün­ d ü r: Yaz gelip de beş ayları doğunca Bülbülün figanı gonca g ül ü nen Bir fıkara bir zenginin yan ı nda Onun geçi n m esi müşkül halınan •

1 25

Ben i m sözüm dinleyene bir kısta Sırrını tez verme yabana, dosta Adam olursan da çıkarsın üste Zamananın geçinmesi şerinen •

Kardeşten kardeşe kem l i k m i olur Şahanın yuvası ıssız m ı kalır Emmi, dayı adama çok gerek olu r Kab'ağacın gürlemesi dcılınan •

Der Dadal'ım der ki coş etti yürek Bir zaman ağ layak, bir zaman g ülek Şimdi m uhabbetli on kardeş gerek Konsak, göçsek, bey l i k sürsek elinen (Şi i r No: 70) 3

-

SEVGİ ÜZERiNE ŞİİRLERİ

Dadaloğl u öncelikle bir cenk (savaş) ozanıdır. Fakat aşk üzerine şiirler yazmaktan da geri d u rmaz. Kavgalar­ dövüşler, sürg ü n ler, acı lar onun bu türlü şiirler yazması­ na pek zaman bırakmamıştır. Hatta konu ştu ğ u m u z kimi Avşar Kocaları «Dadaloğlu aşk konusunda h iç şiir söyle­ memiştir.» diye kestirip attılar. Elbet de bu d üşünceye katılmak olanaksızd ı r. Ancak gözü gönl ü kah ramanlık d uyguları ile dolu olan ve yedi yaşından, yetmiş yaşına kadar cenk türküleriyle beslenen bu Avşa r Kocalar'nı da hoş görmek gerekir. Dadaloğ l u göçebe bir halk ozanı ola rak bunca yay­ lala r, bunca g ünler, bunca g üzel ler görecek ama hiç aşk şiiri söylemeyecek. Bu, olası değildir. Dadaloğ l u ' nda aşk gerçek aşktı r. Yayla yollarında, pınarbaşlarında gördüğü güzellere tıpkı hemşeh risi Karacaoğlan gibi v u rg u n d u r: 1 26

Yaylalarda bir güzele u ğ radım Gümüş nalın giyer altın h a l ı nan Onun her bakışı bir «gazi» değer Şu d ü nyada paha yetmez malınan (Şiir No: 98) Dadaloğ l u düşlerindeki güzellere şiirler söylememiş­ tir, onun g üzelleri hep gerçek, yaşayan Türkmen kızları­ d ı r. Celenbel'de bir güzele u ğ radım Cemalini denk ederim g ü l ünen Ôlenece ben meth ini ederim Edebinen, erkônınan, yolunan •

Kirpiklerin can almaya kast'eder Kimini öldü rür, kimin h ast'eder Bağdat'ın, Mıs ı r'ın m a l ı n üst'eder Baha yetmez paşa efendim malınan •

Der Dadal'ım bulamamış eşin i Pınar sandım kız gözünün yaşın ı Cevşlrl bağ la m ış yüce başın ı Adana şehrinin kıvra k şalınan (Şiir No: 88) 1

Bazan da şikôyetcidi r bu tür güzellerden Dadaloğl u . Çünkü bu g üzeller ozanı yaralamışt ı r. Ama yine de ne o l u rsa olsun bunlar birer «h u ri, melekli tir. Ben sana ne ettim hey kan l ı zalim Siyah zülfün mah yüzüne moy dedi Bir ok . vurdun deldi geçti sinemi Ne a ğ rıdı, ne incidi oy dedi •

1 27

Bir keten giymiş de eninde zarı Kokar gü ller gibi dökülen teri Huri mi. melek mi. yoksa bir peri Hiç görmedim böyle persek soy dedi (Şi i r No: 93) Onun ü n l ü «Ak Gelin» türküsü Avşarlar a rasında çok sevilen, hala d i l lerden d üşmeyen bir şiiridir, Ak Gelin sa­ çını tarayınca günümüzdeki gibi bal kona çıkmaz. çarşı­ da. pazarda yü rümez. Ak Gelin göçebe top l u m unda ya yayla yollarında. ya da bir taşın üzerinde görü nür: Oturmuş ağ gelin taşı n üstüne Taramış zülfün ü kaşın üstüne Bir selôm geldi de başım üstü ne Alırım kız seni komam ellere (Şiir No: 94) Dadaloğ l u ' n u n sevgi üzerine söylediği şiirler gerçek­ ten azdır. Elde mevcut aşk şiirlerinin bir çoğu da Kara­ caoğlan 'ın şiirleriyle karıştı rılmıştır. Onun kendi şiirleri daha sade. daha acık bir Tü rkçe i le söylendiği halde, Karacaoğ lan ayağında söylendiği tespit edilen şiirlerinde daha çok yabancı kelimeler vard ı r. Öze l l i kle -çok az sayıda da olsa- dinle ilgili şiirlerinde bu d urum daha acık biçimde kend i n i gösterir: M üm i n olan sürer zevk i le safa M ü nafık olanlar ç;ekecek cefa Dediler h ü kmetti şol Kaftan Kafa Davutoğl u Sü leyman'a kalmad ı (Şi i r No: 76) Hani ben i m bezirg a n l ı k ettiğim Türlü libasın ı a l ı p sattığım Hazreti Hamza i le g ü reş tuttuğ u m G üvercinlik denen Şar'a vardın m ı (Şiir o N : 1 03)

1 28

Dada loğlu'n u n kavga-kah ramanlık konusunda söyle­ diği şiirleri hiç bir halk oza n ı n ı n söylediği şii rlere benze­ mez. O bakımdan Dadal oğ l u bu kon uda kendine özgü bir ozandır. Ama aşk kon usunda söylediği şiirleri başka h a l k ozan ların ı n şiirle riyle karıştı rı lmıştır. B u d u ru m salt Da­ daloğlu'na özgü değildir, tüm halk ozan larında görü len genel bir etkileşirhdir. Bunun nedeni ise halk ozanlarının çoğunlukla okur yazar olmaması ve b u şiirleri derleyen­ lerin, tutum ve davran ışlarıdır. Bu gerçek ortada d ururken kimi edebiyatçı ve bilim adamları m ız, Dadaloğ lu'nu da kastederek: «Tü rkmen oy­ makları arasında büyük şöh retleri olan. şiirleri hala diller­ de dolaşan bu şairleri, Karacoğ lan'ın 19 u ncu asrın ilk ya­ rıs ında yetişmiş birer m u ka llidi (ta klitçisi) addetmek h i c de yan l ı ş değildir.» 7 0 demektedir. üstad böyle dedi ya, ondan sonra tüm edebiyatçılar ağız birliği etmişcesine ayn ı şeyi tekrar edeceklerdir. İ l k başta. Karacaoğ lan bunca şii rler söylemesine karşın kavga. kahramanlık konusunda h ic şiir söyleme­ miştir. Son ra Karacaoğlan'ın şiirlerinde temel kon u a şk­ tır. Oysa Dadaloğ lu'nun şiirlerinde temel kon u kavga, kahrama n l ı ktır. Karacaoğlan'ın, Uyvar kalesin i fethedip Uyvar fatih i olan, «Uyvar önünde b i r Türk gibi kuvvetli» sözünü söy­ leten, 1 664 yıl ında Vasvar barışını imzalayan Köprülü Fa­ zıl Ahmet Paşa icin söylediğ i: Hazır ol vaktine Nemçe kralı Yer götürmez asker ile geliyor Patriklerin inmiş tahttan d iyorlar Bir hal ife ka lmış o da geliyor • f70l Ord. Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü. Türk Saz Şairleri An­ tolojisi. 4. cilt. Sayfa 543.

1 29

Gelen Ahmet Paşa kendidir kendi Altmış bin dalkılıç kusuru cündi Kaçma kôtir kaçma ölümün şimdi Hacı Bektaş Veli kalkmış geliyor şiiri bu konuda tek örnektir. Bu şiirin de Kul Mustafa'nın bir şiirine nazire olara k söylen diği be lirtilmektedi r. 7 1 Kul M ustafa'nın bir ba şka şiirini yaza l ı m : Hercai dilbere gön ül verince Havaya kuşunu salmış gib'ol ur Ya lancı dünyanın sonun düşünen Gemisin deryaya salmış g ib'olur Şu şi irde Karacaoğlan'ın : i nsanoğlu yeryüzüne gel ince Kuru ağaçta meyve bitmiş gib'ol u r Kôm il olup kendi kendin bili nce Cevahirden yükün tutmuş g i b'olu r Dada loğlu d a şöyle başlar: Bir yiğit de anasından doğunca Kuru ağaçta bir dal bitmiş g i b'ol u r Yaşı varıp o n beşine değince Yükünü kumaştan tutm uş gib'ol u r (Şi i r No: 99) Bu gibi karışı klıklar ister cönk sahibi nden, ister onu derleyen lerden gelsin genel olara k tüm halk oza nlarında böylesi d u rumlar vard ı r. Dada l oğlu söylediği cenk şii rleriyle kendine özgü bir ozandır. Bu yönden Karacaoğ lan'a uza1 .

ı. cilt. sayfa 117.

