Story Transcript
KEÇİÖREN SOSYAL BİLİMLER LİSESİ FELSEFE KULÜBÜ TÜRKİYE FELSEFE OLİMPİYATLARI SEÇMESİ DENEME YAZILARI
AKIL, CEVAPTA DEĞİL SORUDADIR.
26. TÜRKİYE LİSELERARASI FELSEFE OLİMPİYATLARI ARALIK, 2021
FELSEFE KULÜBÜ GEN EL AMAÇLAR Felsefe Kulübü öğrencinin kendini ve çevresini kendi gözüyle görebilme yeteneğini, araştırıcı ve eleştirel zi hinsel faaliyetlerini geliştirmesini hedefleyen felsefe eğitiminin çok önemli bir parçası olarak işlev görür. Öğrencilerin gönüllü girişimlerine dayalı olarak ders dışı felsefe etkinliklerini gerçekleştirir. Felsefe Kulübü, üyelerinin birbirini tamamlaya n, birbiriyle ilişkili aşağıdaki özellikleri kazanmış kişiler olmasını hedefler. 1) Kişisel öğrenme ve araştırmayı seven 2) Disiplinli ve yöntemli düşünebilen 3) Okuduğunu kavrayabilme, karşılaştığı olay ve durumları analiz edebilme yeteneğine sahip 4) Bağımsız ve eleştirel düşünebilen 5) Kendisinin ve çevresinin farkında, haklarının bilincinde olan 6) Başkalarıyla birlikte düşünsel iletişimi ve üretimi gerçekleştirebilen 7) Girişimci ve kendine güvenli 8) Hoşgörülü ve paylaşımcı 9) Felsefi düşünebilen ve temel felsefi konularda bil gi sahibi olan Felsefe Kulübü çalışmalarıyla okulda öğrenci merkezli eğitim anlayışının güçlenmesi, demokratik bir okul ortamının oluşturulması ve ezberci eğitim anlayışının ortadan kaldırılmasında katkıda bulunur.
YARIŞMA HAKKINDA BİLGİ Türkiye Felsefe Olimpiyatı, Türkiye Felsefe Kurumu tarafından organize edilen liseli öğrencilere özel bir ulusal felsefe yarışmasıdır. 1996'dan beri her yıl Mart ayının ilk pazar günü on bir farklı merkezde Türkiye çapındaki özel ve devlet liselerinden seçilmiş öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirilmektedir. Olimpiyatta yarışan öğrencilere, TFK tarafından her yıl belirlenen üç ayrı felsefi alıntıdan biri üzerine felsefi bir makale yazmak için dört saat süre verilir. Uluslararası Felsefe Olimpiyatı'nda Türkiye'yi temsil edecek öğrenciler Ulusal Felsefe Olimpiyatı'nda belirlenir. GENEL AMAÇLAR 1) Yaratıcı düşünme ve araştırma ruhunu geliştirmek, düşünme uğraşısının kendi başına değerini göstermek, 2) Düşünsel etkinliklerle ilgili yarışma ruhu yaratmak, 3) Bilginin antropolojik temelleri üstünde düşünmeye teşvik eder ek, bilimsel çalışmaların etik gereklerle bütünleşmesine yardımcı olmak, 4) Çağdaş dünyanın düşünsel ve etik problemleri üzerinde düşünme yeteneğini geliştirmeye ortam hazırlamak, 5) Okullarda insancıl bulunmak.
düşüncenin ve eğitimin geliştirilmesine katkıda
KEÇİÖREN SOSYAL BİLİMLER LİSESİ FELSEFE OLİMPİYATLARI SEÇMESİ OKUL ELEMESİ DENEME YAZILARI
“Bizim dünyamıza damgasını vuran şey hızıdır; tarihsel değişimin hızı, teknik değişimin hızı, aktarımın hızı, hatta insanların birbiriyle bağlantılar kurma hızı…..şeyler, imajlar ve ilişkiler böylesine çabuk dolaşıma girdiği içindir ki, bu tutarsızlığın kapsamını ölçecek zamanımız bile yoktur. Hız tutarsızlığın maskesidir.” Badiou, Sonsuz Düşünce, çev. Işık Ergüden – Tuncay Birkan, Metis yayınları, İstanbul 2016, 3. Basım, s.21. 23. TÜRKİYE FELSEFE O LİMPİYATLARI – 2018
*Öğrenci metinlerindeki yazının içeriğine uygun olduğu düşünülen ki tap, metin, kavram, açıklamalar, görseller vb. eğitim amaçlı olarak kullanılmıştır.
HAYATA YETİŞMEK 10 C EMİNE IŞIL KARAHAN Bilindiği üzere artık dünyamız “hız” ile dönmekte. Peki neden? Hız bana göre bir şeyin yapılış ve işleyiş zamanı. Eğer erken bitirirsen hızlı, geç bitirirsen yavaşsın evet ama hızlı olmak doğru mu? Hızla gelişen modern dünyada öyle ki önceki günü bile hatırlamak zor bir hale gelmiş….acınacak haline sevinir insan! En basitinden bir örnek vereyim: haberler. Ekran önünden hızla akıp geçiyor. Ne olmuş ne bitmiş dünyada. Tam önceki haberdeki cinayeti düşüneceksin – 2 saniye sonra – apayrı bir haber akıyor önüne. İşte bu hızdır, sorgulamamaktır. Ertesi gün ise önceki günden bahsedilmez bile. Çünkü yeni yaşanmış olaylar vardır ve onların da format gereği, haber başına iki dakikalık bir biçimde yalap – şalap sunulması gerekmektedir. Hatta – dikkat etmez insan ama – önceki gün ve sonraki gün sunulan haberler de tutarsızdır genelde. Hız tutarsızlığın maskesidir. Bana göre “zamanla her şey değişir.” Sözü yanlış. Eğer önceden yapılmış şey de hızlı olmadan ve irdelenerek yapılsaydı değişmeyebilirdi pekâlâ. Bir başka örnek: sosyal medya. Niçin her gün onbeş yeni kişiyle tanışmak ister insan? Yokluktan mıdır yoksa uyum sağlama ve beğenilme içgüdüsü müdür? Daha tanıdığı iki arkadaşını bile tam olarak tanımazken neden başkalarını ister. İnsan hissedemiyor yaşadıklarını bile. Benim yakındığım şey budur. Öğrendiğini sanıp öğrenmeden, hissettiğini sanıp içinin kıpırdanmaması yaşamak mıdır? Dünya bir fabrika, insansa müşteri.
TOLSTOY
HIZ KAVRAMINA YETİŞMEK 10 C SEVDENUR AKKAYA Hız, insanların kölesi olduğu, edinmek için birçok yolu denedikleri, birçok problemlere sebep olan ve bunların çözümlerine de yol açan bir kavramdır. Geçmişten bu yana hayatımıza hız kazandırmak, zaman harcamamak daha ileride olmak gibi sebeplerden bu kavramı benimseyip hayatımızın ortasına koymuşuzdur. Sürekli bir şeylere yetişmek, koşuşturmak hedefimiz olduğu için, içinde bulunduğumuz durumun gelişimi beklendiğinden hızlı ilerler ve oluşturduğumuz bu hıza yetişemeyiz. Ayrıca bu içinde bulunduğumuz duruma da zarar verir. Her şeyin gerekli bir yeri, anı ve olması gereken bir zamanı vardır. Bu zamana tutun arak gerekli gelişimi gerçekleştiririz. Fakat gereken zamanı vermez, hızın limitini aşarak sürekli yetişememe, anlayamama, geliştirememe tutarsızlıkları oluştururuz. “Fahrenayt 451” kitabında insanların hız kavramına verdikleri anlam hayatlarına verdiklerinden çok daha anlamlıdır. İnsanlar kitapların zaman kaybı oluşturan saçmalık olduğunu düşünüyorlar. Kendilerine hayat katabilecek bir şeyi amaçsızca bir şeylere yetişmek için hayatlarından çıkarıyorlar. Şu anki dünyada da böyle insanlar yürümüyorlar, gezmi yorlar, okumuyorlar çünkü zamanları yok. Hızlanmaları gerek. Hız uğruna yaşayacakları keyfi, hayatı kaçırıyorlar ve oluşturdukları bu hıza yetişemiyorlar. Hız insanların hayatına yön verir ama sınırlara bağlı olarak etkileri değişir. İçinde bulunduğumuz dünyadaki kullanımı insanları içinden çıkılmaz bir döngüye sokar.
"CARPE DİEM!" La tince kökenli olan Ca rpe Diem kal ıbına , yakla şık ola rak mila ttan 23 yıl önce ilk kez, La tin edebi ya tının büyük ozanla rından Hora tius bi r di zesinde yer vermi şti r. Bu özdeyiş hedonis t felsefenin bi r sa vunucusu gibi gözükse de aslında gelecek ha kkında endi şelenmek yerine yaşanılan anın değerine vurgulamak i çin ya pılan bi r uya rıdır. Günümüzde bi r popüler kültür ürünü haline gelen bu ifade, "a nı ya şa" ya da "günü ya kala" anlamla rına gel mektedi r. La tince bi r deyiş olan ca rpe diem felsefi gibi bi r başka söz öbeği de ca rpe vi tae ola rak ka rşımıza çıka r. Bu da anı yakala manasına gelir.
