ÇOCUK KLASİKLERİ - Dünya'nın Merkezine Seyahat Flipbook PDF

ÇOCUK KLASİKLERİ - Dünya'nın Merkezine Seyahat

93 downloads 114 Views 8MB Size

Recommend Stories


Porque. PDF Created with deskpdf PDF Writer - Trial ::
Porque tu hogar empieza desde adentro. www.avilainteriores.com PDF Created with deskPDF PDF Writer - Trial :: http://www.docudesk.com Avila Interi

EMPRESAS HEADHUNTERS CHILE PDF
Get Instant Access to eBook Empresas Headhunters Chile PDF at Our Huge Library EMPRESAS HEADHUNTERS CHILE PDF ==> Download: EMPRESAS HEADHUNTERS CHIL

Story Transcript

Gizemli Bahçe, Kırmızı Beyaz Yayıncılıkın tescilli markasıdır. Bu ki­ta­bın her hak­k ı Gi­z emli Bahçeye ait­t ir. İçin­d e­k i şe­k il, ya­zı, re­sim ve gra­f ik­le­rin ya­y ı­ne­v i­nin iz­ni ol­mak­sı­z ın elek­tro­n ik, me­k a­n ik, fo­to­ko­pi ya da her­h an­g i bir ka­y ıt sis­t e­mi ile ço­ğal­tıl­m a­s ı, ya­yım­lan­m a­s ı ve de­po­lan­ma­sı ya­sak­t ır. Onursal Başkan Mahir SADIÇ Yayına Hazırlayan Saadet SADIÇ Genel Yay›n Yönetmeni Zeynep ÇOBANO⁄LU Dil ve İmla Yönünden İnceleyen Sibel MALKOÇ Resimleyen İlkay GÖEN Çağatay KORKMAZER Emine KORKMAZER Dizgi - Mizanpaj Recep KOŞAK Kapak Tasarım Begüm SÖNMEZ Recep KOŞAK Yayın No. GB-03-5379-223 Bas›m Yeri Yenidevir Matbaacılık ve Gazetecilik A.Ş. 0212 471 71 50 Sertifika No: 41910

Yayıncılık ve Dağıtım Hizmetleri Ltd. Şti. Tevfikbey Mah. 20 Temmuz Cad. Toya Moda No:21F B1. B Blok Dükkan 14-15-16 Küçükçekmece / ‹stanbul Tel: (0212) 550 97 09 - 655 25 17 Belgeç: (0212) 515 63 33

Dünya’nın Merkezine Yolculuk Uy­ku­suz ge­çen bir ge­ce­nin ar­d›n­dan Mart­ha’n›n “Axel, ha­ydi ar­t›k! Gra­üben se­ni bek­li­yor.” se­siy­le ir­ki­le­rek ya­ta­€›m­dan kalk­t›m. Sol­gun yü­zümün ve bit­kin hâ­li­min Gra­üben’i üze­ ce­€i­ni ve bu yol­cu­luk­tan vaz­ge­çil­me­si için am­cam­ la ko­nu­fla­bi­le­ce­€i­ni dü­flü­ne­rek odam­dan ay­r›l­d›m. Gra­üben: “Ah, ca­n›m Axel’im!” de­di. “Se­nin bi­lim u€­ru­na

3

böy­le bir yol­cu­lu­€a kat­la­na­cak ol­man ne ka­dar hofl! Dön­dü­€ün­de, tam an­la­m›y­la bir er­kek ola­rak kar­fl›­ma ç›­ka­ca­€›n­dan flüp­hem yok.” Ni­flan­l›­m›n bu söz­le­ri be­ni he­ye­can­lan­d›r­m›fl ve ce­sa­re­ti­mi top­la­ma­ma yar­d›m­c› ol­mufl­tu. Gra­üben ile bir­lik­te am­ca­m›n ça­l›fl­ma oda­s›­na gir­dim. “Pro­fe­sör, yo­la ç›k­mak­ta ka­rar­l› m›­s›­n›z?” di­ye sor­dum. Am­cam “Za­man yi­tir­me! Efl­ya­la­r›­n› top­la­mak­ta ace­le et!” de­di. Söy­le­ne­cek bir ­fley yok­tu. Ni­flan­l›­m› da al›p oda­ ma dön­düm. Gra­üben ih­ti­ya­c›m olan efl­ya­la­r› yer­ lefl­tir­mek­te yar­d›m­c› ol­du. K›­sa ve s›­ra­dan bir yol­cu­ lu­€a ç›­k›­yo­rmu­flum gi­bi sa­kin­di. Çan­ta­m› ha­z›r­la­ma ifli bir sü­re son­ra bit­ti. Gün bo­yun­ca elekt­rik­li ci­haz­lar, ge­rek­li si­lah­lar, bi­lim­sel ge­reç­ler ha­z›r­lan­d›. Ak­flam ye­me­€in­den son­ra ya­ta­€a uzan­d›m. Ön­ce­ki ge­ce gi­bi çe­flit­li kor­ku­la­ra ka­p›l­m›fl­t›m. Rü­yam­da ken­di­mi uçu­rum­lar­dan dü­fler­ken, ka­ran­ l›k­lar için­de sü­rü­nür­ken gö­rü­yor­dum. Sa­at befl­te uyan­d›m ve ye­mek oda­s›­na in­dim.

4

Gra­üben ve am­cam­ da ora­day­d›. Ya­r›m sa­at son­ ra, ara­ba­n›n gel­di­€i ha­ber ve­ril­di ve k›­sa sü­re­de pa­ket­ler ara­ba­ya yer­lefl­ti­ril­di. Am­cam ba­na dö­ne­rek: “He­men çan­ta­n› in­dir­mez­sen tre­ni ka­ç›­ra­ca­€›z, bi­raz ace­le et.” de­di. Evin ida­re­si­ni Gra­übe­n’e b›­ra­kan am­ca­m›n sa­b›r­ s›z­l›­€› her hâlin­den bel­liy­di. Genç k›z da her ­za­man­ki gi­bi so­€uk­kan­l›y­d›. Am­ca­ m› öp­tük­ten son­ra be­ni de ya­na­€›m­dan öper­ken göz­le­rin­den bir­kaç dam­la yafl dö­kül­me­si­ne en­gel ola­ma­d›. Sa­de­ce “Gra­üben!” di­ye­bil­dim. “Hay­di Axel, git! Ar­d›n­da ni­flan­l›­n› b›­ra­k›­yor­sun ama dön­dü­€ün­de, se­ni bek­le­yen bir efl bu­la­cak­s›n.” de­di. Her­kes­le ve­da­la­fl›p ara­ba­ya bin­dik. Son bir kez el sal­lar­ken, ar­aba­c›­ya ita­at eden at­lar Al­to­ra yo­lunda iler­le­me­ye bafl­la­d›­lar. Ka­de­re hiç­bir fle­kil­de kar­fl› ç›­ka­maya­ca­€›­m› flim­ di da­ha iyi an­l›­yo­rdum. Ar­t›k yol­cu­luk bafl­la­m›fl­t›. Am­ca­m›n is­te­€iy­le da­ha ön­ce as­la dü­flün­me­ye­ce­

5

€im bir yol­cu­lu­€a ç›k­m›fl­t›m. Her­ fley, am­ca­m›n es­ki bir ki­tap bul­ma­s›y­la bafl­ la­m›fl­t›. Am­cam, Pro­fe­sör Lin­derb­rock (Linderbrok) za­y›f, uzun boy­lu, sa€­l›k­l› bir in­san­d›. On ye­di ya­fl›n­da­ki Gra­üben, Mar­tha ve ben, Ko­nigst­rass’taki am­ca­ ma ait, Ham­burg’un en es­ki ve kü­çük ev­le­rin­den bi­rin­de bir­lik­te ya­fl›­yor­duk. Gra­üben, am­ca­m›n vaf­ tiz k›­z›y­d›. Ben ise ye­tim ye­€en ola­rak am­ca­m›n la­bo­ra­tu­var asis­tan­l›­€›­n› ya­p›­yor­dum. Pro­fe­sör Lin­derb­rock huy­suz bir in­san­d›. Onun­ la an­la­fla­bil­mek ger­çek­ten zor­du. Vo­an­ne­aum Üni­ver­si­te­sin­de ma­den­ci­lik­le il­gi­li ders­ler ve­ren bir pro­fe­sör­dü. Ö€­ren­ci­le­ri­ni pek umur­sa­ma­yan, ben­ cil bir bi­lim ada­m›y­d›. On­dan bir ­fley­ler ö€­ren­mek ol­duk­ça zor­du. Maa­le­sef, am­ca­m›n di­li pek ak›­c› ol­ma­d›­€›n­dan, ev­de ya da bafl­ka bir yer­de is­te­di­€i gi­bi ko­nu­fla­maz­d›. Telaffuzu zor sözcükleri söy­le­ye­ me­me­si onu ol­duk­ça öf­ke­len­di­rir­di. Am­ca­m›n bu ek­sik­li­€i­ni her­kes bi­lir ama yi­ne­ de ko­nufl­ma yap­t›­ €› gün­ler sa­lon çok ka­la­ba­l›k olur­du. El­bet­te esas neden din­le­mek de­€il, am­ca­m›n ken­di ken­di­ne

6

k›z­d›­€›­n› iz­le­yip e€­le­ne­bil­mek­ti. Her ­fley bir ya­na, onun iyi bir bi­lim ada­m› ol­du­€u­ nu söy­le­me­den de ge­çe­mem. Mad­de­yi; mo­dern bi­lim ta­ra­f›n­dan bi­li­nen alt› yüz tür ara­s›­nda ta­d›­na, ko­ku­su­na, gö­rü­nü­flü­ne, sert­li­€i­ne, se­si­ne ba­ka­rak ye­ri­ne ko­ya­bi­len en­der bir mi­ne­ro­log ve je­olo­ ji uz­ma­n›y­d›. Üni­ver­si­te­le­rin ve bi­lim der­nek­le­ri­nin hep­sin­de bu yüz­den ad›n­dan say­g›y­la söz edi­lir­di. 24 Ma­y›s 1863 Pa­zar gü­nü am­cam eve he­ye­can­l› bir fle­kil­de dön­dü. Ye­me­€i oca­€a ko­yan Mart­ha geç kal­d›­€›­n› dü­flü­ne­rek hay­li te­lafl­lan­d›. “Oh, aman Tanr›’m! Pro­fe­sör Lin­derbrock dön­dü ifl­te. Mr Axel, siz onun an­la­y›fl gös­ter­me­si­ni sa€­la­ya­ bi­lir­si­niz, de­€il mi? Be­nim he­men mut­fa­€a git­mem ge­rek.” di­ye söy­len­di. Pro­fe­sö­re man­t›k­l› ha­re­ket et­me­si­ni söy­le­mek, benim gibi yu­mu­flak huy­lu bir in­sa­na gö­re de­€il­di. Ya­ni ben bu­nu ya­pa­maz­d›m. Ak›l­l›­ca dav­ra­n›p oda­ ma kaç­ma­ya ça­l›­fl›r­ken, am­cam ba­na ses­len­di. He­men ça­l›fl­ma oda­s›­na do€­ru yü­rü­düm. Onun ça­l›fl­ma oda­s›, bir mü­ze­yi an­d›­r›­yor­du. Ma­den tür­le­ ri­nin he­men hep­sin­den bir ör­nek bu­la­bil­mek müm­

7

kün­dü. ‹çe­ri gir­di­€im­de, am­cam bü­yük bir il­giy­le elin­de­ki ki­ta­b› in­ce­li­yor­du. Bir sü­re son­ra ba­fl›­n› kal­d›­r›p “Bu ki­ta­b›n ne ol­du­ €u­nu bi­li­yor mu­sun, Axel? He­ve­li­us’un dük­kâ­n›n­da bu ben­zer­siz mü­cev­he­ri bul­dum.” dedi. Ben­ de il­gi­le­ni­yor­mufl gi­bi ya­p›p “mü­kem­mel” de­dim. “Mü­kem­mel” diye ni­te­len­dir­di­€im ki­tap, as­l›n­da say­fa­la­r› sa­rar­m›fl, ka­ba de­ri­den ya­p›l­m›fl, üzerinde za­ma­na kar­fl› bo­yun e€­mifl so­luk mü­hür bu­lu­nan es­ki bir ki­tap­t›. Pro­fe­sör ken­di­ni kap­t›r­m›fl ko­nu­flu­yor­du: “Bak­sa­na, ola­€a­nüs­tü!.. Üze­rin­den ge­çen ye­di yüz­y›­la ra€­men, tek bir çi­zik bi­le yok.” Ben, hay­ran ol­mufl bir fle­kil­de: “Bu ola­€a­nüs­tü ki­ta­b›n ad› ne­dir?” di­ye sor­dum. Am­cam hey­eca­n›­n›n do­ruk nok­ta­s›n­da: “Snor­ro Tir­le­son’un He­ims Kring­las’›! ‹z­lan­da­l› ün­lü ya­zar, on ikin­ci yüz­y›l­da yaz­m›fl. Bu ki­ta­b›nda, ül­ke­ si­ni ida­re eden prens­le­rin, kral­la­r›n ha­yat­la­r›­ndan bahsetmiş.” dedi. Çok me­rak­lan­m›fl gi­bi hay­k›r­d›m: “Na­s›l? Ger­çek­ten mi?”

8

Pro­fe­sör, ki­ta­b›n bas­k›­s›yla ilgilendi€imi dü­flü­nü­ yor­du. Bu­nun üze­ri­ne ben­ de bas­k›­ya da­ir bir so­ru yö­nel­tin­ce am­cam kö­pür­dü: “Ne bas­k›­s› be! Bu­nun s›­ra­dan bir yer­de ba­s›­la­rak ya­y›n­la­m›fl bir ki­tap m› ol­du­€u­nu sa­n›­yor­sun? Bu, es­ki Cer­men ya­z›­s›! El ya­z›­s›y­la ya­z›l­m›fl bir ki­tap. Es­ki ça€­lar­da, ‹z­lan­da’da Ru­nik harf­ler kul­la­n›l­m›fl. Bir bak­sa­na flu harf­le­re!..” Söy­le­ne­cek fley bu­la­ma­d›­€›m için ki­ta­ba do€­ ru uzan­d›m. Tam ki­ta­b› ala­ca­€›m s›­ra­da kir­li, es­ki bir kâ­€›t par­ça­s› ki­ta­b›n için­den ka­y›p ye­re düfl­tü. Am­cam kâ­€›­d› ma­sa­n›n üs­tü­ne koy­mak için he­ye­ can­la ye­re e€il­di. Kâ­€›­d›n üze­rin­de, ne ifade ettiği an­la­fl›la­ma­yan bir iki s›­ra çiz­gi var­d›. Pro­fe­sör kâ­€›t­ta­ki fle­kil­le­ri bir sü­re in­ce­le­dik­ten son­ra “Aca­ba bur­ada­ki Ru­nik harf­ler ne de­mek is­ti­ yor?” di­ye söy­len­di. Çiz­gi­le­rin ve fle­kil­le­rin an­la­m›­n› çö­ze­me­di­€i­ni ger­ gin­le­flen yüz ifa­de­sin­den an­l›­yor­dum. Tam o s›­rada, Mart­ha ye­me­€in ha­z›r ol­du­€u­nu söy­le­mek için ka­p›­y› aç­t›. Am­cam “Çor­ba fi­lan is­te­mi­yo­rum! Git ba­fl›m­dan, sen iç o çor­ba­y›!” di­ye ba­€›r­ma­ya bafl­

9

10

la­d›. Ha­ya­t›m bo­yun­ca ilk de­fa am­ca­m›n ye­me­€e gel­me­ye­ce­€i­ni far­k et­tim ve Mart­ha’n›n ar­d›n­dan oda­dan ayrıldım. Ye­mek öy­le­si­ne lez­zet­li ol­mufl­tu ki ken­di ta­ba­€›m yet­mi­yor­mufl gi­bi am­ca­m›n ye­me­€i­ni­ de ye­dim. Tam da tat­l›­ya bafl­la­ya­ca­€›m s›rada, amcamın bana seslendi€ini iflittim. Ko­ flar ad›m­ lar­ la onun ça­l›fl­ma oda­s›­na git­tim. Oda­s›­na var­d›­€›m­da, am­cam hâ­lâ kâ­€›­d› in­ce­ li­yor­du. Eli­me bir ka­lem al›p söy­le­dik­le­ri­ni yaz­ma­m› is­te­di. ‹s­te­di­€i­ni yap­t›m. Bu fle­kil­de sözcükler an­lam ta­fl›­yor­du. Or­ta­ya ne ç›k­t›­€›­n› in­ce­le­mek için, am­cam kâ­€›­ d› elim­den kap­t›. Ki­tap ile kâ­€›­d› kar­fl›­lafl­t›­ra­rak ya­z› ka­rak­ter­le­rin­den ay­n› ki­fli­ye ait ola­bi­le­ce­€i­ni dü­flün­ dü. Am­ca­ma gö­re sözcükler bi­le­rek ka­r›fl­t›­r›l­m›fl­t›. Bunu çöz­me­nin bir flif­re­si ol­ma­l›y­d›. Son­ra bir bü­yü­teç­le kâ­€›­d› in­ce­le­yin­ce, ya­r› si­lin­ mifl fle­kil­de “Ar­ne Sak­nussem?” yaz­d›­€›­n› söy­le­di. Bu, on al­t›n­c› yüz­y›­l›n ün­lü sim­ya­ger ve kim­ya­c›­la­ r›n­dan bi­riy­di.