1 3S

:

114 Türkmen Oymakları

Her Ata Her Zilif

sabah her sabah ata binilmez binince de u ğ ru boş gerek güzele benim d iye yan ılmaz kıvrım kıvrım, eğri baş gere k •

Atın iyisi de tezceden alır Güzelin yüzünde çifte ben o l u r Hey ağalar a t dörd ünde ç i ğ olur Güzele on dört de, ata beş gere k 79 Yine A l i Rıza Yalman tarafından derlenen: Binboğa'da Koç dağından otlu d u r Kışın ağ giyer, yaz ı n yeşil postludur Sağ yanı Saracık solu Reyhanlıdır İ l i n Avşar değil, Cerit Binboğa 80 şiir-in ikinci d izesi oniki hecelidir. Bunlar Dadaloğ l u ' n u n şiirlerinin uzun hava «bozlak» biçiminde söylenmesinden de ile ri gelir. Genel olara k okuması-yazması olmayan tüm halk ozanlarının kaderidir bu. Ş iirler i l k söylendikleri gibi yazıya geçmediklerinden her bölgede, her kişi kendi zevkine göre değ işiklikler ya­ parak b u n ların ası l la rından uzaklaşmalarına neden ol­ muşlard ı r. Dadaloğ lu tür olara k da e n çok koşma, varsağı, t ü r­ kü, semai ve destan gibi h a l k şiirinin geleneksel nazım biçimleri n i kullanmıştır.

C) DİL VE SÖYLEYİŞ Dadaloğ l u şiirlerini sade h a l k diliyle söylemiştir. O n u n şiirlerinde geçen -çok az sayıda da olsa-bazı yabancı C79l

-

Nadir

(sol - Ali

Gürbüz. Mustafa Gürbüz. Yusuf ôzdemir-Sarız.

Rıza Yalman-Yalkın.

Sadeleştiren: Sabahat Emir.

Cenupta Türkmen Oymakları,

2. cilt. Sayfa: 131.

1 39

kelimeler o zamanlar h a l k a rasında kul la nı l ı rd ı . Aşa ğ ıya aldığı m ız dizelerde bu d urum acıkça görülmektedir:

ikrarından döndü m 'ola dostumuz (Şiir No: 1 30) Hubların d u ra ğ ı Cihan'ın suyu (Şiir No: 50) Zülfünün telleri pek reyhanlıdır (Şi i r No: 1 06) O, göçebe bir T ü rkmen çocu ğ u oldu ğ u ndan yabancı kelimelere gerçekten yabancıdır. Göçebe h a l iyle dış etki­ lere kapalıdır. O nedenle k ü ltür a l ı ş-verişi b u gibi toplum­ l a rd a söz konusu olamaz. ya da çok yavaş bir a kış gös­ terir. Ahmet Cevdet Paşa bu Ç u ku rova Tü rkmenleri için d iyor ki: «Bu Tü rkmenler Arap kültürünü Amanos dağ­ ları ndan beriye geçirmeyecek kadar g üçlü, köklü bir kü l­ t ü rü yaşatmışlardı r. » Dadaloğ lu'nun dili yapmacıktan, özentiden uzaktır. O, medrese de, mahelle mektebinde okumamıştır. Her hangi bir h ocanın. mollanın «ra hle-i tedris» i nden geçme­ d i ğ i için hep saf bir Türkmen olara k kalmıştır. Kafasın­ dan doğdu ğ u gibi. gönl ü nden koptuğu gibi seslenmiştir. Şiirleri çoklu kla s a n ki karşısındaki biriyle konuşuyormu ş g ibi, ona b irşeyler haber veriyormuş gibi h itap biçiminde­ d i r. Böylece bir «teşhis» sanatı yapmaktadı r. Dadaloğ l u seslendiği cansız varlıkları kişileştirmektedir. Sana derim sana Hasan kalesi Alt yanında döğüş oldu hün oldu (Şiir No: 2) Sana derim Anavarza kalesi Sana konu p göçe nlerin n ic'oldu (Şiir No: 39) 1 40

O n u n şii rlerinde her şey kendi doğal gelişmesi için­ dedir. Ş i i rlerinin çoğunda daha ilk d izeler konu c ümlesi biçimindedi r.' Bu tür şiirleri öyle sade, öyle içtendir ki, sanki bir şeyi haber veriyormuş gibi d oğal d ı r: Aşa ğ ıdan Yusuf Paşam geliyor •

Elbistan çöl üne bir aslan geldi •

l lgıt ı lgıt seher yel i esiyor •

Cerit. Rakiye'den sökün eyledi •

Dinlen ağalar bir söz edeyim Bu biçim h itaplar Dede Korkut Destanl a rı 'nda, Gök­ türk Anıtları'nda da görülür. Dadaloğ l u geçmiş şan l ı g ün leri anarken de, o geçmiş g ü n lerde kalan acı-tatlı a n ı ları taşıyan yurtları özlerken de hep saf ve d uygu dolu içli bir dille seslenir: Duldasında nice yiğit yaslanı r Boz k ı r atlı yüce beyler n lc'oldu •

Yoks u lların işlerin i biti ren Sam u r kürklü koca beyler n ic'oldu •

Gözleri kudretten siyah s ü rm e l i Mor bilekli g üzellerin n ic'oldu (Şiir No: 1 1 ) Yürü bire Pınarbaşı Acep karın kalktı m'ola •

Koyak koyak bel l i y u rd u m Lôle sümbül bitti m 'ola

(Şiir No: 57)

141

O n u n şiirierinde seslenişler Köroğ l u ondan ayrı bir söyleyiş içindedir:

edôsında, ama

Bir vuruşta düşman l a rı ikiye Yarın aslanlarım, derdi Apalak Serden geçin, yara l a rı yarayla Sarın aslanlarım, derd i Apalak (Şiir No: 6) Dadaloğ l u ' m yarın kavga kuru lur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere seril i r Ö l e n ö l ü r kalan sağlar bizimdir (Şi i r No: 1 0) Güzel yaylalara, geniş kışlaklara konmuş Avşar oy­ mağı çok büyük acılara da uğramıştır. Büyük acılar, akıl­ dan çıkmayacak olaylar Dadaloğ lu'na güçlü ve etkili şiir­ ler söyletmiştir. «Ne Kal d ı » , «Ne Dey i m » , «Nic'oldu» söz­ leriyle biten şii rleri işte o büyük olayları a n ı la rda canlı tutmak için söylenmiştir. Sonra bu söyleyiş biçimi hep Dadaloğlu'na özgü bir kahramanlık h avası içindedir: Sekiz yüz çad ı rda sekiz yüz gelin Al çıkarır kara bağ lar ne deyim •

Koc'aslan Kenan'ın Elif anası Çıkar yol ları m ı bağ l a r ne deyim (Şiir No: 8) Nevruz biter, s ü m bü l biter, g ü l biter Top top edip dermem ize ne kaldı •

Yavuz at besleyen el malı için Bölük bölü k bölmemize ne kaldı (Şiir No: 1 ) 1 42

Dadaloğ l u 'nun kullandığı kelimelerin çoğu ta eskiden beri Avşarlar'ı n ve diğer Ç u k u rova T ü rkmenleri'nin kul­ landukları kelimelerd i r. Bu kelinıeler bu gün bile Avşar­ lar a rasında aynen yaşamaktadı r:

Avrat ile don yumağa giderler {Şii r No: 23) Heves-güves yaptı rd ığ ı m odalar {Şii r No: 28) Aşın yiyip s u l a rı n ı içmed i k

( Ş i i r N o : 69)

M ahşerecek söylenecek şor oldu (Şiir No: 4) Duldasında n ice yiğit yaslanır (Şii r No: 1 1 ) Bin bir ayak bir araya derildi (Şiir No: 80)

Sehillemiş açılmıyor g ü l ü m üz

(Şiir No: 33)

Ne yaman hayf aldı Avşarlar, Kürtler {Şii r No: 4)

Bire Memicioğlu u nutma bunu {Şii r No: 13) Gukkuğusu öttü m 'ola

(Şi i r No: 57)

1 43

BEŞİNCİ BÖLÜM

DADALOGLU'NUN ŞİİRLERİ

KAVGA-KAHRAMANLIK ve İSKAN İLE İLGİLİ ŞİİRLERİ

NE KALDI 1 Avşarlar. Yozgat-Bozok yöresinde sürgünde Ceritler, Reyhanlı oymağının

hayvanlarını

iken

Tecirliler.

sürüp kaçıyorlar.

Reyhanlı ileri gelenleri Tecirliler'den ve Ceritıler'den hayvan­ larını geri istiyorlarsa da onlar:

·Hayvanlarınızı sürüp kaçıran

biz değiliz. Avşarlar'dır> diyorlar. Bunun lerinden Arap, Avşar'a atıp tutuyor:

«Yaz

üzerine Reyhanlı bey­ gelince Avşarlar'dan

öcümüzü alacağız. hazır olsunlar• diye haber gönderiyor. Dadaloğlu bu şiirle Arap'a cevap veriyor.

Selôm söylen Reyhanlı'da Arap'a Hesap etsin yaz ayı na ne kaldı Nevruz biter, sümbül biter, g ü l biter Top top edip dermemize ne kaldı Secin ağalar da kötüyü secin Yiğitin üstüne kemhalar bicin Yavuz at besleyen e l malı icin Böl ü k böl ü k bölmemize ne kaldı Ulam ulam olmuş galan yazılar Ceren avlar gök boncuk l u tazılar Altı a rap atlı şahpaz gaziler Cıda vurup binmemize ne kaldı 147

Babına da Dadaloğlu'm babı na Koç yiğ itler sığmaz oldu kabı na Kamalağın, kar'ardıcın d ibine Silôh çatıp yatmamıza ne kaldı Şiir. 1979 yılında Kayseri-Sarız ilçesinden Hasan Gürbüz'den derlenmiştir.

Kemha : Bir nevi ipek kumaş. Galan : Kalan. artık U�am Ulam Olmak : Çeşit çeşit. renk renk olmak. Cıda : Kargı gibi bir çeşit sopa, savut. Bab : Giriş, kapı. göz. Kamalak : Katran cinsinden bir çam çeşiti. sedir. Kar'ardıç istiyorlar. Bunun üzerine kızın anası aşiretleri yardıma çağırıyor. Çukurova'da yaşayan tüm Türkmen oymakları ör.ce yardım yapacaklarını

söylerler.