CARPE DIEM FELSEFESİ NEDİR? Ölüm gerçeği yle yüzleşen ve bu gerçeği n her daim farkında olan, za manın değerini bilerek a nı ya şama ya özen gös terenlerin felsefesi ola rak ta nımlanabilir. Ancak günümüzde yanl ış yorumlanara k bi r boşvermişlik felsefesi halini almıştır. Bu felsefe sanıldığı gibi ya rını düşünmeden bugünün hazzına oda klanan bi r ya şam s tili değildir. Bilakis, her bi r anın ne denli değerli olduğunun fa rkına va rmak, ya şanılan her bir a nı kıymetlendi rmek üzerine orta ya çıkmış bi r felsefedi r. Kısacası bu felsefenin özü "Dün bi tti , ya rın uza kta, bugün ise anda " şeklindedi r. CARPE DIEM KALIBININ ANLAMI Bu felsefede, Ya rının (geleceğin) ne ola cağı bilinmediği i çi n, i çinde bulunulan za manın kıymetinin bilinmesi , ya rına mümkün olduğunca a z güvenilmesi gerektiği vurgusu va rdır. 19. yüzyıl başla rında Byron’ın ya pıtla rında s ık s ık geçen "günü yakala " (seize the da y), deneyimdeki hazzı, ya şanmıştaki önemi gözden kaçırmama yı salık veri r. Kimi Hris ti yan ma nzumelerindeyse "günü anlaml ı ya şa" anlamında kullanılan özdeyiş, i nsanların bedenlerini uykuya hazırlamak yeri ne, ruhla rını öl üme hazırlamala rı gerekti ğini vurgulama konusunda örtük bi r uya rı ba rındırır. Bu s özün çok geçtiği Ölü Ozanla r Derneği filminde "Sadece bi r ta ne ha ya tınız va r ve şi mdi yapma ya caksınız da ölünce mi yapa caks ınız?" ifadeleri ile anın değerinin bilinip ona göre ha reket edilmesi gerektiği a nlatılıyor. Yaşa mı ele alış bi çimini kökten değişti ren, yaşadığın anın önemini bildi ren ve onu doğru kullanma yı nasihat eden görüştür. “Günü ya kala, a nı ya şa” der ve yol gös teri r. “Gü nü kurta r, boş ver gi tsin” demez. Ya şamı hoyra tça ha rca mamızı tembih etmez ta m tersi , za manımızı kendimiz, çevremi z ve insanlık i çin çalışa rak geçi rmemi zi söyler. Günler ve saatler düşüncesizce ha rcana cak, savrulaca k, önemsiz değerler değildi r. Elbette ki va ktimizi gelecek ka ygısı ve geçmişe bağl ı kalarak yaşa mak bizi yola koymaz. Peki , sadece anı ya şama k! Tecrübeden, hafızadan, düşten, i radeden, zihinden, tekâ mülden ve kendi özünden vazgeçmekti r. Burada her konuda olduğu gibi dinamik dengeyi yakalamak sistemin özüdür. Günün, anın kıymetini bilip değerlendi rmek esasken; geçmiş bi rikimle bi rlikte, gelecek planları da kontrollü ola rak beli rlenecek ve her zama n eylem halinde oluna caktır. Ayrıca “zaman” ka vramı da deta yl ı bi r inceleme konusudur. Ha ya tımızı değişti rmek, i yi , doğru ve güzele yönelmek i çin asla geç değildi r. Değişi m içi n a ya k sürüyen ve bahane bulanlar, çoğunlukla suçu yetersi z eği tim, kötü geçi rilmiş çocukluk, sorunlu aile, işyeri problemleri , maddi zorluklar, a dalet, haks ızl ık, vs ... gi bi bi rçok ka vra ma bağla rla r. Bi r tek yapa madıkla rı a ynanın ka rşısına geçip yüzleşemedikleri öz benlikleridi r. Tüm ha ri ci etkiler söz konusudur ve kendi bi r kurbandır. Kişi a rtık bu sa rmaldan sıyrıl malı, kendini tanımalı ve s orunu tespi t edip, ona çözüm a ramal ıdır. Ha ya tındaki her şeyi deği şti rme gücünün bi reyi n elinde ol duğunu ve bunun i çin de şimdiden daha i yi bi r za man olmadığını da yine “Ca rpe Diem” ha tırlatır. Spinoza : “Sonsuz olduğumuzu hissedi yoruz ve gözlemli yoruz.” der. “Şimdi ”; eylemin, düşüncenin tek yeridi r. Ha ya t “şu anda ” va r olma nın kalbindedi r. Denilebili r ki : "Dün geçti ! Ya rın henüz doğmadı! Bugün eyleme geçip, düşünceleri mizi gerçekleşti rebileceği miz gündür. Bekleme. Erteleme. Şimdi değilse ne zaman?” Seneca şöyle der: “Ha ya tta en büyük engel , beklemek ti r; daha sonra gelecek olan her şey beli rsizliğin alanına gi rer. Şu andan i tiba ren ya şa .
HIZ ve DEĞİŞİM 10 E BURAK KAHRAMAN ER Hız kavramı her şeyi etkileyen yegâne kavraml ardan bir tanesidir. Bazen olumlu etkilerde bulunur. Bazen ise toplumun kalıplaşmış kabul ettiği süregelen değerleri, toplumun büyük bir kesimine göre olumsuz biçimde etkiler. Hızın olumlu ve olumsuz sonuçları, kişinin içinde doğduğu toplumun etkisiyle değişebilir. Bazı insanlar kendisinin özerk bir birey olduğunun bilincinde olup tek başına kendi perspektifinden de değerlendirebilir. Hızın dünyaya damgasını vurduğu aşikârdır. Toplumsal kabul edilmiş değerleri, günlük hayatı, teknik ve teknolojik gelişmeleri ve insanların birbirleriyle olan ilişkilerini ve daha nice kavramın değişmesine, gelişmesine ve bazı değerlerin gerilemesine neden olan şeydir hız. Türk toplumsal yapısına bakacak olursak, yüzyıllardan beri süregelen birçok geleneğimiz var. Bu gelenekler, insanın kendini bir bütünlüğe ait hissetme ihtiyacına cevap vererek milliyet kavramını doğurmuştur. Lakin geçmişten gelen bu birikim, diğer insan topluluklarıyla zaman içerisinde etkileşim içine girerek bazı kültürel parçaların değişimine uğraması ve kültüre yeni şeylerin dâhil olmasına sebep olmuştur. İşte bunlara bakacak olursak hız, zamanla toplumsal ve sosyal yaşamı ciddi boyutta etkiler. Tabi ki hız faktörü, günümüzde kullandığımız teknolojik cihazların gelişimine de sebep olmuştur. Birkaç nesil önceye baktığımız zaman onların yaşantısında insanların fazlaca vaktini alan ve sürekli yapmak zorunda oldukları ev işleri vardır. Teknolojideki ilerleme sayesinde önceki kuşakların vaktini ve emeklerini harcayarak yaptığı işler artık makineler aracılığıyla yapılmaktadır. Hızın insan yaşamına bir diğer katkısı da bu aslında. İnsanların emek ve zaman harcadıkları uğraşlar teknik değişimin hızıyla büyük bir kesimin hayat konforunu arttırdı. Hızla değişen başka bir kavram ise ilişkiler. Çok geç mişe değil sadece on yıl önceye bakarsak bile toplumun büyük bir kesimi toplumsal normlara itaat ederken günümüzde hızın etkisiyle nice gelişmelerin yaşanmasıyla özellikle gençler arasında bir aykırılık furyası doğdu. Bu aykırı olma durumunun bir furya haline dönüşmesi özellikle geleneklere ve toplumun kabul ettiği ancak değerlere bağlı olan insanların perspektifinden olumsuz karşılandı. Bu da hızın etkisi ile insanlarda normsuzlaşmanın arttığını göstermekte ve bu durum toplumların zamanla ayrışmasına sebebiyet ver mektedir. Sonuç olarak; hız insanların gündelik yaşamını, toplumların benimsediği ortak değerleri, teknik gelişmeleri ve daha nice kavramı olumlu ya da olumsuz ama kökten bir şekilde etkilemektedir.
Füsun Akatlı bu kitabının Denemeler bölümünde; dilimizin kullanım yerini, şimdiki durumunu ele alıp işlemiştir. Bu bağlamda zaman za man eleştirel bir üslup da kullanmıştır. Dilin yozlaştığını yazarken bunun nedenlerinden de bahsetmiştir. San atı ve sanatçıyı değerlendiren denemeler kaleme almıştır.
HIZ ve BEYİN 10 F MUHAMMED MELİH ASLAN Ne kadar hızlı iseniz o kadar çok hata yapma olasılığınız olur ama hız hata yapmanın tek koşulu değildir. Hızın yanında çokluk da olması lazım ki hata yapılsın. Örneğin en hızlı araçlar uçaklar ama en güvenli araçlar da uçaklar. En yavaşları ise arabalar ama en güvenli olmayan ara çlar da arabalar. En hızlı ve en tutarsız nesne beyindir. Dolayısıyla insandır. Bunun nedeni ise beyinlerin düşünme hızı ölçülemeyecek kadar fazladır. Beyin ile başlayan her şey tutarsızlık veya hata ile biter. Mutluyken bir söz vermek veya izin vermek ç ok kolaydır. Çünkü beyin sadece yaşadığı duygu ile düşünür. Hiçbir zaman farklı bir olgu ile düşünmez. Beyin hızı dolayısıyla zamanın, mekânın ve boyutun üzerindedir. Bir insan geçmişi düşünürse orada olur ama orada yanlış bir şey düşünürse orası öyle kalır ve tutarsızlığa yol açar. Çünkü: “Bir düşünce filizlendikten sonra ölmez.” Bir katil kendisini savunurken hep şuna benzer cümleler kurar “Bir anlık öfke ile…” buradan da anlıyoruz ki hız tutarsızdır. Çünkü bir insanın en büyük amacı yaşamaktır. Oysa bu adam hem kendisinin en büyük amacını gerçekleştirirken bir yandan da diğer bir kişinin bu amacını gerçekleştirmesine engel olur. En küçük zaman dilimi olan “an” aynı zamanda hızın olmadığının kanıtıdır. Örneğin bir kişi veya bir şey ne kadar hızlı olursa olsun o “an” için hareketsizdir.
TÜRK SANATÇININ 'STRES' HEYKELİ WASHİNGTON'DA SERGİLENİYOR
Türk sanatçı Server Demi rtaş’ın, ABD’nin ba şkenti Washington’da açılan “Bi r Nöronun Ya şamı” adl ı interakti f sergideki eseri . Sergideki eserler insan beyninin ka rmaşıklığını anla tıyor.
ZENO N’UN PARADOKSLARI Zenon’un ha reketin olama ya cağına dai r ok pa radoksuna göre, ha reket yoktur, hi çbi r şey ha reket edemez. Uça n bi r ok ele alalım örnek ola rak. Okun ha reke t ettiğini sanıyoruz değil mi? Zenon yanıldığımızı ka nıtl ıyor.
Ok her an durma ktadır. İnanmazsanız okun ha va da bi r fotoğra fını çekin. Fotoğra fta okun durduğunu göreceksiniz. Demek ki ok her an durma ktadır. Ok her an durduğuna göre hep duruyor demekti r. Öyle değil mi ? Okun ha reket edebilmesi i çin en a z bi r an ha reket etmesi gerekmektedi r. Oysa ok her an durma ktadır. Her an durmakta olan ok hep durmaktadır!
ZAMAN YOK 10 E BEGÜM IRMAK ÖZCAN Zaman yok. Her şey o kadar hızlı ilerliyor ki herhangi bir insanın bu tempoya yetişmesi çok zor. Zamanı tutabilseydik değişirdi tüm evren. Zaten bize ışık hızı gibi gelen hayatta kalma çabamız sırasında geçen zaman evren için o kadar önemsiz ki… Koskoca bir evrende yaşayan, evrene kıyasla en az toz taneleri kadar ufak canlılarız hepimiz. Kendi evreni var her birimizin. “Son Feci Bisiklet” adlı gurubun çok sevdiğim bir şarkısıdır: “Zaman Yok.”. Şarkı der ki: “….zaman yok geç erken bana bir uğrasan ama soru sormasan…”kendisine uğramasını istediği kişiyi görmeyi çok istiyor gibi ama beraber geçirecekleri saatlerde ona soru sormasına bile zaman yok. Yine aynı şarkıda geçen başka bir söz: “….unutursam bana hatırlat.” Unutmak insanlık hali deriz hep ne için peki? İnsanlık hali çünkü her insanın hatırlamaya zamanı yok, insan alışıyor vakit bulamamaya. Benim bile planlarımı yaparken en çok kullandığım ifadelerden biridir: “şunu yapmalıyım ama eğer onu yaparsam diğer istediğim şeyi yapmaya zamanım kalmaz. Zamanın bu kadar hızlı ilerlemesi insanların unutmalarına sebep oluyor bir nevi kendilerini unutmalarına. “….itiraf etmek çok zor kendime, hiçbir şey bilmediğimi….” Bu şarkı pek çok şeyi aynı anda açıklıyor. En basit haliyle zaman o kadar hızlı ki zaman yok.