11

Am­cam ken­di ken­di­ne, flif­re­yi çö­ze­ne ka­dar uy­ku­suz ve aç ka­la­ca­€›­n› söy­lü­yor­du. Bu ara­da, be­nim­ de onun­la ola­ca­€›­m›, yük­sek ses­le m›­r›l­ dan­d›. ‹yi­ki bir ö€ün ye­mek ye­mifl­tim. Am­cam: “Axel, bu ya­z›­n›n flif­re­si­ni bu­lur­sak ko­lay­l›k­la oku­ ruz.” de­di ve he­men ar­d›n­dan ye­ni bir ­fley bul­mufl gi­bi se­vinç­le: “Aaa, flim­di an­l›­yo­rum! Bur­ada­ki harf­ler ya­tay veya di­key okun­ma­l›.” de­di. Bu fle­kil­de de­ne­dik. Hem de de­fa­lar­ca de­ne­dik. Ama bir so­nu­ca ula­ fla­ma­d›k. Am­cam bu du­ru­ma si­nir ol­du ve ce­ke­tini al›p d›­fla­r› f›r­la­d›. So­kak ka­p›­s›­n›n bü­yük bir gü­rül­tüy­le ka­pan­d›­€›­n› du­yan Mart­ha ko­fla­rak ya­n›­ma gel­di: “Pro­fe­sör ner­ede? Ye­mek ye­meye­cek mi­yiz?” “Ha­y›r Mart­ha. fiif­re çö­zü­le­ne ka­dar ye­mek yen­ me­ye­cek bu ev­de.” Söy­le­dik­le­rim Mart­ha’y› öy­le­si­ne en­di­fle­len­dir­mifl­ti ki 盀­l›k­lar­la mut­fa­€a git­ti. Olan­lar­dan Gra­üben’e söz et­mem ge­rek­ti­€i­ni dü­flü­nü­yo­rdum ama her an am­ca­m›n eve dö­ne­

12

bil­me ih­ti­ma­li ol­du­€un­dan bu­na ce­sa­ret ede­mi­yor­ dum. Ar­t›k bu flif­re­yi çöz­me­den, ba­na da ra­hat yok­tu. Ka­r›­fl›k ya­z›l­m›fl harf­le­ri an­lam­l› sözcükler el­de ede­ bil­mek için grup­lar hâ­lin­de top­la­d›m. Hiç­bir yarar› ol­ma­d›. Ar­d›n­dan dör­der be­fler top­la­d›m, yi­ne ol­ma­d›. Çok s›­k›l­m›fl ve ter­le­mifl­tim. Elim­de­ki k‛d› yel­pa­ze gibi sallay›p bi­raz se­rin­le­me­ye ça­l›fl­t›m. Kâ­€›­d› elim­de sal­lar­ken, “ter­rest­re” ve “era­te­rem” gi­bi Lâtin­ce sözcükleri far­k e­ttim. Böylece flif­re­nin anah­ta­r›­n› çöz­müfl ol­dum. Son­ra flif­re­yi çöz­mek için her har­fi par­ma­€›m­la ta­kip ede­rek s›­ray­la bü­tün cüm­le­yi oku­ya­bil­dim. Oku­du­€um fley kar­fl›­s›n­da hem deh­fle­te ka­p›l­d›m hem de flafl­k›­na dön­düm. Bilinçsizce: “Ha­y›r, ola­maz!” di­ye ba­€›r­d›m. Am­ca­m›n bu­nu ö€­ren­me­si­ni en­gel­le­me­li­ydim. Böy­le bir yol­cu­lu€a gider ve mut­la­ka be­ni­ de ya­n›­ na al›rdı. Bel­ki­de bu bizim sonumuz olurdu. Ke­sin­lik­le am­cam bu­nu bil­me­me­liydi. Elim­den ge­le­ni yap­ma­l›­yd›m bu­nun için. Hat­ta bu bel­ge­yi

13

yok etmeye ka­rar ver­dim. Kâ­€›­d› tam yak­mak için flö­mi­ne­ye at›­yor­dum ki ka­p› aç›l­d› ve am­cam içe­ri gir­di. Neyse ki gör­me­ me­si için bel­ge­yi bir ki­ta­b›n aras›na fl›­k›fl­t›­ra­bil­me­ye va­kit bu­la­bil­dim. Pro­fe­sör ol­duk­ça dü­flün­ce­liy­di. Ma­sa­s›­na otur­du ve tek­rar flif­re üze­rin­de ça­l›fl­ma­ya bafl­la­d›. Er­te­si gün uyan­d›­€›m­da, am­cam da­ha ön­ce söy­le­di­€i gi­bi uyu­ma­m›fl­t›. Yü­zü sa­rar­m›fl, göz­le­ri k›­zar­m›fl, üs­tü ba­fl› dar­ma­da­€›n ol­mufl­tu. Onun için çok üzü­lü­yor­dum. Yi­ne­ de flif­re­yi ver­me­mek­teki ka­rar­l›­l›­€›­m› sür­dür­me­liy­dim. Ö€l­e­den son­ra ol­mufl­tu. ‹yi­ce ac›k­m›fl­t›m ama pro­fe­sör ara ver­me­den ça­l›fl­ma­ya de­vam edi­yor­ du. Bel­ki­ de bu bel­ge­yi faz­la­s›y­la bü­yüt­müfl­tüm gö­züm­de. Am­ca­ma tam bil­dik­le­ri­mi an­la­ta­ca­€›m s›rada amcam kalk­t› ve ev­den ç›k­mak için ha­z›r­lan­ma­ya bafl­la­d›. Dayanamay›p: “Pro­fe­sör Lin­derb­rock, ben dün bir te­sa­düf so­nu­ cu flif­re­nin anah­ta­r›­n› bul­dum.” de­dim.

14

Am­ca­m›n göz­le­ri ›fl›l­da­d› ve be­ni ko­lum­dan tut­tu. Ya­z›­l› olan kâ­€›­d› elim­den tit­re­ye­rek al­d› ve bü­yük bir he­ye­can­la oku­duk­tan son­ra tek­rar­la­d›: “Tem­muz ay›n­dan ön­ce, üze­ri­ne Scar­ta­ris’in göl­ ge­si dü­flen Snef­fells Yo­kul’un kra­te­rin­den afla­€› do€­ru in. ‹fl­te o za­man, dün­ya­n›n mer­ke­zi­ne in­mifl ola­cak­s›n. Ben bu­nu yap­t›m... Ar­ne Sak­nussem.” Am­cam bü­yük bir yor­gun­luk­la ken­di­ni kol­tu­€a b›­rak­t›. Bey­nin­den vu­rul­mu­fla dön­müfl­tü. Bir sü­re ses­siz kal­d›k­tan son­ra: “Ha­ydi ar­t›k bir ­fley yi­ye­lim. Yok­sa aç­l›k­tan öle­ ce€im.” dedi. Son­ra­s›n­da: “Efl­ya­la­r› ha­z›r­la­ya­bi­lir mi­sin?” diye sordu. “Ola­maz!” di­ye hay­k›r­d›m. “Ken­di çan­ta­n› da ha­z›r­la­ma­y› unut­ma.” di­ye ek­le­ di. Söy­le­dik­le­ri be­ni deh­fle­te dü­flür­müfltü. Bu ç›l­g›n­ ca fi­kir hak­k›n­da­ki gö­rüfl­le­ri­mi da­ha son­ra am­ca­ma söy­le­mem ge­rek­ti­€i­ni dü­flü­ne­rek ye­mek­te bun­dan hiç sö­z et­me­dim. Ye­mek bi­tin­ce ça­l›fl­ma oda­s›­na dön­dük. Am­cam

15

oda­n›n ka­p›­s›­n› ka­pa­d› ve ba­na flef­kat­li bir ses to­nuy­la: “Axel, se­nin çok ze­ki bir genç ol­du­€u­nu bi­li­yor­ dum. Ama bu kez be­ni ol­duk­ça fla­fl›rt­t›n. Ya­pa­ca­ €›m yol­cu­lukta ve ka­za­na­ca­€›m za­fer­de bü­yük pa­y›n ola­cak. Sen­den is­te­di­€im her fley bü­yük bir ti­tiz­lik­le ve giz­li­lik için­de ol­ma­l›. Kim­se, biz dö­ne­ne ka­dar olan­lar­dan ha­ber­dar ol­ma­ma­l›. Bu bel­ge­yi aç›k­la­ma­ya kalk­sam yüz­ler­ce in­san dün­ya­n›n mer­ ke­zi­ne in­me ça­ba­s›­na gi­rer.” dedi. “Ama am­ca, bu ya­z›­lan­la­r›n ne ka­da­r›­n›n ger­çek ol­du­€u­nu bi­le­mi­yo­ruz.” “Za­man gös­te­re­cek.” Bel­ki­ de onu vaz­ge­çi­re­bil­mek amac›yla sor­mam ge­re­ken birçok so­ru var­d› am­ca­ma. “Örne€in; Yo­kul, Sneffels ve Scar­ta­ris ne an­la­ma ge­li­yor?” diye sordum. “Bu çok ko­lay.” dedi. He­men bir ha­ri­ta ç›­ka­r›p in­ce­le­me­ye bafl­la­d›. “‹z­lan­da ada­s›­n›n her ye­rin­de ya­nar­da€­lar var ve bun­la­r›n üs­tün­de ‘yo­kul’ ya­zar. Ya­ni bu sözcük ‘bu­zul’ an­la­m›­n› ta­fl›r. Bur­ada­ki ya­nar­da€­lar lav­la­

16

r›­n› buz­la­r›n ara­s›n­dan püs­kür­tür. Bu yüz­den ya­nar­ da€­la­r›n hep­si­ne ‘yo­kul’ de­nir.” dedi. Daha sonra “‹z­lan­da’n›n ba­t› sa­hi­lin­de­ki bafl­ken­ti Reyk­ja­vik (Reykavik) ifl­te!” di­yerek par­ma­€›y­la ifla­ ret et­ti. “Bu­ra­dan, bir­çok dar ve de­rin kör­fez ge­çe­rek altm›fl beflinci en­lem­de du­ra­ca­€›z. ‹fl­te ora­da, de­ni­ zin için­den ç›k­m›fl gi­bi du­ran bir da€ var. Ora­s›­da Snef­fels’tir.” Am­ca­m›n, sor­du­€um so­ru­la­ra zor­lan­ma­dan yan›tlar ve­re­bi­le­ce­€i­ni bil­di­€im­den, onu vaz­ge­çir­ mek için bafl­ka yol­lar de­ne­me­liy­dim. En iyi­si bi­lim­sel en­gel­le­re da­ya­l› aç›k­la­ma­lar yap­mak­t›: “Ar­ne Sak­nussem’in an­lat­t›k­la­r›­n›, Sneffels’in di­bi­ ne ini­fli­ni, tem­muz ay› bafl­la­ma­dan ön­ce Scar­ta­ris’in göl­ge­si­nin kra­te­rin ya­n›­na vu­ru­flu­nu gör­dü­€ü­nü ka­bul et­mifl ol­sak da dün­ya­n›n mer­ke­zi­ne in­di­€i­ne ve sa€ sa­lim dön­dü­€ün­e inan­mak im­kân­s›z. Dün­ya­ n›n ya­r›ça­p›, dört­te bir mil­den da­ha faz­la ol­du­€u­na ve top­ra€›n al­t›­na iner­ken­de her yirmi bir met­re­de, ›s›­n›n bir de­re­ce yük­sel­di­€i­ni bil­di­€i­mi­ze gö­re dün­ ya­n›n mer­ke­zi, ya­n›­c› gaz­lar­la do­lu de­mek­tir. Hiç­bir

17

mad­de, pla­tin hat­ta ka­ya­lar bi­le böy­le­si bir ›s›­ya da­ya­na­maz.” “Ya­ni ›s›­n›n se­ni eri­te­ce­€in­den mi kor­ku­yo­rsun?” “Bunun yan›t›n› si­ze b›­ra­k›­yo­rum.” de­dim. Pro­fe­sör yan›t verdi: “E€er se­nin söy­le­di­€in gi­bi dün­ya­n›n mer­ke­zin­de iki mil­yon de­re­ce­lik bir ›s› ol­say­d› eri­yen mad­de­le­ rin ç›­kar­d›­€› gaz öy­le­si­ne yo­€un­la­fl›r­d› ki dün­ya­n›n ka­bu­€u bu­na da­ya­na­ma­ya­rak bir ka­zan gi­bi pat­ lar­d›. Böy­le bir ›s›­n›n ka­n›t­lan­ma­d›­€›­n› bi­li­yo­ruz. Ay­r›­ ca ben­ de böy­le ol­ma­d›­€› ta­raf­ta­r›­y›m. Hem za­ten ya­k›n­da bu­nu ö€­ren­mifl ola­ca­€›z; Sak­nus­sem gi­bi.” Onun böy­le he­ves­li olu­flu be­ni de et­ki­le­mifl­ti: “Pe­kâ­lâ am­ca. Gö­re­ce­€iz ba­ka­l›m. Tabii ger­çek­ ten böy­le bir­ fley gör­mek müm­kün­se...” “Ben müm­kün ola­ca­€›­n› dü­flü­nü­yo­rum. Ne de ol­sa biz­den ön­ce kim­se Dün­ya’­n›n mer­ke­zi­ne ini­fli ak›l ede­me­di.” So­nuç­ta ye­nil­gi­ye u€­ra­d›­€›­m› far­k e­de­rek bi­tir­ mifl­tim bu ko­nufl­ma­y›. Am­ca­m yol­cu­luk için ge­rek­li mal­ze­me­le­ri te­min et­mifl­ti bi­le... At ar­aba­s›n­da giderken dal­m›fl bu­ra­ya na­s›l gel­

18

di­€i­mi dü­flü­nür­ken at­lar ara­ba­c›­n›n ›s­l›­€›y­la dur­du­ ve is­tas­yo­na gel­dik. Am­cam efl­ya­la­r›­n› va­go­na yer­ lefl­ti­rir­ken sa­at al­t› bu­çu­€u gös­te­ri­yor­du. Sa­at 19.00’da, am­cam­la ben, sa­de­ce iki­mi­zin bu­lun­du­€u va­gon­da otu­ru­yor­duk. Sa­at 22.00’de tren, Ki­el’e ulafl­t›. El­le­ore adl› bir ge­mi, efl­ya­la­r›­m›z yük­len­dik­ten son­ra ge­ce­le­yin ha­re­ket et­ti. Pro­fe­sör he­ye­can­dan bü­tün ge­ce uyu­ya­ma­d›. Er­te­si sa­bah 10.00’da, Ko­pen­ha­gen’e var­d›k. Bura­ da Pho­nix Ote­li’ne yer­lefl­tik. Ar­d›n­dan, te­lafl­la üs­tü­ mü­zü de­€ifl­ti­rip Ku­zey Ta­ri­hî Eser­ler Mü­ze­si’ne do€­ru yo­la ko­yul­duk. Ham­burg’da­ki Da­ni­mar­ka Kon­so­lo­ su’nun ar­ka­da­fl› olan mü­ze mü­dü­rü olan Pro­fe­sör Thom­son, bi­ze elin­den ge­len yar­d›­m› ya­pa­ca­€›­n› söy­le­di. El­bet­te ona as›l ama­c›­m›z­dan söz et­me­ mifl­tik. ‹z­lan­da’y› me­rak et­ti­€i­miz için ge­zi ya­pan iki yol­cuy­duk sa­de­ce. Bu ara­da ben dur­mak­s›­z›n dua edi­yor­dum, ge­mi bu­lun­ma­s›n di­ye. Ama maa­le­sef Valky­rie (Volkiri) ad­l› Da­ni­mar­ka’ya ait kü­çük bir tek­ ne, 2 Ha­zi­ran gü­nü Reyk­ja­vik’e do€ru yola ç›ka­cak­t›. Ta­bii, am­cam se­vinç­li bir fle­kil­de kap­ta­n› din­li­yor­du: “Sa­l› gü­nü sa­bah ye­di­de bura­da olun. Sa­k›n geç

19

kal­ma­y›n.” Efl­ya­lar Valky­rie’ye ta­fl›n­d›. Ha­re­ket­ten bir sa­at son­ra, Da­ni­mar­ka’n›n bafl­ken­ti göz­den kay­bol­du. Bu, h›z­ l› bir ge­ miy­ di. Ara­ dan üç gün geç­ tik­ ten son­ra ge­mi, Fa­xa Koy­u’­na gir­di. Am­cam bir an önce Dün­ya’­n›n mer­ke­zi­ne ula­fla­bil­mek için can at›­yor­du. Ge­mi­den in­me­den ön­ce, bir­lik­te ge­mi­nin bafl ta­ra­f›­na git­tik ve ba­na ko­yun ku­zey ya­n›n­da ka­lan ve çift zir­ve­si olan yük­sek bir da­€› gös­te­re­rek: “Sneffels! ‹fl­te, Sneffels ora­s›.” de­di. Bi­zi bek­le­yen ka­y›­€a bin­dik­ten k›­sa za­man son­ra ‹z­lan­da’ya var­d›k. Ada­n›n va­li­si olan Ba­ron Tram­pe as­ke­rî üni­for­ma giy­mifl, iri ya­r› bi­riy­di. Bi­zi kar­fl›­la­yan da ken­di­siy­di. Am­cam ona, Ko­pen­ha­gen’den al­d›­ €› mek­tu­bu ve­rin­ce, bi­ze bü­yük bir ya­k›n­l›k gös­ter­di. O gün, Reyk­ja­vik Oku­lunun çev­re ve do­€a ö€­ret­ me­ni olan Mr Frid­riks­son ile ta­n›fl­t›k. Bi­ze çok sa­mi­mi dav­ran­d›­€› için ona ›s›n­mam kolay ol­du. Mr Frid­riks­ son bi­zi evin­de mi­sa­fir ola­rak gör­mek­ten mut­lu­luk du­ya­ca­€›­n› be­lirt­ti. Daha son­ra onun evi­ne yer­lefl­ tik. fieh­ri ta­n›­mak için ç›k­t›­€›m ge­zi­den dön­dü­€üm­

20

de, Mr Frid­riks­son ile am­ca­m› he­ye­can­la bir fley­ler ko­nu­flur­larken bul­dum. Am­cam, ‹z­lan­da di­li­ni çok iyi ko­nu­flu­yor­du ama ben an­la­ma­d›­€›m için ara­da bir La­tin­ce ve Al­man­ ca da kul­la­n›­yor­du. Ak­flam ye­me­€in­den son­ra ta­va­na ka­dar her ye­rin ki­tap­lar­la do­lu ol­du­€u otur­ ma oda­s›­na geç­tik. Am­cam: “Ha­ri­ka bir ki­tap­l›k! Kaç ta­ne ki­tap var aca­ba bur­ada?” diye sordu. Mr Frid­riks­son: “Sa­de­ce bu­ra­da se­kiz bin cilt ki­tap var ve ço­€u da her yer­de bu­la­ma­ya­ca­€›­n›z önem­li eser­ler­dir.” diye karfl›l›k verdi. Am­cam: “Aca­ba ki­tap­la­r›­n›­z›n ara­s›n­da Ar­ne Sak­nus­sem’e ait olan­lar d ­ a var m›?” Mr Frid­riks­son: “Ya­ni 16. yüz­y›­l›n ün­lü bil­gi­ni, bü­yük do­€a bil­gi­ni, ta­n›n­m›fl gez­gin ve kim­ya­c› Ar­ne Sak­nus­sem’den mi bah­se­di­yorsu­nuz?” “Evet!”

