TOBB Fen Lisesi Berceste Dergisi Ocak Sayısı Flipbook PDF


58 downloads 121 Views 23MB Size

Story Transcript

BERCESTE TOBB FEN LİSESİ E-DERGİ S A Y I 1 - O C A K 2 0 2 3 Irmaklar,coşkunca türküleri yankılanan ırmaklar Nedendir hazin topraklarda kan fışkırıyorsunuz? Gök kubbeyi hayalleri ile süsleyen kuşlar Nedendir beş vakitAksa'da uçmuyorsunuz?


Yazarlar: Atike Nursena KÜÇÜKDEVLET Esmagül KÜÇÜKKEMİKSİZ Fatma Şura YALÇIN Gamze KANDUMAN İbrahim CAN İclal ÇETİN Reyyan ALTAN Reyyan ARDIÇ Rümeysa YILDIRIM Şevval ÇADIRLI Tusem Nur KURT Yunus Emre KARATAŞ Zeynep ÇIRA Zeynep UĞURLU Zeynep Ecrin KÜTÜKÇÜ Zeynep Suğra AKÇİN Editörler: Nesibe Nur AVCI Leyla AKSU Genel Yayın Yönetmeni: Zişan KÖSE Tasarım: Şevval ÇADIRLI Zeynep ÇIRA Zeynep UĞURLU Zişan KÖSE BERCESTE TOBB FEN LİSESİ E-DERGİ TOBB FEN LİSESİ BERCESTE DERGİSİ


EDİTÖRDEN NOTLAR Leyla AKSU Berceste Dergisi Editörü Binbir emekle hazırladığımız Berceste dergimiz yeni sayısıyla sizlerle! Ama bahsedeceğim asıl şey bu değil. Şimdi derginin sonucunu bir kenara bırakıp amacıyla ilgilenme ve bir şeyleri fark etme vakti. Biz bu dergi işine başlarken amacımız insanları bilgilendirmek ve onların iyi olanı fark etmelerini sağlamaktı. Bu amaç doğrultusunda şundan bahsetmek istiyorum: Savaş ve zulüm. Şimdi muhtemelen çoğunuz sıcak evlerinizde, ailenizin yanında, mutlu bir şekilde bu yazıyı okuyorsunuz. Peki, günlük hayatınızda kaç kere hemen yanınızda yaşanan savaşı ya da haberlerde gördüğünüz onca zulmü ve bunlara maruz kalan insanları düşündünüz? Düşünmenin bile tüyleri diken diken ettiği bu durumlar karşısında kaç kez tepki gösterdiniz, bir çözüm yolu bulmaya çalıştınız? Şimdi hepinizi biraz düşünmeye, bu zulme maruz kalan insanları biraz da olsa anlamaya davet ediyorum. Sevgiyle ve özellikle de düşünceli kalın. İyi günler dilerim. 1


TRAVMA Sayfa 4 / PSİKOLOJİ SONOYUN Sayfa 9 / YAZILARDA YAŞADIM İSKELET ÇİÇEĞİ VEAKSOLOTL Sayfa 18 / CANLILAR DÜNYASI TEMELAĞ GÜVENLİĞİ Sayfa 16 / SİBER GÜVENLİK BİR SEVDADIR KUDÜS Sayfa 10 / MESELE ÇÖZÜLEMEMİŞ MATEMATİK PROBLEMLERİ Sayfa 13 / MATEMATİK 2 KRAVATLI KOBAY FARELERİ Sayfa 20 / KARTON KUTU


AVATAR Sayfa 22 / FİLM ÖNERİSİ RÜZGARAFISILDAYAN KADINLAR Sayfa 23 / KİTAP ÖNERİSİ KRİKET Sayfa 24 / SPOR BROWNİE Sayfa 26 / SEÇİLMİŞ LEZZETLER MUHLİSE MUHAMMED Sayfa 29 / RÖPORTAJ SİZDENGELENLER Sayfa 34 3 TÜRK KÜLTÜRÜNDE KIŞ VE YENİ YIL Sayfa 27 / MİTOLOJİ


P S İ K O L O J İ Z e y n e p Ç I R A Günümüz dünyasında milyonlarca çocuk, doğrudan ya da dolaylı olarak, savaş ve terör olaylarının kurbanı durumuna gelmektedir. Hakları ve gereksinimleri savaşın gerekliliklerinin arkasına itilen bu sessiz topluluk, anlam verilemez bir yıkıcılığın getirdiği yok olma korkusuyla karşı karşıyadır. Devletler arasındaki politik çatışmalar, iç hesaplaşmalar ve terör; çocukların ölümlerine, yaralanmalarına ya da sakat kalmalarına neden olmaktadır. Sözü edilen durumlarda birçok çocuk anne-babasını, akrabalarını, arkadaşlarını kaybetmekte; fiziksel, duygusal ya da cinsel istismara uğramakta; okulundan ve diğer sosyal destek yapılarından yoksun kalmaktadır. Savaşlar nedeniyle yiyecek, su, elektrik, yakıt veya tıbbi malzeme gibi temel gereksinimlere ulaşamayan milyonlarca çocuk açlık, hastalık ve yoksulluk içerisinde yaşam mücadelesi vermektedir. Sözü edilen bu zorlayıcı koşulların ya da çeşitli siyasi politikaların baskısı, çocukları evlerinden, yurtlarından ve daha da kötüsü ailelerinden koparak sığınma kampları gibi hiç tanımadıkları yerlerde, belirsizlik içerisinde yaşayan kimliksiz ve belgesiz yabancılar haline gelmeye zorlamaktadır. T R E RAVMA Ö R U H S A L S O R U N L A R İ L E R K A D A Ş L I K A D D İ Y A T İ C D A N 4


Günümüzde yıkıcı savaş koşullarının ortaya çıkarttığı bir diğer olgu ise çocukların fazla dikkat çekmemeleri, az masraflı olmaları, kolaylıkla telkin edilebilmeleri ve feda edilebilir görülmeleri nedeniyle çatışmalarda kullanılabilecek aktif şiddet eylemcileri haline getirilmeleridir. Üstelik çocukları şiddet eylemleri içine çekenlerin onları kaçırdıkları, ailelerinden satın aldıkları ya da kandırıldıklarından söz edilmektedir. Savaş ve çatışmaların yaşandığı kaotik ortamların çocuklar üzerindeki fiziksel ve sosyal etkilerini açıkça görmek mümkündür. Bununla birlikte, savaş ve çatışmaların olumsuz etkilerine doğrudan maruz kalan ya da tanık olan çocukların yoğun korku ve çaresizlik gibi psikolojik sıkıntılardan da yakındıkları bilinmektedir. Bu korkular olayın tekrarlanacağına, yaralanmaya ya da ölüme, yalnız ve savunmasız kalmaya, yaptıkları yanlışlar nedeniyle cezalandırılmış olmaya ya da suçlanmaya ilişkin olabilir. Doğrudan maruz kalmamış olsalar da, radyo ve televizyon gibi çeşitli yayın organlarında yer alan savaş haberleri nedeniyle dünyanın güvensiz ve örseleyici bir yer olduğu mesajını alan çocuklar da benzer korkular yaşayabilirler. 5


Korku, bireyin kendini tehlikelerden korumasını ve hayatta kalmasını sağlayan zihinsel bir mekanizma olarak işlev görür. Ancak, bu korku başa çıkılamayacak kadar şiddetli bir hal aldığında bireyin zihnine ayrıntılı bir şekilde kazınan tehdit edici durum artık onun için travmatik bir yaşantı niteliği taşır. Bu bağlamda; yoğun korku, güvensizlik ve çaresizlik duygularıyla başa çıkmada bilişsel ve duygusal yetileri henüz oldukça kısıtlı olan çocuklar için savaş yaşantılarının travmatik bir etki yaratacağı söylenebilir. Travmatik yaşantılar çocukların normal gelişim seyirlerini olumsuz yönde etkiler ve kesintiye uğratır. Travma nedeniyle normal gelişim seyirleri kesintiye uğrayan ve güvensizlik ortamı içerisinde yetişen çocukların yetişkinlik dönemleri de risk altındadır. Süregiden travmatik yaşantılar içinde büyüyen çocuklardan ileride psiko-sosyal açıdan sağlıklı birer yetişkin olmaları beklenemez. Savaş Yaşantısına Bağlı Travma Tepkileri Savaş travmasına maruz kalan çocuklar, travma sonrası stres bozukluğuna işaret eden ve uygun şekilde ele alınmadığında ısrarcılığını sürdürerek gelişimi olumsuz yönde etkileyebilecek olan birtakım tepkiler gösterebilirler. 6


Örneğin; yakın bir aile üyesinin, akrabanın, arkadaşın veya öğretmenin kaybı söz konusu ise çocuğun bir üzüntü ve yas sürecine girmesi kaçınılmaz olacaktır. Bununla birlikte yer ve düzen değişiklikleri, alışkanlıkların ve ritüellerin engellenmesi, eşya ve oyuncakların kaybı, evinden, okulundan, sokağından uzaklaşmış olma ve maddi yoksunluklar da çocuğu daha güçsüz ve güvensiz bir hale getirerek üzüntü ve yas duygularına yol açabilir. Öfke ve huzursuzluk da travma sonrasında görülen olağan tepkilerdendir. Çocuk, doğrudan olayın sorumlularına öfkelenebileceği gibi, olay karşısında kendisini korumakla yükümlü tuttuğu yetişkinleri de bu görevlerinde yetersiz kaldıkları için suçlayabilir. Diğer yandan, hedefine yöneltilmemiş olan öfke duyguları, çocuk tarafından en yakınlarına yansıtılabilir. Çevresindeki yetişkinlere, topluma ve kurumlara karşı güvenini yitiren çocuk, yaşadığı kuşku ve yabancılaşma nedeniyle, hiç kimsenin kendisini anlayamayacağını düşünebilir. 7