Yalnız gezer oldun Söyle bi' ne buldun? Bi' Söyle Yalanı seven yok Ama yaşayan çok Bu böyle Zaman yok Geçerken bana bi' uğrasan Ama soru sormasan Yalan yok Ama itiraf etmek çok zor kendimi Hiç bilmediğimi İnsan Alışıyor, alışıyor, alışıyor Bugünlere bile Unutursam Bana hatırlat, bana hatırlat. ……..
HAYAT BİR RÜYADIR 10 D NEHİR ZEHİR Hız zorunluluktur. Bana kalırsa hayat bir rüyadır. Biz ise o rüyayı yaşamak zorunda bırakılan birer rüyacı. O yüzden ne yaparsak yapalım “Elinizi hızlı tutun” derler bize. Her an uyanabilecekmiş korkusu yeter de artar. Aslına bakılırsa bir kendini ispatlama işidir hız. Verilen zaman içerisinde (her rüyacıya farklı zamanlar verilmiştir kendi zamanımız ise belirtilmemiştir.) olağan gücümüzle saldırırız bu korkuya. O kadar hızlı yapmaya çalışırız ki her ne yapıyorsak kendimiz bile şaşarız yaptıklarımıza. İnsanoğlunun doğası da bu değil midir zaten. Ne yaptığı önemli değildir yeter ki diğerlerini geçeyim ister. Ne zevk almaktır, ne ders çıkarmak. Sadece yetişmek hatta öne geçmek ister. Çünkü insanoğlunun hayatında belirsizlik vardır. Her şeyi merak eder. Herkesin hayatına karışmak ister. Her bildiğini anlatmak, herkese örnek olmak. Hep ben birinciyim demek, kanıtlamak sevdasıyla yaşar. Bu sevda ise hızı doğurur. O kısıtlı zamana sığdırmak için yapacaklarını düşünmeye zamanı yoktur. “Ben ne yaptığını bilmeyen, düşünmeden hareket eden ve sırf insanları geride bırakmak için onlar hangi yola gidiyorsa sırf o yolu onlardan önce bitirmek için yaşıyorum” demeyiz de ben hızlı yaşıyorum diye bir kılıf uydururuz. Sonrasında yakınır yaş otuzbeş oldu diye. Yolun yarısındayım neyi yaşadım, niye yaşıyorum? Ölüme yetişmek için koşuyorum ve buna hız diyorum.
“HAYAT BİR RÜYADIR; UYANINCA UYURUZ UYUYUNCA UYANIRIZ.” MONTAİGN E Pedro Calderón de la Ba rca (1600 – 1681), İspanyol şai r, oyun yaza rı, asker, din adamı. İspanyol edebi ya tının Al tın Çağ'daki i ki dev oyun ya za rla rından bi ridi r (di ğeri Lope de Vega). Rönesans ve Ba rok olmak üzere iki döneme a yrılan İspanyol Altın Ça ğı'na ba rok ti ya troyu geti ren şahsi yet ola rak bilinir. Ki mi ka ynakla ra göre ya zdığı oyun sa yısı iki yüzden fa zladır. Oyunla rında genellikle inanç ve onur temalarını işlemişti r. Calderon'un öl ümü Al tın Ça ğ'ın da sonu kabul edilir. Calderon de la Ba rca , “Hayat Bir Rüyadır / Life Is a Dream / La vida es sueño” eseri yle ya şadığımız ha ya tın bi r rüyadan öte ol madığının felsefesini yapıyor. Ka rakterleri yle metaforik bi r hika yeyi bizlere sunan yaza r, güç, bil gelik ve aşk gibi temalarına yer veri rken bi r yandan da insanın kaderini kendisinin çi zdi ği nin alegorisini Antik Yuna n oyunla rından referans ala rak okuyucuyla pa ylaşıyor. Kötü ka deri yüzünden babası ta rafından küçük yaşta n beri hapis te ya şa yan Segismundo’nun babası yüzünden kötü olduğunun al tını çi zdi ği kada r i yilik bulmak is teyenlerin rüyalarında bile i yilik yapmasını anla ta rak i yilik temasının da altı çizili yor. “Ha ya t dediğin nedir? Gelip geçi ci bi r ya nılsama Bi r göl ge oyunu, bi r düzmece; En yüce sa yılanın bi r değeri yok. Çünkü bi r rüyadır ha ya t, Ve rüya da rüya dır sadece.”
“YAŞAM BİR RÜYADIR, UYANMAK ÖLDÜRÜR.” Yeğeninin Kaleminden Vırgınıa Wool f´Un Ha ya tı. Dünya edebi ya tının en etkileyi ci ya za rlarından Virginia Wool f´un, yeğeni Quentin Bell ta ra fından kaleme alınan bi yogra fisi, Vi rginia Wool f: "Ya şam Bi r Rüyadır, Uyanmak Öldürür" başl ığıyla ya yınlanıyor. Vi rginia Woolf´un şimdi ye dek ya yınlanmış en a yrıntıl ı bi yogra fisi olan ki tap, hem pek çok bel geye da yanması hem de ya za rın yaşa mına aile i çinden bir ba kışla ya klaşıyor olması bakımından ilgi çekici . Virginia Wool f´un etkin rol oynadığı, efsanevi "Bloomsbury Grubu" da ki tapta deta yl ı bi r bi çimde i rdeleni yor.
TARİHİN TÜREVİ 10 C MEHMET ARDA SÜMER
Harari, genel insanlık tarihi olarak yazdığı eserinde insanlık tarihini tarım devrimi, sanayi devrimi, teknoloji devrimi gibi devrimler üzerinden açıklar. İnsanlığı geçirdiği değişimler üzerinden anlatır. Sanki Tolstoy’un ortaya attığı “Tarihin Türevini Almak” kavramı gibi. Bu sayede tarih tam olarak Tolstoy’un istediği şekilde değişimin neden olduğu değişim şeklinde incelenebilir. Peki tarihte bu değişimin sonuçları ne olmuştur? Bu devrimlerin ortak noktaları lojistik kolaylıklardır. Bu bugün öyle bir seviyededir ki avcı toplayıcı zamanda zor bulunduğu için gördüğümüzde dayanılmaz bir haz uyandıran şeker artık hızlı ve kolay ulaşabildiğimizden en önemli sağlık problemlerinden biridir. İnsanlar ilk önce geçimlerini yerden besin toplayarak sağlıyordu. Ama tarıma geçilince besinler artık daha hızlı ve kolay ulaşılabilir hale geldi. Ardından coğrafi keşifler oldu ve yeni ekonomik kaynaklara ulaşım hızı arttı. Bu durum daha farklı sektörlerin daha hızlı gelişmesini sağladı. Kölecilik, gemicilik gibi. Sanayi devrimi ile de üretim hızında daha önce görülmemiş bir ivme kazanıldı. Bu ivme sadece üretim hızında değil bilim ve teknolojinin paralel gelişiminde de görülecekti ki günümüzde artık bazen bilim ve teknolojiyi ayırt etmek imkansızdır. Bizse bilgi neslinin çocukları, artık bilgiyi “MOORE YASASI” ile ölçüyoruz. Her sene birkaç kat artıyor. Her değişimin artısı ve eksisi vardır. Tarım devriminde boş zamanımız azaldı bugün ise telefonu bırakamıyoruz. Her değişim eskisinin tutarlısını değiştirir ve yeni bir normal oluşturur. Anne ve babalarımızın mobil aygıtlara ve mobil uygulamalara başta karşı olup bugün bağımlı olmaları bunun çok yeni ve herkesin gözü önünde olan bir örneğidir.
MODERN ZAMANLAR Charli Chaplin’in başrolünü oynadığı ve sanayi devrimini eleştiren önemli bir sinema filmidir.
Yayınlandığında büyük ilgi gören ve Longfellow’un uzun edebi serüveninin en değerli ürünlerinden biri olan Kölelik Şiirleri, şairin içinde yaşadığı topluma dair kamuoyunun ezberlerini bozduğu, güçlü, duyarlı bir ses olarak yankılanmıştır. Charles Dickens’tan Karl Marx’a, Mahatma Gandhi’den Martin Luther King Jr.’a dek farklı dönemlerden, farklı ülkelerden pek çok kişi, toplumsal hak mücadelelerinde sık sık Longfellow’u saygıyla selamlamış; onun bu kitapta yer alan eserlerinden dizeler okumuştur.
TEKNOLOJİ VE HIZ 11 A ZEHRA YEŞİL Günlük hayatımızda teknoloji çok hızlı gelişmekte. Dün bildiğimiz şeyler bugün yerini tam tersine bırakabiliyor. Bu yüzdendir ki dün ve bugün bir çatışma halinde. Ayrıca insanlarımızın çoğu bugünde değil de dünde yaşamakta. Bugünün doğrularından habersiz. Bu durumda kendi içimizde çelişmemize ve tutarsız olmamıza sebebiyet veriyor. Bunu düzeltebilmek için değişim hızımızın kontrol altında tutulup bu hıza bütün insanların ayak uydurması gerekir. Dün bilmediğimiz şeyler bugün bilim ile kanıtlanabiliyor ve akla yatıyorsa dünkü bilgileri savunup tartışma yaratmak gereksiz. Geçmişe değil tamamen bugüne odaklanmalıyız. Değişime ayak uydurup aynı zamanda da bu değişimi de sorgulamalıyız. Unutmamalıyız ki hiçbir şey net ve kesin değildir. Bu da bizim henüz hiçbir şeyi net bilmediğimizi göstermektedir. Örneğin tarihimiz Göbeklitepe ile yeniden yazılıyor . Daha öncesinde ise bu bilgiden bihaberdik. Yarın yeniden tarihimizin yazıldığı yer değişebilir. Değişmezse sorun var demektir. Geçmişi sadece kabul etmeyec eğiz üzerine bugün öğrendiğimiz şeyleri de ekleyeceğiz ki tarihsel değişimin hızına ayak uydurabilelim. Örneğin insanların birbiriyle bağlantı kurma hızı arttıkça geleneklerimiz ve kültürümüzün değerleri ölmekte. Telefonda yazdığımız mesajlar, yaptığımız aramalar sizce ne kadar gerçek? Yüz yüze oturup konuştuğumuzu düşünün. Mimiklerimiz ve beden dilimiz eşliğinde sözcükleri birleştiriyoruz. Sizce karşımızdakinin duygularını, hislerini daha iyi anlamaz mıyız? Onunla empati kurma olasılığımız daha fazla değil midir? Gördüğünüz gibi ben bile bu yazımda kendimle çelişiyorum çünkü bu hızın hem faydası hem zararı vardır. Tarihimizi öğrenmemizi kolaylaştırıyor, bilmediğimiz bir sürü şeyi açığa çıkarıyor ama aynı zamanda da kişiler arası bağı zayıflatıp kültür ve geleneklerimizin bazılarını öldürüyor. Bu yüzden bu hızdan elimizden geldiğince faydalanmaya çalışıp bizde bırakacağı olumsuz etkileri göz önünde bulundurup ona göre harekete geçirmeliyiz. Bugün harekete geçmezsek yarın ki hıza yetişemeyebiliriz.