21

Am­cam, söy­le­dik­le­ri­nin an­la­fl›l­ma­s›n­dan mut­lu ol­mufl­tu. “Öy­ley­se eser­le­ri siz­de ol­ma­l›...” “Oh, ha­y›r! Ma­ale­sef, eser­le­ri ben­de yok.” “Pe­ki, ‹z­lan­da’da bu­la­bi­lir mi­yim?” “Ar­ne Sak­nus­sem’in eser­le­ri, onun 1573 y›­l›n­da hak­s›z ye­re yar­g›­la­n›p mah­kûm ol­ma­s›­n›n ar­d›n­dan Ko­pen­ha­gen’de ya­k›­la­rak yok edil­di. ‹z­lan­da ya da bafl­ka bir yer­de bu­la­bil­mek im­kân­s›z.” Am­ca­m›n göz­le­ri­nin ›fl›l­da­d›­€›­n› far­k et­tim: “De­mek, bu yüz­den Ar­ne Sak­nussem ke­flif­le­ri­ni sak­l›­yor­du. fiim­di an­la­fl›l­d› her­ fley. Ni­ye flif­rey­le s›r­la­ r›­n› giz­le­di­€i or­ta­ya ç›k­t›.” Mr Frid­riks­son bun­la­r› du­yun­ca ol­duk­ça fla­fl›r­m›fl­t›: “S›r m›? Han­gi s›r? Yok­sa böy­le bir bel­ge mi geç­ti eli­nize?” de­di. “Ha­y›r, be­nim­ki­si sa­de­ce bir tah­min o ka­dar.” Mr Frid­riks­son, am­ca­m› da­ha faz­la s›k­ma­dan: “‹z­lan­da’da­ki bir­çok da€, vol­kan, bu­zul ile il­gi­li bi­lin­me­yen çok fley var. Uma­r›m, siz­ de ma­den­le­ri­ mi­zi gör­me­den ada­dan ay­r›l­mak is­te­me­ye­cek­si­niz. Ör­ne­€in; in­ce­len­me­si ge­re­ken da€­lar­dan bi­ri Snef­

22

fels... Bu il­ginç da­€a flim­di­ye ka­dar gi­de­bi­len pek gö­rül­me­mifl­tir.” Am­cam sa­kin gö­zük­me­ye ça­l›­fla­rak: “Bu iyi bir fi­kir. O da­€a t›r­man­ma­ya ça­l›­fla­rak je­olo­jik arafl­t›r­ma­la­r›­m›, da­€›n kra­te­ri­ni in­ce­le­ye­rek sür­dü­re­ce­€im.” dedi. “Pro­fe­sör Lin­derb­rock, Sneffels ya­r›mada­s›­na na­s›l git­me­yi dü­flü­nü­yorsu­nuz?” “Ta­bii en k›­sa yol­dan, ya­ni ko­yu ge­çe­rek.” “Ben­ce k›­y›­y› iz­ler­ken ka­ra­dan gi­dil­me­si da­ha do€­ru. Di­€er yol teh­li­ke­li çün­kü. Da­ni­mar­ka di­li­ni iyi bi­len, ye­te­nek­li ve av­c› olan bir reh­ber tav­si­ye ede­ bi­li­rim si­ze.” “Onun­la ne za­man gö­rü­fle­bi­li­rim?” “Ya­r›n ola­bi­lir.” Pro­fe­sör bu­nu ka­bul et­ti. Gü­zel bir uy­ku­nun ar­d›n­dan, am­ca­m›n ha­ra­ret­le bir­ fley­ler ko­nufl­tu­€u­nu duy­dum yan oda­da. Ya­n›­na git­ti­€im­de am­cam, reh­ber­le ko­nu­flu­yor­du. Hans’›n ya­ni reh­be­ri­mi­zin ma­vi göz­le­rin­den, ze­ki bi­ri ol­du­€u an­la­fl›­l›­yor­du. Mr Frid­riks­son onu bi­ze tav­si­ye et­me­ mifl ol­sa omuz­la­r›­na dö­kü­len uzun k›­z›l saç­la­r›n­dan,

23

onun bir av­c› ol­du­€u­nu asla tah­min ede­mez­dim. Am­cam­la çok iyi an­lafl­t›­lar. Hans, reh­ber­li­€i­ne kar­fl›­l›k haf­ta­da üç gü­müfl li­ra ala­cak­t›. Hans, am­ca­m›n her söy­le­di­€i­ni ka­bu­le; am­cam da Hans’›n istedi€ini ver­me­ye ha­z›r­d›. An­lafl­ma do€­rul­tu­sun­da Hans, bi­zi Snef­fels ya­r›mada­s›­n›n gü­nefl k›­y›­s›n­da­ki Sto­pi kö­yü­ne gö­tü­ re­cek ve bu­ra­ya yedi-sekiz gün gi­bi bir za­man­da ula­fla­cak­t›k. 16 Ha­zi­ran’da yo­la ç›k­t›k. Mr Frid­riks­son’la ve­da­ fl›r­ken, da­ha ön­ce­den al­d›­€›­m›z s›­k›fl­t›­r›­lm›fl hav­a­l› bir ma­no­met­re (De­niz yü­ze­yin­den yük­sek olan ba­s›n­c› bu­nun­la öl­çe­cek­tik.), iki pu­su­la, ei­gel ter­mo­met­re­ si, Ham­burg en­le­mi­ne gö­re ayar­lan­m›fl bir ‹s­viç­re kro­no­met­re­si, ka­ran­l›k­ta gör­me­yi sa€­la­ya­cak bir dür­bün, iki Ruhmk­roff te­li (Elekt­rik ak›­m› sa­ye­sin­de gü­ven­li ve ko­lay­l›k­la ta­fl›­n›r ›fl›k sa€­la­ya­cakt›.), iki kaz­ma; çe­kiç, de­mir, bal­ta, mer­di­ven, bas­ton ve ip, ec­za çan­ta­m›z ve tü­tün, ço­rap­la­r›­m›z ve al­t› çift su ge­çi­rmez ka­l›n las­tik çiz­me­nin de at­la­ra yük­len­ me ifli ta­mam­lan­m›fl­t›. Ora­dan ay­r›l­d›­€›­m›z­da ha­va ›l›k­t›.

24

Kendi ken­di­me: “Bo­flu bo­flu­na üzü­le­rek ge­zin­ti­nin ta­d›n­dan mah­ rum ol­ma­ma­l›y­›m. Ne de ol­sa Dün­ya’­n›n mer­ke­zi­ne gi­den bir yo­lun olu­flu ha­yal­den iba­ret­tir.” di­ye­rek at­lar­la yol­cu­lu­€un zevk­ini çıkarmaya karar verdim. fie­hir mer­ke­zin­den ç›­k›n­ca k›­y›­y› ta­kip et­tik. Çöl­ den fark­s›z, yol ya da pa­ti­ka­n›n bu­lun­ma­d›­€›, güç­ lük­le ye­fle­ren bit­ki­le­rin her fle­yi ört­tü­€ü bir yer­de, h›z­la iler­li­yor­duk. Yol­cu­lu­€a bafl­la­d›k­tan iki sa­at son­ra, Sa­fu­nes kö­yü­ne var­d›k. Bi­ze ge­ce­yi ge­çi­re­bi­le­ce­€i­miz yer ola­rak sa­de­ce Gar­dar’› gös­ter­di­ler ki bu­ra­ya ge­çe­ bil­mek için bir fi­yor­du afl­ma­m›z ge­rek­liy­di. Ak­flamüs­ tü, sa­at 18.00 sular›nda, bek­le­di­€i­miz sal gel­di. At­lar­la bir­lik­te, ya­r›m sa­at son­ra Gar­dar’day­d›k. Buradaki in­sanlar ol­duk­ça mi­sa­fir­per­ver­di. Bir köy­lü­nün evin­de bi­zi ko­nuk et­ti­ler. Bize gös­te­ri­len oda­la­r›­m›z­da el­bi­se­le­ri­mi­zi de­€ifl­ti­rir­ken, Hans da at­la­ra yem ver­miflti. Bir­lik­te ye­me­€e in­mifl­tik. Çok ac›k­m›fl­t›k. Ve­ri­len çor­ban›n ve ba­l›n hep­si­ni bi­tir­dik. Gü­zel bir uy­ku­dan son­ra, sa­bah ‹z­lan­dal› köy­lü­ye

25

te­fle­kkür edip yo­la ko­yul­duk. Bir sü­re son­ra kar­fl›­m›­za kü­çük de­re­cik­ler ç›k­ma­ya bafl­la­d›. Top­rak yu­mu­flak ve ça­mur­luy­du. Or­ma­n› an­d›­ran bir yer­de ge­ce­yi ge­çir­dik. De­niz ke­na­r›n­da­ki Bü­dir kö­yü­ne ulafl­t›­€›­m›z­da ta­rih 20 Ha­zi­ran’› gös­te­ri­yor­du. Ko­nak­la­mak için bir yer­ler ara­ma­ya ge­rek kal­ma­d›. Çün­kü Hans’›n he­men he­men bü­tün ak­ra­ba­la­r› bu köy­de ya­fl›­yor­lar­d›. Ge­ce­yi bura­da ge­çir­dik. Sa­bah yo­la ç›k­t›­€›­m›z­da am­cam bi­raz yor­gun, ay­n› za­man­da da mut­lu ve he­ye­can­l›y­d›. Çün­kü her ge­çen sa­at, onu ha­ya­li­ne bi­raz da­ha yak­lafl­t›­ r›­yor­du. Bü­yük bir ya­nar­da­€›n ge­nifl­çe olan etek­le­ri­nin ya­n›n­dan ge­çer­ken, flaflk›nl›ktan in­sa­n›n a€­z› aç›k­ ka­l›­yor­du. Bü­dir kö­yün­den ay­r›­la­l› dört sa­at ol­mufl­tu ve Stopi kö­yü­ne var­m›fl­t›k. Bu­ra­s›, don­mufl lav­la­r›n üze­rin­de ku­ru­lu bir köy­dü. Sto­pi Ra­hi­bi’nin evi­ne git­tik. Onun evi, al­çak bir ku­le gi­bi in­fla edil­mifl­ti. Za­ten mo­la ver­ di­€i­miz son yer olan bu köy­de bü­tün ev­ler bu fle­kil­ dey­di. Am­cam­la ben et­ra­f› göz­lem­ler­ken reh­ber­

26

27

de ra­hi­be du­ru­mu­muzu an­la­t›­yor­du. Uzun boy­lu, as›k yüz­lü bir ka­d›n, ra­hi­bin ses­len­me­si üze­ri­ne ku­lü­ be­den ç›­ka­rak bi­zi içe­ri da­vet et­ti. Ra­hi­bin evin­de­ki kü­çük, pis ve kö­tü ko­ku­lu ye­mek oda­s›­n› gö­rün­ce am­cam, bu­ra­dan ay­r›l­ma­ya ka­rar ver­di. At­lar da­ha ile­ri gi­de­me­ye­ce­€in­den, er­te­si gün Hans eflyalar›m›z› tafl›mas› için üç ‹z­ lan­ dal›y­ la an­ lafl­t›. Ama da­ha ön­ce, kra­te­re va­r›­l›n­ca adam­la­r›n bi­zi b›­ra­k›p ge­ri dö­ne­cek­le­ri ko­nu­su­nu ­da ko­nufl­ mufl­lar­d›. An­cak o za­man am­cam, Hans’a kra­te­rin için­de de arafl­t›r­ma­lar yap­mak is­te­di­€i­ni söy­le­di. Reh­be­ri­mi­z, gi­di­len yer­ler ya da bir kra­te­rin içi­ne gir­mek hiç önem­li de­€il­mifl gi­bi ba­fl›­n› sal­la­ya­rak yan›t ver­di. Yol­cu­lu­€u­muz iyi­ce zor­lafl­ma­ya bafl­la­m›flt›. De­niz­den yu­ka­r› do€­ru gi­den Bo­zalt ka­ya­la­r›­na yak­lafl­t›k. De­niz se­vi­ye­si­nin ba­ya­€› üs­tü­ne ç›k­m›fl­t›k. Yer al­t› kay­nak su­la­r›­n›n olufl­tur­du­€u bu­har­lar­dan do­la­y› çev­re­de yer yer du­man­lar gö­rü­lü­yor­du. Am­cam: “Bu­har­la­r› gö­rü­yor­sun, de­€il mi? Bu ya­nar­da€

28

pat­la­ma­s›n­dan kork­ma­n›n ge­re­€i ol­ma­d›­€›­n› gös­ te­ri­yor, Axel.” Hofl­nut­suz­lu­€u­mu be­lir­te­rek: “Ben­ce bun­lar bir ka­n›t ola­maz.” de­dim. Am­cam: “Bu bu­har­lar h›z­la­n›p yo­€un­lafl­ma­d›­€› tak­tir­de pat­la­ma ola­maz. Çün­kü pat­la­ma­ya ya­k›n, du­man­ lar kat kat yo­€un­la­fl›r ve pat­la­ma­n›n bafl­la­ya­ca­€› za­man yok olur­lar.” Ho­flu­mu­za git­me­mifl ol­sa da ra­hi­bin evin­den bafl­ ka ka­la­cak yer ol­ma­d›­€›n­dan ge­ri dön­dük. Kö­tü bir ge­ce­nin ar­d›n­dan, Hans tut­tu­€u­muz adam­lar­la bir­lik­te efl­ya­la­r›­m›­z› yük­le­mifl, ha­re­ket ifla­re­ti­ni bek­li­yor­du. Böy­le­ce Sto­pi’den de ay­r›l­d›k. Da­€a do€­ru t›r­ma­n›r­ken, düfl­me­mek için çok dik­ kat­li dav­ran­ma­m›z ge­re­ki­yor­du. Snef­fels Da­€›’­n›n di­bi­ne va­r›p mo­la ve­re­bil­mek, üç sa­ati­mi­zi al­d›. Am­cam sa­b›r­s›z­l›k­la ye­me­€i­ni ye­di. Di­€er­le­ri­ pek bir fley ye­me­di­ler. San­ki hiç kim­se be­nim ka­dar çok ac›k­ma­m›fl­t›. Mo­la bit­tik­ten son­ra çok zor ol­sa da t›r­man­ma­ya de­vam et­tik. Aç›k­ça­s› kor­ku­yor­dum. Her ad›­m›­m›z­

29

30

da, al­t›­m›z­da­ki tafl­lar afla­€› yu­var­la­n›­yor­du. Ya­nar­ da­€›n pat­la­d›­€› za­man­lar­daki akan lav­la­r›n olufl­ tur­du­€u mer­di­ve­ni an­d›­ran ba­sa­mak­lar ol­ma­saydı t›r­man­ma­n›n im­kân­s›z ola­ca­€›­n› dü­flü­ne­cek­tim. Dik­ le­flen ya­maç­lar­dan, yak­la­fl›k iki bin ta­ne­sini ge­ri­de b›­rak­m›fl ve kra­te­re befl yüz metre da­ha yak­lafl­m›fl­ t›k. Ya­maç git­tik­çe dik­le­fli­yor­du. De­niz­den bin yüz met­re yu­kar­›day­d›k. Esen rüz­ gâr­lar ha­va­y› da­ha da so­€u­tu­yor­du. Reh­be­ri­miz aniden te­lafl­la ses­len­di: “Has­tight! Has­tight!” Dil­le­ri­ni bil­mi­yo­rdum ama reh­be­ri an­la­m›fl­t›m. H›z­l› ha­re­ket et­me­miz ve Hans’›n git­ti­€i yo­lu ta­kip et­me­miz ge­rek­liy­di. Sert bir rüz­gâr da­€›n ya­ma­c›­na çarp­t›­€› s›­ra­da, biz di­€er ta­ra­fa ulafl­m›fl­t›k. Afl›lmas› gereken dört yüz elli met­re­lik ye­ri zik­zak­lar­la dört sa­at­te t›r­man­d›k. Gece saat on­da, Sneffels’in do­ru­€u­na ulafl­t›k. Da­ha ön­ce­den an­lafl­t›­€›­m›z gi­bi ta­fl›­y›­c›­lar bu­ra­da biz­den ay­r›l­d›­lar. Kra­te­re gir­me­den ön­ce kont­rol­le­ ri­mi­zi yap­t›k. Ak­flam ye­me­€in­den son­ra yol­cu­lu­€un ver­di­€i

31

bit­kin­lik­le de­rin bir uy­ku­ya dal­d›m. Ha­va­ çok so­€uk olduğu için sa­bah ne­re­dey­se don­mufl bir fle­kil­de uyan­d›k, gök­yü­zü­ bu­lut­suz ve gü­nefl­li ol­ma­s›­na ra€­ men. A€­›z ge­nifl­li­€i­nin bir mil, de­rin­li­€i­nin ise alt› yüz met­re ka­dar ol­du­€u­nu san­d›­€›m kra­te­rin a€­z›, içi­ne dö­nük bir ko­ni­yi an›m­sa­t›­yor­du. Hu­ni­ye ben­ze­yen kra­te­rin ta­ba­n›­n›n et­ra­f› yüz elli met­re ka­dar­d›. Ha­fif me­yli sa­ye­sin­de afla­€›­ ko­lay­ca ine­bi­lir­dik. Dü­flün­dü­€üm gi­bi so­run­suz bir fle­kil­de di­be ulafl­t›k. Yu­ka­r› ba­k›n­ca, bir yan­da Scar­ta­ris’in do­ru­€u, di­€er yan­da gök­yü­zü bir hal­ka flek­lin­de gö­rü­nü­yor­du. Her bi­ri otuz met­re ça­p›n­da olan ve bi­zi yut­ma­ya ha­z›r­m›fl gi­bi gö­rü­nen, ba­ca­y› an­d›­ran ocak bu­lu­ nu­yor­du kra­te­rin için­de. Hans bir yan­dan am­ca­m› iz­ler­ken bir yan­dan da be­nim göz­le­rim­de­ki kor­ku­yu sez­mifl­ti. Pro­fe­sö­rün flafl­k›n­l›k­la “Axel, he­men bu­ra­ya gel!” di­ye­rek be­ni ça­€›­ma­s›­n›n nedenini anlay›nca, ben­ de hay­ret­ler için­de kal­d›m. Bir ka­ya­n›n üze­rin­de “Bi­zim bu yol­cu­lu­€a ç›k­ma­m›­za neden olan Ar­ne Sak­nussem.” ya­z›­l›y­d›.