Savaşın neden olduğu travmanın ardından çocuklarda gözlenebilecek bir diğer durum ise kendini suçlamadır. Küçük çocuklar başlarına gelen olayların ya da yaşadıkları kayıpların kendi hatalarından kaynaklandığını düşünebilirler. Daha büyük çocuklarda ise “Bunu önlemek için bir şeyler yapmalıydım.” şeklindeki düşüncelere sıklıkla rastlanır. Bununla birlikte, diğerlerinin öldüğü bir durumdan kurtulmayı başaran çocuk ya da ergenler, kurtulamamış olan kurbanlara karşı vicdan azabı ve suçluluk duyabilirler. Savaş yaşantısına bağlı travma sonrası stres bozukluğunun diğer belirtileri arasında tedirginlik, gerginlik, irkilme durumları, huzursuzluk, öfke patlamaları ve saldırgan davranışlar sayılabilir. Bunların yanı sıra, olayla ilgili istenmeyen düşüncelerin zihinde canlanması ve olay tekrar yaşanıyormuş hissi de sıklıkla görülen durumlar arasındadır. Ayrıca, dikkat etme ve sürdürme güçlükleri, uyku bozuklukları ve kabuslar, iştah değişiklikleri ve nedeni belirlenemeyen bedensel şikayetler de görülebilir. Travmatik olayı hatırlatan ipuçları karşısında sıkıntı yaşayarak bunlardan kaçınmaya çalışma, ilgilerde azalma, duyumların uyuşması, hissizlik ve geleceğe yönelik korkular da sıkça görülen belirtiler arasındadır. Ayrıca, travmatik olayın yarattığı gerginliğin hafifletilmesi amacıyla madde kullanımı gibi riskli davranışlara yönelme durumlarına da rastlanabilir. Çocuk ve ergenlerin savaş sonrasında gösterdikleri travma tepkileri genel anlamda benzerlik göstermekle birlikte, her yaş grubunun gelişimsel özelliklerine bağlı olarak bu tepkilerin ortaya çıkış biçimlerinde birtakım farklılıklar gözlenmektedir. İzleyen bölümlerde okul öncesi dönem çocuklarının, okul çağı çocuklarının ve ergenlerin travma yaşantıları sonucunda gösterebilecekleri tepkiler daha detaylı olarak tartışılmaktadır. 8


Z e y n e p U Ğ U R L U Uykumdan bir anda uyanmış, yatağımda otururken gözüm odadaki masaya takıldı ve aklımda bir sahne canlandı. * 3-4 yaşlarında bir çocuk, annesi bir anda kendisini masanın altına girdirip oradan asla çıkmamasını tembihlediği için masanın altında oturuyor ve çevresinde olanları izliyordu. Akşam saatlerinde kim olduğunu bilmediği, garip giyinişli, ellerinde kendi oyuncaklarının çok daha büyüklerini tutan adamlar evlerine girmişti. Anne ve babası adamların karşısında korkuyor gibi görünüyorlardı. Oyun için rol yaptıklarını düşündü. Arkadaşlarıyla oynadığı askercilik oyunlarına benziyordu ama o oyunlarda bu kadar kötü hissetmiyordu. Adamlar oyuncakları annesi ile babasına doğrulttu ve çok yüksek bir ses çıktı. Çocuk şaşırdı çünkü kendi oyuncaklarıyla oynarken bu sesleri kendi ağzıyla çıkarıyordu. Anne ve babası yere düştü, adamlar gitti. Çocuk, anne ve babasının oyun oynamayı sevmediğini düşünüyordu ama şimdi karşısında oynuyorlardı. Kendisiyle hiç oyun oynamamışlardı, bu yüzden biraz kızdı. Sonra oyunun bitmesini, anne ve babasının kalkmasını, annesinin masanın altından çıkabileceğini söylemesini bekledi. Hiçbir şey olmadı. Oyun bitmedi çünkü oyun çoktan bitmişti. * Masanın üstündeki çocukluk resmime baktım. O çocukla ne kadar da benziyorduk. Bu kadar benzememiz normal miydi? O çocuk kimdi ve neden benziyorduk? Tüm gece bunları düşünmekten uyuyamadım. * Adam, çocukken yaşadığı şok ile hafıza kaybı geçirdiği için o çocuğun kendisi olduğunu hiçbir zaman bilmedi, hiçbir zaman buna inanmak istemedi. SON OYUN Y A Z I L A R D A Y A Ş A D I M Z e y n e p U Ğ U R L U 9


Sina Çölü'nden Filistin sahrasına uzanan ve Kudüs'te mihraklaşan¹ görkemli ilahi dekor, buralarda çağlayan üç dinin de nehir yatağıdır. Barış içinde yaşamaya çalıştıkları kutsal topraktır. Hem Museviler hem Hristiyanlar hem de Müslümanlarca muhteremdir, mutahhardır², şeriftir Kudüs. Hz. Yakup ve oğullarının, Hz. Musa'nın, Hz. Davud ile oğlu Süleyman Peygamber’in, Hz. İbrahim ve oğullarının hikayesi, yani milletlerin tarihi bu havzanın kitaplaşan zemininde geçmiştir. Allah'ın kitaplarından haberler taşır Kudüs. Bir müjdedir Kudüs, aynen Miraç gecesi yine Kudüs'te nazil olan Bakara Suresi'nin son iki ayeti gibi. İnsanoğlunun haritası Kudüs'te başlar. Hz. İbrahim aracılığıyla Mekke'ye taşınan bu nurani harita, İsrâ Gecesi'nde, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile göklere bağlanmıştır. Kudüs'ün bir ucu göklerdedir. Sevgili Peygamberimiz’in Miracı, Kudüs'ü ve Mescid-i Aksa'yı bir gök merdiveni eylemiştir. Burası insanlığın ilk kıblesidir. Kıble, yani mıknatıs, kalpleri kendine çeken, yönelten, kalpleri kendine doğrultan istikamet... Ziyaret. Dolayısıyla biz Kudüs derken, çok daha büyük, çok daha kuşatıcı, bir büyük kaderden bahsediyoruz. K U D Ü S Y u n u s E m r e K A R A T A Ş Mihrak: Odak Mutahhar: Temiz, temizlenmiş B i r S e v d a d ı r M E S E L E 10


Nice savaşlardan, işgallerden, bozgunlardan, katliamlardan, sürgünlerden, hasretlerden, siyasetlerden sonra, insanların kul olduğunu mecburen kabullenecekleri, hatırlayacakları o din gününde, basamaklarına yönelecekleri bir gök merdiveni, istiğfar ve pişmanlık kapısı olarak Kudüs; ''Nebiler birbiriyle kardeştir.'' diyen Hz.Resulullah Efendimiz’in, kardeşlerinin diyarıdır. Ama ne oldu o mukaddes diyara? Ne oldu o aziz hatıralara? Siyonizm'in* ağır zulmü altında kan ve gözyaşına batıyor yüz yıldır. Oysa Kudüs, adı üstünde tertemiz bir selamet yurdu olarak insanlığa bahşedilmişti. Ne acı ki İsrail'in ırkçı terörü ile bugün bu mukaddes beldenin hem Hristiyan hem Müslüman halkı darmadağın edilmiştir. Kendi ülkelerinde köle rejimine tabi tutulan Filistinli Müslümanlar, tüm dünyanın gözü önünde ve dünya mahkemelerinin aldığı men edici kararlara rağmen, İsrail'in nefret dolu zulmüne uğramaktadır. Şair dizelerinde şöyle anlatıyor bu zulmü: Irmaklar, coşkunca türküleri yankılanan ırmaklar Nedendir hazin topraklarda kan fışkırıyorsunuz? Gök kubbeyi hayalleri ile süsleyen kuşlar Nedendir beş vakit Aksa'da uçmuyorsunuz? Siyonizm: XIX. yüzyıl sonlarında çeşitli ülkelerde Yahudilerce ortaya atılan, Filistin’de bağımsız bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan akım. 11


Kur’an’ın anlattığı Kudüs mukaddestir. Bu yüzden ancak sokaklarında Kur’an yaşanan bir ümmet Kudüs’e muhafız olabilir. Müslümanlar ölmediyse o Selahaddin yeniden gelecek ve Kudüs’ün ezanlarını Tel-Aviv de dinleyecektir. Ama bu gidişle bu zor gibi duruyor. Neden mi? Kudüs'teki zulmün en ağır sorumlusu bizleriz. Müslümanlar davalarını sükunet ile mi koruyor? Yeniden ümit lazım bize derken akıllara şu ayet-i kerime geliyor: "Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz." (3/139). Zaten biz Müslümanlar için, mübarek beldelerimizi korumak imkan değil, iman meselesidir. Sen mi nazlısın, ben mi anlamam, bilmem Bir garip sevdadan sana bahsetmem. Nakış nakış işledim toprağına canımı Ömer'den ahir Eyyubi, ahiren Asım'ın nesli Gür sedalar dinmesin ey Aksa Mescidi! Kalk ve doğrul! Semaya yüksel yeniden Simalar aşina olsun varlığına bugünden Nebatat çiçek açsın kanlı dikenlerinden İslam’sın sen! Yedi ceddin Müslüman Gözyaşların kurusun ey Filistin! Ey başı dik dostum inelim meydanlara, Yeniden doğsun güneş haykıralım bir daha! Asla! Mağlup olmayız asla imanımızla Ya Sabr-ı Cemil! Ey Beyt-ül Makdis ! Batan güneş doğar bizsiz ya da sizsiz! 12