Sabahattin Ali’nin, söğ üt dalındaki k onuşmalarıyla özünde aşk olan bir ‘yaşam felsefesi’ kurguladığı “Kırlangıçlar” (Varlık, 1.3.1935) başlıklı öyküsünde, karşı cinse kur yapan erkek kırlangıca modern dünyayı sorgulatan derinlikte bir öz eleştiri yaptırır: “Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘Dünyada neler gördünüz?’ dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…”
İki şey insana haddini bildirir: Biri doğal yaşam koşulları, diğeri insan ilişkileri. Hele de içinden akıp geçtiğimiz, tüm anlam alanlarının buharlaşıp bir anafora dönüştüğü bu haz ve hız çağında önce kendimizle ve hayatla olan ilişkimizi yeniden anlamlandırmak ön plana çıkıyor. En temel insani acılarımıza; değersizlik, anlamsızlık, yalnızlık, anlaşılamama, hayatı kontrol etmek isteme ve diğerlerine dilin sınırları içinde anlamlar bulmak daha da önemli hale geliyor. Zamanın ruhu, bedenimizden kalbimize bir yol bulmaya, bulduğumuz bu yolda ruhumuzla buluşmaya gayret etmenin önemini hissettiriyor. İnancım o ki; kendimizi fark ettikçe acılarımız azalacak, kalbimize yaklaştıkça başka her şeye de yaklaşacağız.
Modern çağın en büyük devriminin içinde patlayıcı bir güç de barındırdığını belirten Toffler’a göre, günümüzün insanı bu kadar büyük bir dönüşüme hazırlıksız yakalanmıştır. Tekno devrim insan yaşamında inanılmaz bir kolaylık ve gelişimi beraberinde getirse de, insanın yaşama bakışını, ilişkilerini kurma biçimini dolayısıyla kendi iç dünyasını da derinden etkilemektedir. Modern dönem de insanın bir başkasıyla kurduğu ilişkiler kısa sürelidir. Dolayısıyla sadece değişimin hızı artmamıştır, insan, değişimin kendi ilişkilerinin tüm dinamiklerine sızmasına izin vermiştir. Bu çağın ruhu insani ilişkilerin tümünde ortaya çıkan hızlandırılmış bir sosyal gücü taşımaktadır.
TUTARSIZLIKLAR DÜNYASI 10 D İLAYDA DÖNMEZ Her şeyin gelişiminin ve değişiminin hızlı olması düşünme akışımızın hızlı olmasını etkiler. Çünkü her yeni bilgi ve oluşumda sorgulanacak yeni bir fikir ortaya çıkar. Hız kavramının etki ettiği şeyleri bölümlere ayırmak gerekirse; 1. Hızın Tarihe Etkisi: Tarih güncel bir konudur ve üzerinde düşünülüp farklı fikirler ortaya koyabileceğimiz alanlardan biridir. Tarihte o kadar hızlı bir ilerleme kaydediyoruz ki bunu takip edip görüşler belirtmek zorlaşıyor. Tarih bizim varoluş amacımızdır ve üzerinde düşünemeyeceğimiz kadar hızlı gelişirse tutarsızlıklar meydana gelir. 2. Hızın İnsan İlişkilerine Etkisi: Bu konuya verilebilecek örneklerden biri de insanlar arasındaki iletişimin hızı. Artık teknoloji o kadar ilerledi ki ister istemez iletişim de hızlandı. İnsanlar arasındaki iletişim çok hızlı ve kolay gerçekleşiyor. Eskiden insanlar birbirlerine mektup yazarlardı ve oturup özenle düşünür, araya girecek zamanı da hesap edere iletişime geçerlerdi. Şimdi ise insanların arasına hız girdi. Konuşmalarımız özensizleşti. Düşünmek yerine aklımıza ilk gelenlerle konuşuyoruz. Buna bi r örnek de sosyal medya. İnsanlar da teknoloji ile birlikte hızlanarak akıllarına ilk geleni paylaşıyorlar. Aslında bu gibi olaylar ileride sorunlar yaratabiliyor. Sorgulamak işte tam bu noktada hayatımızdaki önemini ispat ediyor. 3. Hız ve Tutarsızlık: Her yeni şey birbirleriyle tutarsızlık içindedir aslında. Ama bu o kadar hızlı gelişme gösterir ki kimse farkına varamaz. Bunu anlayabilen insanlar da hayatı sorgulayan her şeyi kabul etmeyen, kendine ait fikirleri olan insanlardır. Geçmişten günümüze bir amaç arayan varlıklarız. Amacımızı bulmak için hayatı takip etmemiz gerekir fakat günümüzde bu pek de mümkün değildir. Tüm bu saydığımız etkiler ise sonuçlar sadece bir kaçıdır. Biz mi hızlı yaşıyoruz, yoksa hız mı bizi yaşıyor. Bu soru aslında tüm bu tutars ızlığın cevabıdır. Acaba biz hayatı çok hızlı yaşıyor olabilir miyiz? Belki de hız bizi yönlendiriyordur. İşte yine bir tutarsızlık daha. Hayatımızın bir tutarsızlık olduğu bu dünyada hızın tutarsız olmasına şaşırmamak gerekir.
1. HIZIN TARİHE ETKİSİ: FUKUYAMA’NIN* “TARİHİN SONU VE SON İNSAN” KİTABI Ta rihin Sonu ka vra mı Fukuyama ‘nın Hegel ‘in ta rih anla yışına da yandırdığı düşüncelerini i çeren bi r tezdi r. Asl ında bu ka vram, Medeni yetlerin Ça tışması ve Yeni Dünya Düzeni ka vramla rıyla da i ç içedi r. Hegel ve Ma rx’a göre; İnsan toplumlarının, kölelik, ta rımsal ve kendine yeterlilik üzeri ne kurulu ilkel kabile toplumundan ba şlaya ra k teokrasinin, mona rşinin ve feodal a ristokrasinin çeşi tli bi çimlerinden geçerek modern liberal demokrasiye ve teknik ilerleme ta rafından beli rlenen ka pitalizme kada r ba ğlantıl ı bi r gelişme gös terdi ğini kabul etmişlerdi . Hegel ve Ma rx bu gelişmenin sonsuza dek sürmeyeceğine inanıyorla rdı. Daha çok, insanl ık en derin özlemlerine uygun düşen bi r toplum bi çimine ulaştığında gelişmenin sona ereceğini kabul edi yorla rdı. Bu sonlar Hegel i çin liberal devlet, Ma rx i çinse komünis t toplumdu. Bununla kastetti kleri; Büyük sorunlar nihai ola rak çözülmüş ola cağı i çin temel ilke ve kurumla rın gelişmesinde da ha fazla ilerleme ol ma ya cağı görüşüdür. Fukuyama , ta rihi yapanın ideolojiler olduğu düşünüldüğünde li beralizmin ka rşısında olan fa şi zm ve komüni zmin ta ri h i çinde yok olmala rı sonucu, sadece liberalizmin kal ması ve bununda bi r i deolojik ka rşılaşma ola ma ya cağını düşündüğünden ‘’Ta rihin Sonu’’ demişti r. Bu s onda ; Liberalizm ekonomik, demokrasi ise politi k a çıdan yönetim i çin en uygundur şeklinde beli rtilmi şti r. Tari hin bütün gelişmesi boyunca insan hep kabul görme peşinde koşmuş ve ta rihin önceki evrelerinde i ti ci güç bu olmuştur. Şimdi , modern dünya da i nsan kabul görmeyi nihai ola rak bulmuş ve ta m bi r ta tmine ulaşmıştır. Anca k bu boyuta ulaşmas ında Medeni yetler Ça tışması etken ola caktır. Bu duruma göre Liberal Demokrasi, Ta rihin Sonu olma ktadır. Bu a çıdan İnsanlık ta rihi i deolojileri n bi rbi rini ta kip etmesinin bi r nevi ça tışmas ıdır. Bu ça tışma sona ermiş, yani dünya liberal demokrasinin üs tünlüğünü ka bul etmişti r. Bu kitapta anlatılan tez akademik çevrelerce tartışılmakta ve karşı tezler getirilmektedir. https ://www.tui cakademi.org/ta rihin -sonu/ sitesindeki yazıdan alıntıdır. Fukuyama ABD’li siyaset bilimci
2. HIZIN İNSAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ: Medyanın, kullanıldıkları toplumla ra belli etkilerde bulunduğu düşüncesinden yola çıka rak, onların bi ze ne yapmış ve ne yapıyor oldukla rını sora r. Poe, bu s oruyu yeni bi r kuram gelişti rerek ceva plarken, yal ın, sözünü sakınma yan ve yer yer eğlendi ri ci bi r üslup benimser. Ve a ynı zamanda bu eser; medya , iletişi m ve toplumun hem geçmişi hem de şimdisiyle ilgilenen herkesin beğenisine sunulur.