Daha

Yalnız Avşarlar Ramanoğlu'nun

sonra da bundan vaz geçerler. yardımına koşarlar.

yenerler. kızı kurtarırlar.

Kalktı havalandı ey deli gön ü l Varır b i r menzile erişir bugün Meydan beni m d iye kabak asan lar Çıkar koç yiğitler döğüşür bugün Bugün meydan günü döğüş olucu Kötüler de geri geri d u rucu Koç yiğit elinde tartar kılıcı Kılıç kal kanınan vu ruşur bugün Sıkılır tüfekler, tütünler tüter Çalınır davul la r, mehterler öter Kesi l i r kelleler meydanda yatar Ü leşler ayağa dolaşı r bugü n

204

Araplar'ı

Dadaloğlu'm der de eyledi hengi Bugün kötüleri n çıkar mehengi Solar koç yiğitin gülgün i rengi Çıkar a rap atlar yarışır bugün --- -----

Şiir,

1981

yılında Pınarbaşı-Cinniyurt

köyünden öğretmen

Durdu Demirel il e Sarız'dan Hasan Gürbüz'den derlenmiştir. - - -- - -----

Kabak Asmak : Çukurova kabakları kurutulunca içi oyulur, buraya barut konurdu. Kabağı bir yere asmak meydan

oku­

mak demekti.

Olucu : Olacak. Durucu : Duracak- Davlumbaz : Büyük cenk davulu. Mehter : Burada, kavgaya yöneltmek için çalınan çalgı­

tıır. Ü leş !Leşi : Burada. insan cesedi. ölü. Heng : Hengame, pa­ tırdı, gürültü. Mehenk

:

Ölçü denektaşı

Gülgüp

:

Gül renkli.

205

DÖGÜŞEREK ÖLEMEDİK 33 Henüz bilemediğimiz bir nedenle Avşarlar'a yaylaya gitmek yasaklanır . Tıpkı kış mevsimlerinde olduğu gibi. o yıl ilk baha­ rı

da, yazı da Ama

Çukurova'da geçirirler.

Çukurova yazın çok sıcaktır. Suları içilmez, üvezi var.

mucuğu, var. sıtması var. O yıl hastalıktan, sıtmadan çok sayıda kız. gelin ölür . Erkek'

ler. tüm aşiret perişan olur.

Dadaloğlu. Ceyhan nehri kıyısında bulunan Hemite Kalesi'ne bakarak eski günleri. yaylaları. o görkemli göç günlerini

Göründ ü de Hemite'nin kalesi Hiç gitmiyor aşiretin belôsı Y ı k ı l ı p Yarsuvat v i ra n kalası Bu y ı l l ı k da burda ka lsın eli miz Eser garbisi de adamı yakar İ çilmez s u l a rı yos u n l u koka r Yatılmaz gecesi m ucuğu çokar Seh i l lemiş açılm ıyor g ü l ü m ü z G ü n b u r n u n a İ meli'den inerd i k Sal lan ı r da Saçaklı'ya konard ı k Şöh ret için yiğit ata binerd i k Çakmaklı tüfekti bizim zoru muz Devemiz gel i rd i tü l ü l ü , bazlı T ü l ü n ü n sesi de bülbü l avazlı Aşığ ı m ız vardı kucağ ı sazlı Bahşişina cömert idi eli miz

206

anar.

Melik Ejder evliyalar yatağı Ahıır Dağı yaylamızın eteği Bayazıtlı e l i m izin tutağı Cihan Köprüsü'nden bağ l ı yol u m uz Arabis'tan atlarına binerd i k Al kabutu a l kendire atardık Her birimiz bir orduya yeterdi k Alışkan tüfekti bizim zorum uz Kavrık'a varınca semah dönerd i k Genişleyip Sucatı'na kona rd ı k Ha deyince b i n g ö k atlı binerd i k Mertli k köprüsünden geçer yolumuz Karadik'ten öte Harnı'nın d üzü Otu rm uş beyler de ediyor sözü Fettahlı Beyleri (yok) kim'edek nazı Enden enden kırık bizim kolu m uz Der Dadalı'm der de bu sitem yeter Yaylaya cıkı nca g u kkular öter Kız. gelin kalmadı hep h asta yatar Döğüşerek ölemedi k birimiz - ·- - -----

Şiir.

1958 yılında Kayseri-Sarız Ayranlık köyünden Mehmet

Yıldırım'dan derlenmiştir. ----- -----

Hemite : Osmaniye-Kadirli karayolu üzerinde. Ceyhan ırmağı kenarında bir kale.

Yarsuvat : Bu günkü Ceyhan ilçesinin eski adı. Garbi : Lodos yeli.

Mucuk

:

Bir çeşit küçük sinek. gündüz ısırır

Üvez : Sivri sineğe benzer bir böcek. Gece ısırır.

207

Sehillemiş Csahillemişl :

Deniz kıyısında

güneşte.

sıcakta

fazla kalmış.

İmeli : Şimdiki adı İmalı. Maraş altında. Saçaklı : Kadirli. Mazgaç arasında. Melik Ejder : Maraş-Aksu yakınlarında bir ziyaret yeri. Ba­ yazıtlı : Maraş'ta ünlü bir aile. Bayazıtoğulları. Cihan : Ceyhan. Kabut : Palto. Alışkan Tüfek : İyi vuran tüfek. Kavrık : Maraş­ Tekir civarında bir yer. Suçatı : Maraş-Göksun yolu üzerinde, Ceyhan'a karışan sulardan biri.

Semah Dönmek

:

Oyun oynamak.

halkalar halinde

halay

çekmek.

Kara'dık

IKaragedikl

:

Bugünkü Haruniye Düziçi ovasının

batısındaki tepeler arasındaki gedik.

Harnı (Haruniyel

:

Adana'nın Bahçe ilçesine bağlı bir kasa­

ba. Bu kitap yazılırken Haruniye Düziçi adıyla ilçe merkezi ol­ muştur.

Gök Atlı : Çelik gömlekli süvari atlısı. Fettahlı Beyleri : Bir Türkmen obası. Fettahlı obası bu gün Adana-Düziçi ilçesiyle Bahçe ilçes.i ve Hasan Beyli köylerinde otururlar. Düziçi ilçesinde oturan Fettahlı

Beyleri'nin soyadları

Algan, Türker. Fettahlıoğlu ve AksoY'dur. Gukkugu : İbibik ku­ şu.

En : CEnden enden . . . ı : Ek yeri, eklem. dirsek.

208

KİNDİR BU BİZE 34 Avşarlar talan yapıyor. yerleşik halka zarar veriyor diye

ıı:ı

lstanbul'a kadar şikayetler olur. Bunu sık sık çıkan fermanlar­ dan anlıyoruz.

lstanbul'da divan toplanır. On iki vezir

katılır

bu divana. Divandan karar çıkartılır: Avşarlar Halep' in Rakka kazasına sürülecek Kırata binen padişahın ulakçısı fermanı boy­ beyine verir. Aşiret arasında üzüntü başlar. dağılma başlar. Öte yandan bu sürgünden Ceı itler. Bozdoğanlar Dadaloğhı söyler.

yararlanmak isteyen Tecirliler,

Avşarlar'ın

mallarını

sürüp kaçırırlar.

Sana derim sana ey Tü rkmen kızı On iki vezirler bir etmiş sözü Yok kalemine de çalmışlar bizi Eski kitiretler kindir bu bize Padişah fermanı k ı r atta olur Fermanlı olanlar vu rmadan ölür Geçer bu kara g ü n böyle m i kalır Dağılman a rkadaşla r ündür bu bize Biz de neler ett i k Antep eline Nameler gönderd i k Anadolu'ya Benden s.e lôm söylen Mirze Ali'ye Koç yiğite ( ka n l ı ) gömlek dondur bu bize Şebekeye u ğrattıl a r yol u m uz Neye varır a hvalimiz, h a l i m iz Gidi düşman kovar gider m a lı m ız Sinirirse şeker, şerbet bal d ı r bu bize 209

Der Dadalı'm der k i davı bu davı Gökte güvel ördek şahanın avı Ne kadar methetsem Avşa r ın beyi Yalman m ızraklı eldir bu bi,ze '

Kitirct : Kin, buhuz, Ferman : Padişah buyruğu. Mirz e Ali (Imirıe Alil : Cerit beyi. Fermanlı Yazmak : Ölüme maııküm et­ mek şı�btke : Hile, al . Ahval : Haller, durumlar. Gidi : Peze­ venk. şakı;ı. yollu söylenince yaramaz demektir. Davı : Dava. me­ ·

sele.

210 ·,

AVŞAR'ın GÖÇÜ 35 Avşa.:ciar'ın sürgünü için padişahtan ferman gelmi�t!r-

göç !çin yol görünmüş, Avşar'a gitmek

Artı k

düşmektedir. Bu arada

Dadaloğlu eski günleri anar. yurtları birer birer sayar. Ala kar­ lı mor sümbüllü yaylalardan yoksun kalmak ozana güç gelir.