İkiz Asal Varsayımı Alphonse de Polignac (1826-1863) bir Fransız matematikçidir. Bilim ve mühendislikte uzmanlaşmış ve Paris Politeknik Enstitüsüne kabul edildiği yıl (1849) İkiz Asal Varsayımı’nı sunmuştur. Asal sayılar kendisinden ve 1'den başka böleni bulunmayan sayılardır. İkiz asal sayılar ise aralarındaki fark 2 olan asal sayılardır. Örneğin (3, 5), (5, 7), (11, 13), (17, 19), (29, 31), (41, 43), (59, 61), (71, 73), (101, 103), (107, 109), (137, 139) çiftleri ikiz asal sayılardır. Asal sayıların sonsuz olduğu Öklid tarafından kanıtlanmıştı. Peki, ikiz asallar sonsuz mudur? Viggo Brun, Norveçli bir profesör, matematikçi ve sayı teorisyeniydir. Viggo Brun, ünlü " eleme metoduyla" bir x sayısından küçük ikiz asal sayıların sayısının, x/(log)2’den küçük olduğunu göstermiştir. Sayılar büyüdükçe birbirlerinden giderek uzaklaşırlar. Örneğin, ilk 10 sayı içerisinde 4 asal sayı vardır(2,3,5,7), yani yüzde 40’ı asaldır. Ancak ilk 100 sayı içinde 25 tane asal sayı olduğunu görürüz. Bu da yüzde 25’i anlamına gelir. 1001 ile 1100 arasında yalnızca 16, 100001 ve 100100 sayıları arasında da sadece altı tane asal sayı vardır. 10 basamaklı sayıların tamamını ele aldığımızda bu sayıların yalnızca yaklaşık yüzde 4’ü asaldır. Sayılar evrenine girdikçe asal sayılar giderek daha seyrek hale gelse de, başka bir ikiz asal çifti karşımıza çıkar. Örneğin; 1129’dan sonra gelen 21 sayı içinde ikiz asal çifti bulamazsınız, sonra aniden 1151 ve 1153 asalları ortaya çıkar. Çok büyük ikiz asallar vardır fakat en büyüğünün ne olduğu, sonsuz olup olmadığı bilinmiyor. Ancak ikiz asalların sonsuz tane olduğunu düşünülmekte. İşte bu varsayım, sayılar teorisinde ifade edilmesi kolay ancak kanıtlanması son derece zor olan o cezbedici ve en eski problemlerden biridir. ÇÖZÜLEMEMİŞ MATEMATİK PROBLEMLERİ 13 Ş e v v a l Ç A D I R L I - R ü m e y s a Y I L D I R I M M A T E M A T İ K


4 üzeri -s…n üzeri -s Euler, bu şekilde zeta fonksiyonunun sonsuz bir çarpıma eşit olduğunu gösterdi. Bu sonsuz çarpımın terimleri asal sayılardı. Ancak bu fonksiyon sadece 1’den büyük olan s sayıları için geçerliydi. Riemann Zeta Fonksiyonu Bu fonksiyon ile Riemann 1’den daha büyük sayılar için, Euler’in fonksiyonuyla aynı olan fakat daha iyi tanımlanmış bir fonksiyon bulmuş oldu. Euler’in zeta fonksiyonunu alıp karmaşık sayıları da içerecek şekilde genişletti. Fonksiyon bu yeni haliyle ‘Riemann zeta fonksiyonu’ olarak bilinir. Belirli bir sayıya kadar kaç asal sayı olduğunu tahmin etmek, Riemann zeta fonksiyonunun hangi değerler için sıfır olduğuna bağlıdır. Fonksiyon tüm negatif tam sayılar için 0 eder. Ancak bu asal sayıların nasıl dağıldığı sorusuna cevap vermez. Bu nedenle önemsiz (trivial) sıfırlar olarak adlandırılır. Fonksiyonu ayrıca x= 0 ile x=1 arasındaki kritik bölgede sonsuz sayıda sıfır yapan değer vardır. Bugün Riemann hipotezi diye anılan ve matematik tarihinin çözülememiş en büyük problemi olan sav, bu değerlerin hepsinin karmaşık düzlemde x=1/2 doğrusu üzerinde olup olmadığı sorusudur. Riemann kurala uyduklarından emin olmak için ilk kontrolleri manuel olarak kendisi yaptı. 1986’da Riemann zeta fonksiyonunun bir buçuk milyar sıfırının x=1/2 doğrusu üzerinde olduğu doğrulandı. ZetaGrid çalıştırdıktan sonra, Riemann fonksiyonunun ilk 100 milyar sıfırının istisnasız bu çizginin üzerinde olduğu bulundu. 14


Collatz Problemi Lothar Collatz, 1932 yılında ilk başta basit bir hesaplama gibi görünen bir problem ortaya attı. Bu probleme göre; herhangi bir sayı seçin, eğer sayı tekse 3 ile çarpıp bir ekleyin, sayı çiftse 2’ye bölün. Sonra sonucunuza yine aynı kuralı uygulayın. Collatz varsayımı, hangi sayıyla başlarsanız başlayın sayıların sonunda 4,2,1... döngüsüne gireceğini söylüyor. Lothar Collatz döngüyü fark eden ilk kişiydi ancak kendisi ne varsayımını kanıtlamayı ne de bir karşı örnek bulmayı yani 1 ile bitmeyen bir sayı döngüsü bulmayı başardı. Collatz hayatı boyunca bu varsayım hakkında kayda değer bir şey yayınlayamadı. Collatz probleminde şimdiye kadar süper bilgisayarlar yardımıyla 27 katrilyona kadar olan tüm sayılar test edildi ancak yine de ne doğruluğu ne de yanlışlığı kanıtlanamadı. NP Problemlerinin Gerçekte P Problemleri Olup Olmadığı Bilgisayarlar algoritmalarla çalışmaktadır. Bazı algoritmaları gerçekleştirmek sadece mikrosaniyeler alırken, bazılarını gerçekleştirmek bugünkü hızla bile milyarlarca yıl alır. Algoritmaların farklı süreler içerisinde gerçekleşmesi bu algoritmanın ne kadar verimli olduğuna bağlıdır. Adım sayısının n’in bir kuvveti gibi olduğu bir algoritmanın “polinom” zamanda çözüleceği söylenir. Bilgisayarlar bu tür problemleri kolayca halleder. Verilen iki sayının EKOK'unu(en küçük ortak kat) bulmak, bir sayının asal olup olmaması, dört işlem aritmetik hesapları P problemleridir. Ancak bazen problemlere ne yapay zeka ne de insan zekasının cevap veremediği zamanlar vardır. Bu problemlere NP problemleri adı verilir. Yani P sınıfındaki her problem NP sınıfındadır, çünkü polinom zamanda çözümü bulmak kendi kendisinin doğrulamasıdır. P=NP durumunun doğrulanması demek bütün internet güvenliğinin altüst edilebileceği demektir çünkü şifrelemelerimizin hepsi çok büyük sayıların asal çarpanlara ayrılmasının çok zor olması, yani bu problemin NP olmasına dayanmakta. Goldbach Hipotezi Alman matematikçi Christian Goldbach tarafından 1742 yılında ortaya atılmıştır. Christian Goldbach, hukuk eğitimi de almış, sayılar teorisi konusunda çalışmalarıyla ünlü bir Alman matematikçidir. Goldbach Hipotezi sayılar teorisindeki en eski problemlerdendir. Bilgisayar üzerinde yapılan deneyler tarafından çok büyük sayılara kadar doğrulandığı halde henüz genel kabul görmüş bir ispatı yoktur. Goldbach’in ortaya attığı hipotez şu şekildedir: 2'den büyük her çift sayı, iki asal sayının toplamı şeklinde yazılabilir. Bu hipotezin iki şekilde çözümü yapılabilir. Ya iki asal sayının toplamı şeklinde yazılamayan bir çift sayı bulunmalı ya da her çift sayının iki asal sayının toplamı şeklinde yazılabileceği kanıtlanmalıdır. 15


Siber güvenlik nedir? Siber güvenlik; bilgisayarları, ağları, yazılım uygulamalarını, kritik sistemleri ve verileri olası dijital tehditlerden koruma uygulamasıdır. Kuruluşlar, müşteri güvenini sürdürmek ve düzenleyici mevzuat uygunluğunu karşılamak için verileri güvenceye alma sorumluluğu taşır. Hassas verileri yetkisiz erişimden korumak ve bunun yanı sıra iş operasyonlarında istenmeyen ağ etkinliği nedeniyle kesinti oluşmasını önlemek için siber güvenlik önlemleri ve araçları kullanırlar. Kuruluşlar; çalışanlar, süreçler ve teknolojiler arasında dijital savunma sürecini düzene koyarak siber güvenliği uygularlar. Hazırlamış olduğumuz bu içerikte ise internette gizlilik ve güvenliğimizi arttırmayı ve bilinçlenmeyi sağlamayı amaçlamaktayız. HTTP Nedir? Açılımı “Hyper Text Transfer Protocol” olan HTTP, verici ve sunucu arasında paylaşılan bilginin herhangi bir şifreleme uygulanmadan işleme alınması niteliğini taşır. Yani adresinin başında ‘http://’ bulunan bir web sitesiyle paylaşacağınız bilgileriniz ve genel olarak bilgisayarınız, güvenlik protokolleriyle korunmaz ve dış tehditlere açık hale gelir. Peki ya HTTPS’yi Farklı Kılan Şey Nedir? Bu kavram aynı HTTP gibi bir protokoldür. Farkı ise HTTPS protokolü ile bir siteye bağlandığınız zaman güvenlik önlemleri daha ağırdır ve bilgilerinizin başkaları tarafından görülme olasılığı çok daha düşüktür. Açılımı “Secure Hyper Text Transfer Protocol”dür. HTTP protokolüne sitenin güvenli olduğunu teyit eden SSL sertifikası eklenerek oluşur. Bu sertifika “Secure Socket Layer” yani “Güvenli Giriş Katmanı” olarak bilinir ve Netscape firması tarafından geliştirilmiştir. İki protokol de temelde aynı işi yapsa da HTTPS’de güvenlik ön plana çıkmaktadır. TEMEL AĞ G ÜVENLİĞİ İ b r a h i m C A N S İ B E R G Ü V E N L İ K 16