HIZ VE ZAMAN 10 A RÜMEYSA İCLAL DOĞANSOY Hayata baktığımız zaman herkesin her zaman yapacak bir işi vardır. Bu “iş” kavramına soyut olarak değil, daha çok somut olarak bakıyorum. Örneğin, bir tatile gittiğimizi, şehir dışında olduğumuzu düşünelim. Yeni bir yerdeki yaşamı, gidişatı gördüğümüz zaman şöyle deriz; her yerde hayat devam ediyor, aynı. Peki, bu her yerde aynı olan hayat kavramını ne değiştirir? İnsanın o hayatı yaşayış şekli ve hızı. İnsanı bu denli değiştiren bu kavram yaşadığı bu coğrafyayı da etkiler. Tarihini, tekniğini, bağlantılarını değiştirir. “Küçük prens” kitabında şöyle bir kısım vardı; küçük prens gezegenlere doğru yola çıkıyor ve geçtiği bütün gezegenleri bizlere aktarıyordu. Bazı gezegenlerde zaman ve hız kavramı çok ön plandaydı. Matematik hesabı yapan adam, hiç zaman kaybetmeden işini yapmak istiyordu. Bir de gezegenindeki sokak lambasını vaktinde kapatıp açması gereken bir bekçi vardı. Bu iki karaktere baktığımız za man her ikisi de zamanla ve hızla iç içe ama şöyle bir sorun var ki hızları, zaman kavramını örtüyor ve bu işten soyutluyor nasıl mı? Şöyle: matematik hesabı yapan adam hiçbir şekilde kendisine ve çevresine hızından dolayı vakit ayıramıyor şu çelişkiye bakar mısınız? Ne kadar da tuhaf! Bekçi olan adamda da aynı sorun var. Gezeg eni çok hızlı döndüğü için her 5 saniyede işini yetiştirmeye çalışıyor. Hız ve iş kavramları tekrardan çelişiyor. Demek istediğim şu: biz yazımızda hızın hayatı kolaylaştırdığını söylemiştik bakmamız gereken bir kısım ise hızın tutarsızlığın bir maskesi olduğu. Evet, hayat kolaylaşıyor gibi görünebilir ama tutarsızlıklar ve çelişkiler de aynı oranda artıyor. Sorunumuz ise bu hız kavramı tutarsızlıkları örtüyor. Bu bir açıdan olumlu bir açıdan olumsuzdur. Bir yerden kazanırken diğer taraftan kaybettiğimizi göremiyoruz hız artarsa tutarsızlıklar da artar ama fark edilme gücünü kapatır. “Hız, tutarsızlığın maskesidir.”
https://tbm.org.tr/media/kitaplar/TBM_lise_teknoloji_icerik_web.pdf YEŞİLAY TEKNOLOJİ BAĞIMLIL IĞI İLE MÜCADELE KİTAPÇIĞLI
ZAMANA İHTİYAÇ 11 D ŞEVVAL ŞENATL I Günlük yaşamın hızı alıp götürür bizi; bazen uzak diyarlara bazen gelecek için kurduğumuz hayallere. Hızlı olmak, hızlı yaşamak insanın elinde olmayan bir sonuçtur. Çünkü bazı şeyler çok çabuk değişkenlik gösterirken bazı şeyler için uzun zamanlara ihtiyaç vardır. Biz insanlar ise sadece ama sadece buna uyum sağlamakla yükümlüyüz peki biz hızı değiştiremez miyiz? Elbette değiştirebiliriz ama bu bile bir süreç gerektirir. Günlük hayatta gelişen ani şeyler yüzünden insanların ruh hali, günlük psikolojisi saniyeler içinde değişiklik gösterebilir. O zaman hız tamamen bizim kontrolümüzde diyemeyiz. İnsanlar hayata hızlı akış yönüyle sadece doğum günlerinde bakarlar;“Bir yaş daha gitti ömrümden.” ya da “Zaman ne çabuk geçiyor. Daha geçen yıl üniversiteyi bitirmiş gibi hissediyorum.”. Bu tarz cümleler aslında insanların yaşamın ellerinden kayıp gidişini kabul ettiklerini gösterir. Önemli olan zamanın hızlı geçişi, hızlı gelişen teknoloji ya da gündelik hayatın hızlı oluşu değildir. “Biz bireyler bu akış içerisinde neyi, nasıl, ne kadar doğru yapıyoruz?” diye sorulup cevaplanmasıdır önemli olan. Her geçen gün değişen koşullar, her saat farklı yerde farklı şeylerin olmasına uyum sağlayabiliriz ama uyum sağladığımız şeyin ne olduğunu neye uyum sağladığımızı bilmeliyi z. Bu akış içerisinde adapte olduğumuz şeyleri sürekli sorgulamalıyız. Çünkü insan sorguladıkça, araştırdıkça, kendini geliştirdikçe hıza uyum sağlar. Hıza uyum sağladığımız zaman da dünyaya damgasını vuran şey hız değil biz insanların pratik oluşu olacaktır.
Dijit al Çağa Uyum Sağlamak, peki ne kadar? Chatfield kitapta, gelişim ile ilgili olarak iki hikâyenin izini sürmeye çalışıyor: İlki dijital âlemde bir birey olarak nasıl gelişebileceğimiz, ikincisi ise toplumun hem bu dünyada potansiyelimizi gerçekleştirmemiz hem de diğer insanlarla mümkün olduğunca insani bir şekilde ilişki kurmamız konusunda bize nasıl yardımcı olabileceğidir. Akıllı küresel ağ ve nesnelerin interneti giyimden yiyeceğe, teknolojiden doğaya kadar hayatımızın her alanında elimize nice kolaylıklar sunuyor. Teknolojinin sunduğu imkânlardan yararlanalım ancak diğer yandan da her yeni keşfi iyi ve güzel diye de kabul etmeden önces; Bu bilgilerle ne yapacağız? Başkaları (devletler, şirketler, aktivistler, suçlular, güvenlik güçleri ve yasa koyucular) bu bilgilerle ne yapmaktadır? Kitapta; kendimizi geliştirme olanağına sahip olmak için hayatımızdaki aletleri kullanmak veya kullanmamak için bilinçli zaman yaratmamamızın ne anlama geldiği incelemektedir. Aynı zamanda aslında her gün boğuştuğumuz s orunlar olan yeni kimlik inşası, mahremiyet, iletişim, dikkat ve tüm bunların düzenlenmesi konusuna değinmektedir. Yazı ve üçüncül aygıtların hafızasında bilgileri saklı tutmak iyi fakat neyi, ne zaman ve ner ede kayıt altında tutacağımız çok daha önemli bir sorunsalı barındırmaktadır.
HIZ VE TUTARSIZLIĞIN DOĞRU ORAN TISI 10 C SULTAN NEHİR YERİŞ Kant, “Tarih Felsefesi” isimli kitabında tarihsel değişimi, devleti ve devlet biçimlerini ele almıştır. Kitaba baktığımızda geç mişten günümüze kadar hâlâ aynı konuların gündemde var olduğu gibi gelişen fikirlerle ve görüşlerle savunulan kavramlar değişime uğramış, elimizde var olan imkânlar bize başka boyut kazandırmıştır. Yalnızca kitap özelinde değil, gördüğümüz ve göremediğimiz her kavramda “hız” etkin bir kavram olarak kabul edilmiştir. Hız dolayısıyla değişime uğramış fikirler ya da davranışlar insanlığı tutarsızlığa ve çelişkiye sürüklemiştir. Hızın var olduğu bir dünyada “denge” kavramı ütopiktir. Bodiou‘ nun da savunduğu gibi hızla değişen “şeyler” tutarlılığı sarsar. Ortada bir d eğişim söz konusu olduğunda dengenin aynı kalması; bu değişimi yok sayarak hızın etki dâhilinde olmadığını, sonuç olarak tutarsızlığı sunmadığını savunmak akıl ve mantık çerçevesinde mümkün değildir. İnsan ilişkilerinde bile fark edilen ve günümüze de damgasını vurmaya devam eden hız, kontrol edilemeyec ek boyuttadır. Öyle ki pek çok filozofun irdelediği bu konu olumlu duygular özelinde gerçek bir problemdir.
ARİSTOTELES VE ALTIN ORTA
Altın orta, Aristoteles’in erdem anlayışının özetidir. Ona göre erdem, ortada olandır. Erdemli eylem, her zaman pratik bilgelik sahibi olan bir kişinin seçeceği türden bir araçtır. Ona göre her insanın her eyleminin muhakkak bir amacı vardır. Herkes bu amacı gerçekleştirmek için donatılmıştır. Örneğin insanın dünyasın da belli noktalarda acıdan kaçınmak ve kendini hazza yöneltmek vardır. Bu bağlamda, ona göre aşırılıkların karşısında yer almak gereklidir. Yani acıdan kaçınmak ve hazza yönelmek gibi durumlarda, orta noktada durmak en iyisidir. Bu açıdan bakıldığında al tın orta anlayışına binaen günümüz tüketim toplumu, aşırılıklardan ve eksikliklerden kaçınma, ortada bulunma konusunda Aristoteles’e kulak vermek durumunda görünmektedir. Aristoteles’in takipçileri; erdemi, kişinin kendi karakterinde beslediği bir tür denge gibi, iyi huylar olarak düşünürler. Esas fikir, “ne çok fazla” ya da “ne çok az” yerine, “tam da olması gerektiği kadar” düşüncesinin karakterimizde ön plana çıkartılmasıdır, böylece yaptıklarımız ve bunlara olan tepkiler iki uç nokta arasına isabet edecektir: Altın orta.
ÖLÜMÜMÜZE ÇEYREK KALA 10 E MERVE DERYA YİĞİT İnsanoğlu olarak ortalama seksen yıl yaşam süreriz. Büyük çapta baktığımızda seksen yıl evrenin var oluşu için hesaba katılmaya bile değmeyecek bir süredir. Ancak bizim için, evrenin büyüklüğü yanında bir nokta kadar değersiz insanlar için doğumu ve ölümü, mutluluğu ve yası, iyiyi ve kötüyü anlamaya yetecek kadar uzundur. Aciz şekilde engeller ve deneyimler silsilesinde yara almadan kurtulmaya çalışan insanın ömrü elbette ki kendisi için uzundur ancak dünyamızda kum saatinden akan kumlar kadar hızlıdır yaşamımız. İnsan doğar, büyür ve ölür. Bu noktada zamanın göreceli oluşu, tutarsızlığının maskesini düşürmeye yetmez. Nasıl olur da bir ömür bu kadar hızlı geçer? Yaşadıklarımızı, acılarımızı, sevinçlerimizi, gördüklerimizi aştığımız dağları, boğulduğumuz sığ suları, nasıl hiç var olmamışız gibi yok sayar ölümümüz. Ancak gözden kaçırdığımız bir nokta vardır: dünya için doğumumuz da ölümümüz de yalnızca nüfus çizelgelerinde artan ve en nihayetinde eksilen bir sayıdan ibarettir. Zamanın tutarsızlığı da tam olarak budur. Çoğu zaman çevremizde ne olup bittiğini fark edemeyec ek kadar yavaş yaşadığımızı fark ederiz. Bu noktada zamanın durduğu bir kara deliğe düşeriz. Burada gözlemler yaparız, hatalarımızı anlarız. Hatamızın toplumdaki bireyselliğimizden, yalnızlığımızdan kaynaklandığını anlarız. Bu kara delikten çıkmanın tek yolu, toplumda olmaktır. Günlük koşuşturmaya katılmak, oradan oraya savrulmak. Zamanın üzerimize yıktığı acımasızlığından ve yaşamın yükünden kaçabiliriz bu şekilde. Yavaş olan ömrümüzü hızlandırıp, dünyamızın hızına yetişiriz. Ancak bu noktada da yaşamımızın hızından, hayatlarımızda ne olup bittiğinden bi haber oluruz. Zaman, artık bizi ve aciz ömrümüzü yutmuştur. Geç mek bilmeyen günlerimiz dakikalara dönüşmüştür ve işte bu şekilde ölümümüze çeyr ek kala fark ederiz aslında hiç yaşamadığımızı. Dünyaya gelişimizin bir manası olmayışı ile ölümümüz daha acı verici olur. Dünyaya geldik, yaşadık ve öldük sevmeden, mutlu olmadan, üzülmeden, kötüyü tanımadan, iyilik yapmaya vakit bulamadan başkalarının hayatlarına dokunamadan. İşte bu noktada fark ederiz neden dünyanın bizim uzun ve destansı ömürlerimizi nüfustan bir sayı düşerek bitirdiğini.