32

Am­cam ar­t›k ya­n›l­ma­d›­€›n­dan emin­di. 25 Ha­zi­ran gü­nü ya­ni kra­ter­de­ki ilk ge­ce­mi­ zin ar­d›n­dan, sa­bah kalk­t›­€›­m›z­da ha­va­n›n bu­lut­lu ol­du­€u­nu gör­dük. Am­ca­m›n öf­ke­si bu­nun öne­mi­ ni an­la­ma­ma neden ol­du. E€er ha­va­lar befl gün bo­yun­ca böy­le olur­sa in­ce­leme­miz bir son­ra­ki se­ne­ye ka­la­cak­t›. Gök­yü­zü iki gün bo­yun­ca en­di­fle­le­ri­mi­zi ar­t›r­d›. Fa­kat 27 Ha­zi­ran gü­nü ha­va bir­den aç­t› ve gü­nefl ç›k­t›. Ayr­ca Scar­te­ris’in göl­ge­si dik bir çiz­gi­ye ben­ zi­yor­du. Ö€­le üze­ri or­ta­da­ki ba­ca­n›n üze­ri­ne isa­bet et­ti. Pro­fe­sör: “Axel, gö­rü­yor mu­sun?” di­ye he­ye­can­la ba­€›r­d›. “fiim­di Dün­ya­’n›n mer­ke­zi­ne in­me za­ma­n›­na gel­di.” Hans her­ za­manki gi­bi so­€uk­kan­l›y­d›. Am­cam, bir as­ker eda­s›y­la “‹le­ri!” de­di. fiim­di as›l am­ac›­m›­za yak­lafl­m›fl, ger­çek yol­cu­ lu­€u­mu­zu bafl­lat­m›fl­t›k. ‹çim­de bir bu­ruk­luk var­d›. Gra­üben’den uzak­ta olu­flum ve ge­ri­ye dön­eme­me en­di­fle­si bey­nim­de bir y›­lan gi­bi do­la­fl›­yor­du. Bu kor­ kunç çu­ku­ra gir­mek kâ­bus gi­biy­di.

33

Çu­kur­dan afla­€› do€­ru bak­t›­€›m­da, tüy­le­rim ür­per­ di. Gi­ri­fli dim­dik­ti. Bur­adan afla­€›­ya, sa­de­ce ke­nar­ lar­dan iler­le­ye­rek ine­bi­lir­dik. Am­cam bu­ engeli de afla­bil­mek için ze­kâ­s›­n› kul­la­na­rak çan­ta­s›n­dan yüz yirmi met­re uzun­lu­€un­da bir ip ç›­kar­d›. ‹pin bir ucu­ nu bir ka­ya­ya ba€­la­y›p bir ucu­nu da de­lik­ten afla­€› uzat­t›k. ‹p­ten tu­tu­na­rak inip, ipin ucu­nu ka­ya­dan kur­ta­ra­rak ay­n› ifl­le­mi tek­rar­la­ya­cak­t›k. ‹lk ön­ce Hans, k›­r›l­ma­ya­cak efl­ya­la­r› top­la­y›p s›r­ t›­na al­d›. ‹p­ten tu­tu­na­rak de­li­€in içi­ne at­la­d›. Ben si­lah­la­r›, am­cam­ da has­sas alet­­le­ri yük­le­yip Hans’›n ar­d›n­dan Dün­ya­’n›n mer­ke­zi­ne do€­ru iler­le­me­ye bafl­la­d›k. ‹pin, as›­l› ol­du­€u ka­ya­dan kur­tul­ma ih­ti­ma­li­ni dü­flün­mek bi­le be­ni deh­fle­te dü­flü­rü­yor­du. Ya­r›m sa­at son­ra, sa€­lam bir ka­ya­n›n üze­ri­ne gel­dik. ‹pin yu­ka­r›­da­ki ucu­nu çe­kip afla­€› dü­flür­dük. Ara­da­ki za­man ve me­sa­fe­yi he­sap­la­mak için ip­le yap­t›­€›­m›z ha­re­ket­le­re dik­kat edi­yo­rdum. Scar­ta­ris’in çiz­gi­si tam ö€­le üze­rin­de dik bir çiz­gi hâ­lin­de or­ta­da­ki ba­ca­ya vur­mufl­tu; ya­ni sa­at on iki ci­va­r›n­da. Efl­ya­la­r›­m›­z› ha­z›r­la­ma­m›z bi­raz va­kti­mi­zi

34

al­m›fl­t›. Ya­ni sa­at bir­de de­rin­li­€e in­me­ye bafl­la­m›fl­t›k. He­sap­la­r›ma göre on bu­çuk sa­at­tir bu de­lik­teydik. Bu­na gö­re flim­di sa­at on bir ci­va­r›n­da, doksan dört met­re de­rin­lik­te ol­ma­l›y­d›k. Ben bun­la­r› dü­flü­nür­ken, Hans: “Du­run!” di­ye ses­len­di. Am­ca­ma “Ne­re­ye gel­dik?” di­ye sor­dum. “Ba­ca­lar­dan bi­ri­nin di­bin­de­yiz.” “Ya­ni bafl­ka yo­lu­muz yok?” “Ha­y›r. Gö­re­bil­di­€im ka­da­r›y­la so­la do€­ru gi­den bir yol var ama iyi­ce yo­rul­duk. fiim­di, ye­mek­le­ri­mi­zi yi­yip bi­raz din­le­ne­lim. Da­ha yo­lu­muz uzun.” Her sa­bah ol­du­€u gibi sa­at se­kiz­de uyan­d›k. Pro­fe­sör fla­kay­la ka­r›­fl›k: “Axel bak, et­ raf­ ta hiç ses yok! Sen hiç Ham­ burg’da­ki evi­miz­de böy­le­si­ne de­rin bir uy­ku çe­ke­bil­ din mi?” diye sordu. “Evet, çu­ku­run di­bin­de­ki gi­bi de­rin...” “Na­s›l ya­ni?” “Am­ca, biz sa­n›­r›m he­nüz oda­n›n di­bi­ne ine­bil­dik. Hâl­bu­ki Sneffls kra­te­rin­den bafl­la­yan bu ba­ca de­niz yü­ze­yi­ne ka­dar ini­yor. Bu­nu ba­ro­met­re­ye ba­ka­rak

35

36

da an­la­ya­bi­lir­si­niz.” “Dü­flün­dü­€ün gi­bi de­€il Axel! Ya­vafl ya­vafl ine­ce­ €i­miz için ba­s›nç­tan et­ki­len­me­ye­ce­€iz. Ba­ro­met­re de biz iner­ken altm›fl alt›ya ka­dar yük­sel­mifl ve dur­ mufl.” Bu­nu du­yun­ca ra­hat­la­m›fl­t›m. Am­cam kah­val­t›­dan ön­ce, efl­ya­la­r›­n› ve alet­le­ri­ni kont­rol et­ti. Kah­val­t›­da pek­si­met, ku­ru et ve su var­d›. Ye­mek son­ra­s› am­cam bir def­ter ç›­kar­d› ve ya­fla­ d›k­la­r›­n›, gör­dük­le­ri­ni, edi­ndi­€i bil­gi­le­ri not alma­ya bafl­la­d›. Ar­d›n­dan, boy­nun­da as›­l› olan Ruhm­korff kan­ga­l›­n› bir eliy­le tu­tar­ken, öbür eliy­le bu te­li lam­ bay­la bir­lefl­tir­di. Elekt­rik­ten ya­rar­lan­mak en önem­li ih­ti­yaç­la­r›­m›z­dan bi­riy­di ve bu fle­kil­de par­lak bir ›fl›k el­de ede­rek ra­hat­ça yol ala­bi­le­cek­tik. Pro­fe­sör: “Hay­di gi­di­yo­ruz.” de­di. Da­ha ön­ce­ de ol­du­€u gi­bi Hans ön­de, am­cam or­ta­da ve ben­ de en ar­ka­da, sol ta­raf­ta­ki ge­çi­de gir­dik. E€er bu ge­çit­te yer yer ba­sa­bi­le­ce­€i­miz ç›­k›n­t›­l› tafl­lar ol­ma­sa k›rk befl de­re­ce me­yil­li bir de­lik­te iler­le­

37

me­miz im­kân­s›z­d›. Za­man geç­tik­çe, ba­sa­mak ola­rak kul­lan­d›­€›­m›z bu mad­de, di­kit ve sar­k›t hâ­li­ni al­ma­ya bafl­la­d›­€›n­dan ifli­mi­zi zor­lafl­t›r­m›fl­t›. Bafl­tan be­ri çok kork­tu­€um ›s› ar­t›­fl›, dü­flün­dü­€üm gibi ol­ma­m›fl­t›. Ter­mo­met­re hâlâ on de­re­cey­di ve yo­la ç›­ka­l› iki sa­ati geç­mifl­ti. De­mek ki dik­le­me­si­ne in­mi­yo­r, en­le­me­si­ne iler­li­yor­duk. Sa­at se­kiz ol­du. Du­rup ye­mek­le­ri­mi­zi yi­yip is­ti­ra­ hat et­me­nin za­ma­n› gel­miflti. He­pi­miz­ ol­duk­ça yor­ gun­duk. Her fley prog­ram­la­d›­€›­m›z gi­bi ve yo­lun­da gi­di­yor­du. Bir tek fley d›­fl›n­da; su­yu­muz ol­duk­ça azal­m›fl­t›. De­niz­den üç bin met­re afla­€›­day­d›k ve te­rmo­ met­re seksen bir de­re­ce ye­ri­ne on befl de­re­ce­yi gös­te­ri­yor­du. Am­cam yi­ne hak­l›y­d›. Bir son­ra­ki gün, yi­ne saat sekizde yo­la ko­yul­duk. Ö€­le­ye ka­dar ay­n› ge­çi­di ta­kip et­tik­ten son­ra ge­çi­ de gel­di­€i­mi­zi san­d›k. Pro­fe­sör, üç ge­çi­din ke­sifl­ti­€i or­ta nok­ta­da, sa­kin­ce sa€­da­kin­den de­vam ede­ ce­€i­mi­zi be­lirt­ti. Bu­ra­da mo­la ver­dik. Ge­çi­din ›s›­s›­ da e€i­mi­ de faz­la de­€il­di. Ye­me­€i­mi­zi yi­yip uyu­duk.

38

Yi­ne bü­tün kont­rol­ler ya­p›l­d›k­tan son­ra, lav kap­l› ge­çi­di iz­le­me­ye de­vam et­tik. Bu tü­nel di­€er­le­rin­den bi­raz fark­l›y­d›. K›­sa sü­re­de çok yo­rul­dum ve ya­vafl­la­d›m. Son­ra­s›n­da far­k ettim ki afla­€› do€­ru de­€il, ha­fif yu­ka­r› e€im­li bir çu­kur­da iler­li­yo­ruz. Yu­ka­r› do€­ru ç›k­t›­€›­m›­z› amcama an­lat­ mak is­te­dim. Ama am­cam bu­na inan­ma­d› ve ba­na si­nir­len­di. Fa­kat kendimi aç›k­la­ma yap­mak zo­run­da his­set­tim: “Bu tü­nel, bir sü­re­dir yu­ka­r› do€­ru e€im­len­di. Bi­raz da­ha böy­le de­vam eder­sek bel­ki­ de ‹z­lan­da’ya ç›­ka­ca­€›z.” Am­cam el­bet­te be­ni din­le­me­di. Ben ise yü­ze­ye ç›k­ma­n›n se­vin­ci ile ken­di­mi te­sel­li­ etmeye ça­l›fl­t›m. Üç dört sa­at­lik bir yü­rü­yüfl­ten son­ra dur­dum. Ge­ri dön­mek zo­run­da kal­m›fl­t›k. Ge­ce­yi ma­€a­ ra­da ge­çi­re­rek üç gün için­de yol ay­r›­m›­na dön­müfl ol­ma­y› plan­la­d›k. Ma­ale­sef, er­te­si gün kork­tu­€um ba­fl›­m›­za gel­di ve su­yu­muz ta­ma­men bit­ti. Ki­mi za­man ke­ndim­den ge­çe­rek yo­la de­vam et­tim. Za­ten bafl­ka ça­re­miz­ de yok­tu.

39

Ba­ca­lar­dan bi­ri­nin içi­ne gi­de­rek de­rin­lik­le­re do€­ru yol al›­fl›­m›z on iki gün­dür sü­rü­yor­du. Ama hiç böy­le­ sine bit­kin düfl­me­mifl­tik. Bir yu­dum su için, her fle­yi fe­da ede­bi­le­cek du­rum­day­d›m. Yor­gun­luk­tan sü­rü­ ne­rek üç ge­çi­din bu­lufl­tu­€u nok­ta­ya va­ra­bi­lir­dik. Du­dak­la­r›m çat­la­m›fl, ren­gim iyi­ce sol­mufl­tu. Ken­ di­mi b›­rak­t›­€›m yer­de de­rin bir uy­ku­ya dal­m›­fl›m. Bir sü­re son­ra, du­da­€›m­da hayal meyal bir ›s­lak­l›k his­set­tim ve bu­nun rü­ya­s›­n› gör­me­nin bi­le ne gü­zel ol­du­€u­nu dü­flün­düm. So­nra am­cam be­ni ku­cak­ la­d› ve “Hay­di Axel, iç!” de­di. ‹na­na­m›­yor­dum... Ma­ta­ra­s›­n› a€z›­ma da­ya­m›fl, bü­tün su­yu ba­na içir­me­ye ha­z›r bek­li­yor­du. Su­yun birkaç dam­la­s› bi­le be­ni çok mut­lu et­mifl­ti. Am­ca­ma te­fle­kkür et­tim. “Bun­dan son­ra yol al­ma­m›z im­kân­s›z. Su­yu­muz ol­ma­dan iler­le­ye­me­yiz. Ge­ri dön­me­li­yiz.” de­dim. Pro­fe­sör: “Bu­ra­ya ka­dar gel­dik­ten son­ra, ge­ri­ye as­la dö­ne­ me­yiz. Ama­c›­m›­za çok yak­lafl­t›k. Ama Axel, sen ve Hans’›n öl­me­si­ne ra­z› ol­mam müm­kün de­€il. Ge­ri dö­ne­cek­si­niz.” di­ye­rek de­rin bir iç çek­ti.