On bir kişi Horasan'dan çı kanda Aksayayu yeşi l düğme d i kende Çıkıp yücelerden engin ba ka nda Yol alıp gidiyor göçü Avşar'ın Avşar'ın uşağı şöh retli gezer Gördüğü d üşmanın bağrın ı ezer Onbeş yirmi atlı bir ordu bozar Yenilmez kuvveti, g ücü Avşar'ın

Çıkılı, Çakmaklı, Kütüklü yu rd u İ ndi Kığılı'ya çok safa s ü rdü Hüsmen Ovası'ndan h aberler geldi Acıya uğramış u c u Avşar'ı n B itmesin ekini, selvi, söğü tü Sait Battal hiç içinde yoğ u d u Fino fesli, dal püsküllü yiğiti On kişiye yamaç üçü Avşar'ın Coşkun s u l a r g ibi dolan ıyord u k N e duruluyok, n e bulanıyord u k Firkatten firkate u l a n ıyord u k Sankim neydi bunda suçu Avşar'ın 21 1

Taşlar Dadaloğlu'm bağrını taşlar Gözümüzden akar kan ile yaşlar Bize yol görüktü kavim, kardeşler Kalmaz yanımızda öcü Avşa r' ı n Horasan : İran Horasan 'ı. Avşarlar

Selçuklular ı:amımında

oradan gelmişlerdir. Daha önce Sir-Derya'da

otururlardı.

İran

Horasan'ından Avşarlar'ın on bir boy halinde geldikleri söylenir. Torun, Halloğlu. Koca Nallı. Kekeç bu obalardan bazılarıdır.

Aksaya : Üç etekli Türkmen entarisi. fistan. Çıkılı, Çakmaklı. Kütüklü : Sarız, Pınarbaşı ve Gürün üçge­ ni içindeki Gövdeli dağında yurtlar.

Kıgılı : Maraş altında. Hüsmen Ovası : Kahraman Maraş'ın Afşin ilçesinin güneyin­ deki düzlüğe eskiden bu

ad verilirdi. Binboğa'nın doğu kesimin­

de.

Sait Battal : Aşiret ileri gelen·Ieıinden. Fino Fes , Küçük fes. Karacaoğlan'ın şiirlerinde de geçer. Sankim : Sanki. Kavim Kardeş : Boy ve soy bakımından birbirine bağlı insan toplulukları.

212

URUM'a DO G RU 36 Türkmenler'in Cerit oymağı,

sürgün yıllarını

tamamlamış

Halep'in Rakka ilçesinden Toroslar'a doğru hareket etmiştir. Za­ ten yayla zamanı gelmiş. hatta

geçmiş bile. Avşarlar da yayla

yolunu tutar.

Ceritler Rakka'dan sökün eyledi Bir firkat geldi de serime doğru Altı arap atlı Avşar beyleri Cek atın başın ı Urum'a doğru Cerit-Rakiye'den a rayı açın Murat'ın altından Kinet'i geçin Sarardı benzimiz yaylaya göçün Cek atın başını Urum'a doğru Dolanayım Yarsuvat'ın yol undan İ çen ölmez Binboğa' n ı n gölünden Aslan Beyi m Sar'Aslan'ın yolundan Çek atın başını Urum'a doğ ru Dadaloğlu'm der de ne söylesem hak Şükrolsun Mevlô'ya yüzlerimiz a k Bize bu illerde devir g ü n ü yok Çek atın başını Urum'a doğru Rakka

CRakiyel :

Halep iline bağlı bir kasaba, şimdi

liçe.

Rakka en belalı sürgün yeri olarak bilinirdi. Sökün Etmek : Gelmeye başlamak . Murat : Fırat nehrinin bir kolu. Kinet : Kinez de denir.

Nizip'in

bir köyü.

Urum !Ruml : Çukurova'ya göre Toroslar'ın öte yanı. Anadolu.

Yarsuvat : Ceyhan ilçesinin eski adı. Aslan Bey : Cerit oymağı beyi. Sar'aslan

CSarıaslanl : Kadirli ilçesinde bir köy adı.

Devir Günü , Mutlu gün.

213

KOZANOGLU'NA 37 Cevdet Paşa. Tezakir'inde anlattığına göre Kozanoğullan'nın ceddi Antep'ten gelmedir. Oranın Kozan köyünden. On iki aşi­ ret kethüdalığına bölünmüş Kozanoğu!lları'nın her biri bir dere­ beyi hükmünde idi. Eskiden Kozan ve Feke ilçelerinde Divanoğullan hüküm sür­ mekteydi. İşte bu oniki

kethüdalıktan üç yüz haneli Arıklı obası Di­

yerine geçtiler. Kozanoğulları işte bu abasıdır. En eskesi Hacı Ağa ve biraderi Topal Ağa'dır.

vanoğulları'nı devirip Arıklı

«Sayın Münür Kozanoğlu'nun hazırladığı soy kütüğüne göre. Kozanoğlu Türkmen beyliğinin nesli Yusuf Bey'den gelmekte olup Yusuf Bey'in torunları da

Kozan dağı yöresinde hükümlerini

geçirdiklerinden kendilerine Torun Beyıleri denmektedir. •

85

Gerçekte ise Cevdet Paşa'nın bu konuyu iyice bilmediği an­ laşılmaktadır. Çünkü Münür Kozanoğlu «Amasya tarihine daya­ narak 14. yüzyılda bile Kozanoğulları'nın Çukurova'nın şöhretli beyleri arasında olduğunu belirtmektedir. •

86

Torun, Avşarlar içinde kavgacı. yiğit bir obanın adıdır. Ko­ zanoğulları'nın bu obadan Türkmer oymakları içinde,

gelmiş

olması daha akla yakındır.

Kozanoğulları en fazla Avşarlarla

akrabalık kurmuşlardır. Ta öteden beri Kozanoğuları'nın Avşar yiğeni olduğu herkes tarafından belirtilmektedir. Avşarlar. Kozanoğullan' nın süvari piyad e askerleriydi.

askerleri. Farsaklar

da

Kod.noğuları daha çok Avşarlar'a dayana­

rak hüküm sürerlerdi . Öyle zamanlar olurdu ki. Avşarlarla Ko­ zanoğulları'nın arası sık sık açılırdı.

Şiire konu olan· öykü de şöyledir Kozanoğulları. Avşarlar'ın bu kadar

etkili olmalarını iste­

memektedir. Çok akıllı olan Kozanoğlu bunun için bir plan ya­ par: Tüm Avşar beylerini toplar. Onlara Feke'nin Belen köyün­ de CBu köy aynı zamanda Kozanoğulları'nın _ merkezidirl bir şö­ len verir. Sabahleyin Cerit üzerine saldırı kararı alırlar.

(85) -Cezmi Yurtsever. Ermeni Terör Merkezi Kilikya Kilisesi. Sayfa : 86 (86) Aynı eser. Sayfa: 85

214

Sabah olur olmaz Avşar atlıları Çukurova'ya inerler, Ceritler de orada Avşarlar'ı karşılar. Lakin bu kavgaya Kozanoğlu katıl­ maz, verdiği sözden cayar. Maksadı Avşarları kötü duruma dü­ şürmek. Bu kavgada her iki tarafta çok zayiat verir.

Dadaloğılu, burada Kozanoğlu'nu suçlamaktadır.

Yiğit olan yiğit dönmez sözünden Sözünün üstünde d u r Kozanoğlu Yiğit ı krarında katı sayıl ı r Yiğitliğin hak'kın ver Kozanoğlu Namert kulsun dünkü sözde d u rmazsan Kötü ku lsun i leriye varmazsan Ben vururu m , sen Cerit'e vurmazsan Bari beş, on atlı ver Kozanoğlu

Cerit sardı çöl ovayı , bayırı Dölek yüzü Zıngarlık'ın çayı rı Ho d iyenin hoy u k kad a r hayırı Gel g itme yerinde d u r Kozanoğlu Davl u m bazlar koygun v u rd u h avayı Koç yiğitler Hakk'a etsin duayı Cerit'e vermeyek Cukurova'yı Bura kan dökecek yer Kozanoğlu

Dadaloğlu'm der ki, a s l ı m nereli Bizde ölen şehit. gazi yara l ı Haydin aslanla rım. h ayd in i leri Seyret kavgayı da gör Kozanoğlu Şiir.

1983 yılında

Adana-Buruklu Kul Mustafa' dan

derlen­

miştir.

ikrar : Kararlaştırma. 215

Namert : Mert olmayan Zmgarlık : Adana. Ceyhan arasında bir yer adı.

Ho Demek , Saldırmak. ileri atılmak Hoyuk : Tarlalardaki ürünleri yemesinler diye özellikle de kuşları

Davllumbaz : Büyük cenk davulu . Koygun : Dokunaklı. acıklı. Vermeyek : Vermeyelim.

216

hayvanları.

korkutmak için yapılan korkuluk.

HARAM OLDU CUKUROVA 38 Bu şiir Avşarlar'ın

hangi

iskanından sonra

söylenmiştir. Fakat

iskan? Kaçıncı iskan? Burasını bilemiyoruz.

Çünkü Av­

şarlar yedi kez çeşitli yerlere iskana zorlanmıştır.

l lgıt ı lgıt bir yel esti Urum'dan Duydu m perişand ı r hali Avşar'ı n G a m-kasevet ka l km a z o l d u serimden Dönd ü gurbet ele yolu Avşar'ın Gitti geldi baharları, yazla rı Ağ lattı lar şah i n leri, bazları İ skôn oldu gelinleri, kızları Duydu m Kars'a gitmiş gülü Avşar'ın Bize haram oldu Cukurovalar Şah i n uçtu ıssız kaldı yuvalar Türkmen kızı katarla m ı ş mayalar Bozuldu katarı, teli Avşar'ı n

Avşar dediğin d e bir büyük oba Çağ ı rsan beyleri etmiyor töbe Al cuha üstüne boz beden aba G iyinir, salınır eli Avşar'ı n Ovalar ovalar Cukurovalar Uçtu şahin ıssız kaldı yuvalar Amber Aga' m çeker tülü mayal a r Bozuldu katarı, teli Avşar'ı n 217

Dadaloğlu'm, bu iş bize güç oldu Os m a n l ı'dan altınımız tunç oldu Gözü kanlı şahpazla rın nic'oldu Ermedi çakmağa eli Avşar'ın Ilgıt Ilgıt : Kesik kesik v e serin esen yel. Gam-Kasavet : Tasa-gaygı, Üzüntü-sıkıntı.