Göreceli kavram dediğimiz zamanın değişmeyen en kötü özelliği ise durdurulamazlığı ve geriye dönülemeyişi... Eğer bunları yapabilseydik acaba hangi hatalarımızı yinelemez, hangi yanlışlarımızı yap mazdık. Yoksa nasıl olsa geriye dönüp telafi etme şansımız var diyerek daha mı çok yanlış yapardık?
HIZA BAKIŞ 10 B BERİL KAÇMAZ Hızı farklı açılardan değerlendirmek mümkün olacağından, herhangi bir kısıtlama yapmaksızın herkes bunu farklı şekillerde açıklayabilir. Yaşıyor olduğumuz hayatı temelde etkileyen şey insanların düşünce hızıdır. Aklımıza yeni bir fikrin gelmesi bir saniyeden bile kısa sürede gerçekleşir ve çoğu zaman bunun farkına varmayız. Aslında temele baktığımızda, biz insanların etrafımızda gelişen olayları, gördüğümüz nesneleri algılayabiliyor oluşumuzun sebebi zihnimizin hızıdır. Hız olmazsa algılama olmaz, algılama olmazsa da hayat olmaz. Eğer gözünüzün önünde hareket eden bir varlığı/nesneyi fark edemiyorsanız yatağa bağlı engelli bir bireyden ya da kendilerinin neden var olduğunu bile bilmekten aciz olan hayvanlardan bir farkımız kalmaz. Yalnızca 24 saat içinde dünyada yaşayan 7 milyar insanın 7 milyar farklı gün geçirdiği, 7 milyar farklı duygu yaşadığını göz önünde bulundurursak aslında 1 gün diye adlandırdığımız bu zaman diliminin içinde çok fazla şey barındıran bir farklı evren gibi olduğunu düşünebiliriz. Her bir günün 7 milyar için farklı evrenler oluşturduğunu var sayıyorsak, o halde tarih boyunca yaşanmış sayısız olayın yalnızca insanın zihninin hızından kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bir insanın, bir gün içinde yaşayabileceği milyarlarca olasılık, tanışabileceği milyarlarca insan ve başına gelebilecek her olay diğer insanların düşündükleri veya yaptıkları yüzündendir. Örnek vermek gerekirse bir adam 24 saat boyunca her an dışarı çıkabilir, her an her sokağa girebilir. A sokağına girerse ar aba çarpabilir, B sokağına girerse karşısına bir kedi çıkabilir. Olası olaylar sonsuzdur ve bu hayatta yaşayacağımız her şeyden, her ufak detaydan zihnimizin hızı sorumludur. Zihinlerin bu sınırsız hızı, hayat için de ayrı bir hız kavramı oluşturur. Çoğu zaman bunların hiçbirinin farkına varmasak dahi, bu yazıda bahsettiğim gibi, tek bir insanın zihninin sebep olduğu hızın kararları, 7 milyar kişiyi etkileyebilir ve bu bizim hayatımızı etkileyen temel esastır.
İngiliz Filozofu David Hume İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme adlı eserinde zihni ve yapısını ele almıştır .
NE KADAR HIZLI DÜŞÜNÜYORUZ? >> ÖZGÜR İRADE VAR MI DİYE SORAN PROFESÖR DÜŞÜNCE HIZINI ÖLÇTÜ Toronto Üniversitesi’nden kas bilim ve beden eğitimi profesörü Tim Welsh’in amacı insanların düşünce hızını ölçmek ve özgür iradenin bir yanılsama olup olmadığı sorusuna cevap vermek. İnsan beyni şimşek gibi düşünse de şimşeğin bile hızı var. İnsan türünün düşünce hızı, oto kontrol ve istediklerini yapabilme açısından insan bilinci ile özgür iradenin sınırlarını belirliyor olabilir. Özellikle de bilincin beyin kabuğundaki nöronların elektrik sinyallerinin nöronlara geri yansımasıyla oluşan bir geri besleme simülasyonu olduğuna dair son araştırmalar dikkate alınırsa özgür iradenin Kant’ın dediği gibi sınırlı olacağını kabul etmek gerekecektir. BEYİN İNSANDAN ÖNCE KARAR VERİYOR Max Planck Enstitüsü’nden Profesör John-Dylan Haynes meslektaşlarıyla birlikte 2008 yılında fMRİ cihazı ile düşünce hızını ölçtü ve beynin ne yapacağına bilinçaltında karar verdiğini gösterdi. Profesör Welsh işin içine bilinçaltı girince düşünceyi tanımlamak iyice zorlaştı diyor: “İnsanlar düşüncelerinin anında gerçekleştiğini sanıyor, ancak tam olarak neyi ne zaman düşündüklerini ölçemiyorlar. İnsan beyni bir seçim yaptığı zaman buna biz fark etmeden 2 ila 7 saniye önce karar veriyor.”
HIZI ANLAMAK 10 B ECEM KAYACI Hızın insanla ilişkisini anlayabilmek için öncelikle hız kavramını anlamak gerekir. Hız, kısa sürede yapılan eylemdir. Öyleyse hızın zamanla doğrudan bir ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz. Durum böyleyse, bu durumun hızın geçen zamana ayak uydurmaya çalışması olarak tanımlayacağım. Belki de dünyamıza damgasını vuran şey zamandır. Bundan 12.000 yıl öncesine kadar insan, doğada gayesi hayatta kalmak olan bir canlıydı. Temel ihtiyaçlarını gidermekle yetinmeyerek ihtiyaç sayılan yaşam koşullarını refaha çekmek istedi. Bu refahı ise sistemli çalışarak elde edecekti. Ancak bu sistemi oluşturması için belirli bir ölçüte ihtiyacı vardı. Bu ölçüt ise zamandı. Zaman sayesinde insan bir düzene girecekti. Her geçen gün yaptıkları şeylerle ilerleyeceklerdi. Fakat insanların bi lmedikleri bir şey vardı ki oda sisteme zamanı koyacak olanın insan değil zamanın kendisi olduğuydu. İnsan durmak istediğinde durabilirdi ama zaman dur durak bilmeyen bir kavramdı. Bu sebeple insan zamana ayak uyduramadı zamandan oluşan hız yerini tutarsızlıklara bıraktı. Tüm bu tutarlılıkları, imkânları oluşturan zamanın yanı sıra zamanın içindeki hız bu dengeyi bozarak tutarsızlıkları doğurdu kısacası her tutarsızlığın önünde bir hız vardı
ZAMAN IN ACIMASIZLIĞI 11 A SUDE ÜLGER Evrende her şey hızlı meydana gelir. Zaman kavramı öylesine değişiktir ki yaşarken zamanın çok yavaş akıp gittiğini hatta çoğu vakit zamanın durduğunu hissederiz. Geçmek bilmez. Ancak yaşamın sonuna yaklaştığımızda fark ederiz evrende her şeyin ne kadar hızlı gerçekleştiğini. Hayatımızı ne kadar hızlı tükettiğimizi, insanlarla kurduğumuz ilişkilerin ne kadar hızlı başlayıp ne kadar hızlı sonuçlandığını hatta görünüşümüzün bile ne kadar hızlı değişime uğradığını görüp şaşırabiliriz. Çok kısa bir vakit öncesine kadar her şeyin sonsuza kadar süreceğini düşünerek yaşadığımızı hatırlamak; acılarımız, hayal kırıklıklarımızı, sevinçlerimiz, başarımız ve başarısızlığımız sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelirdi bize. Hızla akan zaman her şeyin üzerini örter. Zaman bizi yanılgıya sürükler. Aslında her şey çok hızlı bir şekilde gerçekleşir ve biter. Biz durup da bunun nasıl olduğunu, nasıl bu kadar çabuk gerçekleşip son bulduğunu ve unutulduğunu; hislerimizin, ilişkilerimizin nasıl başlayıp bittiğini sorgulamaya kalksak içinden çıkılması zor bir döngüye gireriz. Çok fazla tutarsız düşünce ve durumlarla karşılaşırız. Bunun sebebini şu şekilde yorumlamak kendi fikrimce yanlış olmaz: zaman insan aklının tam olarak kavrayamayacağı bir hızla ilerler. Düşünce şeklimiz kurduğumuz ilişkilerle ve aynı şekilde bitirdiğimiz ilişkilerle şekillenir. Yaşadığımız travmalar bir takım iyi, kötü olaylar bizim karakterimizin temelini oluşturur ve fikirlerimizin şekillenmesine katkı sağlar. Zamanın ne getireceği bilinmez. Bu sebepten hayatımızın her döneminde her şeyi yaşayabiliriz. Yaşadıkça düşünürüz ve olgunlaşırız. Üst üste ekleriz ve kendimizi oluştururuz. Bu durumda da hayatımızın farklı zaman dilimlerinde daha önceki zaman dilimlerinden daha farklı düşünmemize yol açar. Sonuç olarak düşüncelerimiz tutarsızdır ve çoğu zaman gerçeği yansıtmaz. İnsanların yapması gereken yaşadığı anın tadını çıkarmak, yaptığı iyi kötü her şeyin zamanla onu farklı etkileyeceğinin farkında olmasıdır.
HIZIN GÜCÜ 10 C ZEHRA NUR OTAĞ Dünyamızda hızlı tüketimin kölesi olmuşuz. Her şeyi tek düzeye indirmişiz. Gerçek olan şeyleri görmeye ne gücümüz ne de zamanımız yeterli. “Gerçeği görebilseydik fark edemezlerdi.” (Saramago – Körlük). Bizi tek düze zamanın çok hızlı aktığı bir dünyaya bırakmışlar da kurgulanan şeyleri oynuyor gibi yiz tıpkı Truman Sho w filmindeki gibi. Hayat, ilişkiler çok kurmaca olmaya başladı. Bu bağlamda da zaman bir illüzyon gibi bir anda varolup yok oluyor. Zamanın bize uyguladığı bu taktiği biz hıza bağlıyoruz. Aslında zamanı kullanmayı bilmiyoruz. Bu yüzden hızlı yaşamayı zamanın yetersizliği ile ilişkilendiriyoruz. Bu yaptığımız da yaşamın kalitesini düşürüyor. Çabuk yaşamın çabuk sonu olur. Yaşamayı bilmemek sonuna yaklaştırır insanı. Var olduğu süredeki yaşam mücadelesindeki hızı, tek düzeliği onu yaşanmamış bir yaşama götürür. Doğan Cüceloğlu der ki: “Yaşanmamış yaşamlar dünyadaki bütün kötülüklerin sebebidir. Bu kötülükler olumsuzluklar genel kapsamda tutarsızlığın sebebidir. Ve zaman bu tutarsızlığı egale eder. Hız da zamanın perdesinde aralanır tutars ızlığı alır içine gizler. Bütün bu gücün hâkimi hızdır. Zamanı kendisine kalkan olarak kullanır.