HTTPS’ye Öncelik Vermemizin Sebepleri HTTP’de paketler şifrelenmemiş bir biçimde doğrudan iletildiği için web sitesine gönderdiğimiz istekler ve aldığımız cevaplar aynı ağa bağlı olan bir başka kullanıcı tarafından bir saldırı yolu ile okunabilir ve değiştirilebilir. Bu saldırıya Man In The Middle (MITM) saldırısı denir. Man In The Middle (MITM) Saldırısı Nedir? Türkçe karşılığı ‘ortadaki adam’ olan MITM saldırısı, istemci ile modem arasında oluşan trafiğin ortasına saldırganın kandırma işlemi uygulayarak girmesi ile oluşur. Saldırı yapılırken oluşan kandırmaya “ARP spoof” yani “ARP kandırması” denir. Burada gerçekleşen olay saldırganın ARP protokolünden yararlanarak kendisini modeme istemci, istemciye ise modem şeklinde tanıtmasıdır. ARP(Address Resolution Protocol) yani “Adres Çözümleme Protokolü” ise bir yerel ağda IP adresi bilinen cihazın MAC adresini bulmak için kullanılır. MITM Saldırısından Korunmak İçin Ne Tür Önlemler Almalıyız? • Sanal Özel Ağ (VPN): VPN’ler, bir saldırganın iletişimi okuma veya değiştirme yeteneğini sınırlayarak web trafiğinizi şifreler. • Web sitesinde bir anormallik sezmemiz durumunda komut istemcisinde ‘arp -a’ komutunu çalıştırarak hangi IP adresleri ile etkileşimde olduğumuzu kontrol edebiliriz. • İki faktörlü kimlik doğrulama: E-postaların ele geçirilmesini önlemenin iyi bir yolu, parolanızın ötesinde ek bir kimlik doğrulama vektörü gerektiren iki faktörlü kimlik doğrulama kullanmaktır. 17


Latince ismi “Diphylleia grayi"dir. Beyaz renkli bu çiçek ıslandığı zaman transparan hale gelerek harika bir görüntüye kavuşuyor. Görüntüsünün değişmesinin sebebi ise renk pigmentleridir. Yapraklar, su ile temas ettiğinde beyaz renkli pigmentler yavaşça kayboluyor. Kuruduğu zaman da tekrar eski halini alıyor. Yapraklarındaki beyaz damarlar kemik gibi göründüğünden dolayı ‘iskelet çiçeği’ adını almıştır. Bu bitki Berberidaceae familyasından 1803 yılında Doğu Amerika ve Doğu Asya’ya özgü bir cins olarak tanımlanmış küçük bitki grubundandır. İskelet çiçeği Çin, Japonya ve Amerika olmak üzere üç bölgede yetişiyor. Boyu 40 santimetre ile 1 metre arasında değişiyor. Dört mevsim ekilebilen ve yetiştirilebilen şeffaf yaprakları olan çiçek, ışıklı ve nemli ortamları seviyor. Yaklaşık 10-14 hafta içerisinde çiçek veren bu çiçek, eşsiz bir güzellik sunuyor. Herkesin evinde yetiştirme şansı olan, bakımı kolay bulması zor olan bu çiçek, tohum olarak Türkiye’de satılıyor. Çok pahalı olmayan tohumlarını evinizde köklerin gelişebileceği kadar bir toprak veya torf içinde dikerek güneş ışınlarının direkt gelmediği bir ortama koyup arada el fısfısı ile sulamak gerekiyor. Tohumlar çimlendiğinde ise güneş alan bir yere çıkarabilirsiniz. Ülkemizde de yetiştirilebilen bu bitki internet üzerinden veya çiçek marketlerinden tohum olarak bulunabilir. Hatta bu çiçeğin özellikleri kullanılarak yazılan bir şarkı bile vardır. İsmi de yine bu çiçekten gelir. E s m agü l K Ü Ç Ü K K E M İ K S İ Z - Z e y n e p E c r i n K Ü T Ü K Ç Ü Torf: Organik bir toprak düzenleyicidir. Köklerin etrafındaki toprağın hava ve nemliliğini düzenleyerek ideal bir büyüme ortamı sağlar İSKELET ÇİÇEĞİ C A N L I L A R D Ü N Y A S I 18


Axolotl sözcüğü, Aztek dili kökenli olan ātl ("su") ve xōlōtl ("kaygan, buruş buruş olan, köle") anlamındaki sözcüklerin birleşiminden gelmektedir. Amfibi yani iki yaşamlı canlılardır. Başkalaşım (metamorfoz) geçirmezler. Neoteni, üreme açısından olgun yetişkin formunda larva özelliklerini korumasına denir. Aksolotllar neotenik canlılardır. Bu nedenle yavru ve yetişkin aksolotlların boyutları dışında fiziksel özellikleri aynıdır. Fiziksel Özellikleri Suda yaşarlar. Ön ve arka ayaklarını kullanarak yürürler. Kafalarının her iki tarafında da tüylü ve çıkıntı şeklinde solungaçlar bulunur. Tüylü solungaçlarını ve yüzgeç şeklindeki kuyruklarını kullanarak yüzerler. Göz kapakları olmayan nadir canlılardandır. Ortalama uzunlukları 23 santimetredir. Altın, siyah, kahverengi ve kahverengimsi yeşil gibi farklı renklerde olabilirler. Ayrıca albino aksolotlar da bulunmaktadır Ortalama 10-15 yıl yaşarlar. Fakat laboratuvar ömürleri 5-6 yıldır. Oldukça zor doyan canlılardır. Ancak suyun sıcaklığı ılıklaştıkça (22 derece civarı) beslenmeleri düzenli bir hal alır (2-3 günde bir). Toprak solucanları, kabuklu karidesler, balık parçacıkları, küçük omurgasızlar, kurbağa yavruları yiyerek beslenirler. Yaşam Alanları Aksolotlların asıl doğal yaşam alanları Meksika Chalco Gölü ve yüksek rakımlarında bulunan tatlı suya sahip dağ gölleridir. Ancak aksolotllar yırtıcı balıkların ortaya çıkması ve habitat kaybından dolayı neredeyse kendi habitatlarında yok olacaklardı. CITES ve IUCN tarafından soyu tükenmekte olan türler listesinde yer almıştır. Bazı Özellikleri Aksolotllar rejenarasyon(yenilenme) yapabilirler beyin, kol, bacak ve diğer tüm organlarını yenileyebilirler. Aynı zamanda embriyoları büyük olan canlılardır. Bu nedenle bilimsel araştırmalarda yaygın olarak kullanılır. Birçok ülkede ev hayvanı olarak da yetiştirilmektedir. AKSOLOTL 19


Beyaz önlük, mavi gömlek, kahverengi pantolon ile gayet normal bir devlet memuruna benzeyen arkadaşımın peşinden hızlı adımlarla yürüyordum. Sayamayacağım kadar çok koridor ve binlerce kapıdan geçtik. Şimdi ise binbir farklı kilit sistemi ile korunan kapının önünde teker teker kilitleri açmasını izliyorum. -Hadi gel, kapı açılıyor. Yavaş yavaş aralanan, elektronik kilit sistemleri ile donatılmış, çağımızın çok ötesinde gibi görünen kalın kapı beni düşüncelerden düşüncelere savuruyor. Kapı tamamen açılmasına rağmen hâlâ karanlık olan odaya girmekte tereddüt etsem de arkadaşım evine girer gibi rahatça adım atınca derin bir nefes verip adımımı atıyorum. Biz girince oda aydınlanıyor ve beklediğimden çok farklı bir şey karşıma çıkıyor. Tüplerin içinde kafalarında başlıklarla her yaştan binlerce hatta milyonlarca insan ve kocaman bir ekran. -Bu gördüğün oda dünyadaki tüm belgelenmemiş bilim çalışmaları için enerji üretiyor. -“Belgelenmemiş” derken? -Paralel evren çalışmaları, zaman yolculuğu, klonlama çalışmaları... Anlarsın ya! -Peki bu insanlar? -İşte asıl bomba da bu! Bu insanlar hür iradeleri ile simülasyonun içinde yaşamayı kabul eden insanlar. Bu insanların beyinleri ekranda gördüğün bu dünyanın içinde yaşıyor. Bu dünyada ömürleri çok daha kısa ve hiçbiri simülasyonda olduklarını bilmiyor. Ayrıca hepsi kendilerine verilen görevlerle o kadar meşguller ki kimsenin oturup gerçekliği sorgulayacak zamanı yok. Haliyle bu evrende felsefeciler de yok, gerçek tanrıyı da tanımıyorlar. Simülasyonun içinde öldüklerinde kaskları çıkıyor ve simülasyonda yaşadıkları hiçbir şeyi hatırlamıyorlar. Eğer simülasyon yaşamına devam etmek isterlerse bambaşka biri olarak devam ediyorlar, eğer kendi hayatlarına dönmek isterlerse de kapı onlara sonuna kadar açık! Gayet insancıl ve zekice bir proje! -Şey, doktor? -Evet? -Her şeyi anladım fakat… Sence… Sence biz de bunlar gibi bir simülasyonun içinde olabilir miyiz? KRAVATLI KOBAYFARELERİ K A R T O N K U T U R e yy a n A R D I Ç 20