Baz : Şahin cinsinden alıcı bir kuş. Doğan kuşunun erkeği. İskan : Yurtlanma. yerleşme. Burada. zorla bir yere ma. yurt

oturt-

edinme hareketi.

Kars : Bugünkü Kadirli ilçesinin eski adı. Katarlamak : Dizmek. sıraya koymak. Maya : Dişi deve. Oba : Oymakların

bölükleri. Burada. topluluk.

çadır halkı.

göçebe ailesi.

Töbe :

Ctövbel : İşlenildiği

sanılan, henüz

gerçekliği mey­

dana çıkmamış suç. dönü. Burada. dönü. verilen karardan dön­ meme· eylemi.

Al Çuha : Kırmızı renkli yün

kumaş.

Boz Beden Aba : Türkmenler'in kendileri tarafından dokuna­ rak yapılan bir çeşit kaba ipten yapılan aba. Amber Ağa : Ünlü Halloğlu

Amber Ağa.

Çakmak : Önden doldurmalı çakmaklı tüfek.

218

ANAVARZA KALESi 39 Anavarza Türkçe söyleyiş biçimidir. A nazarba. Aynzarba. Anazarbus diye de söylenir. Ta Asu�lulaır'dan kalına bu kale Çukurova'nın ortasında bayrak gibi yükselir. Konuştuğumuz tilin Türkmen Kocaları bu ş iirin Dadai oğlu nun olduğunu söyle­ mişlerdir. Oysa Adana-Buruk Köyünden halk ozanı Kul Mustafa '

bu şiirin kendine ait olduğunu belirtmiştir. Şiir, 1981 yılında Adana-Kadirli'nin

Avşarlar

köyünden Mah­

mut Taşkaya'dan derlenmiştir.

Sana derim Anavarza Kalesi Sana konup göçenlerin n ic'oldu Doğ ru söyle garip baş ı m belası Şahpaz atl ı av kova n l a r n ic'oldu Vahşi kuşlar ötüşüyor şu yüzde Binaların ha rap o l m u ş hep d üzde Yedi a rşın loğ taşını omuzda Of demeden getirenler nic'oldu Memnun musun sen i gelip gezenden Usanman mı şu yapıdan, düzenden Şah kızını a l m a k için Kozan 'dan Alapınar' (dan) s u verenler nic'oldu Ebbasına y u muşların buyuran Sayısız askerin .karnı n d oy u ra n Kılıç vurup orta yerden ayıra n Nara atan aslanları n n ic'oldu 219

Dadaloğlu'm yoktu r sözün h i lesi Hangi tarihtedir bunun çilesi Ayas, Payas, Misis, Tumlu kalesi Beş kaleye h ükmedenler nic'oldu Loğ Taşı :

Yollarda, toprak damlarda yeri bastırmak

tarlalarda toprakları

ezmek için gezdirilen

veya

taş silindir. Eskiler

anlatırlar: Anavarza Misis krallığına bağlı bir kentmiş. Anavar ­ za kalesi yapılırken, orada taş taşıyan işçilerden birine :

öldü»

diyorlar. Tam o sırada da

«Karın

adam kocaman bir loğ

taşını

omuzlayıp kaleye getiriyormuş. Derhal taşı yere atıyor ve şöyle söylüyerek üzüntüsünü dile getiriyor:

Ben varım , kırk yaşında ham traş Babam

vardır, seksen yaşında

kart traş

Bilseydim bu dünyada ölüm var Koymazdım taş üstüne taş

(Bu sayılan üç, beş katına çıka­

rıp söylüyenler de vardır: Seksen gibi.)

yaşında. yüz seksen

yaşında

İşçi bunları söyledikten sonra sarsılır. Sonra da: ·Madem ki bu taşı buraya kadar getirdim, öyleyse şunu kaleye de çıkarta­

yım·

deyip taşı kucaklar,

fakat bir türlü

yerinden

kıpırtada­

maz. Taş yelinde kalır. Sözü edilen taş Anavarza'nın

doğu kesiminde, yazıda

dur­

maktadır. Şah Kızı : Anavarza'yı

yaptıran kralın kızı.

Kocaları anlatırlar: ·Bu kralın

çok güzel

Yine

Türkmen

bir kızı varmış. Kral

her yana ilanat vermiş ki bu kaleye kim su getirirse kızımı ona vereceğim,

demiş. İki tane talip çıkmış,

taliplilerin

ikisi d e işe

koyulmuş. Ama beri taraftan kız. bu delikanlılardan birisini ger­ çekten seviyormuş. Bu sebepten sevdiği delikanlıya akıl vermiş: - Önce su kanalının

bırakacaksın.

Öteki delikanlı ise her

tamamını yapacaksın, sonra da suyu gün bir miktar kanal

yapar, suyu

oraya bırakırmış. Tekrar kanal, tekrar su . . . derken kanallar sık sık bozulurmuş.

220

Yarışmayı kızın sevdiği delikanlı kazanmış. , • l Alapınar : Anavarza'nın kuzeyinde

Kozan'a bağlı bir köy.

Ebba : Hizmetçi . yumuş uşağı.

Yumuş : Hizmet. Kılıç Vurup Orta Yerden Ayıran :

Anavarza'da cAli Kesik•

denilen bir yer vardır. Bunun öyküsü de şöyledir : Hz. Ali bir kadından

borç para alıyor.

vinçli bir anında kendi halinde

neşelenip

Bir gün Hz.

Ali se­

gülerken borç aldığı

kadın geliyor. - Bana olan borcun dururken bu

sevinç nedir? diyor.

Hz. Ali buna çok üzülüyor. Hemen

Düldül

nına varıyor.

denilen atına atlıyor,

Anavarza kralının ya­

Kralı dine davet ediyor. Eğer kral müslüman ol­

mazsa savaşacak. oradan ganimet alıp kadına olan borcunu öde­ yecek. Tam Anavarza'nın ortasına gelen Hz. Ali birden etrafını çev­ rilmiş görür. Çok müşkül çevrilmiş

durumda kalır. O kadar çok askerle

kL Zülfikar denilen kılıcını çekmek

için bile yer yok.

Burada· tek yapacak şey kaçmak. yer arıyor bulamıyor. Der­ hal kılıcını çıkarıyor.

«Ya A1lah»

dan Tozlu köyü yönüne doğru

deyip kaleyi kesiyor. Ve, ora­

uzaklaşıp gidiyor. Hz. Ali.

Pey­

gamberden izin almadığı için burada savaşmamıştır. c • • ı Şimdi burasının adı:

«Ali Kesik» tir.

Ayas : Yumurtalık ilçesinin

eski adı.

Payas : Hatay'ın Dörtyol ilçesine Tumlu : Ceyhan-Kozan arasında

( ·ı

- Ali Püskülloğ!u zanı

bir kale.

bu yarışmanın Misis kralı ile Sis (Ko­

kralı arasında

yapıldığını yazar.

yayınları 4 . baskı 1982. sayfa:

(• · ı

bağlı kasaba.

- Mehmet Karataş .

(Efsaneler.

T.D.K.

17-23.

Kozan-Faydalı

köyünden,

öğretmen.

221

İ Kİ AŞİRET KAVGASI 40 Gerek

yaylak yurt olarak. gerekse kışlak

oymağın, hatta her obanın yerleri bellidir.

yurt olarak

Uzun Yayla. Pınarbaşı - Zamantı. Sarız yöresini yazlık rak kullanırlardı. kesimini

her

Söz gelimi Avşarlar yurt ola­

Ceritler Binboğa. Mürseller Binboğa'nın doğu

kullanırlardı . Bununla birlikt e

zaman zaman birbirle­

rinin yurtlarına girdikleri de olurdu. Söylentiye göre Reyhanlı aşiret beyi

Avşar

Beyi Mirz a

ter. Eğer bu isteği

Oğlu'na

Mürseloğlu Haydar Bey,

haber göndererek on dan toprak

yerine: getirilmezse

is­

savaşacakl arını bildirir.

İstek yerine getirilmez. Savaş

Elbistan

ovasında olur.

Çok kanlar dökülür çok ev­

ler yıkılır. mallar talan olur. Bu kırgından dolayı Elbistan'a «Kı­ rım»da denir. Sonunda Mürseloğlu yenilir.

Dadaloğllu

ı.i.zerine savaşın öyküsünü şöyle dile

Avşar beyinin isteği

getirir :

Mürseloğlu der ki : Ey Mirze Oğlu Evimden meydana çıkmam var, ded i. Binbir atl ım vcır da ağalı, beyli O n ların maşk ı ıııa bakmam var, ded i . Mirza : Savaş paklar işin sağ ı n ı K ü k ü m ettim Kürdistan'ın beyini Başına yıkarım Berit dağını Yazın Andırın'cı dökmem var, ded i 222

Mürsel der de : M i rza etme inadı Bıld ı r deden, dedem ile sınadı Benim kovd u ğ u m u n kal kmaz kanadı Çelen ka natların' çekmem var, ded i. Mirza der : Bir edek ellerimizi Eski Reyhanlı da s ı n ıyor bizi Kavga temizlesin Elbistan d üzü Gök kanatlıyı (meydana) dökmem var, dedi Mürsel der : E rlerim hep farizatlı İ ngi liz çakmaklı, fre n k barutlu Şahit olsun Tecirli ile Ceritli Kara çad ırl a rı YJ kmam var, ded i. Mirza der : Ne gelir erin elinden Avşarlar da kaçmaz, geçer serinden Kova rım da Saraycık ' ı n belinden İ pi boğazına ta kmam var, dedi Mürsel der de : Ey ben l i cırık Ka lkmıyor kanadı n , kol la rı n kırık Sana derim sana, ey hain çürük Senin de üstüne çökmem var. dedi Bilme m neyled iler, b i l mem nettiler Elbistan düzünde (toy) düğün ettiler Kimin öldü rdü ler, k i m i n azat ettiler Cafer'i de de azat etmem var, dedi

223

Dadaloğlu'm der ki. gözlerim kan l ı Nice bey öld ü rd ü m , h e p ünlü, şan lı İ mdadına gelsin Cerit, Mend i l l i Yüce d a ğ başına çı kmam var, dedi Şiir, 1958 yılında Sarız

Oğlakkaya

köyünden

Yusuf

Ateş' ten

derlenmiştir. Maşk (meşkl : Savaş oyunu. Vuruşma,

Küküm

Olmak :

Kötürüm

olmak.

kap1şma. döğüşme.

topal olmak.