HIZ VE TUTARSIZLIK KARDEŞTİR HAZIRLIK B MUHAMMED FURKAN ÖZTÜRK Burada anlatılmak istenen şey; artık neredeyse her şey hızlı, çabuk hale gelmiştir. Mesela artık öyle çabuk yenilikler, olaylar oluyor ki tarihin değişimi hızlanmıştır. Bunu en iyi teknik değişimle anlatabiliriz. Teknolojik aletlerin, akıllı şeylerin gelişimi günden güne artıyor ve hızlanıyor. Hızlandığını şuradan anlayabiliriz; eskiden, şu an bir saat sürecek şeyler birkaç yılda yapılıyordu. Bence aktarımın hızı da teknolojiyle alakalı. Birine bir laf aktarmak için eskiden kaç gün mektupla postayla ya da çok daha eskiden dumanla zar zor anlaşılıyordu. Şimdi ise iki saniyede istediğimizi, ister birine istersek de yüzlerce kişiye aktarabiliyoruz. Tarihsel değişimler de işte bunlarla bağlantılıdır. Tarih değişiyor ve bütün insanlıkta buna ayak uyduruyor. Ama en önemli konuya geldik: insanların birbirleriyle bağlantılar kurma hızı. Bu şu yüzden önemli; insan sosyal bir varlıktır ve birbirleriyle bağlantı kurma ihtiyacı hisseder. Bu arkadaşlık, kardeşlik ve aşk olabilir ama bu da hızlandı. Dediğim gibi mesela okuldaki bir arkadaşını sadece okulda görmüyorsun. İnternetten ya da telefonla da konuşuyors un bu da bağlantı kurmanı daha da hızlandırıyor. Ancak insanlar mesaj atarken duygularını saklayabilir. Mesela yüz yüzeyken birisi sizi sevdiğini veya sevmediğini söylese yüzünden ya da ses tonundan doğru söyleyip söylemediğini anlayabilirsiniz. Mesajla konuşurken asla anlayamazsınız. Bu yüzden imajlar ve ilişkiler hızla değişiyor. Telefonda konuştuğunuz biri mesajla iletişim kurduğunuzda size iyi gibi görünebilir ancak yüz yüze geldiğinizde kötü kaba biri olduğunu anlayabilirsiniz. Bu da tutarsız biri olduğunu gösterir. Hız tutarsızlığın maskesidir sözünde de hızla tutarsızlık kardeş gibi bu da anlattıklarımı doğruluyor.
SALVADOR DAL İ, BELLEĞİN AZMİ, 1931, ÇAĞDAŞ SANAT MÜZESİ, NEWYORK.
STEREO TİPLER 9 C FİRDEVS KURŞUN
Günlük yaşa mımızın bile gözümüzün önünden film şeridi gibi geçtiğini düşünecek olursak, bi r devri n, bi r asrın da a ynı hızda geçebileceği ni düşünmek i çten bile değildi r. Gün i çinde yaptığınız her şey bi r as rın geçi ş hızını belirli yor. Bu hız; kurulan ça rpık ilişkilerin, hoyra tl ığın, duya rs ızl ığın genel bi r bütün ola rak yans ımas ı. Ahlaki a çıdan yozla şmış toplumlar; fa rk etmeden kendilerini , kuyruğundan kendini yutan bi r yılan misali yok edi yorla r. Hız da bu süreci fa rk etmemelerine neden oluyor.
Günümüzün teknolojik a çıdan epey gelişmiş dünyas ında hız faktörü daha önce hi ç ol madığı kada r a rttı. Önümüzden akıp gi den ekranla r bizleri duya rsızlaştırıyor, uyuşturuyor ve yozla ştırıyorla r. Benlik algısını da deği şti rip, insanları belli bi r güruha mensup ol ma ya iti yorla r. Artık sadece belli bi r kül türe ve değere sahip milletlerin va tanda şları değiliz. Hepimi z a rtık bi rer dünya va tandaşıyız. Peki , dünya va tanda şı ol mak bu za man algıs ını ne a çıdan ve ne ölçüde değişti rebili r? Bu husus üzerine bi r örnek vermek konu i çin daha a çıkla yıcı ola caktır. Bi r toz ta nesi ha yal edin, beli rli bi r toz topluluğu i çinde ve bu topluluk hep bi rlikte ha reket edi yor, belli dinami kleri va r. Bu toz ta nesinin da vra nışla rı kendi topluluğunun da vranışlarını yans ıtır ni telikte. Şimdi bu toz ta neleri topluluğunun ba şka özellikte olan versi yonlarını ha yal edin çeşi tli toz tanecikleri toplulukları va r ve hepsi özellik olarak bi rbi rinden fa rkl ı. Bu toz taneleri toplulukla rı bi rleşi rse ka rşımıza çıkabilecek en olası s onuç tek tipleşmedi r. “dünya va tandaşı olma ” ka vramını sadece tek tipleşme olara k görmek yanl ış bi r çıka rım yapmamıza sebep olur. Anca k bu durum, “dünya va tandaşı” s tereo tiplerinin olduğu gerçeğini deği şti rmez. Hepi miz her gün yeni çıkan trendleri taki p etmeye çalışan minik toz taneleri yi z. Hızl ı bi r şekilde değişi me uğra ya n ahlak al gımız, ta rzımız ve düşüncelerimizle bi rbiri mizden çok fa rkl ı olduğumuzu düşünüyoruz. Dikka t etmemiz gereken bi r nokta va r ki ; bu s tereo tipler olmasa bizler de va r olama zdık. Biz minik toz tanelerini a yakta tutan yegâne şey a rkas ına s ığındığımız stereotip kimlikleri miz. Ai t olma duygumuzu be kleyen en önemli unsur. Eğer bu stereotipler bi zim hızımızı, bi r as rın bi r devrin hızını beli rli yorsa dünya a ynı hızda dön meye deva m edecektir. Bahsi geçen hız, bizim doğa mızda va rdır. Buradan şu sonuca va rabili riz: hız ve dola yısıyla tuta rs ızlık bizim ka derimi zdi r.
HIZDAN VAZ GEÇMEK HAZIRLIK A AYSİMA ZEHRA UÇAR Hız, doğduğumuz anda n i tiba ren ha ya tımızın bir pa rçası haline geli r. Evet, hız bizi hedefi mize, isteklerimize, ihti ya çla rımıza ve doğru yolu i zlersek başa rıya en kısa zamanda ula ştırır. Anca k bu hız ha ya ttaki a yrıntıları, kusurla rı yani aslında fa rk etmemi z ve üs tüne düşünmemi z gereken şeylere ka rşı bizi kör kılar. Asl ında gündemde bi r ha fta ci va rı kalması gereken bi r ola y sadece i ki gün kal ır. Çünkü a rt a rda dünya daki yeni problemlerle ka rşıla şırız ve aslında o ha berdeki çoğu şeyi de kaçırırız. Bi risiyle tanışırız ve eğer ta nıştığımız anda bize ilgi çekici geli yorsa ilişki yi s ürdürürüz ve i yi bi risi olduğunu düşünürüz. Ancak bi r insanı bu ka dar hızl ı tanımak pek de mümkün olmasa gerek. Bu ilişki ileride çok da sa ğlıklı ol ma ya caktır ve kötü bi r hal ala caktır. Çünkü ha ya tın hızına , etkileşi min hızına kapılıp bi r yıl üs tüne düşünmemi z gereken bi r ilişki yi bi r a yda kurma ya çal ışırız ve bu da pek güzel sonuçla r doğurma z. Peki, bi z dünya yı bir nevi büyük bi r ya rış pis tine nas ıl çevi rdik? Bu s orunun cevabı çocukluğumuzda yani gelişi m sürdüğümüz ça ğla rda sakl ı. Duyduğumuzdan itiba ren bi r ya rış ba şlar: ha yat koşturmacas ı. Büyüklerimi zin dilinden düşmeyen bi r ka vra mdır kendisi . Çünkü o bi reyi n de bir gelişim çağı va rdı ve bu ça ğdan itiba ren mental bir ya rışın içi ne sürüldü. Res men ya şıtla rıyla bi r ya rış a tı gibi ya rıştırıldı ve bu da ona “ hızl ı olmal ıyım” dedi rtti rdi . Bu ya rış “ilk” kelimesini hala söyleyemedi , “Ne zaman konuşabilecek, ne za man yürüyebilecek, ne zaman okuyup ya zabilecek, ne zaman sınıf bi rincisi olacak, ne zaman kendi ihti ya çla rını ka rşıla yaca k?” ta rzı sorularla başladı ve yaşlanıldığı zama n da herkese, i çten i çten ”ne za man ölecek” dedi rtti . Her şekilde “ne za man sorusu” onun peşini bıra kmadı. “Ne za man?” sorusunun cevabı ya “hızl ıca ” ola caktı ya da “ya va ş ya va ş” ve o bi rey de kimseyi ha yal kırıkl ığına uğra tma mak i çin hızlandı, hızlandı, hızlandı ve en sonunda hi çbi r şey göremeyecek, algılama ya ca k hale geldi . Ve bu özelliği her nesle akta rıldı. Kısa cası hız bizi kör eder ve bu hız çocuklukla ka zanıl ır. Eğer çocukla rı ve gelişimi tama mlanmamış bi reyleri bu hız ya rışının i çine s okmazsak görebilecekleri, al gıla yabilecekleri bi rçok şey vaa t etmi ş oluruz. Kendimi z i çin ise bu hızı fa rk edip ya vaşlama yı, bi ra z olsun ya rıştan uza klaşma yı denemek ya ra rl ı olacaktır. Çünkü ha ya tta görmemiz, hissetmemiz bilmemiz gereken çok şey va r ve bi z onla rı bu ya rış i çinde ne ya zık ki fark edemi yoruz.
PİETER BRUGEL, KÖRLER, 1568, MUSEO Dİ CAPODİMEN TE, NAPOLİ
HIZ ETKEN İ HAZIRLIK F SALİHA EYLÜL AY Hız bir etkendir. Gelişmede, yükselmede, düşünceleri paylaşmada ve daha nicesinde bize yardım sağlar. Asırlar önce uzak insanların birbirleriyle iletişimde bulunma imkânı yok denec ek kadar azken şimdi teknik gelişim sayesinde insanlar arasında paylaşım, ilerleyiş ve birlik arttı. Teknoloji, yaşantı güç açısından geliştik. Medeniyet hakkında bir şey söyleyemem. Sebebi bu durumun oldukça meçhul oluşu.