40

Bu­nu ya­pa­bil­mem el­bet­te­ ol­anak­s›z­d›. Onu bur­ada yal­n›z b›­rak­mak... Ne olur­sa ol­sun, bu do€­ru de­€il­di. Am­cam: “Axel, si­zin git­me­ni­zi is­ti­yo­rum. Bu yo­lu ta­mam­ la­mak için ç›k­t›m ve yo­lu­ma yal­n›z de­vam ede­ce­ €im.” dedi. Am­ca­ma, bu­nu yap­ma­ya­ca­€›­m› belirtir flekilde ka­fam› sal­la­d›m. Am­cam ka­rar­l› ol­du­€u­mu an­la­m›fl, flim­di çö­züm yol­la­r› ar›­yor­du. “Lav­lardan ve kö­mür­den olu­flan do­€u ge­çi­din­de su bu­la­ma­d›k. Ama emi­nim, ba­t› ge­çi­din­de su bul­ ma ola­s›­l›­€› da­ha yük­sek. fiu an tek en­ge­li­miz su­suz­ luk ol­du­€u­na gö­re bu­nu çö­ze­bi­li­riz. Siz uyur­ken, ben ba­t› ge­çid­ine bi­raz göz at­t›m ve de­rin­lik­le­re do€­ru git­ti­€i­ni far­k et­tim. Ya­ni tah­min­le­ri­me gö­re, bi­rkaç sa­at son­ra gra­nit ka­ya­la­r›­na va­ra­rak ora­da bol su bu­la­bi­li­riz. Ba­na bi­raz za­man ve­rin. E€er bu­lamaz­ sak ge­ri dö­ne­riz.” de­di. Za­ten ya­pa­cak bafl­ka bir fley yok­tu. Gö­nül­süz­ce “Pe­ki.” de­dim. Ba­t› ge­çi­din­den içe­ri gir­mifl, afla­€› do€­ru ini­yor­

41

duk. Du­var­lar­da gör­dü­€ü­müz il­kel ka­ya­lar, do€­ru yo­lu izledi€imizin ka­n›­t›y­d›. Üç dört sa­at­lik bir yü­rüfl­ten son­ra du­var­da­ki Pa­le­ ozo­ik dev­rin­den kal­ma Si­lür­yen ka­ya­la­r›­n› far­k et­tim. So­nun­da ken­di­mi tu­ta­ma­d›m. “Si­lür­yen ta­ba­ka­ la­r›, bu ka­ya­lar ilk bit­ki ve hay­van­la­r›n or­ta­ya ç›k­t›­€› ça€­dan kal­ma­d›r!” di­ye ba­€›r­d›m. Pro­fe­sör si­nir­li bir ses­le, bunu kendisinin de bil­di­€i­ ni söy­le­di ve son­ra­s›n­da ye­mek mo­la­s› ver­di. Sa­de­ce su iç­mek­le ye­tin­dim. Bu ara­da, reh­be­ ri­mi­zin ma­ta­r›­s›n­da ya­r›­ya ka­dar su kal­m›fl­t›. En son su­yu­muz buy­du. Yol­cu­lu­€u­muz, sa­bah al­t›­da yeniden bafl­la­d›. Bu de­fa kar­fl›­m›­za otuz met­re enin­de, k›rk befl met­re yük­sek­li­€in­de, önü gö­rül­me­yen bir ma­€a­ra ç›k­t›. Ge­ce­ye ka­dar bu ma­€a­ra­da yol al­ma­m›­za ra€­ men, hâ­lâ so­nu­na ula­fla­ma­m›fl­t›k. Ka­ran­l›k yü­zün­ den, de­rin­lik he­sap­la­ma­s› ­da ya­pa­ma­m›fl­t›k. Ümit­ siz­li­€e düfl­tü­€ü­müz bir an­da, bir du­var gör­dük. Ama hiç­bir yer­de ge­çit yok­tu. Böy­le­ce, am­ca­m›n seç­ti­€i yo­lun Ar­ne Sak­nussem’in ifla­ret et­ti­€i yol ola­bi­le­ce­ €i­ni dü­flün­dük.

42

43

Sa­at al­t› ol­mufl­tu ve biz dur­mak­s›­z›n iler­li­yor­duk. Sa­at se­kiz ol­du­€un­da, ar­t›k dayanacak gü­cüm kalmam›flt›. Far­k›n­da ol­ma­dan de­rin de­rin inil­ti­ler ç›­ka­r›­yor­dum. Pro­fe­sör ise yo­lu­na de­vam edi­yor­du. So­nun­da da­ya­na­ma­y›p: “Ölü­yo­rum!.. Ye­ter ar­t›k!...” di­ye ba­€›r­d›m. Am­cam öf­key­le ba­na ba­ka­rak: “Ar­t›k her fl­ey bit­ti!” dedi ve yü­zü­me bir yum­ruk sa­vur­du. ‹yi­ce s›­k›l­m›fl­t›m. Yum­ruk­tan son­ra ba­y›l­m›­fl›m. Uyan­d›­€›m­da, am­cam­la Hans uyu­yor­du. Yer­ yü­zü­ne ç›k­mak is­ti­yor­dum. Ama bu fle­kil­de ba­fla­ ra­maz­d›m. Bir sü­re son­ra Hans’›n lam­ba­y› ya­n›­na ala­rak uzak­lafl­t›­€›­n› gör­düm. Kaç­mak is­te­se yu­ka­r› do€­ru gi­der­di. Hal­bu­ki Hans afla­€› ini­yor­du. Am­ca­ ma Hans’›n git­ti­€i­ni ha­ber ver­mek is­ti­yor­dum ama bu­na gü­cüm yok­tu. K›­sa bir sü­re son­ra, uzak­tan ge­len ses­ler duy­dum ve Hans’›n ge­ri dön­dü­€ü­nü far­k ett­tim. Hans’›n, he­ye­can­la am­ca­m›n ya­n›­na gi­de­rek Da­ni­mar­ka di­lin­de: “Su! Su bul­dum! Su!..” de­di­€i­ni iflit­tim.

44

Su kay­na­€›­na ula­fla­bil­mek için zaman yitirmeden yo­la ç›k­t›k. Ya­r›m sa­at son­ra gra­nit bir du­va­r›n ya­n›­na var­d›k. Bu du­va­r› afl›p su­ya ulafl­ma­n›n bir yo­lu ol­ma­d›­€›­n› dü­flün­düm. Se­si duy­mak ama su­ya ulaflama­mak çok üzü­cüy­dü. Hans bu­nun bir yo­lu­nu bi­li­yor­mufl gi­bi du­va­ra yak­la­fl›p din­le­me­ye bafl­la­d›. Sa­n›­r›m, ne yap­t›­€›­n› an­la­d›m. Du­va­r›n en in­ce ye­ri­ni ka­za­rak su­ya ulafl­ma­y› de­ne­ye­cek­ti. Bi­raz din­len­dik­ten son­ra eli­ne kaz­ma­y› al­d› ve bir nok­ta­y› kaz­ma­ya bafl­la­d›. Kaz­ma ifl­le­mi bir sa­at­ ten faz­la sür­müfltü. Du­var alt­m›fl san­tim ka­l›n­l›­€›n­da de­lin­mifl­ti. Bü­yük bir hey­ecan­la Hans’› iz­li­yor­dum­ ki bir­den kor­kunç bir t›s­la­ma se­si duy­duk. Ar­d›n­dan da Hans’›n ac› fer­yat­la­r›­n›... Reh­beri­mi­zin ya­n›­ na gi­der­ken, su­ya do­kun­dum ve ay­n› 盀­l›­€› ben­ de at­t›m. Su, önü­ne ç›­ka­cak her­ fle­yi hafl­la­ya­cak ka­dar s›cakt›. Am­cam ise sa­kin­ce; “Nas›l ol­sa so­€ur, o za­man içe­riz.” di­ye kar­fl›­l›k ver­di.

45

Su­yun so­€u­ma­s›­n› bek­le­di­€i­miz k›­sa sü­re, öy­le­si­ne uzun gel­mifl­ti­ ki iyi­ce sa­b›r­s›z­lan­m›fl­t›m. So­nun­da, su­yu içe­bil­me­nin se­vin­ciy­le dol­dum. Ka­na ka­na içe­rek bü­tün su­suz­lu€u­mu gi­der­dim. Am­cam: “Bu su­yun ta­d› hiç­de fe­na de­€il. Ye­rin, al­t› mil di­bin­de ve de­mir ta­d›n­da ol­ma­s›­na ra€­men... Ben bu su­ya Hans’›n ad›­n› ver­me­yi dü­flü­nü­yo­rum.” de­di. Ka­bul et­tik ve su­ya “Hans­bah­le” ad›n› verdik. Ba­na gö­re, içe­bil­di€­imiz ka­dar su içip ma­ta­ra­la­ r›­m›­z› dol­du­ra­rak bu de­li­€i ka­pa­t›p bo­fla ak­ma­s›­n› en­gel­le­me­liy­dik. Bu öne­rim ka­bul edil­di ve Hans, gra­nit par­ça­la­r›y­la de­li­€i ka­pa­ma­ya ça­l›fl­t›. Ama su­yun ba­s›n­c›n­dan do­la­y› bu­nu ya­pa­ma­d›. Su­yun püs­kür­me h›­z›, dü­ze­yi­nin çok yu­ka­r›­da ol­du­€u­nu ka­n›t­l›­yor­du. Am­cam içim­den ge­çen­le­ri oku­mufl­ça­s›­na: “Su­yun yük­sek­li­€i­ dokuz bin met­re ise ba­s›n­c› bin at­mos­fer­dir. Ama ben­ce bu de­li­€i ka­pa­ma­mak bi­zim için da­ha ya­rar­l› olur. Su afla­€› do€­ru aka­rak bi­ze yol gös­te­re­bi­lir ve ay­n› za­man­da ma­tara­la­r›­m›z bit­ti­€in­de, bu su­dan tek­rar ya­rar­la­na­bi­li­riz.” de­di.

46

“Bu, ha­ri­ka bir fi­kir!” di­ye­rek am­ca­m› teb­rik et­tim. Su içe­bil­mifl olm­an›n ver­di­€i ra­hat­l›k­la bi­raz din­le­ ne­cek, sa­bah tek­rar­ yo­la ç›­ka­cak­t›k. Ka­hval­t›­dan son­ra, bu ge­ziy­le il­gi­li düflüncelerim de­€ifl­ti. Su bu­la­bil­mek be­ni umut­lan­d›r­d› ve dün­ ya­n›n mer­ke­zi­ne git­me­yi her­kes­ten çok is­te­me­me neden ol­du. Ar­t›k dön­mek gi­bi bir ­fley ol­ma­ma­l›y­d›. ‹çin­de bu­lun­du­€u­muz ge­çit, ol­duk­ça ka­r›­fl›k bir la­bi­rent gi­biy­di. Her an kar­fl›­m›­za bek­len­me­dik bir çu­kur ç›­ka­bi­lirdi. Am­cam yö­nü­mü­zü sap­ta­ya­bil­mek için sü­rek­ li olarak pu­su­la­s›­n› göz­den ge­çi­riyor­du. He­men he­men ya­tay gi­bi olan bu ge­çit oldukça me­yil­liy­di. Pu­su­la ge­nel­de gü­ney­do­€u­yu gös­te­ri­yor­du. Sa­ n›­ r›m, on gün ka­ dar ya­ tay ola­ rak bu ge­ çit­ te yol al­d›k. Ama de­ri­ne do€­ru çok az bir me­sa­fe alm›fl­t›k. He­sap­la­r›­ma gö­re, Reyk­ja­vik’in yedi mil afla­€›­s›n­ da, yetmifl befl mil­ de gü­ney­ba­t›­s›n­day­d›k. Bi­raz iler­ le­dik­ten son­ra önü­müz­de, dik bir tü­ne­li an­d›­ran bir çat­lak be­lirdi. Bu çat­lak­tan, ken­di­li­€in­den olu­flan do­€al ba­sa­mak­lar sa­ye­sin­de ko­lay­ca ine­bi­lir­dik.

47

Hans­back is­mi­ni ver­di­€i­miz su­yu­muz­ da yol bo­yun­ ca bi­ze efl­lik edi­yor, su­suz­lu­€u­mu­zu gi­de­ri­yor­du. Bu tü­nel gü­ney­do­€u­ya do€­ru de­vam edi­yor­du. Üçün­cü gü­n, tü­nel­deki me­yil iyi­ce azal­d›. 15 Temmuz’da, Snef­fel’in yüz yirmi befl mil öte­sin­ de ve 18 mil afla­€›­day­d›k. Pu­su­la, ma­no­met­re ve ter­mo­met­re sa­ye­sin­de ne­re­de ol­du­€u­mu­zu bil­me­miz ko­lay­la­fl›­yor­du. Bu alet­le­rin tek­rar kont­ro­lün­den son­ra ya­tay hâl­de yüz yirmi befl mil yol al­d›­€›­m›z or­ta­ya ç›­k›­yor­du ki bu­ da be­ni deh­fle­te dü­flür­müfl­tü. Çün­kü bu he­sap­la­ra gö­re, ‹z­lan­da’n›n al­t›n­da de­€il­dik. Ha­ri­ta­y› am­ca­ ma­ da gös­te­re­rek gü­ney­do­€u­ya do€­ru yüz yirmi befl mil iler­le­mek­le ok­ya­nu­sun al­t›­na gel­di­€i­mi­zi aç›k­la­d›m. Am­cam heye­can­lan­m›fl bir fle­kil­de; “De­ni­zin al­t›n­da­y›z, de­mek! Bu çok gü­zel, Axel. Bi­lir­sin ki New­cast­le’da­ki kö­mür ma­den­le­ri­nin uzan­ t›­s›­ da ok­ya­nu­sun al­t›n­da ka­l›­yor.” “Ama am­ca, üs­tü­müz­de­ki uç­suz bu­cak­s›z bir de­niz!” de­mek­ten ala­ma­d›m ken­di­mi. Bu fik­re al›fl­ mam bi­raz zor ol­du ama am­cam çok ra­hat­t›.

48

18 Tem­muz’da, çok bü­yük bir ma­€a­ray­la kar­fl›­ lafl­t›k. Am­cam, bu ­ma­€a­ra­da bir gün ka­la­rak din­ len­me­m­iz ge­rek­ti­€i­ni söy­le­di. Ra­hat bir uy­ku­dan son­ra kah­val­t›­m›­z› yap­t›k. Hans­back su­yu ­da bi­zi yal­n›z b›­rak­ma­m›fl­t›. Am­cam o gün, flim­di­ye ka­dar al­d›­€› not­la­r› bir dü­ze­ne sok­ma­ya ka­rar ver­di. Ne­re­de ol­du­€u­mu­za da­ir he­sap­lar yap­t›k. Bu­na gö­re, flu an­da At­lan­tik’in tam al­t›n­da bu­lu­nu­yor­duk; ya­ni Sneffels’in gü­ney­ do­€u­sun­da ve k›rk sekiz mil de­rin­lik­te... Her fley yo­lun­da gi­di­yor­du. Su­suz­luk so­ru­nu­muz d›­fl›n­da flim­di­ye ka­dar cid­di bir so­run­la kar­fl›­lafl­ma­ m›fl­t›k. Bu fle­kil­de de­vam eder­se is­te­di­€i­miz nok­ta­ya va­ra­bi­le­cek­tik. Tü­nel­den in­me­ye de­vam edi­yor­duk. Pek faz­la ko­nu­fla­cak bir ­fley­ de bu­la­m›­yor­duk. Ama git­tik­çe dik­le­flen bu tü­nel­de dik­kat­li dav­ran­ma­m›z ge­re­ki­ yor­du. Ses­siz se­da­s›z ge­çen iki haf­ta­n›n ar­d›n­dan ba­fl›­ ma çok kö­tü bir olay gel­di. 7 A€us­tos gü­nü, de­rin­li­€i­miz yetmifl befl mi­le ulafl­ m›fl­t›. Tü­nel­de­ki me­yil­ de ol­duk­ça az­d›. Ruhm­koff

49

lam­ba­la­r›n­dan bi­ri ben­de idi ve ön­de iler­li­yor­dum. Di­€e­ri ise am­cam­day­d›. Ken­dim­den geç­mifl, ka­ya­ la­r› in­ce­le­rken, bir ara ar­ka­ma dö­nüp am­cam­la­ra bak­t›m. Ama on­lar yok­tu­lar. Ne ya­pa­ca­€›­m› fla­fl›r­ m›fl bir durumda, gel­ di­ €i­ miz yö­ ne do€­ ru on befl da­ki­ka ka­dar yü­rü­düm. Ama on­la­r› bu­la­ma­d›m. Son­ra afla­€› do€­ru yü­rü­me­ye bafl­la­d›m. E€im öy­le­ si­ne artm›flt› ki sanki yü­rü­mü­yor, sü­rük­le­ni­yor­dum. Son­ra bir­den ayak­la­r›m yer­den ke­sil­di ve yu­var­la­ na­rak bir ka­ya­ya çarp­t›m. Ne ka­dar sü­re bay­g›n kal­d›­€›­m› bil­mi­yor­dum. Göz­le­ri­mi aç­t›­€›m­da, am­cam bü­yük bir se­vinç­le: “Ya­fla­s›n! Ya­fl›­yor! Öl­me­mifl!” di­ye­rek ba­na s›m­s›­k› sa­r›l­d›. “Sev­gi­li o€­lum be­nim, kur­tul­dun ifl­te!” de­di ve sev­giy­le göz­le­ri­min içi­ne bak­t›. Onun bu hâ­li be­ni çok duy­gu­lan­d›r­d›. Er­te­si sa­bah uyan­d›­€›m­da, göz­le­ri­me ina­na­ mad›m. Gü­nefl ›fl›­€›­n›n, rüz­gâ­r›n se­si­nin, de­ni­zin ko­ku­su­nun sa­de­ce bir ha­yal ol­du­€u­nu san­d›m. Ya­n›l­m›­fl›m; her­ fley ger­çek­ti... Et­raf­ta­ki bü­tün bat­ta­ni­ye­ler­den ha­z›r­lan­m›fl ra­hat

50

ya­ta­€›m­dan kalk­t›­€›m› gö­ren am­cam gü­lüm­se­ye­ rek ya­n›­ma gel­di: “Gü­nay­d›n Axel! Ken­di­ni da­ha iyi his­se­di­yor­sun, de­€il­ mi?” “Ger­çek­ten iyi­yim ve bu­nu si­ze kah­val­t›­da ve­re­ ce­€i­niz her­ fle­yi yi­ye­rek ka­n›t­la­ya­bi­li­rim...” “Se­nin ha­yat­ta ka­la­bil­men bir mu­ci­ze. Yu­var­lan­ d›k­tan son­ra ya­fla­man im­kân­s›z­d› ama sen ba­flar­ d›n. Tanr›’n›n bir lüt­fu, se­nin ya­fla­man. Bu ara­da, am­cam kah­val­t›­m› ha­z›r­la­m›fl­t› ve ya­vafl ya­vafl ye­me­mi söy­le­me­si­ne ra€­men, he­men­ ce­cik bi­tir­mifl­tim ye­me­€i­mi. Am­ca­ma; “Ben ak­l›­m› yi­tir­me­dim, de­€il mi?” di­ye sor­dum. “Ha­y›r...” “Pe­ki, ke­mik­le­rim­de k›­r›k var m›?” “Ha­y›r, hep­si sa€­lam...” “O za­man, bey­ni­me ve ka­fa­ma bir ­fley­ler ol­du?” “Ne­den böy­le dü­flün­dün?” “Biz dün­ya­n›n yü­zü­ne ç›k­ma­d›k, de­€il mi? O za­man ben ke­sin­lik­le ak­l›­m› yi­tir­mifl ol­ma­l›­y›m. Çün­ kü rüz­gâr es­ti­€i­ni ve deniz ko­ku­su­nu his­se­di­yo­rum.