Kürdistan :

Burada. Gavur dağlarının doğusunda. ona parelel uzanan «Kürt Dağlarında,,

yaşayan

Celikanh

ve Delikanlı

aşiretleri

kestedil­

mektedir. Bu aşiretlerin aslında Türkmen olduğu söylenir.

Berit Dağı :

Toroslar'ın bir kolu, Göksun-Elbistan kara yolu-

nun güneyinde bir dağ. Yük

Andırın :

:

3025 Mt.

Kahraman Maraş 'ın bir ilçesi.

Çelen : Çelimsiz, zayııf. Reyhanlı : Bir Türkmen oymağı. Elbistan : Kahraman Maraş'ın bir ilçesi. Gök Kanatlı : Kır atlılar. Farizat­ l ı : Usta kurnaz, talimli. Çakmaklı : Önden doldurmalı tüfek. Sınamak :

Edek

:

Denemek.

Edelim.

Saraycık : Göksun ilçesinin doğusunda bir köy.

Cırık :

224

Zayıf. fakat

ince uzun boylu.

YALAN DONVA 41

Yedi i klim dört köşeyi dolandım Meğer dünya her tarafta bir i miş Ben dünyayı Al-Osman'ın s a n ı rd ı m Meğer dünya dört s u ltan l ı k yer i m iş İ rili-ufaklı insan piç oldu Onlar doğdu geçinmesi güç oldu Altı a rap atlı şahpaz nic'oldu Mômur sand ı m ya lan dünya çürümüş O kuttuğun tutmaz oldu a l i m ler Kal ktı da kitaptan a rttı zu lüm ler Terlemeden mal kazanan zalimler Can verirken soluması zor imiş

Dadaloğlu'm der ki sözüm vasiyet Benim sözüm dinleyene nasihat Besmelesiz kaza n ı l a n piç evlôt O da dünyasına ziyan kô r imiş Ali-Osman : Ali Osman : Osmanlı ülkesi. Nic'oldu : Nicoldu, nerede kaldı. Terlemeden Mal Kazanmak : Vurgun vurmak. yasal olma­ yan yoldan zengin olmak. Mamur : Bayındır. Solumak : Nefes alıp vermek.

225

KOZANOGLU ile Rt�MAZANOGLU HASAN PAŞA 42 Radyonun. sinemanın, televizyonun olmadığı çağlar-Avşarlar. büyük çadırlarda t0planır. uzun kış

gecelerinde halk

ozanları

nın türkülerini dinlerlerdi. Bu türküler bazan doğayı, bazan gü­ zeli. bazan da yiğitlik konularını içerirdi. Halk bu türküleri ses­ sizlik içind e içtenlikle ve sa,ygı ile dinlerdi.

Dadaloğ1lu

bu kez, Közanoğlu ile Adana'daki

Ramazanoğlu

Hasan Paşa'yı karşılaştırmaktadır.

HASAN PAŞA : Sana derim sana. ey Kozanoğlu Sefer edip üzeır ine kalkmam var Bu seneyi her seneye benzetme Pençe vurup kcm a d ı n ı sökmem var KOZANO G LU :

Ben Kozanoğlu'yum da yapamam bunu Asl ı m kurt eni�ıi sen seni tan ı Adam evreniyim, yutarım seni Her senede üç,, beşini yutmam var HASAN PAŞA : Kozanoğlu, yapma benimle inadı Dedem, deden ile bir dem sınadı (bizim ) Kovduğumuzun kalkmaz kanadı Pençe vurup ciğerin i çekmem var 226

KOZANO G LU : Derebeyiyim de menendi m yoktur Soru n aşirete seçerem çoktur Elde yal ı n kı lıç, çarka çal ı ktır Al kanını Adana'ya dökmem var DADALO G LU ıssız kalmış Fettahlı'nın dağları D i k iş tutmaz kalan b u n u n çağları Dadaloğlu'm, çakıştırır beyleri İ kinizin bir maşkına bakmam var Şiir. 1964 yılında Adana-Haruniye tı'olur, Tatl'olur : Otlu olur. Kutlu Olmak : Uğurlu olmak,

tatlı olur. mutluluk getirmek, ayağı ka-

demli olmak.

Kiler : Oluk :

Yiyecek maddelerinin konulduğu yer. Yaylalarda pınarlara ağaçtan oluk yaparlardı.

Su bu

oluktan akardı, çeşme olurdu.

Belik :

Uzun saçlı kızların, kadınların bu saçlarını üç

lüç:e ayırıpl

örülmesine belik

denir.

belik, hazan iki belik. daha süslü

Saçların hepsi

elli

hazan tek

yapmak için de çok belik ya­

pılırdı. Kırk kadar olurdu.

255

61

YAYLALAR Dadaloğlu ve Avşarlar sürgündedir. Ozan,

yaylaları anım­

sayarak özleyerek. bu şiiri söyler. Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir'inde de, Ma'ruzat'ında da Da­ daloğlu 'ndan hiç söz etmez. Yalnız nasıl olmuşsa bu şiirle ilgili şu bilgileri vermektedir:

«Bayazıtoğlu Süleyman

Paşa, Cabbar­

zade Celal Paşa'ya yenilir, Kozanoğlu'ndan imdat ister. ol vakut Başkonuş yaylasının zevk u safasını tahattur ve tahassür Canım · sar v e özler) ederek söylemiş olduğu şarkının bir bendi budur: «Çık

bakalım görünür

mü-Başkonuş'un

dağı

şimdi-Maraş'ın

l:ıahçesi, bağı-Hübların oymağı şimdi• CTezakir 27,

syf. 123) .

Bu şiir Süleyman Paşa'nın CKör Süleyman pş.l değildir. Ay­ rıca, Cevdet Paşa şiiri yanlış ve eksik tespit etmiştir.

Seyir etsem görün ü r mü Başkonuş'u n dağı şimdi Yaylalarda dem s ü rmen i n Vakti geldi , çağ ı şimdi Bizim yaylanın kuşuna Can dayanmaz ötüşüne Serin yaylalar başına Kuraydım otağı şimdi Kalbi mahzun olan ların Görek d iye evenlerin Dadaloğlu, beylerin in Sis'tedir oymağı şimdi Başkonuş

:

Bir Avşar beyi. Başkonuş dağı : Kahraman -Maraş

iie Andırın arasındaki dağların en yüksek yeri. Dem Sürmek : İyi ve huzurlu yaşamak.

Otağ ': Süs, çadır. Görek : Görelim . Evmek : İvmek, acele etmek. Sis : Kozan ilçesinin eski adı . Oymak : Burada, topluluk, küme. 256

62

DAGLAR Dinlen ağ'lar birem bire m söyleyl m Arşı çarşı gider yol u n var dağlar Kamalaklı, kar'ard ı ç l ı sekiler Selvili, söğütlü şa rın var dağlar B inboğa'yı dersen dağların beyi Görüken Soğanlı, hani Koç Dağı Aladağ, Bakırdağ, Bulgar'ı n tayı Erciyes u l u n uz, pirin var dağlar

Ahirdağ'da görd ü m Maraş beyini Engizek'te derler elin çoğ u n u Gezdim, seyreyled i m Konur Dağ ı ' n ı Göğsü gök ördekli gölün var dağlar Dadaloğfu'm bunu böyle diyeli Ü cyüz altmış altı d a ğ ı sayalı Burnu h ı rızmalı, katar maya l ı Kol k o l o l m u ş g e l i r elin v a r dağlar Ag'Iar : Ağalar. Arşı Çarşı : Kıvrımlı, eğri. büğrü. Kamalak : Bir çeşit çam ağacı. katran ağacı, sedir. Karaardıç : Ardıç ağacının en iyi cinsi. Şar : Şehir Birem Bireın : Tek tek. birer birer. Soğanlı Dağı : Toroslar'da. Tahtalı dağları üzerindedir. Yük. 2562 mt. Koç Dağı : Toroslar'ın bir kolu. SarızPınarbaşı asfaltı­ nın solunda. Yük 2217 mt. Ala-Dağ : Toroslar'ın bir kolu. Pozantı ve Feke ilçeleri ara­ sındadır. Yük. 3726 mt. Bakır Dağı : Toroslar'ın bir kolu. Develi ve Feke ilçeleri ara­ sında Yük 2171 mt. Bulgar Dağı : Bolkar dağı. Yük. 3240 mt. Erciyes Dağı : Kayseri'de. Yük. 3916 mt. Ahir Dağı : K. Maraş'ın kuzeyinde. Yük. 2325 mt. Engizek Dağı : Ahir dağı'nın kuzeyin­ de Yük. 2815 mt. Konur Dağı , K. Mara.c; ile Elbistan arasında bir dağ. Tay : Burada eş. denk. akran. Hırızma : Eskiden Türk­ menlerde burna küpe

gibi halka takarlardı, buna hırızma de­

nirdi. süs için böyle yapılırdı. Maya : Dişi deve.