Başka bir örnek ise; insanların “hız” sayesinde sürekli olarak moda ve başarı olarak göstermesi ve bunda da bir problem görülmemesi. Problem olan, bu başarı, moda ve başka şeylerin hızlı paylaşım nedeniyle kısa sürede değerini kaybedip başka bir değerin onun yerini alması. Bu yeni değere ayak uyduramayan kişiler toplumdan dışlanınca hayatta hiçbir şeyin anlamı olmadığını düşünüp kendilerine zarar verebilirler. Ancak biz bunun hiç farkında değiliz. Bunun sebebi “hız”ın artık hepimizi kontrol ediyor oluşu ve artık ona mahkûm olma mız. Zararlı madde gibi aslında. Hız insanı, medeniyeti, hayatı, duyguları söndürüyor ancak bunu öyle ustalıkla ve sessiz yapıyor ki insanlıktan çıktığımızı her şeyin sonuna gelince anlıyoruz ama bunu çok çok sonra anlıyoruz. Bu farkındalığa varmadan önce ise sürekli “hızla” şekilden şekle giren moda, imaj, insanlık teknoloji vb. faktörlere uyum sağlamaya çalışıyoruz. Bu uyuma ulaşmaya çalışırken sürekli karakter, kişilik ve davranışlar değişiyor ve bunun sonunda insan pes edip ya canına kıyıyor ya da hayatın hiçbir değeri ve asaleti olmadığını düşünerek ölmeyi bekliyor. Bundan dolayı hız aslında kayıptır. Zaten bu durumun daha önceden farkına varan atalarımız: “Hızlı koşan at çabuk yorulur.” Cümlesiyle hiçbir zaman hızın sağlıklı olmadığını ve daha sakin ve yedirilerek yapılan teknoloji, medeniyet ve modanın hem toplum üzerinde hem de insanlık üzerinde asıl tarihi izi bırakacağını aşılamışlardır. Hız, aslında zararlı ve öldürücü bir içgüdüdür. Dozunda ve sakin ilerleyiş ise tatlı şeker.
HIZIN HIZI 9 B MERT YAĞIZ YAKIŞAN Hiç zamanın neden ibaret olduğunu düşündünüz mü? Bazen hızlı, bazen yavaş akan “zaman”. Bize hayatı bu tek kelimelik kavram anlatır. Zaman, geriye dönüp baktığımızda öyle hızlı geçmiştir ki buruşmuş ellerimiz ve eskisi gibi duymayan kulaklarımız bize eskiyi anımsatır. “Eskisi gibi gülmeyen yüzümüz” deriz ya hep. Ne hızlı geçmiştir zaman ki karşımıza oturtup ona en büyük günahkârın o olduğunu anlatmak isteriz. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Geçen bu zaman bizi ağabeylerimizden, tarihin en büyük çocuklarından ayırmıştır. Büyük felaketleri ve bu savaşları görmemiş olmamız bizim en büyük farkımızdır. Burada ise devreye zaman ve hız ilişkisi girer. 60 yıl önce tarihin en büyük çocukları yok oldu. Radyodaki müzik yayınlarının yerini telefon uygulamaları aldı. Bizi ortalama 70 senede öldüren bu şeytan aynı zamanda bizim ilacımız da oldu. Zaman bir kanser hücresi gibidir seni yavaş yavaş yok eder. Bu günahkâr sadece bizi değil, çevreye baktığınızda görebileceğiniz her şeyi de bir gün silip süpürür. Bastığımız topraklarda yaşayan aileler, yüzdüğümüz denizlerde yok olan türler, yediğimiz yemekleri ilk tadan insanlar. Hiç birisi dünyanın hızına yetişememiştir. Bir sabah kendimizi Osmanlı devleti topraklarında bulsaydık mesela? Sokaklarda araç yolları yok otlar ile insanlar iç içe. Peki, bu yolculuğumuzda bize, bir vücuda bürünmüş şekilde “hız” eşlik etseydi? Göreceğiniz ilk şey çevremizdeki yapı olurdu. Hız, siz sormadan cevap verirdi “öyle hızlı değişti ki bu yapıda kalan eserler artık ev bile sayılmıyor”. Daha sonra İstanbul’da iskeleden martıları besleyen bir çifti görürdünüz. Hız cevap verirdi: “Önce etiklerden dolayı ayrıldılar. Sonrasında ikisi de öldü.” Ağlamaklı olan bir adam görürdünüz, kapağı tozlanmış kitaplar, hayatın ayak sesleri, nice kavgalar görürdünüz, nice ayrılıklar, nice ölümler. Yaşam mücadelesi görürdünüz. hıza sorsaydınız size yerini neyin aldığını anlatırdı. Hız size döner ve eklerdi: “akıp gidiyor işte, dur maksızın devam edecek.” Bir tanrı gibi zaman ve elçisi hız tarihin il k çocuklarını öldürdü. Ortancaları da öldü en küçükleri de hız ile değişen dünyada hiç bir şey kalmadı. Hız, tutarsızlığın anlaşılmazlığın ve yaşantının bir yansımasıydı. Hız, kendi zehrinin panzehiriydi. Bir düşünün gelecekten gelecek mektubu şu an oturduğunuz yer o mektup da yazıyor mu? Hayır, sadece kırık bileği ile yazı yazan bir öğrencinin karaladığı kâğıtda eskiyi anmasıyla geçiyor adınız. O da olmasa bu hızlı dünyada kim arardı sizi? Emin olun yok olurdu kemikleriniz, etiniz. Bir Shakespeare, bir Ar isto, Kant, Nietzsche değilseniz fikirleriniz de unutulur bu hızla geçen dünyada. Yapmamız gereken, tüketici olduğumuz dünyaya bir şeyler bırakmaktır. Hızın bize son sözü: ”Kendinize iyi bakın. Unutmayın, boş bir beyaz kâğıtta olsa dahi, isminizi unutturmayacak işlere imza atın.”
DEĞİŞEN TEK VARL IK İNSAN 9 F KEREM KARAGÜL Bu sözü anlamak için öncelikle hız kavramını anlamak lazım. Hız ne kadar kişiden kişiye değişse bile temel olarak bir şeyin; olayın olgunun veya herhangi bir durumun oluş süresidir. Kısa veya uzun olmasına bağlı yorumlanan bir kavramdır. Hız bir yorumlamadır. Birçok şeyin hıza bağlı değiştiği de reddedilemez bir gerçektir. Bu sözden benim yaptığım çıkarım şu yöndedir; insanlığın teknolojiye bağlı olarak iletişim hızı her saniye hızlanmaktadır. Buna bağlı olarak kültür, ahlak anlayışı değişmektedir. İletişimin hızı ne kadar artarsa ahlak anlayışının, kültürün ve dünyanın değişimi o kadar hızla olacaktır. Ve bu hız insanoğlunun var oluşundan beri sürekli hızlanmaktadır. İletişim hızlandıkça iki insanın arasındaki ilişki o kadar değersiz olacaktır. Hız insanlığı değiştirir. Ve bize değişimin hızını fark ettiren en temel unsur da hızdır. İnsanoğlu büyük bir ironi büyük bir karmaşa içindedir. Fakat bu karmaşa olumsuz değildir. İnsanı insan yapa n şeydir bu. Hangi hayvana daha kolay yol olsa bile değişimi kabullendirebilirsiniz veya hangi hayvan değişti şimdiye kadar? Değişti insan, değişti insan dünyası. Belki böylesine bir değişimi fark etmedi insanoğlu belki de fark etmek istemedi kim bilir?
HIZ VE YABANCILIK HAZIRLIK A BÜŞRA ZEYN EP GÜNGÖ R Günlük yaşantımız ince detaylar ile anlayamadığımız bir hızla bambaşka yönlere sapar çoğu zaman. Bu değişimin farkına vardığımızda ise çoktan boşlukları tanışmadığımız yabancılık doldurmuştur bile. Yabancıl ıkları sorgulayana kadar eskisi gibi kendi parçamız haline gelir ve ne tuhaftır ki gözlerimizi ilk açtığımızdan itibaren bir döngü haline geldiğini sonradan anlarız. Bir iki gün önce yanında bulunduğumuz, kahkahalar attığımız kişinin dünyaya veda edişini d uyduğumuzda sessizce bir köşeye oturup düşünmek gibidir zamanı karşımıza almak. Bir gülüşün ne kadar çabuk solduğunu, bir gözyaşının ne çabuk kuruduğunu düşündürür. Kimi zaman ise kızarız değişenlere. Çünkü sevdiğim şeylerin farklı ve tutarsız gelmesinden başka yaralayan şey yoktur insanı belki de değişenleri ve hızını kabullenmenin zorluğudur gözümüzü korkutan.
ZOMBİLER 11 C SUDENAZ ÜNALLI Günlük hayatımızda, sosyal medyada, haberlerde içeriğin boş olduğu ve imajın önemli olduğu hızlı tüketim haberleri görürüz. Algoritmalar, insan beyninin tasarladığı o müthiş robot beyinler önümüze görmek istediğimizi sunar. Postmodernizmin doruğu belki bu olabilir. Hakikatin bu kadar önemsizleşmesi. Geçmişe dönelim ve Hitler’e bakalım. ideolojisi, imajı ve retoriğiyl e onu “ikonik” yapar. Çoğumuz geçmişe baktığımızda bunun ne kadar saçma olduğunu biliriz. Ama günümüzde imajın önemli olduğu, bu hızlı dolaşımda birçok yanlış şeye inanırız ve savunuruz. Oy verdiğimiz liderler hep bu taktiği kullanır. Çok iyi bir konuşma cı ve coşkulu bir beden dili de yanlışı örter. Dediklerini düşünmeye vakit bulamayız. Dolaşımda dikkatimizi çekecek çok şey vardır. Aynı bir bebeğin reklamlar çıktığında renklere ve sese çok odaklanması ve gerçeklikte anlatılanı anlayamaması gibi. Dolaşımın bu kadar hızlı olması bizi “zombi”leştirir. Zombi filmlerine baktığımızda beyinsiz ve ses duyduğunda toplu bir şekilde o sese yürüyen varlıklar görürüz ve zombi filmleri Amerika’da “dev imaj üreticisi”nde başlar. Zombi filmleri kapitalizm eleştirisidir. AVM’de salgın başlar ve biz vitrinlerde zaten hızlı bir şekilde yenisi gelecek, dolaşımda kaybolacak olan telefonlara, yeni moda kıyafetlere bakarken zombi salgını patlak verir ve aslında insan beyinsiz, kupkuru, kalabalık, korkunç görünen canavarlara dönüşse de özünde aynıdır.