51

fiu an­da gü­nefl ›fl›k­la­r›­n› gö­rü­yo­rum. Ne­ler olu­yor am­ca?” “Ak­l›­n› yi­tir­me­din, Axel. K›­sa za­man son­ra her­ fle­yi an­laya­cak­s›n...” “Öy­ley­se he­men gi­de­lim!” “fiim­di ol­maz, ye­€e­nim. He­nüz tam iyi­lefl­me­di­€in için aç›k ha­va sa­na do­ku­na­bi­lir.” “Na­s›l? Aç›k ha­va­ m›?” “Evet, rüz­gâr­ da kuv­vet­li esi­yor­du. Bi­raz sab­ret­ men ge­rek. Se­nin iyi­lefl­me­den yo­la ç›k­man, da­ha bü­yük so­run­la­ra yol açar ve za­man kay­be­de­riz. Bu yol­cu­luk ol­duk­ça uzun sü­re­ce­€e ben­zi­yor.” “Han­gi yol­cu­luk?” “Bu­gün bi­raz din­len. Ya­r›n yel­ken aça­ca­€›z.” “Ne! Yel­ken mi?” Am­ca­m›n söz­le­ri be­ni iyi­ce hey­ecan­lan­d›r­m›flt›. Ça­bu­cak gi­yin­dim. Am­ca­m›n söy­le­di­€i gi­bi rüz­gâ­ r›n flid­de­ti­ni dü­flü­ne­rek üze­ri­me bir bat­ta­ni­ye al­d›m ve d›­fla­r› ç›k­t›m. Ifl›­€› unut­mufl göz­le­ri­mi aç­mak­ta zor­lan­d›m. Se­vinç 盀­l›­€› at­mak­tan ala­ma­d›m ken­ di­mi... Pre­fö­sör ba­na dö­ne­rek;

52

“Evet... Ben­den ön­ce bafl­ka bir bi­lim ada­m›­n›n bu­ra­y› zi­ya­ret ede­ce­€i­ni san­m›­yo­rum. Bu yüz­den bu de­ni­zin ad›­n› Lin­derb­rock De­ni­zi ko­yu­yo­rum.” dedi. Bu, hay­ret ve­ri­ci bir olay­d›. Dün­ya­da­ki gi­bi k›­y›­la­r›, yük­sek ka­ya­la­r› olan ger­çek ve ucu bu­ca­€› gö­rün­ me­yen bir de­niz ayak­la­r›­m›n al­t›n­day­d›. Ay’dan kat kat üs­tün bir ay­d›n­lat­ma kay­na­€› olan, çok güç­lü, par­lak ve bem­be­yaz bir ›fl›k, su­yun üs­tün­de fle­kil­ler çi­zi­yor­du. Bu ›fl›k, elek­trik­ten bafl­ka bir ­fley ola­mazd›. Gök­yü­zü di­yebi­le­ce­€i­miz te­pem­de­ki kub­be­de, bu­lut­lar de­€i­flip du­ru­yor­du. Ifl›k, bu­lut­la­ra aca­yip bir et­ki ya­p›­yor­du. Man­za­ra­ya ba­kar­ken, bu yer al­t› de­ni­zi­nin han­gi je­olo­jik za­man­da olufl­tu­€u­nu tah­ min ede­mi­yor­dum. San­ki dün­ya­da de­€il ­de Ura­nüs ya ­da Nep­tün gi­bi ya­ban­c› bir ge­ze­gen­de do­€aüs­tü olay­la­ra fla­hit olur­mufl­ça­s›­na flafl­k›n ve kork­mufl­tum. Ka­ran­l›k­lar ve dar tü­nel­ler için­de, k›rk gün­den faz­la kal­d›k­tan son­ra böy­le­si bir man­za­ray­la kar­fl›­ l›fl­mak müt­hifl ra­hat­lat­t› bi­zi. Be­nim için et­raf­ta­ki her­ fley ola­€a­nüs­tü gü­zel­lik­tey­di. Am­cam ise her­ fley

53

nor­mal­mifl gi­bi dav­ra­n›­yor­du. Am­ca­ma yü­rü­ye­bi­le­ce­€i­mi söy­le­dim ve bir­lik­te k›­y›­ya in­dik. Sol ta­raf­ta, üst üs­te ç›k­m›fl ka­ya­lar de­rin bir uçu­rum iz­le­ni­mi ve­ri­yor­du. Te­pe­den yan­la­ra do€­ru akan su­lar ­da bu uçu­ru­ma ça€­la­yan özel­li­€i ka­t›­yor­du. Befl yüz met­re ile­ri­de, hiç bek­len­me­dik bir man­ za­ray­la kar­fl›­lafl­m›fl­t›m. Dik bir ya­ma­c›n üs­tün­de de­va­sa bü­yük­lük­te, ha­re­ket­siz du­ran a€aç­lar­dan olufl­mufl bir or­man var­d›. Am­cam flafl­k›n­l›­€›­m› far­k e­de­rek: “Bu­ra­s› bir man­tar or­ma­n›. Bu­ra­daki, man­tar­lar on-on iki met­re yük­sek­li­€in­de, a€aç­la­r› an­d›­ran ya­p›­da­lar.” de­di. Bu or­ma­n›n ar­ka­s›­n› me­rak et­tim. Ama man­tar or­ma­n›­n›n içi çok so­€uk­tu ve da­ya­na­ma­ya­ca­€›­m›­z› dü­flü­ne­rek de­niz ke­na­r›­na dön­düm. Bu or­man, bun­dan son­ra gö­re­cek­le­ri­mi­zin bir ifla­ re­tiy­di. ‹le­ri do€­ru bak­t›­€›­mda, yer­yü­zü­nde “e€­rel­ti ot­la­r›” di­ye adland›r­d›­€›­m›z, bah­çe­le­ri­miz­de bu­lu­ nan kü­çük bit­ki­ler var­d›. Fa­kat bü­yük bir fark­la; bu kü­çük ot­lar yer al­t›n­da, dev bi­r çam a€a­c› ka­dar

54

yük­sek­ti. Am­cam bun­la­r›n, Dün­ya’­n›n ikin­ci ça­€›n­ dan kal­ma ol­du­€u­nu aç›k­la­d› ve be­ni ya­n›­na ça­€›­ ra­rak: “Her ye­ri dik­kat­li­ce iz­le, Axel! Da­ha ön­ce hiç­bir bil­gin, öm­rü bo­yun­ca böy­lesine muhteflem man­za­ ra­lar­la kar­fl›­lafl­ma­m›fl­t›r.” dedi. “Evet, hak­l›­s›n am­ca.” de­dim. Am­cam gü­lüm­se­ye­rek; “Bel­ki­ de bu­ra­da bir hay­va­nat bah­çe­si var­d›r.” de­di. “Na­s›l ya­ni?” “Axel, üs­tün­de yü­rü­dü­€ü­müz top­rak­ta­ki ke­mik par­ça­la­r›­n› far­k et­me­din mi?” “Ke­mik­ler mi? Aman Tanr›’m! ‹lk ça€­da­ki hay­van ke­mik­le­ri bun­lar!” di­ye ba­€›r­d›m. He­men ke­mik­le­ri in­ce­le­ye­bil­mek için ye­re e€il­dim. “Bu ba­cak ke­mi­€i, de­lo ca­na­va­r›­n›n en bü­yü­ €ü­ne ait. Bu da bir mas­te­do­nun alt çe­ne­si. Evet am­ca, il­kel hay­van­lar bu­ra­da ya­fla­m›fl­lar. Ama ya hâ­lâ bu­ra­lar­daysalar? Ya flu ka­ya­la­r›n ar­d›n­da bu ca­na­var­lar­dan var­sa?” Et­raf­ta hiç­bir ha­re­ket ol­ma­sa­ da bu dü­flün­ce

55

be­ni kor­ku­tu­yor­du. K›­y›­da, bir ka­ya­n›n üze­ri­ne otu­rup dü­flün­me­ye bafl­la­d›m. Çev­re öy­le­si­ne ta­n›­d›k­t›­ ki san­ki bi­raz­dan bir ge­mi be­li­re­cek ve biz ona at­la­y›p yol­cu­lu­€u sür­ dü­re­cek­tik. Rüz­gâr ha­fif­le­di. Bey­nim­de bir­çok so­ru var­d›. Sis­le­rin ar­d›n­da ne­ler ol­du­€u­nu, de­ni­zin ne­re­ de bit­ti­€i­ni me­rak edi­yor­dum. Am­cam kar­fl› sa­hi­le ge­çe­bi­le­ce­€i­mi­zi dü­flü­nür­ ken, ben bun­dan emin de­€il­dim. Ge­ce­yi orada ge­çir­dik. Sa­bah kah­val­t›­s›­n›n ar­d›n­dan am­cam: “Ha­z›r­la­n›n! Bu­gün med bafl­l›­yor. Su­lar yük­se­le­ cek, man­za­ra­y› ka­ç›r­ma­y›n!” dedi. Bu söz­le­re çok fla­fl›r­m›fl­t›m. Am­cam aç›k­la­ma­ya de­vam et­ti: “Üs­tü­müz­de­ki bü­yük at­mos­fer­ik ba­s›n­ca ra€­men Ay ve Gü­ne­fl’in At­lan­tik’­te­ki et­ki­si­ni bu­ra­da da gör­ me­miz mü­mkün.” K›­y›­ya in­dik. Bir sü­re son­ra, am­ca­m›n hak­l›­l›­€›­n› an­la­d›k. Su­lar ka­bar­ma­ya, dal­ga­lar k›­y›­ya vur­ma­ya bafl­la­d›. Dal­ga­n›n üs­tün­de­ki kö­pük­ler­den, üç met­re ka­dar bir yük­sel­me ola­ca­€› an­la­fl›­l›­yor­du.

56

“Mü­kem­mel bir olay!” diye ba­€›r­d›m. Am­cam her ­fle­yin do­€al ol­du­€u­nu dü­flü­nü­yor­du ama ba­na ola­€a­nüs­tü ge­li­yor­du. Pro­fe­sör bur­ada ya­fla­nan­la­r›n ak­si­nin bir ka­n›­t›­ ol­ma­d›­€› için fla­fl›r­ma­ n›n an­lam­s›z ol­du­€u ka­n›­s›n­day­d›. Öy­ley­se yer ka­bu­€u­nun al­t›n­da bafl­ka ok­ya­nus­ lar, or­man­lar ol­ma­l›y­d›. Hat­ta de­niz­de fark­l› tür­den ba­l›k­lar bul­mak bi­le müm­kün­dü. Am­ca­ma: “Hay­di am­ca, ol­ta ata­l›m.” de­dim. Am­cam sa­b›r­l› dav­ran­ma­m› ve flu­ an yap­ma­ m›z ge­re­ken da­ha önem­li fley­ler ol­du­€u­nu söy­le­di. Am­cam­dan ne­re­de ol­du­€u­mu­zu ö€­ren­dim. ‹z­lan­ da’dan sekiz yüz yetmifl befl mil uzak­­ta ve seksen sekiz mil de­rin­dey­dik. Pu­su­la­m›z gü­ney­do­€u­yu gös­ te­ri­yor­du. Fa­kat dün­ya­da­ki gi­bi ba­t›­ya do€­ru on dokuz de­re­ce k›rk befl sa­ni­ye­lik bir sap­ma var­d›. Am­cam: “Man­ye­tik bir alan olan Ku­tup, yer­yü­züy­le bi­zim bu­lun­du­€u­muz ye­rin ara­s›n­da ol­ma­l›. Ama man­ ye­tik alan, de­rin bir yer­de de­€il. Çün­kü pu­su­la­n›n ib­re­si Ku­zey Ya­r›m Kü­re­’de ol­du­€u gi­bi kut­bu gös­

57

ter­mek ye­ri­ne yu­ka­r›­ do€­ru dön­dü.” “De­rin­li­€i­mi­zin, ‹s­koç­ya­’n›n da€­l›k ala­n›­n›n al­t›n­ da ol­du­€u­mu­zu gös­te­ri­yor.” de­dim. “Pe­ki, flim­di plan ne? Yer­yü­zü­ne dö­ne­cek mi­yiz?” di­ye sor­dum. “Yer­yü­zü mü? Ha­y›r, yol­cu­lu­€uz he­nüz bit­me­di. De­vam edi­yo­ruz.” “Ama am­ca, bu de­ni­zi na­s›l ge­çe­ce­€iz?” “Bu ok­ya­nu­sun­ da k›­y›­la­r› var­d›r. Yetmifl ila yüz mil ka­dar uzak­ta k›­y›­ya ula­fla­ca­€›­m›­z› sa­n›­yo­rum.” “Evet Axel! Bir ge­ mi­ miz yok. Ama Hans bir sal ya­p›­yor flu an­da.” “Ola­maz! Hans, a€aç­la­r› na­s›l de­vi­re­bil­di ki?” “O, devrilmifl a€aç­ lar­ dan, sa€­ lam bir san­ dal yap­ma­ya ça­l›­fl›­yor. Gel, bir­lik­te ya­n›­na gi­de­lim.” Bir sü­re son­ra, Hans’›n ol­du­€u ye­re var­d›k. Sa­l›n ya­r›­s› ta­mam­lan­m›fl­t› bi­le. Burada öy­le­ çok a€aç var­d›­ ki bir or­du­ya ye­te­cek kadar sal ya­p›­la­bi­lir­di. Son­ra­ki gün, sal ta­mam­lan­m›fl­t›. De­ne­mek için Lin­derb­rock De­ni­zi’­ne b›­rak­t›k. Sa€­lam ol­du­€u her hâ­lin­den bel­liy­di. 13 A€us­tos’ta, er­ken sa­ate kalk­t›k. Bugün sal yol­ cu­lu­€u­muz bafl­la­ya­cak­t›.

58

Sa­la, yel­ken aça­bi­le­ce­€i­miz iki a€aç ve bun­la­ra dik bir a€aç ba€­lan­m›fl­t›. Bat­ta­ni­ye, yel­ken gö­re­vi ya­pa­cak­t›. Her fley nor­mal gi­di­yor­du. Efl­ya­lar sa­la yük­len­dik­ten son­ra sa­at al­t›­da yo­la ko­yul­duk. Am­cam, isim koymak için bu li­ma­n› da unut­ma­ m›fl­t›. Bu­ra­s›­n›n çok gü­zel ol­du­€u­nu dü­flü­ne­rek ‘Gra­ üben Li­ma­n›’ ol­ma­s›­n› is­te­di. Ni­flan­l›­m›n is­mi son­su­za dek bur­ada ya­fla­ya­cakt›. Hans, dü­me­ne geç­ti. Ku­zeyba­t›­dan esen rüz­gâ­r› ar­ka­m›­za ala­rak yo­la ç›k­t›k. Bir sa­at son­ra, am­cam h›­z›­m›­z› he­sap­la­d›: “Bu h›z­la gün­de yetmifl befl mil ya­pa­r›z. Böy­le­ce k›­sa sü­re­de kar­fl›­ya ge­çe­bi­li­riz.” de­di. Çev­re­de, gri bu­lut­lar yü­zün­den ­kas­vet­li bir ha­va var­d›. Elekt­rik ›fl›­€›, sa­l›n iler­ler­ken ar­ka­s›n­dan ç›­kar­ d›­€› kö­pük­le­re yan­s›­ya­rak par­l›­yor­du. K›­sa sü­re son­ ra ka­ra göz­den ta­ma­mıy­la kay­bol­du. Bir­den kar­fl›­m›­za de­ni­zin dört yüz met­re de­rin­li­ €in­de ye­ti­flen, dört yüz at­mos­fer­lik ba­s›n­ca da­ya­ na­bi­len ko­ca­man yo­sun­lar ç›k­t›. De­ni­zin yü­ze­yi­ni ta­ma­mıy­la kap­la­d›lar. Böy­le­si yo­sun­la­r› da­ha ön­ce hiç gör­me­mifl­tim. Yo­sun­la­ra ta­k›l­ma­mak için Hans