63

YAZ AVLAR! Yine geldi yaz ayl a rı Göçeceği m şimden geri Yaz yağm urıu s u l u olur Coşar cağlar şimden geri Ağaçlar pü rcü 'nü a çtı Kuşlar kı lavuzun seçti Yolu m uz gurbete d üştü Garip düştüm şimden geri Ağaçlar geydi don u n u Kuşlar artırdı ü n ü n ü Garip olan, vatanını Anar, ağlar şimden geri

Dadaloğlu ' m der ki. bana Derdim artar ondan yana Ö ter bülbül yana yana Gözüm cağlar şimden geri

Yaz Ayları : Eski. Türkmen taviminde ayların adları şimdi­ kinden farklıdır. Yaz için «yay», bahar karşılığı da •Yaz• deyimi kullanılırdı. Yine bu takvime göre; " "yediye ayları. beşe ayları. üçe ayları Cüç ayları) ve bire ayları• vardı. (Ali Rıza Yalgın­ Yalmanl

Pürçü'nü : Pürçüğünü. Tomurcuk. Don Giymek : Elbise, giysi giymek. Burada ağaçlar yeşillendi. giysisini giydi.

258

64

CICEK DAGI

Alayd ı m da cura sazım dizime Çekseydim sü rmeler ala gözüne Cihan güzel olsa g irmez gözüme Sende bir gümanım var Çiçek Dağı Şu karşıki dağda yanar bir ışık Ald ı rm ı ş sevd i ğ i n , a ğ l a r bir ôşık Bir ceren bakışlı zü lfü dolaşı k Sende bir gü manı m var Çiçek Dağı

Dadaloğlu, görül müyor borandan Yıkılsın dağların, kal ks ı n a radan Elbeyli'den geldim koru Yaradan Sende bir gümanım var Çiçek Dağı

Cura : İki ya da ü ç telli tambura. saz. Çiçek Dağı : Kırşehir iline bağlı bir ilçe merkezi. ilçenin adı­ nı aldığı dağ. Güman : Kuşku, şüphe, işkil. Elbeyli : Avşarlar'ın Dulkadirli oymağı.

259

65

TURNAM GELİR

Tu rnam geli r katar kata r Kanadın boynuna ata r Seher ile bir kuş öte r Ötüşü gül d a l ı nd'olur K ı r atın sarı don l u s u Yiğitin gözü kanlısı Güzelin göğsü benlisi O da binde birind'olur Kederlenme deli gönül Yiğide h ü rmetler o l u r N a m l ı n a m l ı k a r istersen O da Çiçek Dağı'nd'olur Dadalı'm ben, yoktu r mcı l ı m H e r sözlerim Hakk'a m a l u m Allah'ın sevd iği k u l u n Sevdiceği yanınd'o l u r

Katar Katar : Dizi dizi. Dalınd'olur : Dalında olur (ölçü içinl Sarı Donlu : Sarı renkli. 260

66

GAVUR DAGI

Hey ağalar kış m'olacak, bilemem Gavur Dağı gene başın duman m ı Padişahta n ferman gelmiş «gel» deyi Gid iyom ya geleceğ im güman m ı Kırpık o l u r Gavur Dağı'n orman ı Padişah derdimin olmaz derm a n ı Devlet hakkımızda vermiş ferm a n ı Yeni evliyim ayrılacak zaman m ı

Dadaloğlu'm, h ile yoktur işimde Yiğit olan yiğit görür d üşünde Alışkan tüfekle dağlar başında Azrai lden başkası n a aman mı

Şiir. 1982 yılında Adana-Kadirli ilçesinin Mahmut Taşkaya'dan derlenmiştir.

Azaplı köyünden

Gavur Dağı : Amanos dağları üzerinde. Osmaniye-Fevzipaşa arasındaki dağlar.

Ferman : Padişah buyruğu .

?6 1

67

C İ LVE-NAZINAN Atım ka lk gidelim sı laya doğru T ı ı rnağını taşa vurmam düzünen Koç yiğit de g urbet ele düşe rse Yanar bağrı ateşinen, közünen Bilird i m Kilis'i ezel ezeli Çok olur oranın okur yazarı Şirin olur Antep eli güzeli Eğler koç yiğiti cilve, nazınan

Karakuyu derler, beyler dolan ır Orda içen Gövdeli'de sulanır Pazarcık suyunda gönlüm bulanır Ötüşür ördeği, turna, kazı nan Ahir Dağı n erken geçin ağalar Alişar çevresi bahçeler, bağ l a r Kısık'ın yöresi şol u l u dağlar Karı yata r namlı namlı buzunan '

Der Dadalı'm Celô'ya vara l ı m Orada dost hatırını soralım Ketizmen den Pınarbaşı'n bulalım Eşe Fatma'm oyn a r, döner nazı nan '

ile, 262

Düzünen, Közünen, Nazının, Kazınan, Buzunan : Düz ile, köz naz ile, kaz ile, buz ile,

Kilis : Gazi Antep'in ilçesi. Karakuyu : Kayseri-Pınarbaşı il çesine bağlı. Uzun Yayla'da şimdi bir Çerkez köyü. Gövdeli : Kayseri-Sarız ilçesinin kuzeyinde bir dağ. bir yayla. Gövdeli Uzun Yayla'nın güney sınırını teşkil eder. Pazarcık : Gövdeli' de bir yer adı, K. Maraş'ın ilçesi. Ahir Dağı : K. Maraş'ın kuzeyinde bir dag. Alişar : K. Maraş'ın Süleymanlı CZeytinl bucağı yakınla­ rında bir yer adı . Kısık : Elbistan, Süleymanlı arasında bir ge­ çit. Cela : Elbistan ilçesinin güneyinde bir kasaba. Ketizmen : Elbistan'ın güneyinde bir köy. Pınarbaşı : Ceyhan nehrinin doğ­ duğu kaynaklardan birinin adı. Pınarbaşı. Elbistan ilçesinin he­ men yanı başında olup çok büyük su kaynağıdır. Burasına eski­ den beri Pınarbaşı denir.

263

68

AGIT

Can evimden vurd u felek, rıeyleyim Ben ağlarım çel i k tel le r i n i ler Ben almadım, top ra k aldı koynuna Yôrim diyen bülbül d i l le r i n i ler Doya doya môh cem a l i n görmedi m Saçlarını çözüp çöz ü p örrrıedim Bir gececi k sofasını sürmedim So rmad ığım i nce bel ler i n i le:Kara olur Okçular'ın yonccısı Görül mem iş bu d ü nyada bu ncası Açı lmadan kopup d üştü goncası Bahar ağlar, c;çan g ü ller i n i ler Gider oldum Avşar ili yol una Bakmam gayri bu d iyarın �ıü l ü ne Karaları taksın çapar kuluna Yağız atlı n ice kullar i ni ler Göremed i m baharını, yazını Çalamadım curasını, sazını Özge yôrin nice çekem naz ı n ı Gözlerimden a k a n sel ler i niler Varayım da mezarına vara\rım Baş ucunda el kavuşu p d u rcıyım B ı ktın m ıydı benden, deyip sorayı m Mezarına giden yoll a r i n i ler 264

Yürü bire Dadaroğlu'm yürü, git Dertli dertli Çukurova yolu n tut Bunda suçun varsa Ha kk'a tövbe et De ki gayri bizim eller i niler

Çelik Tel : Ozanın çaldığı sazın telleri. Malı Cemal yüz. Okçular

:

:

Ay gibi

Bir Türkmen obası. Kozan'ın doğusunda oturur­

lardı. şimdi orada yer adı. Buncası

:

Bunun gibisi. Çapar : Ulak . saz. Özge Yar : Başka .

haber taşıyan. Cura : Üç telli tambura. yabancı yar.

265

69

KAHPE FELEK UTANSIN

Ölürüz de kömü r gözlü m ölürüz Dost ağlasın. zalim felek utansın Kıyamette kavuşmak var, biliriz Dost ağlasın. kahpe felek utansın Bir çı kmaza g i rdi bugün yol u m u z Geçit vermez sağımızla sol u m uz Kal ı r gayri bizim burda ölümüz Mert ağlasın. namert olan utansın Avşar eli yaylasına göçmedik Aşı n yiyip suları n ı içmedik Tenha larda kendimizden geçmedik Can ağlas ı n , hayın felek utansın

Dadalolu'm yine coştu. çağ ladı Ak üstüne karaları bağladı Firkat odu yüreciğim dağladı Ben ölem de Çapanoğlu utansın

Namert : Mert olmayan,

korkak. alçak.

Aş : Yemek. Çapanoğlu : Yozgat'ta hüküm süren derebeyi, O soydan ge­ len kişiler. Bu şiirin, Avşarlar'ın Yozgat-Bozok sürgünü sırasında söy­ lendiği sanılıyor.