-Saçmalama dostum! Bizimki gibi kusursuz bir simülasyon yapacak biri neden bizim simülasyon oyunları ya da bunun gibi simülasyonlar yapmamıza göz yumsun ki? Bu yapılacak en basit hata olurdu. -Haklısın. Kendimi çok aptal hissetmiştim. *** Bu insancıkların beynine girmek kadar eğlenceli şey yok. Neymiş, simülasyonu yöneten kişi simülasyon yapmalarına izin verirse bu hata olurmuş! Hah, kendilerini bizim teknolojimizle bir tutuyorlar herhalde! Yazık, simülasyon yapacak kadar zeki biri bu denli zavallıca bir düşünceye kapılmış. -Efendim! Geçen hafta sinyal alınan bölgede yine kıpırtılar var. Bir grup liseli genç simülasyon ile ilgili teorilerini kanıtlar ile doğrulamaya çalışıyor. -Bırak gitsin. Hatta istersen oraya bir görevli gönder. Çocukların fikirlerini dinlesin. Biraz eğleniriz,ne dersin? -Ama efendim biliyorsunuz ki simülasyonu kanıtlayacak kadar zeki beyinler bu sistemin içine sızabilirler hatta belki de çoktan bunu yapan birileri vardır, dikkatli olmamız gerekiyor. En üst katmana ulaşırlarsa canınızı bile elinizden alabilirler. -SEN KİM OLDUĞUNU SANIYORSUN? Burada kuralları koyan benim ve ne yapmam gerektiğini gayet iyi biliyorum! Bu kudretli görev sadece benim gibi güçlü ve seçilmiş bir dâhiye verilebilir! Ayak takımından bir avuç çocuk bunu elde edemez! *** Bazen, kendini patron sanan kobay farelerini izlemek çok acı veriyor. Doktor ile yaptığımız kısa yolculuk çok keyifliydi. Onu uyandırmak ve birkaç katman üste taşımak çok işime yarardı. Ama uyumayı bu denli isteyen birini zorla kaldırmak bize sadece bir çift kızarmış göz verir. Yine de simülasyondaki genç beyinleri bu besin zincirinin en tepesine çıkarmak için uğraşmaya devam etmeliyim. O üçüncü katmandaki liseli gençler denemeye değer gibi duruyorlar. Belki beni de yöneten bir tanrı keşfederler. Ya da belki daha tanrısından bile haberi olmayan bir şeyler yönettiğini sanan bir ahmak daha… Yine de benim üstümde biri olduğuna eminim. Çünkü ben tanrı olmak için çok acizim. Zaten beni en üste çıkaran da bu farkındalık değil mi? 21


Film, türü bilim kurgu/aksiyon olan 2009 ABD yapımı Avatar filminin devamıdır . 2022 yapımı bir film olan “Avatar:Suyun Yolu” hâlâ vizyonda. 3 saat 12 dakikalık çok uzun bir film ama izleyiciyi hiçbir noktada sıkmıyor. İlk film sinema sektörüne damga vurmuştu, birçoğumuz çok beğenmiştik. Avatar:Suyun Yolu filmi bu kadar araya rağmen konusunu bozmamış ama yeni karakterler ve Pandora'nın yeni bölgeleri ile hikayeyi daha da güzelleştirmiş. İlk filmde hatırlayacağınız gibi ‘Hava İnsanları’ Pandora gezegenine geliyor ve buradaki kaynakları sömürmek için yerel halka baskı yapıyordu. Na'vi halkı insanları Dünya'ya göndermeyi başarmıştı. Suyun Yolu filminde Jake Sully ve Neytiri'nin mutlu bir aile kurduğunu ve çocukları olduğunu görüyoruz. Hikaye işleyişi daha çok bu çocukların gözünden anlatılıyor. Fakat huzur dolu günler hava insanlarının intikam için dönmesiyle sona eriyor ve ardından su halkı olan Metkayina kabilesiyle yaşadıkları maceralar geliyor. Sonu biraz üzücü olsa da çok güzel ve etkileyici bir film. T u s e m N u r K U R T - R e yy a n A L T A N F İ L M Ö N E R İ S İ 22


Bu sayımızda sizlerle “Rüzgâra Fısıldayan Kadınlar” kitabını ele alacağız. İlk olarak kısaca yazardan ve yazdıkları kitaplardan bahsedeyim. Kitabın yazarı Rana Demiriz’dir. Rana Demiriz, şu ana kadar toplam 8 eser kaleme almıştır. Kendisi on yedi yaşına kadar dört roman yazarak Türkiye’nin en genç yazarı olmuştur. Bu dört roman “Gölgedeki Işıklar” adlı seriyi oluşturuyor. Rana Demiriz'in “Rüzgâra Fısıldayan Kadınlar” kitabı ve “Gölgedeki Işıklar” serisinin dışında 3 kitabını– Endülüs’te Bir Hafta, Sarayda Bir Yıl, Ayasofya’da Bir Gece- daha okumuştum. Kitapları okurken beni içine çeken bir şeyler var. Gerek yazma tarzı gerek üslubu gerekse konusu olsun hepsi birbirini tamamlayıp ortaya harika eserler çıkarıyor. Bu sayıda bahsedeceğim eser ve onun dışındaki üçü –Endülüs’te Bir Hafta, Saray’da Bir Yıl, Ayasofya’da Bir Gece- tarihi kitap olarak da düşünülebilir. Tarihten sıkıcı bahsetmeyerek, öz bilgiler vererek, ya bir tarihi eseri anlatıyor ya da geçmişte yaşanan olayları ele alıyor. Tabii eserlerinde genelde tarihi ele almasının sebebi yazarımızın “Koç Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü”nden mezun olması olarak düşünülebilir. Şimdi ise kitabımızın içeriğinden bahsedelim. Kitap arkeolojik bir kazıda bulunan ilginç bir el motifinin hikâyesine dayanıyor. Bu motifin hikâyesi yıllarca Saltuklu Beyliğine hükümdarlık yapmış Mama Hatun’un çeşitli entrikalarla zindana atılması sonucu ana karakterimiz Mahsima Hatun’un çok sevdiği ve saygı duyduğu hükümdarını kurtarmak için Işık Ülkesine doğru yolculuğu ile başlıyor. Mahsima Hatun’un bir de yol arkadaşı var. Onun da en az Mahsima Hatun’unki kadar kötü bir hikâyesi var. Özellikle yazarın kitaplarında kadının gücünden bahsetmesi, kadınları kendisinden güçsüz gören erkeklere karşı olan tepkiler, Mahsima Hatun’un o cengâverliği ve kılıcı layığıyla kullanması okurken beni çok etkiledi. Sizin de bu kitabı ve diğer üç kitabı –Endülüs’te Bir Hafta, Sarayda Bir Yıl, Ayasofya’da Bir Gece- okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum. Şimdiden okuyacaklara keyifli okumalar. Rüzgara Fısıldayan Kadınlar K İ T A P Ö N E R İ S İ G a m z e K A N D U M A N Rana DEMİRİZ 23


Genel olarak İngiltere, Hindistan, Pakistan ve Avustralya‘da rağbet gören bir spor olmasına rağmen Türkiye’de bu sporu yapan kişi sayısı oldukça az. Yapan kişi sayısının yanında haberdar olan kişi sayısı da bu civarlarda. Ancak insanlarımızın bu spordan haberi olduğu sürece bu sayının artacağını düşünüyoruz. İki takım arasında on birerli toplam 22 kişinin karşılaştığı kriket oyunu, popülerlik kazanması ile spor dalı niteliği kazanmıştır. Her oyuncunun elinde bulunan kriket sopaları, kriket oyununa özgü olan küçük ve sert topun karşı takımın kalesine gönderilerek sayı kazanılması amaçlanan bir spor dalıdır. 96 cm uzunluğuna sahip olan sopaların yanı sıra, toplar deri kumaşlar ile kaplanmıştır. Uluslararasında oynanan kriket karşılaşmalarında esas alınan üç ana kriket oyun formatı bulunmaktadır. İnnings adı verilen etaplara ayrılan kriket karşılaşmaları, ilk çıktığı yıllarda belli bir süreye bağlanmadığı için yaklaşık 5 gün süren kriket müsabakalarına rastlanılmıştır. Kriket tarihçesi 16.yüzyıllarda İngiltere de ortaya çıkan bu spor ülkenin güneyinde oynanıyordu. Kuzeyinin uzun süre bu spordan haberi olmadı. Kriket önce kuzeyine ardından imparatorluk zamanında Britanya sömürgelerinde de görüldü. Hoşa giden ve eğlenceli bir spor olmasından kaynaklı hızla yayıldı. Bu hızlı yayılma sonucu spor dalı kategorisine girdi. Dünya’nın siyasi durumundan dolayı uzun süre imparatorluk dışına çıkamayan oyun ilk kez başka ülkede 1850 yılında görülmüştür. KRİKET 24 İ c l a l Ç E T İ N S P O R