59

60

dü­men k›r­d›. Tam bit­ti der­ken, tek­rar bafl­l›­yor­du yo­sun­lar. On­la­r› sey­ret­mek ca­n›­m› s›k­ma­ya bafl­la­ m›fl­t›. Ken­di ken­di­me “Aca­ba, bu yo­sun­lar Dün­ya­’n›n olufl­tu­€u ilk ça€­lar­da na­s›l gö­rü­nü­yor­du?” di­ye dü­flü­nü­yor­dum. Gök­yü­zü­nün ay­d›n­l›­€› ge­ce ya­r›­s›­na ra€­men azal­ma­m›fl­t›. Bu bi­zim için bü­yük bir flans­t›. Ye­mek­ ten son­ra de­rin bir uy­ku­ya dal­m›­fl›m. Gra­üben Li­ma­n›’n­dan ay­r›­l›r­ken, ok­ya­nus yol­cu­ lu­€uy­la il­gi­li bü­tün not­la­r› be­nim tut­ma­m› is­te­mifl­ti am­cam. Bu not­la­r› ak­ta­ra­rak yol­cu­luk hak­k›n­da da­ha çok ay­r›n­t› ve­re­bi­lirim. “14 A€us­tos Cu­ma: S›­cak­l›k otuz iki de­re­ce. Tam ro­ta­m›z­da­y›z. Rüz­gâr yö­nü ku­zey­ba­t›. Sa­l›­m›z h›z­ la yo­lu­na de­vam et­mek­te. Hans ö€­le üze­ri bir ipin ucu­na kü­çük bir et par­ça­s›­n› ta­ka­rak de­ni­ze at­t›. ‹ki sa­at ka­dar hiç­bir so­nu­ca ula­fla­ma­d›. Ama son­ra bir­den ol­ta afla­€› do€­ru çe­kil­me­ye bafl­la­d›. Ol­ta­ y› yu­ka­r› do€­ru çek­me­ye bafl­la­d›k. ‹pin ucu­na bir ba­l›k ta­k›l­m›fl­t›. He­pi­miz he­ye­can­lan­m›fl­t›k. Bu bir mer­sin ba­l›­€›y­d›. Ba­l›­€› bi­raz in­ce­le­dik­ten son­ra bafl­

61

ka bir so­nu­ca var­d›k. Vü­cu­du­nun üst k›s­m› k›l­ç›k­lar­la kap­l›, yu­var­lak ve yas­s› ba­fl› olan kü­çük bir ba­l›k­t›. Mer­sin ba­l›­€› de­nen fa­mil­ya­dan ol­du­€u an­la­fl›­lan ba­l›­€›n difl­le­ri ve kuy­ ru­€u yok­tu.” Am­cam: “Böy­le bir ba­l›­€› can­l› ele ge­çir­mek hay­ret ve­ri­ci ve bir bi­lim ada­m› için an­la­t›l­maz bir onur. Bu hay­ va­n›n so­yu­nun as›r­lar ön­ce tü­ken­di­€i bi­li­nir. Ha­tta de­vo­nik ça€­da bi­le bun­la­r›n fo­sil­le­ri bu­lu­nur.” de­di. “Bu ba­l›k hak­k›n­da bafl­ka ne bi­li­yor­sun am­ca?” “Yer al­t›n­da ya­fla­d›k­la­r› varsa­y›­lan birçok ba­l›k­ tan fark­l› bir tür. Bu, Pterych­tis tü­rün­den. Ama ba­l›k kör!” “Kör mü?” “Ya­ni bu­nun göz­le­ri yok!” He­men ba­l›­€› in­ce­le­me­ye bafl­la­d›m. Am­cam hak­l›y­d›, ba­l›­€›n göz­le­ri yok­tu. Bu ok­ya­nus­ta da­ha bafl­ka ba­l›k­lar­ da ola­bilece­€ini dü­flü­ne­rek ol­ta­y› su­ya b›­rak­t›m. K›­sa sü­re için­de bir­çok Pteryc­tis ve yi­ne so­yu çok­tan tü­ken­mifl Dip­te­ri­dis ba­l›k­la­r›n­dan tut­tuk.

62

Ge­zi­miz da­ha­ da il­ginç­lefl­me­ye bafl­la­m›flt›. Dür­ bü­nü ala­rak in­ce­le­me­ye bafl­la­d›m. Or­ta­l›k ses­siz­di. Gök­yü­zü­ne do€­ru bak­t›m. Her an kar­fl›­ma ko­ca­ man kor­kunç bir kufl ç›­k›p be­ni pen­çe­le­riy­le yu­ka­r› çe­ke­cek­mifl gi­bi gel­di. Ken­di­mi bir an ha­yal âle­min­ de bul­dum. Su­da es­ki ça€ kap­lum­ba­€a­la­r›­n›n ya­ni dev cher­si­tesle­rin yüz­dü­€ü­nü; k›­y›­da ka­ran­l›k­lar içeri­sin­de le­pot­her­jumla­r›n do­lafl­t›­€›­n›; Dün­ya’da­ ki ilk may­mun tü­rü olan pro­to­pit­he­can›n yük­sek ka­ya­la­ra t›r­man­d›­€›­n›; bü­yük ve güç­lü kufl­la­r›n ge­nifl ka­nat­la­r›­n› aça­rak ta­va­na do€­ru yük­sel­di­€i­ni ko­lay­ l›k­la ha­yal ede­bil­dim. Bir an­da, es­ki ça€­la­ra yol­cu­luk yap­m›fl ve bü­tün o ya­ra­t›k­lar­la göz ­gö­ze gel­mifl­tim. Ger­çek Dün­ya’­y› unu­tmufl, bir sa­l›n üze­rin­de bu­lun­du­€u­mu ak­l›m­dan ç›­kar­m›fl­t›m. Am­ca­m›n: “Dik­kat­li ol, Axel. Sal­dan düfl­mek üze­re­sin!” de­me­siy­le ir­kil­dim. Tam dü­fle­cek­tim­ ki Hans ha­ya­ t›­m› kur­tar­d›. Am­cam öf­key­le: “Ne yap­ma­ya ça­l›­fl›­yor­sun, Axel? De­lir­din mi?”

63

diye ba€›rd›. “Affe­der­sin am­ca. Bir­den ken­di­mi bir ha­yal dün­ ya­s›n­da bul­dum. Ama flim­di iyi­yim. Siz­de her ­fley yo­lun­da m›?” “fiim­di­lik hiç­bir so­run yok. Rüz­gâr ve de­niz k›­sa sü­re­de ka­ra­ya var­ma­m›­za yar­d›m­c› olu­yor.” Dür­bü­nü al›p aya­€a kalk­t›m. Fa­kat ka­ra­ya da­ir hiçbir ­fley gö­re­me­dim. “15 A€us­tos Cu­mar­te­si: Et­raf ses­siz ve s›­k›­c›. Karaya dair hiç­bir­ fley yok or­ta­da. De­niz düm­düz.” Am­cam dür­bün­le sü­rek­li çev­re­yi göz­lü­yordu. Öf­ke­li ol­du­€u, as›k su­ra­t›n­dan bel­li oluyordu. Dayanamay›p sordum: “Am­ca, bir so­run mu var?” “Ha­y›r, bu­nu da ner­eden ç›­kar­d›n?” “O za­man sa­b›r­s›z­lan­ma­ya mı bafl­la­d›n?” “Evet, bu da çok nor­mal.” “Ya­vafl gi­di­yo­ruz.” di­yor­dum ki am­cam mü­da­ha­ le et­ti. “Ha­y›r, ya­vafl de­€i­liz. Ama bu de­niz ol­duk­ça bü­yük!” de­di. Am­cam yol­cu­lu­€un ba­fl›n­da yüz mil son­ra k›­y›­ya

64

va­ra­ca­€›­m›­z› söy­le­mifl­ti. Ama iki yüz elli mi­li geç­ti ve hâ­lâ çev­re­de ka­ra gö­rün­me­di. Pro­fe­sö­rün ol­duk­ça ger­gin ol­du­€u­nu far­k e­di­yo­rdum. Bu yüz­den onu ra­hat­lat­ma­ya ça­l›­flt›m: “Am­ca, Ar­ne Sak­nus­sem’in iz­le­di­€i yol­dan iler­le­ di­€i­mi­ze gö­re...” Am­cam sö­zü­mü kes­ti ve ümit­siz bir ses­le: “Aca­ba do€­ru yol­da ­m›­y›z?” dedi. “Ben­ce, yan­l›fl bi­le ol­sa man­za­ra mü­kem­mel. Pifl­ man ol­ma­ya ge­rek yok...” Bu­nu du­yun­ca çok öf­ke­len­di: “Be­nim man­za­ra­ya ih­ti­ya­c›m yok! As­la dö­ne­me­ ye­ce­€im bir ka­rar ver­dim ve bu­nu ba­fla­ra­ca­€›m!” di­ye hay­k›r­d›. Bir da­ha bu ko­nuy­la il­gi­li ko­nufl­ma­d›m. “16 A€us­tos Pa­zar: Yol­cu­luk ay­n› sey­rin­de de­vam edi­yor. Rüz­gâr bi­raz sert esi­yor, de­niz dur­gun. De­ni­ zin de­rin­li­€i­ni ölç­mek için bir bal­ta­y› ip­le ba€­la­ya­ rak iki yüz ku­laç ka­dar de­ri­ne b›­rak­t›k. Ama di­be ulaflama­d›k. Bal­ta­da s›­k›fl­t›­r›l­m›fl gi­bi iz­ler var­d›.” Biz bal­ta­n›n üze­rin­de­ki iz­le­rin ne ol­du­€u­nu an­la­ ma­ya ça­l›­fl›r­ken, Hans el­le­riy­le a€­z›­n› ifla­ret ede­rek

65

bi­ze iz­le­rin difl izi ol­du­€u­nu an­lat­t›. “Na­s›l? Difl izi mi?” di­ye ba­€›r­d›m. Ger­çek­ten de bun­lar difl iz­le­ri ve bun­la­r› ya­pan çok bü­yük bir ya­ra­t›k ol­ma­l›yd›. ‹yi­ce kork­ma­ya bafl­ la­d›k. “17 A­€us­tos Pa­zar­te­si: ‹r­ki­le­rek uyan­d›m. Kor­ku­ yo­rum. Bel­ki­ de ilk ça€­la­ra ait ca­na­var­lar flu­ an et­raf­ta­lar. Oysa ya­fla­yan hiçbir in­san on­lar­dan bi­ri­ni bi­le gö­re­me­di. Sa­de­ce fo­sil­le­flen ke­mik­ler bir­lefl­ti­ rile­rek bil­gi edi­nil­me­ye ça­l›­fl›l­d›.” Da­ha ön­ce, es­ki ça€­dan kal­ma dev bir ya­ra­t›­ €›n is­ke­le­ti­ni, bir mü­ze zi­ya­re­ti s›ras›n­da gör­müfl­tüm. fiim­di, bu dev ya­ra­t›­€›n can­l› ola­bi­le­ce­€i­ni dü­flün­ mek tüy­le­ri­mi di­ken di­ken edi­yordu. Bu olay­dan son­ra, am­cam­ da et­ra­f› kont­rol edi­ yor­du. En­di­flem gi­tik­çe ar­t›­yor­du. Si­lah­la­r› kont­rol et­ti­€im s›rada, de­niz bir­den dal­ga­lan­ma­ya bafl­la­d›. Bir so­run var­d› ve bi­ze do€­ru yak­la­fl›­yor­du. “18 A€us­tos Sa­l›: Nö­bet s›­ra­s› Hans’ta. Uy­kum­dan müt­hifl bir sar­s›n­t›y­la uyan­d›m. Sa­l›­m›z su yüzeyinden otuz met­re yük­sel­di ve ile­ri­ye f›r­la­t›l­d›.” Am­cam:

66

“Ne­ler olu­yor? Ka­ra­ya m› otur­duk?” di­ye ses­len­di. Reh­be­ri­miz yan›t ve­re­me­di. Sa­de­ce çey­rek mil öte­de, su­ya ba­t›p ç›­kan iri bir fle­yi gös­ter­di. “Bu çok tu­ haf bir hay­ van! Bir kap­ lum­ ba­ €a! Ya­n›n­da ko­ca­man difl­le­ri olan bir tim­sah var! Am­ca ne ya­pa­ca­€›z?” “Bak, bi­raz ileri­de ko­ca­man bir ba­li­na!” “Bu­ra­dan uzak­lafl­ma­m›z müm­kün de­€il! Birçok de­niz hay­va­n› var çev­re­de. Bi­ze do€­ru ge­li­yor­lar. Si­la­h›m­la on­la­r› vur­ma­l›­y›m.” “Ha­y›r Axel! Ka­l›n pul­lar­la kap­l› bu ya­ra­t›k­la­ra kur­ flun ifl­le­mez!” Ba­z› hay­van­lar bir sü­re son­ra yok ol­du ama y›­lan ve tim­sah hâlâ sa­l›n çevresindeydiler. Ni­flan al­m›fl atefl ede­ce­€im s›­rada, iki ya­ra­t›k bir­bi­ri­nin üze­ri­ne at›l­d›. Yar­at›k­la­r›n sa­va­fl› s›ras›nda, di­€er yarat›klar da or­ta­ya ç›k­t› . Bu ara­da Hans ba­na “iki” ifla­re­ti yap›yordu . Ya­ni sa­de­ce iki ta­ne ya­ra­t›k var­d›. Am­cam dür­bün­le ba­ka­rak Hans’› do€­ru­la­d›: “Yar­at›­€›n bi­ri, üs­tü­nde kap­lum­ba­€a ka­bu­€u olan bir de­niz y›­la­n›, di­€e­ri ise difl­le­ri tim­sa­h›, vü­cu­

67

du­nun flifl­li­€i kap­lum­ba­€a­y› ve ba­fl› da ker­ten­ke­le­yi an­d›­ran kor­kunç bir ya­ra­t›k.” de­di. Ara­dan uzun za­man geç­me­si­ne ra€­men sa­vafl, kor­kunç t›s­la­ma ses­le­riy­le de­vam edi­yor­du. De­niz ka­bar­d›k­ça ka­ba­r›­yor­du. Biz, eli­miz te­tik­te bek­li­yor­ duk. Bir ara ca­na­var­lar göz­den kay­bol­du. Deniz­de büyük bir gir­dap olufl­tu. Bizi de içine al­mas›n­dan kor­ kuyor­ dum ki y›lana ben­ zeyen canavar bir­ den su üs­tüne ç›k­t›. Yaralan­m›fl­t› ve debelenip duruyor­du. Daha faz­la dayanamad› ve can­s›z bedeni denizin derin­lik­lerinde kayboldu. Ker­ten­keleye ben­zeyen di€er yarat›k ise ortal›kta gözük­müyor­du. “19 A€us­ tos Çarflamba: Bugün deniz dur­ gun. Rüz­ gâr›n h›z­ l› esifli, bizi savafl alan›n­ dan git­ tik­ çe uzak­lafl­t›r­d›. Hâlâ karaya dair bir fl­ ey göremiyoruz.” “20 A€us­ tos Perflembe: S›cak­l›k art­t›. Dokuz mil h›z­ la iler­ liyoruz. Rüz­ gâr kuzey ve kuzey­ do€udan hafif­ çe esiyor. Uzak­ ta, deniz dal­ galar›n›n vurarak ses­ler ç›kar­d›€› bir ada ol­mal›.” Dür­bünü al­d›m, çev­reye iyice göz gez­dir­dim. Ada falan göremedim. San­ ki bir ça€­ layan­ dan geliyor­du ses­ler. Ama öy­le ol­sa deniz ak›n­t›l› olur­du. Bunu denemek için suya bofl bir flifle b›rak­t›m ama

68

ol­du€u yer­de duruyor­du. Hans ö€­leden son­ra saat dört­te tek­rar dire€e t›rmanarak çev­reyi iz­ledi. Sesini çıkar­madan bir nok­ taya do€­ru bakakal­d›. Neler ol­du€unu ö€­ren­mek için am­cam, Hans’a ses­len­di. Hans direk­ten afla€› in­ di ve yine hiç­ bir­fley söy­ lemeden güneyi iflaret et­ti. Bu kez am­cam dire€e t›r­man­d› ve büyük bir çofl­kuy­la: “‹ler­ide gök­yüzüne do€­ru yük­selen bir su sütunu görüyorum.” dedi. “Olamaz! Bir su canavar›y­la daha kar­fl›lafl­mamak için dümen k›r›p yolumuzu de€ifl­tir­meliyiz am­ca.” Amcam bu fikrime karfl› ç›kt›: “Bunun ne ol­du€unu ö€­ren­meliyim. O yöne gidiyoruz.” Am­ cam ve Hans önümüz­ deki teh­ likenin far­ k›n­ da de€il­mifl gibi sakin­diler. Otuz mil kadar iler­ide kocaman ve koyu renk­ li bir canavar havaya su püs­kür­tüyor­du. Biz ona git­tik­çe yak­lafl›yor­duk. Ar­t›k hepimiz kork­maya bafl­lam›fl­t›k. Hans, Danimar­ka diliy­le ‘Home’ diyerek iler­ideki cis­mi gös­teriyor­du. Son­ ras›n­ da am­ cam “Bu bir ada ve püs­ küren sular bizim sad›k suyumuz Hans­ back gibi yer­ den

69

ç›k›p gök­yüzüne yük­seliyor.” dedi. Bu, ca­na­va­ra ben­zet­ti­€i­miz bü­yük bir ada, bir do€a ha­ri­ka­s›y­d›. Elekt­rik ›fl›k­la­r› da gök­yü­zü­ne yük­ se­len su­la­ra vu­ru­yor ve efl­siz bir gökku­fla­€› olufl­tu­ru­ yor­du. Kor­ku­mu­zun yer­siz olu­flu bi­zi çok se­vin­dir­miflti. Ada­ya ya­nafl­t›k­tan son­ra he­men ken­di­mi sal­dan d›­fla­r› at­t›m ve bu ha­ri­ka gü­zel­lik­le­ri in­ce­le­me­ye ko­yul­dum. Am­cam­la bir­lik­te et­ra­f› ge­zi­yor­duk. Yer­ ler­de kum ve sün­ger ta­fl› ka­r›­fl›k granit­ler gör­dük. Ay­r›­ca bu­ra­s› öy­le­si­ne s›­cak­t›­ ki san­ki bi­raz­dan eri­yip bu­har­la­fla­cak­t›k. Püs­kü­ren su­ya ter­mo­met­re­yi so­kun­ca, de­re­ce­nin yüz altm›fl üçü gösterdi€ini gör­düm. Her ta­raf kay­ nar suy­la kap­l›y­d›. Ne­de­ni­ni bil­mi­yo­rum ama bu ›s› bi­zi faz­la et­ki­le­me­di. An­cak bil­di­€im bir­ fley var­d›. Bu yol­cu­lu­€un de­va­m›n­da, ter­mo­met­re­nin gös­ter­me­ye gü­cü yet­ me­ye­cek s›­cak­l›k­lar­la kar­fl›­la­fla­cak­t›k. Graüben Liman›’n­ dan alt› yüz yetmifl befl mil, ‹z­ lan­ da’dan da bin befl yüz elli mil uzak­ ta, ‹n­ gil­ tere’nin al­t›n­day­d›k. Buradan ay­r›l›r­ken, bu vol­kanik adac›€a am­cam benim ad›m› ver­di: Axel Adas›. “21 A€us­tos Cu­ma: Axel Ada­s› göz­den kay­bol­