266

70

KONSAK, GÖÇSEK Yaz gelip de beş ayları doğunca Bülbülün figanı gonca g ü l ü nen Bir fıkara bir zenginin yanında Onun geçinmesi m üşkül halınan Sırrını verme de avrada, yada Rızgını verir de şol Bar-i Hüda Kendi başın için yaptı r bir oda Zarar eyle, adam olm.a n kôrınan Benim sözüm din leyene bir kısta S ı rrını tez verme, yabana, dosta Adam olursan da çı kars ı n üste Zamananı n geçinmesi şerinen Kardaştan kardaşa kem l i k mi o l u r Şahanın y uvası ı s s ı z m ı ka lır Emmi, dayı adama çok gerek o l u r Kab'ağacın g ü rlemesi dalınan Der Dadah'm der ki, coş etti yürek Bin zaman ağ layak, bir zaman gülek Şimdi m u habbetl i on kardaş gerek Konsak, göçsek, beyl i k sürsek elinen Şiir. Kayseri-Sarız ilçesinin Yalak kasabasından Osman Özer ile Adana-Ceyhan ilçesinin Yalak köyünden İsmail Hakkı Koç·­ tan derlenmiştir. 1959

Yaz Ayları : Eski Türkmen takvimine göre yaz ayları. ilkba­ har aylarıdır. -Nan, -Nen : Bu ekler «ile» biçiminde anlaşılma­ lıdır.

Avrat : Kadın. Yad : Yabancı. Bar-i Hüda , İzin sahibi Tanrı. Kısta : Kısse : Örnek. misal. Şer : Kötülük. Kemlik : Kötülük. Coş Etmek : Coşmak.

267

71

KURAR MOLA TUZAGI Yücesine çıktım baktım engine Ovasının köpüklen m iş selleri Yiğit olan düşmez ise dengine Kend isine güldürür hep elleri Yücesine baktım görd ü m uzağı Kahpe düşman kura r m'ola tuzağı Seçemedi m h ı rsız ile kaçağ ı Daha kimler tuttu acep yol ları Çok geçmeden n ice atlı sök ü l ü r Cümlesi d e yol u m u za dök ü l ü r Yen i l i rsem boyuncuğum bükülür Eller derer has· bağımda g ü l leri Beri gel de, yayla kızı beri gel Kol la rı m ı kemer yapsın ince bel Sacların omuza dökülsün tel tel Koklayıp öpeyim beyaz elleri

Dadaloğlu der ki, h a l i m yamand ı r Dağ başları y i n e tozdur, d umandır Hak bilir ya bu g ü n hod ri meydandır Tutmak ge rek geçitleri , belleri

Kaçak : Dadaloğlu'nun yaşadığı dönem

aynı zamanda

Os­

manlı İmparatorluğunun çöküşe doğru hızla gittiği dönemdir. O zamanlar dağlar asker kaçakları ile doluydu.

Ozan bu kaçak­

l arı söylemek istiyor. Söküilmek : Sökmek işine konu olmak . Burada, gelmeye baş­ lamak, çıkagelmek.

Hodri Meydan

268

:

K avgaya çağırma sözü, meydan okuma.

72

YAZ BAHAR AYINDA Yaz bahar ayında çek etti gitti Acep s ı lasına giden geli r mi Kadir Mevlam bize h idayet etse Kul ednanın m u ra d ı n ı verir m i Şol Koca Nalbat'a b i z d e vara l ı m Serimizden şu sevdayı ı ra lım Emlak kazasında bir dem s ü relim Sultan Akdağ gibi d ağlar o l u r mu

Kızılırmak coşkun akar sel inen G üzellerin s uya iner a l ı n a n Altın h a l h a l ile (gümüş kemer) ince belinen Sen i seven şu fanide kalır m ı Soğanlı d a Koçdağı'nı n eteği Koca Buzluk şol M alya'nın yatağ ı Geç Hıdır dağından, Kurtul Eteği Kaşı keman bu s u l a rda kalır m ı Dadaloğlu'm der d e h u b tatlı d i l l i Güzellerin var da çığallı-tel l i Edna kulları n ı n sohbeti bel l i Yalan dünya hiç k i mseye ka l ı r m ı Şiir, 1982 yılında Ceyhan-Tatarlı köyünden

Mehmet Onay'­

dan derlenmiştir.

Kul Edna : Tanrı karşısında küçük, aşağılık kul. Nalbat CNalbantl : Yozgat-Akdağ Madeni'nde, Kefeımi Yay­ lasında Üçoluk yöresinde. Emlak Kazası : Eski Bozok CYozgatl ilinin kazası Şarkışla, Yıldızeli.

Akdağ-madeni ilçeleri arasında

Halhal : Ayağa bağlanan süs eşyası Ckadınlardal . Soğanlı-Koç­ dağı : Tahtalı dağları üzerinde. Buzluk : Kırşehir. Malya çiftliğinde bir yer adı. Malya : Kırşehir'deki ünlü Malya Devlet üretme çiftliği. Hıdır Dağı : Kırşehir'in Kuzey-doğusunda. Kurtul Ete ği : Hıdır dağı'nın eteklerinde bir yer adı.

73

FELEK

Hakk' ın kandilinde ben bi r sır idim Anamın rahmine indirdin felek Ak m ü rekkep idim kızıl kan ettin İ nsan sıfatı na döndü rdün felek El l isi nde yaşım yarıyı geçti Altmışı nda yol u m yokuşa düştü Yetmişinde her tebdi l i m d olaştı Mertebe mertebe i nd i rdin felek Sekseninde senetlerim yazıldı Doksanında her düzenim bozu ldu Yüz yaşında kem i k lerim ezildi Sabi sübyanlara dönd ü rd ü n felek Der Dadalı'm da yaktı n , yandırd ı n Verdim a ğ z ı m ı d a içti m , kandırd ı n S o n h itam ı azra i l i gönderdin Hiç d ünyaya gelmem işe döndürdün felek

Karacaoğları ayağında söylenen bu şiir, Cahit öztelli fından derlenmiştir.

Tebdili Dolaşmak : Şaşırmak . şaşkın olmak. Mertebe Mertebe : Aşama aşama, derece derece. Son Hitam : Sonunda. ensonunda.

270

tara­

KALMADI DONYA

Sökün geldim şu cihana beriden Ah çekip de dağ ı , taşı eriten Bakı rları adam edip yü rüten Sultan Süleyman'a kalmadı dü nya Yalansın hey d ü nya, önceden ya lan Baykuşlar tüneye olasın viran Telli Ayvaz'ınan zevk - safa süren Koç Köroğlu'na da kalmadı d ü nya Baktım yüksek görünüyor ovalar Yer yüzünü tutm u ş sinsi yılanlar M ızrağın ucunda al kanlar damlar Çölde Daşb aşoğ l u na kalmadı dü nya '

On beş oğ lu var da kolları bağl ı O aşkın elinden yüreğim dağlı Ortada çad ı rı başları tuğ l u Zorpehlivan Oğlu'na kalmadı dü nya Bekledi de şu Yozgat'ın a rdını Çekeriz de Bozoklu'nun derd i n i Ç o k ş ü k ü r İsmail tuttu yurd u n u Çapanoğlu Mustafa'ya kalmadı d ü nya Hey, bileği var da kaplan bilekli Kadife yorganlı, eli gerekli Ortada çad ı rı dokuz d i rekli Milliboy Beyi'ne kalmadı dünya 271

Dadaloğlu ' m der de dünya bir idi Korkusundan cümle ôlern d u ru rd u Şu Cukurova' n ı n bendi kilidi Şamlı Has Paşa ya kalmadı dünya '

Şiir.

1958 yılında Kayseri-Sarız ilçesinin Oğlakkaya köyün­

den Yusuf Ateş'ten derlenmiştir.

Sökün : Gelmek çıkagelmek. Cihan : Dünya. Sultan Süleyman : İsrailoğullarından. kutsal kitaplarda geçen

adı

bir peygamber ve hükümdar.

Telli Ayvaz : E.öroğlu'nun sevgilisi. Daşbaşoğlu : Elbeylioğlu'nun arkadaşı. Tuğ : Sorguç. tüy ve püskül biçimindeki süs. Zorpehlivan Oğlu : Köroğlu'nun beylerinden. Bozoklu : Bozoklu Türkmenleri. Yozgat'da ve o yörede otu­ rurlardı.

İsmail : Bir Avşar beyi. Yurt Tutmak : Yer, yurt sahibi ol­ mak.

Çapanoğlu Mustafa : Yozgat'ın kurucusu Çapanoğlu soyunun son beyi.

Eli Gerekli : Elinden her türlü iş gelen. Milliboy : Çukurova'da bir Türkmen oymağı .

272

75

GELDİM Avşar ellerinden sökün eyledim Şam da Kul Yusuf'u görmeye geldim Ziyaret eyledim Şam-ı Şerifi Ustam divanına durmaya geldim '

ısa peygamber de havaya uçtu İdris peygamber de sahlebi içti Suyu suya köprü kurdu kim geçti Bu suali Yusuf'a sormaya geldim Pınarları vardır üstü yapılı Elleri var hocasına tapılı Bir şar gördüm üç yüz altmış kapılı Kimin açıp, kimin vurmaya geldim Hani benim asa ile postlarını Yavru şahin can kafeste beslerim Yüküm ipek kumaş, ağaç isterim Kimin alıp, kimin vermeye geldim Der Dadah'm da kaynadım, taştım Aleme yettim, kırklara eriştim İkindi zamanı beyte ulaştım Eşiğine yüzüm sürmeye geldim Şiir, Tahir Kutsi'nin Dadaloğlu isimli kitabından alınmıştır.

Şam-ı Şerif : Kutsal Şam. Sahlep : Salep. Salepgiller otundan hazırlanan içki. Şar : Kent, şehir. Asa : Baston yerine kullanılan uzun sopa.

Beyt : Peygamber Hz. Muhammet'in makamı.

273

76

KALMA Dl İnsanoğlu şu dünyaya aldanma Fani dünya hiç kimseye kalmadı İskender deryadan aldı ha:racı Geçti devir o sultana kalmadı Mümin olan sürer zevk ile sefa Münaf ık olanlar çekecek cefa Dediler hükmetti şol !

Get in touch

Social

© Copyright 2013 - 2024 MYDOKUMENT.COM - All rights reserved.