Kriket nasıl oynanır? Kriket hokeye benzer şekilde oynanır. Hatta bazı kaynaklarda kriket hokey olarak da geçer. Bir sopa ve bir top yardımıyla oynanan oyun 20 metrelik saha içinde oynanır. Oval bir sahada karşı karşıya gelen oyunculardan sahanın bir ucunda bulunan atıcı topu diğer uçtaki vurucuya atar. Oyundaki amaç topu karşı takımın kalesine atmaktır. Bunun için hızlı ve sürekli yer değiştiriyor olması gerek. Kriket kuralları nasıl belirleniyor? Kriket sporuna dair gerek görülen bazı kural değişiklikleri, kriket sporuna ait resmi bir kuruluşun olmamasından dolayı, Marylabone Cricket Club adı verilen kuruluş tarafından kural değişikliği kararları verilmektedir. Ancak uluslararası müsabakalarda yönetmeliklerde kurallarda etkili olabiliyor. Şu an 40 kural resmi olarak kabul edilmiş durumda bu kuralların 4’ü hakemleri ve oyuncuları yakından ilgilendiriyor. Gelmiş geçmiş en iyi kriketçilerden Donald Bradman Kriket test maçlardaki inanılmaz 99.94 koşu ortalaması, bütün ana sporlardaki ortalamaların en etkileyicisidir. bu ortalamayı futbola çevirmeye çalışırsak maç başı 1,5 golden fazlaya , basketbola çevirmeye çalışırsak , maç başı 43 sayı üzerine denk gelir, tüm zamanların en iyi oyuncusu Michael Jordan’ın 30 sayı ortalamayla oynadığı düşünülürse Bradma'nın kalibresi daha net anlaşılabilir. Avustalya'da , doğduğu ev müze haline getirilen efsanevi bir oyuncudur. Bu efsanevi oyuncu 1908 yılında dünyaya gelip 2001 yılında gözlerini bu dünyaya, efsanevi kariyerine kapamıştır. 25


3 yumurta 1 su bardağı toz şeker Yarım su bardağı un 200 gr tereyağı 250 gr bitter çikolata 1 paket vanilya MALZEMELER Hazırlanışı 1-) 3 adet yumurtayı 1 su bardağı şekerle beyazlaşıp macun kıvamı alıncaya kadar çırpalım.(Bu önemli bir aşama eğer az çırparsak içerisine yeteri kadar hava hapsedemez, bu da kekimizin kabarmasını engeller.) 2-) Küçük bir tencere alalım. 200 gr’lık tereyağımızı eritelim ve üzerine bitter çikolatamızı da ekleyelim, güzelce eritelim. 3-) Eriyen çikolata karışımımızı çırptığımız yumurtanın üzerine yavaş yavaş ekleyelim.(Çikolatayı yumurtanın üzerine yavaş yavaş eklememizin sebebi yumurtanın sıcak çikolata tarafından pişmesini engellemek, bu yüzden bir yandan karıştırıp bir yandan ekleyelim.) 4-) Şimdi kuru malzemeleri ekleme vakti. Yarım su bardağı unu ve 1 paket vanilyayı eleyerek harcımızın içine koyalım ve unu yavaş yavaş kenarlarından karıştıralım.(Kuru malzemeleri eleyerek eklememizin sebebi pürüzsüz bir kıvam elde etmektir. Unu kenarlarından karıştırarak ve yavaş yavaş dağıtmamızın sebebi ise hava kabarcıklarını yok etmemek.) 5-) Mükemmel kıvamlı browniemizi yağlı kağıt serdiğimiz tepsimize güzelce dağıtıyoruz. 6-) Bu aşama sizin hayal gücünüze kalmış. Brownienizi istediğiniz gibi süsleyin. İster arasına beyaz çikolata ister üzerine fındık, ceviz, fıstık koyun. İsterseniz koymayın. Ne yaparsanız yapın brownie her haliyle güzel. 7-) Şimdi browniemizi fırına atıyoruz. Üzeri ince bir kabuk tutana kadar bekliyoruz.(Kendi istediğiniz kıvama göre az ya da çok pişirebilirsiniz.) 8-) Şimdi en güzel aşamadayız, tadım vakti! Afiyet olsun! S E Ç İ L M İ Ş L E Z Z E T L E R F a t m a Ş u r a Y A L Ç I N BROWNİE Herkese merhaba! bu aykİ sayımızda yİne muhteşem bİr tarİflekarşınızdayız. Üzerİndekİ İnce kabuk, İçİnİnakışkankıvamı, bİtter çİkolata İlekek hamurunun uyumu... İştekarşınızda BROWNİE 26


TÜRK KÜLTÜRÜNDE KIŞ VE YENİ YIL AYAZ ATA Ayaz ata; Türk, Altay ve orta Asya mitolojilerinde soğuk tanrı olarak anılmaktadır. Ayaz Han kimi görüşlere göre Ayas Han ile aynı kişi olarak da bilinir. Ay ışığından yaratılmıştır. Soğuk havayı ve kışı getirmesiyle bilinir. Ülker burcunun 7 yaldızı göğün alt deliğidir, Ayaz Ata oradan üfler ve soğuk hava yeryüzüne gelir, böylece kış mevsimi başlamış olur. Ayaz ata, tüm Türk coğrafyasında yakıcı soğuk anlamına gelir. Ay'ın gökte rahatlıkla görüldüğü açık havalarda meydana geldiği için de Ay Tanrısı (veya ona bağlı Ayas Han) tarafından gönderildiği düşünülmüştür. Kimi Türk topluluklarında kışın soğukta ortaya çıkan ve kimsesizlere, açlara yardım eden bilge bir kimsedir. Kazaklarda kışın karşılanması ile ilgili olarak Soğumbası isimli bir eğlence bulunmaktadır. İlk karın yağması ve ilk soğuğun vurması ile kutlanan bayramdır. Bu bayramla bir ilgisi olması da muhtemeldir. NARDUGAN BAYRAMI Nardugan, İslamiyet öncesi Orta Asya ve Anadolu topraklarında yaşamış olan Türklerde ve Sümerlerde kutlanılan yeni yıl bayramıdır. Her sene geleneksel olarak 22 Aralıktan sonra ayın ilk dolunay şeklini almasıyla kutlanır. Eski Türklerin inanışına göre gece ve gündüz sürekli savaş hâlindedir, en uzun gece 21 Aralıktır; o günden sonra geceler kısalır, gündüzler uzamaya başlar. Ay takviminin kullanıldığı bu dönemden sonra çıkan ilk dolunay yeni bir yılın ilk günüdür. Nardugan bayramının nasıl ortaya çıktığı tam olarak bilinmemektedir. Nardugan kelimesi, Moğol dilinde anlamı güneş olan “nar” kelimesi ile Türk dilinde ise doğmak anlamına gelen “Tugan” kelimesinin birleşmesiyle oluşmuş bir kelimedir. Tatarlar bu bayram için “Koyaş Tuğa” yani “Güneş Doğan” terimini kullanmıştır. 27 L u m i è r e M İ T O L O J İ


Bazı rivayetlere göre 21 Aralıkta, Ayaz Ata yeryüzüne inermiş ve uzun bir savaşın ardından gündüz geceyi yenermiş. Bu tarihten sonra günler gecelerden daha uzun olmaya başladığı için Nardugan bayramı kutlanırmış. Nardugan bayramında dünyanın tam ortasında bulunduğuna inanılan akçam ağacı (hayat ağacı) süslenir, tüm aile bir araya gelir, et yerler ve kımız içerlermiş. NOEL VE NARDUGAN Noel Bayramı biçimsel ve uygulama özellikleriyle eski Türklerin yeniden doğuş bayramı olarak kutladıkları Nardugan bayramına çok benzemektedir. Noel kavramı, günümüzde bazı Müslümanlar tarafından da yılbaşı eğlencesi olarak kutlanılmakta ve resmî tatil olarak kabul edilmektedir. Noelde olduğu gibi sofralarda (anlamını Türkleri ezmek olduğunu bilinmeden) hindi hazırlanarak çeşitli eğlenceler düzenlenmekte ve çam ağaçları süslenmektedir. Ancak Hristiyanlardan farklı olarak dinî bir amaç değil, eski yılın biterek yeni yılın karşılanması bahanesi ardına sığınılarak kutlanmaktadır. Geçmişe bakıldığında bu geleneksel kutlama aslında Türk kültüründe var olan ama zamanla kaybedilmiş Nardugan kutlamalarıyla benzerlik gösterse de İslamiyet sonrası Türkler tarafından ortadan kaldırıldığı ve günümüzde ise böyle bir kültürel mirasın varlığı söz konusu olmadığı için yılbaşı veya Noel, Müslüman Türkler tarafından kutlanmamaktadır. 28