70

du. Bu­gün gök­yü­zü nor­mal de­€il. Ko­yu gri bu­lut­ lar, kü­me­ler hâ­lin­de top­la­n›p de­ni­ze iyi­ce yak­lafl­t›. Gö­rüfl ala­n›­m›z iyi­ce azal­d›. Elekt­rik ›fl›k­la­r› da gri bu­lut­la­r› afl›p bi­ze ula­fla­m›­yor. Gü­ney­de kü­mü­lüs bu­lut­la­r› top­la­nm›fl, sa­va­fla gi­der­mifl gi­bi öf­key­le üze­ri­mi­ze do€­ru ge­li­yor. Yer­yü­zün­de, f›r­t›­na bafl­la­ ma­dan ön­ce bu bu­lut­la­r›n, bu fle­kil­de bi­rik­tik­le­ri­ne dik­kat et­mifl­tim. Sa­l›­m›z de­niz­de ha­re­ket­siz du­ru­yor­. Rüz­gâr durdu. Ne­re­dey­se bir ka­s›r­ga ç›k­mak üze­re.” Am­ca­ma: “Dire€i ve yel­ ken­ leri in­ direlim, f›rt›na geliyor.” dedim. “Kesin­lik­le hay›r! F›r­t›na um­urum­da de€il!” diye hay­k›r­d›. Bu ko­nufl­ma geç­ti­€i s›­ra­da, bir­den bu­har­lar yo­€un­lafl­t›. Gök­yü­zün­de kor­kunç flim­flek­ler çak­ma­ ya, y›l­d›­r›m­lar düfl­me­ye bafl­la­d›. De­niz ola­bil­di­€in­ce ka­bar­d› ve bi­zi or­adan sa­vur­du. Def­te­re bir­kaç sa­t›r ya­za­bil­dim an­cak. S›­k›­ca sa­la tu­tu­nu­yor­duk. Te­pe­miz­de kor­kunç gök­ gü­rül­tü­le­ri ç›­k›­yor, tu­tun­du­€um di­rek git­tik­çe e€i­li­yor­du. “22 A€us­tos Cu­mar­te­si: Din­mek bil­me­yen f›r­t›­na

71

bi­zi h›z­la gö­tü­rü­yor. Bu­lut­lar elekt­rik yük­lü ve s›k­l›k­la atefl top­la­r›­na ben­zer y›l­d›­r›m­lar dü­flü­yor. Ter­mo­ met­re­ye bak­t›m ama sa­y›­y› se­çe­mi­yo­rum. Is› çok yük­sel­di.” “24 A€us­ tos Pazartesi: Bütün efl­ yalar› ve ken­ dimizi sala ba€­lad›k. F›r­t›na git­tik­çe flid­det­leniyor. Gün­ler­dir hiç konufl­muyoruz. Konufl­sak­da bu gürül­ tüde bir­birimizi duyamay›z.” Bir­den bir atefl topu, yel­kene ve dire€e isabet et­ti ve on­lar› inan›l­maz bir flekil­de yük­sek­lere savur­du. Kor­kumuz had saf­haya ulafl­t›. Yirmi befl cm uzun­ lu­ €un­ da bir atefl to­ pu sa­ la do€­ru gel­di. Si­lah­la­r›n onu bir m›k­na­t›s gi­bi çek­ti­€i­ni an­la­m›fl­t›m. Sa­l›n kor­kunç bir fle­kil­de sal­lan­ma­s›y­la aya­€›m si­lah çu­va­l›­n›n al­t›n­da kal­d›. E€er bir sa­ni­ye da­ha aya­€›­m› çek­mek­te ge­cik­sey­dim kor­kunç y›l­ d›­r›m be­ni de al›p f›r­la­ta­cak­t›. “25 A€us­tos Sa­l›: F›r­t›­na de­vam edi­yor. H›­z›­m›z sü­rek­li ar­t›­yor. ‹n­gil­te­re’nin ve Manfl De­ni­zi’nin al­t›n­ dan ge­çip Fran­sa’y› ge­ri­de b›­rak­t›k.” Bun­lar def­terim­deki son yaz›lar­d›. Ney­seki denize düfl­mek­ten son an­da kur­tar­m›fl­t›m onu. Son­ra ka­ya­l›k­la­ra bü­yük gü­rül­tüy­le çarp­t›k. Hans be­ni tut­ma­sa de­ni­ze sav­ru­la­cak­t›m.

72

Ken­di­mi­ze gel­di­€i­miz­de, ka­ya­la­r›n üs­tün­de uza­ n›­yor­duk. Am­cam pu­su­la­n›n ku­zey ucu­nun, bi­zim gü­ney ola­rak bil­di­€i­miz yö­nü ifla­ret et­ti­€i­ni söy­le­di. F›r­t›na bizi, bafl­lad›€›m›z nok­taya geri getir­mifl­ti. Ama buralar­da, Graüben Adas› ve man­tar or­man› görün­müyor­du. Bir süre son­ra am­cam: “Yol­culuk bafl­l›yor, hay­di sala!” diye ses­len­di. Kar­fl› ç›k­mak an­lam­s›z­d›. Efl­yalar› Hans’›n onar­d›€› sala yük­ledik. Bu ara­da, am­ca­m›n vaz­geç­me­si için dua edi­ yor­dum. Pro­fe­sör: “Bi­zi tek­rar bu­ra­ya ge­ti­ren, ka­de­ri­miz. fiim­di her ye­ri da­ha faz­la in­ce­le­me­miz ge­rek.” de­di. Gra­üben Li­ma­n›’n›n da­ha ba­t›­s›n­da ol­ma­l›y­d›k. Yel­ken­ler in­di, tek­rar k›y›ya yak­lafl­t›k. Am­cam­la bir­lik­te içerilere do€­ru iler­ledik. Bir kilomet­re kadar son­ra, yürümek zor­lafl­t›. Et­raf­ta çukur­lar ve küçük tepecik­ler belir­di. Bir­den her yer, göz alabil­di€ine kemik­le doldu. “Bu­ra­da, yir­mi yüz­y›l­l›k bir ta­rih ya­t›­yor ol­ma­l›.” de­dim.

73

Bir­çok mü­ze bu­ra­da­ki ke­mik­le­re kar­fl›­l›k bir ser­vet ve­re­bi­lir­di. Am­ca­m›n yüz ifa­de­si bir­den de­€ifl­ti. Ka­fa­s›­n› ilk ön­ce yu­ka­r› kal­d›r­d› ve ya­vafl­ça afla­€› in­dir­di. He­ye­can­la: “Axel, bu­ra­da bir in­san ka­fa­ta­s› var!” de­di. “Na­s›l? ‹n­san ka­fa­ta­s› m›?” di­ye­bil­dim. fiafl­k›n­l›k­ tan di­li­mi yu­ta­cak­t›m. “Kim bi­lir, flu an kaç bil­gin be­nim ye­rim­de ol­mak is­ter­di!” di­ye hay­k›r­d›. Am­cam, bu ke­mik­ler­le il­gi­li uzun ve s›­k›­c› bir aç›k­ la­ma yap­t›. Ya­r›m sa­at ka­dar ke­mik­le­rin üze­rin­de yol al­d›k. Bir iki ki­lo­met­re son­ra bir or­man be­lir­di. Kar­fl›­m›z­ da, üçün­cü za­ma­na ait de­va­sa bit­ki­ler var­d›. Tü­rü­ ne rast­la­ya­ma­d›­€›­m›z, yer­yü­zün­de ol­ma­yan çam, ser­vi, pal­mi­ye ve da­ha bir­çok a€aç var­d›. Çi­çek­ler renk­siz ve ko­ku­suz­du. Hep­si sol­gun­du. Am­cam tam or­ma­n›n içi­ne ad›m at­m›fl­t› ki ge­ri çek­tim. Çün­kü k›­m›l­da­yan bir fley gör­müfl­tüm. Am­cam or­man­da bir in­san ol­du­€u­nu, flafl­k›n bir ifa­dey­le ba­na söy­le­di. ‹na­n›l­maz­d›. Dört yüz met­re ile­ri­de ko­ca­man bir adam var­d›.

74

75

H›z­l› ad›m­lar­la bu kor­kunç yer­den uzak­lafl­ma­ya bafl­la­d›k. So­la do€­ru iler­li­yor­duk ki yer­de par­la­yan bir ci­sim gör­dük. Am­cam par­la­yan cis­mi eli­ne al­d› ve bu cis­min bir han­çer ol­du­€u­nu söy­le­di. Ama bu han­çer ne am­ca­ma ait­ti ne de Hans’a. Es­ki ça€­lar­da ya­p›l­ ma­s› da im­kân­s›z­d›. Çün­kü çe­lik­ten ya­p›l­m›fl­t›. Pro­ fe­sör cis­mi in­ce­le­dik­ten son­ra: “Bu, al­t›n­c› yüzy›­la ait.” de­di. “Ya­ni bi­ri­si biz­den ön­ce bu­ra­ya gel­mifl!” di­ye he­ye­can­la ba­€›r­d›m. “Aca­ba o in­san bu han­çe­ri ni­çin kul­lan­d›?” “Am­ca, bul­dum! Bu han­çer­le bi­ze bir ifla­ret b›­rak­ m›fl ol­ma­l›.” di­ye­rek çev­re­ye arafl­t›r­ma­ya bafl­la­d›m. Bir sü­re son­ra ifl­te o ya­z›­y› gör­dük. “A. . . S. . . Ya­ni Ar­ne Sak­nus­sem...” Ge­ri dö­nüp efl­ya­la­r› sa­la yük­le­dik ve ifla­re­tin bu­lun­du­€u yö­ne do€­ru yol al­d›k. K›­sa bir yol­cu­luk­ tan son­ra k›­y›­ya var­d›k. Bi­raz yü­rü­dük­ten son­ra kar­ fl›­m›z­da bir ka­ya be­lir­di. Yol ka­pan­m›fl­t›. Am­ca­ma bu yo­lu di­na­mit­le aça­bi­le­ce­€i­mi­zi söy­ le­dim, ka­bul et­ti. Hans bu sert ka­ya­ya bir sü­re ya­r›k aç­ma­ya ça­l›fl­t› ve ba­flar­d›. Ma­€a­ra­dan d›­fla­r› ka­dar uza­nan bir fi­til

76

ha­z›r­la­d›k ve ya­r›­€›n içi­ne yer­lefl­tir­dik. Er­te­si gün, fi­ti­li atefl­le­dim ve h›z­la ora­dan ay­r›l­ d›m. Çok faz­la ses ç›k­ma­ma­s›­na ra€­men, bir­den ka­ya­lar aç›­l›­ver­di. Sar­s›n­t›y­la sa­la ya­p›fl­t›k. Ka­ya­n›n di­€er ta­ra­f› uçu­rum ol­ma­l›y­d› ve de­niz su­yuy­la bir­ lik­te sa­l›­m›z da uçu­ru­ma iler­li­yor­du. Bir­bi­ri­mi­zin se­si­ni du­ya­m›­yor­duk. Çok h›z­l› iler­li­yor­duk. Hans elek­trik lam­ba­la­r›n­dan bi­ri­ni yak­t›. Ka­ran­l›k az da ol­sa ay­d›n­lan­d›. Ama bu uzun sür­me­di ve fe­ner sön­dü. Ha­va ak›­m›­na s›r­t›­m›­z› dön­me­sey­dik bo­€u­la­bi­lir­dik. Dü­flü­yor­duk. Üçü­müz bir­bi­ri­mi­ze s›m­s›­k› sa­r›l­d›k. Bir­den sal bir fle­ye çarp­m›fl gi­bi dur­du. Her ta­ra­f›­m›z ya­ra be­re için­de kal­m›fl­t›. Yol­cu­luk so­na er­me­mifl­ti. Tam “Ra­hat­la­d›k.” der­ken sa­l›­m›z bu de­fa kor­kunç bir h›z­la yük­sel­me­ye bafl­la­d›. Ha­va ba­s›n­c› ve ›s›, ne­fes dar­l›­€›­na ne­den olu­ yor­du. Ara­dan ge­çen bir­kaç saa­te ra€­men, hâ­lâ du­rum ay­n›y­d›. Du­var­lar­dan atefl­ler ç›­k›­yor­du. Is› da­ya­n›­la­cak gi­bi de­€il­di. Her­hâl­de alt­m›fl de­re­ce­nin üs­tün­dey­di. Su da ay­n› fle­kil­de s›­cak­t›. Pu­su­la ç›l­d›r­m›fl­ça­s›­na dö­nü­yor­du. Bü­tün bun­lar dep­rem ifla­re­tiy­di. Ar­t›k so­nu­muz gel­mifl­ti. Dü­flün­ce­le­ri­mi am­ca­ma söy­le­dim.

77

“Ha­y›r Axel, çok da­ha iyi bir du­rum­da­y›z. Dep­ rem de­€il ama sön­me­mifl bir ya­nar­da­€›n için­de­yiz.” de­di. Kim bi­lir han­gi ya­nar­da­€›n için­de, yer­yü­zü­ne do€­ ru yük­se­li­yor­duk. Bir­den çev­re­miz­de kü­kürt alev­le­ri be­lir­di. Bun­lar, pat­la­ma s›­ra­s›n­da or­ta­ya ç›­k›­yor­du. Böy­le bir s›­ca­€a hiç fla­hit ol­ma­m›fl­t›m. Yet­mifl de­re­ ce­yi de afl­m›fl­t›. Yük­se­lip dur­ma­lar sü­rek­li de­vam edi­yor­du. Sa­ya­ma­d›m kaç de­fa dur­du­€u­mu­zu. Ken­dim­den geç­mi­flim. Kül ya€­mur­la­r›, alev, s›­cak, gü­rül­tü... Ne­ler ol­du­€u­nu ke­sik ke­sik ha­t›r­la­ya­bi­li­yor­ dum. Uyan­d›­€›m­da, Hans be­ni ke­me­rim­den tu­tu­yor­du. Di­€er yan­dan da am­ca­ma des­tek oluyordu. Hans ikin­ci kez ha­ya­t›­m› kur­tar­m›fl­t›. Am­cam: “Bu­ra­s› çok s›­cak. Pat­la­ma­lar sü­rü­yor, he­men afla­€› in­me­li­yiz.” de­di. Da­€›n ya­ma­c›n­dan iner­ken saç­ma­l›­yor­dum: “Dün­ya’­y› bir uç­tan di­€er uca do­lafl­t›k. Av­ru­ pa’n›n ak­si ta­ra­f›n­da bir yer­de­yiz.” Aç­l›k­tan ve su­suz­luk­tan bit­kin düfl­müfl­tük. ‹ki sa­at ka­dar yü­rü­dük­ten son­ra, ye­flil­lik bir ala­na gel­dik ve çi­men­lik­te so­€uk bir kay­nak su­yu bul­duk.

78

79

Ka­na ka­na iç­tik. Son­ra ora­da bir ço­cuk­la kar­fl›­lafl­t›k. Tam ka­ça­ ca­€› s›­ra­da, Hans onu tut­tu. ‹lk ön­ce Al­man­ca, son­ ra da bafl­ka dil­le­ri kul­la­na­rak da­€›n ad›­n› sor­du. Ço­cuk “Strom­bo­li” di­ye ya­n›t­la­d›. Do­€u­da, Ka­lam­bil Da€­la­r› var­d›. Ak­de­niz’in or­ta­ s›n­day­d›k. Bu­ra­s› ha­ri­ka bir yer­di. Mey­ve yi­yip su içe­rek ken­di­mi­ze gel­dik. Bu ara­da, Hans’›n yol­cu­lu­€u da ta­mam­lan­m›fl­t›. On haf­ta­l›k üc­re­ti­ni al­d› ve ya­n›­m›z­dan ay­r›l­d›. Strom­bo­li’de bir sü­re din­len­dik. Ora­da­ki ba­l›k­ç›­lar bi­ze çok s›­cak dav­ran­d› ve bi­zi mi­sa­fir et­ti­ler. Son­ra mem­le­ke­te dön­dük. Dün­ya’n›n mer­ke­zi­ne se­ya­hat yap­t›­€›­m›­z›n du­yul­ ma­s›, dün­ya­da bü­yük il­gi ve he­ye­can­la kar­fl›­lan­d›. Gün­ler­ce bi­zim yol­cu­lu­€u­muz an­la­t›l­d›. Ga­ze­te­ler, der­gi­ler hep biz­den bah­set­ti. O yol­cu­luk­tan son­ra, am­cam dün­ya­n›n en mut­ lu bi­lim ada­m›, ben de dün­ya­n›n en mut­lu da­ma­d› ol­dum. Çün­kü ni­flan­l›m­la ev­len­dim. Çek­ti­€i­miz on­ca s›­k›n­t›­y›, çi­le­yi ge­ri­de b›­rak­m›fl ve ün­lü in­san­lar ol­mufl­tuk...

80

Get in touch

Social

© Copyright 2013 - 2024 MYDOKUMENT.COM - All rights reserved.