Dogu Türkistanli Bir Genç Kiz Muhlise MUHAMMED Muhlise: Ben Muhlise Muhammed. Doğu Türkistanlıyım. Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencisiyim. Suğra: Kaç yıldır Türkiye'desiniz? Muhlise: 2017'den beri. Suğra: Peki Türkiye'ye kiminle beraber geldiniz? Muhlise: Tek başıma geldim. Burada bir akrabamız vardı, ailem oradan buraya gönderdi beni. Suğra: Peki Doğu Türkistan’da bir zorluk yaşadınız da mı buraya gelmeye karar verdiniz yoksa okumak mıydı amacınız? Muhlise: O zamanlar küçük olduğum için neyin ne olduğunu tam olarak farkında değildim. Ama ailem beni orada okutmak, orada yetiştirmek istemiyordu. Ayrıca, orada sürekli akrabalarımızı tutukluyorlardı. Şu an benim olduğum yaşta olan ablalar vardı, onları da götürmüşlerdi. Muhlise: Bir amcam vardı, onun da yalnızca karısı kalmıştı. Onun diğer çocuklarını, benim diğer beş-altı kuzenimi de, götürmeye başladılar. Daha sonra ailem bunları karşısında panikledi, beni merkeze gönderdiler. Buranın İstanbul'u gibi bir yerdi merkez. Oradan da Türkiye’ye geldim. Z e y n e p S u ğr a A K Ç İ N R Ö P O R T A J 29


Suğra: Türkiye’ye geldiğinizde ne gibi zorluklar yaşadınız? Muhlise: Aslında çok zorluk yaşadım, ilk geldiğim zamanlarda ailemle irtibatım tamamen kesildi. İlk altı ay ailemi görememek beni psikolojikmen çok etkiledi. Kimseyle konuşmadım, kendimi yanında kaldığım akrabamın evine kapattım. Muhlise: Beni dışarı çıkarmak, bu durumdan biraz da olsa uzaklaştırmak istiyorlardı ama ben dışarıya çıkmak istemiyordum. Daha sonra bir göz hastalığına yakalandım, ameliyat oldum. Muhlise: Yani çok zor alıştım buraya, benim için çok zor bir süreçti. Bir matematik öğretmenim vardı, o bana çok yardımcı olmuştu. Daha sonra sınava girdim, biraz fırlatılıp atılmış gibi olmuştum. Muhlise: Ama daha sonra toparladım kendimi yavaş yavaş. Şu an ise iyiyim, kendi ayaklarım üzerinde durabiliyorum. Zişan: Peki şu an ailenizle iletişime geçebiliyor musunuz? Muhlise: Buraya geldikten iki ay sonra irtibat kuramamaya başladım ailemle. Şuanda da iletişim kuramıyorum. Suğra: Doğu Türkistan’da çocukluğunuz nasıl geçti, yani hatırladığınız kadarıyla? Muhlise: Çocukluğum çok güzel geçmişti. Biz bir mahallede yaşıyorduk, o mahallede herkes akrabaydı. Uzun bir yol düşünün, bir baştan bir başa hepsi akraba ve akraba çocuklarıydı. Onlarla oynayarak geçti çocukluğum. Muhlise: Benim çocukluğum çok güzel geçti yani. Suğra: Peki orada okul hayatınız nasıldı? Muhlise: Çok disiplinli bir okulda okudum. Sabah saat sekizde ders başlıyor, akşam saat beşte ders bitiyordu. Burası gibi değildi yani. 30


Zişan: Öğretmenleriniz peki, Uygur Türk’ü müydü yoksa Çinli miydi? Muhlise: O zamanlar Tarih ve Edebiyat öğretmenlerimiz vardı, Uygur Türkü’ydüler. Şu an ise Uygurcayı kaldırmışlar. Şimdiki çocuklar yalnızca Çinceyi görüyor. Bizim zamanımızda Uygurca’yı öğretirlerdi, gramerleri öğretirlerdi... Muhlise: Şu an mesela, her yerde Çince konuşuluyor. Çünkü devlet dilimiz Çince , Uygurca’yı yalnızca ailesinden öğrenebiliyorlar artık. Muhlise: Orada pek çok şey zordu, oruç zamanlarında bize üç öğün yemek verirlerdi. Ve onu yememiz için başımızda beklerlerdi. Allah affetsin, biz de yutmak zorunda kalırdık. Daha sonra dua ederdik, kabul olsun orucumuz diye. Üç öğün yemek yiyip oruç tutuyorduk açıkçası. Suğra: Ailenizden hapishaneye gidenler, orada işkence görenler var mıydı peki? Muhlise: Var, ben buraya gelmeden önce abimi kampa almışlar, ortanca abimi. Oradan ne zaman çıkacağın belli değil, yani orada bir sene de kalabilirsin, altı ay da kalabilirsin... Hatta çok daha uzun süre orada tutulabilirsin, belli değil yani süresi. Muhlise: Orada bir toplama kampı bir de eğitim kampı var. Abim toplama kampındaymış, annem de eğitim kampındaymış. Beni buraya gönderdiği için annemi o kampa almışlar. Suğra: Bu eğitim kamplarını ben biraz araştırdım, “Eğitim veriyoruz” gibi bir algı oluşturmaya çalışıyorlarmış ama işçi gibi çalıştırıyorlarmış kampa aldıkları kişileri. Muhlise: Aslında toplama kampında öyle. Toplama kampından eğitim saatleriniz oluyor, istedikleri alanda size eğitim veriyorlar. Muhlise: Mesela diyelim ki, sana telefon tamir etmeyi öğretecek(Suğra’yı kastediyor) Muhlise: Sana halı örmeyi öğretecek(Zişan’ı kastediyor) Muhlise: Sana da giysi dikmeyi öğretecek, terziliği yani(Şevval’i kastediyor) Muhlise: Bunu öne sürerek herkesi fabrikada çalıştırıyorlar. 31


Muhlise: Eğitim kampında da, muhtarlığa gidiyorsun her sabah saat sekizde. Erkek kadın fark etmez; oraları süpürüyorsun, çay getirip götürüyorsun, hizmet ediyorsun. O kampta bulunan herkes, sırayla günlük olarak yatılı olarak hizmet ediyor muhtarlıkta. Suğra: Müslümanların evlerine birer Çin’li koyduklarını duyduk haberlerde, doğru mu? Muhlise: Evet, doğru. “Akrabalaştırma Politikası” olarak geçiyor. Zişan: Sizin evinize de koydular mı? Muhlise: Buraya gelmeden önce öyle bir şey olmamıştı, ama daha sonrası hakkında bir bilgim yok. Muhlise: Ama arkadaşımın evine böyle birini koyma kararı verilmiş. Bazı Çinliler hoşnut olmuyormuş, titiz olanlar. Bazıları da gidip gidip evlerde kalıyorlarmış. Muhlise: İşte arkadaşımın evine gönderilen kişi de titiz biriymiş.Onlara kaldığını, güzel vakit geçirdiğini söylemiş ama kalmamış. Suğra: Mesela ben böyle bir röportaj yapacağımı söylüyorum arkadaşlarıma, “Böyle bir şey mi varmış?” diyorlar. Sizce gerektiği kadar biliniyor mu bu zulüm? Muhlise: Hayır, gerektiği kadar bilinmiyor. Örneğin okulumda herkes nereli olduğumu soruyordu, Doğu Türkistanlı olduğumu söyleyince kimse bilmiyordu ama Çin’e bağlı olduğunu söyleyince herkes anlıyordu. “Ben kimim, ben Çin’den gelmiş bir insanım.” Olarak algılıyorlar beni. Suğra: Ne zamandan beri bu zulüm görülüyor Doğu Türkistan’da? Muhlise: Galiba hep vardı, sadece biz ona alıştırıldığımız için pek dikkat etmiyorduk. Ayrımcılık vardı, Çin’in önünden bir suçluymuşuz gibi geçerdik falan... Hep vardı yani, son zamanlarda ise çok arttı. Dayanılmayacak kadar arttı hem de. Suğra: Şu anda hiçbir ülke buna tepki göstermiyor. Muhlise: Hayır, göstermiyor. Gösterselerdi böyle olmazdı. Suğra: Bu Çin’in gücünden mi kaynaklı? Muhlise: Evet, Çin’in gücünden kaynaklı. Ben şimdi size bu röportajı veriyorum ama ne sınıfımdan birine ne de başkasına “Orada zulüm var” demek istemiyorum. Dinliyorlar, oradan kalkıyorlar ve bitiyor onlar için. En önemlisi de herkes sanki duygu sömürüsü yapıyormuşum gibi davranıyor. 32


Muhlise: Ben “Zulüm gören kız” olarak değil “ Muhlise” olarak tanınmak istiyorum artık. O yüzden uzun zaman önce bıraktım bu konu hakkında konuşmayı. Mesela geçenlerde biri sordu Doğu Türkistanlı olmama rağmen, “Memleketine tatilde dönüyor musun?” diye. “Evet, dönerim belki. ” deyip geçiştirdim. Suğra: Sizce bu zulümün yapılmasında, ülkenin Müslüman olmasının bir etkisi var mı? Muhlise: Onun da etkisi var, toplumun Türk olmasının çok daha fazla etkisi var.Türkler başkaldırmayı da sever ya, öyle bir millet olmamızın da etkisi var. Muhlise: Şu an çok güzel ele geçirdiler, politikasını çok güzel uygulamış Çin. Gençler şu an yozlaştırılıyor, amaçlarına ulaştılar yani. Türklerin de Çinliden bir farkı kalmamış yani. Suğra: Çinlilerin amacı Doğu Türkistanlıları da Çinlileştirmek mi? Muhlise: Orada elli altı millet var. Elli altı milleti de böyle susturarak, zulüm göstererek ele geçirmeye çalışıyorlar. Çin’in o politikası herkesi alt ediyor yani... Yani evet, amaçları bu. Zişan: Peki bizim şu an, bireysel olarak yapabileceğimiz bir şey var mı? Muhlise: Ben de bilmiyorum, ben bile doğru dürüst bilmiyorum. Bu kadar duyarlı olmanız çok güzel bir şey, bunun için teşekkür ederiz. Güzel bir insan olarak yetişmeniz, hep böyle bilinçli kalmanız, böyle bir dünyada kendinizi temiz tutmanız olabilir. Doğu Türkistanlı olarak değil bir insan olarak, bu yaşıma gelene kadarki tecrübelerime dayanarak söylüyorum bunları. Muhlise: Ben memleketime gitmek, orada insanları tedavi etmek, güzel bir doktor olmak istiyorum. Ama bu olmuyorsa, burası da benim ikinci evim, burayı yeşillendirmek de benim görevim, sizin göreviniz. Muhlise: Her şey kötü olabilir, herkes kötü olabilir ama bunlar bizim de kötü olacağımız anlamına gelmiyor. Onların arasından kendimizi çekip alabilmek de çok büyük bir başarı. Size önerim, kendinizi tüm bu kötü şeylerden soyutlayıp tertemiz tutabilmeniz. 33


SULAR VE SABAH Sular sarardı, yüzün perde perde solmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta. O akşamın ki senin, bir sabâhımın yanı olsa, Sabahlarım kararır. Gelme, başka çâresi yoksa. O akşamın ve de akşamların da gelmeyecek Lâd. Üzülme sen ki o nâs’ül-cehil de bilmeyecek Lâd. Sabâhı belki de akşâmı görmeyiz ama Yâ Lâd. O son sabâh ya da akşamda sen de ol ki benim Lâd. Divist neved, sana aşık ki Yâfesî, o zamanda. Senin o sevgi ü sevdân ki Yâfesi, bu zamanda S İ Z D E N G E L E N L E R Yafesi Lügatçe: Nâs’ül-cehil : Câhil insan Divist neved : 29 34


SEN DE YAZILARINI, ŞİİRLERİNİ VE RESİMLERİNİ BİZİMLE PAYLAŞMAK İSTER MİSİN? Mail hesabımız: [email protected] İnstagram hesabımız: tobb_fen_berceste_dergisi 35


KAYNAKÇA 1. Ajducović, M. (1998). Displaced adolescents in Croatia: Sources of stress and posttraumatic stress reaction. Adolescence, 33(129), 209- 217. 2. Almqvist, K. ve Brandell-Forsberg, M. (1995). Iranian refugee children in Sweden: Effects of organized violence and forced migration on preschool children. American Journal of Orthopsychiatry, 65(2), 225- 237. 3. Almqvist, K. ve Brandell-Forsberg, M. (1997). Refugee children in Sweden: post-traumatic stress disorder in Iranian preschool children exposed to organized violence. Child Abuse and Neglect, 21(4), 351-366. 4. American Psychiatric Association (2000). Diagnostic and statistical manual of psychiatric disorders (4. baskı). Washington DC: APA. 5. American Academy of Child and Adolescent Psychiatry (1998). Practice parameters for the assessment and treatment of posttraumatic stress disorder in children and adolescents. Journal of the American Academy of Child and Adolescence Psychiatry, 37(10 Supply), 4-26. 6. Banyard, V. L., Englund, D. W. ve Rozelle, D. (2001). Parenting the traumatized child: attending to the needs of nonoffending caregivers of traumatized children. Psychotherapy, 38(1), 74- 87. 7. Barenbaum, J., Ruchkin, V. ve Schwab-Stone, M. (2004). The psychological aspects of children exposed to war: practice and policy initiatives. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 45(1), 41-62. 8. Bebeklerin (0-3 yaş) Deprem sonrası gereksinimleri broşürü. (1999). Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları A.B.D., Bebek Birimi yayını. Ankara Üniversitesi, Ankara. 9. Berger, R., Pat-Horenczyk, G. ve Gelkopf, M. (2007). Schoolbased intervention for prevention and treatment of elementarystudents’ terror-related distress in Israel: A quasi-randomized controlled trial. Journal of Traumatic Stress, 20(4), 541- 551. 10. Bradach, K. M. C. ve Jordan, J. R. (1995). Long-term effects of a family history of traumatic death on adolescent individuation. Death Studies, 19(4), 315- 336. 11. Caffo, E. ve Belaise, C. (2003). Psychological aspects of traumatic injury in children and adolescents. Child and Adolescent Psychiatric Clinics of North America, 12,493-535. 12. Coates, S. ve Schechter, D. (2004). Preschoolers traumatic stress post-9/11: Relational and developmental perspectives. The Psychiatric Clinics of North America, 27, 473-489. 13. Desivilya, H. S., Gal, R. ve Ayalon, O. (1996). Extent of victimization, traumatic stress symptoms, and adjustment of terrorist assault survivors: A long-term follow-up. Journal of Traumatic Stress, 9(4), 881-889. 14. Donovan, D. M. ve McIntyre, D. (1990). Healing the hurt child. New York: W. W. Norton and Company. 15. Dybdahl, R. (2001). Children and mothers in war: An outcome study of a psychosocial intervention program. Child Development, 72(4), 1214-1230. 16. Dyregrov, A. (1997). The process in psychological debriefi ngs. Journal of Traumatic Stress, 10(4), 589- 605. 17. Dyregrov, A. (2000). Çocuk, kayıplar ve yas: Yetişkinler için el kitabı. (G. Güvenç, Çev.). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları. 18. Dyregrov, A., Gjestad, R. ve Raundalen, M. (2002). Children exposed to warfare: A longitudinal study. Journal of Traumatic Stress, 15(1), 59-68. 19. Dyregrov, A., Gupta, L., Gjestad, R. ve Mukanoheli, E. (2000). Trauma exposure and psycholog 20. Dyregrov, A., Gupta, L., Gjestad, R. ve Mukanoheli, E. (2000). Trauma exposure and psychological reactions to genocide among Rwandan children. Journal of Traumatic Stress, 13(1), 3-21. 21. Erden, G. (2000). Çocuklara yönelik afet sonrası müdahaleler. Türk Psikoloji Yazıları, 3(5), 49-61. 22. Erden, G. (2000). Çocuklara yönelik afet sonrası müdahaleler. Türk Psikoloji Yazıları, 3(5), 49-61. 23. Flynn, T. M. (1984). Age, sex, intelligence, and parents’ occupation and the moral development of the preschool child. Journal of Psychology, 117(2), 251-255 24. Goenjian, A. K., Walling, D., Steinberg, A.M., Karayan, I., Najarian, L. M. ve Pynoos, R. A. (2005). Prospective study of posttraumatic stress and depressive reactions among treated and untreated adolescents 5 years after a catastrophic disaster. American Journal of Psychiatry, 162, 2302-2308 25. Geldard, K. ve Geldard, D. (1999). Counselling children: A practical introduction. London: SAGE Publications. 26. Gordon, J. S., Staples, J. K., Blyta, A. ve Bytyqi, M. (2004). Treatment of post traumatic stress disorder in postwar Kosovo high school students using mind-body skills groups: A pilot study. Journal of Traumatic Stress, 17, 143-147. 27. Graham-Bermann, S. A. ve Seng, J. S. (2005). Violence exposure and traumatic stress symptoms as additional predictors of health problems in high-risk children. Journal of Pediatrics, 146, 349-354. 28. Gupta, L., ve Zimmer, C. (2008). Psychosocial interventions for war affected children in Sierra Leone. British Journal of Psychiatry, 192, 212-216. 29. Harris, D. A. (baskıda). The paradox of expressing speechless terror: ritual liminality in the creative arts therapies’ treatment of posttraumatic distress. The Arts in Psychotherapy. 30. Harris, D. A. (2007). Dance / movement therapy approaches to fostering resilience and recovery among African adolescent torture survivors. Torture, 17, 134-155. 31. Husain, S. A., Nair, J., Holcomb, W., Reid, J. C., Vargas, V. Savaşın Ardından Çocuk ve Ergenler 13 ve Nair, S. S. (1998). Stress reactions of children and adolescents in war and siege conditions. The American Journal of Psychiatry, 155(12), 1718-1719. 32. Jones, L. (2002). Adolescent understanding of political violence and psychological well-being: A qualitative study from Bosnia Herzegovina. Social Science and Medicine, 55(8), 1351-1371. 33. Kar, N. ve Bastia, B. K. (2006). Post-traumatic stress disorder, depression and generalized anxiety disorder in adolescents after a natural disaster: A study of comorbidity. Clinical Practice and Epidemiology in Mental Health, 2, 17. 34. Keyser, J. L., Seelaus, K. ve Kahn, G. B. (2000). Children of trauma and loss: Their treatment in group psychotherapy. R. H. Klein ve V. L. Schermer, (Ed.), Group psychotherapy for psychological trauma. New York: The Guildford Press. 35. Khamis, V. (2005). Post-traumatic stress disorder among school age Palestinian children. Child Abuse and Neglect, 29(1), 81-95. 36


1. Kienzler, H. (2008). Debating war trauma and post-traumatic stress disorder (PTSD) in an interdisciplinary arena. Social Science and Medicine, 67(2), 218-227. 2. Koplewicz, H. S., Vogel, J. M., Solanto, M. V., Morrissey, R., F., Alonso, C. M., Abikoff, H., Gallagher, R. ve Novick, R. M. (2002). Child and parent response to the 1993 World Trade Center bombing. Journal of Traumatic Stress, 15(1), 77-85. 3. Luby, J. L., Belden, A. C., Pautsch, J., Si, X. ve Spitznagel, E. (2009). The clinical signifi cance of preschool depression: impairment in functioning and clinical markers of the disorder. Journal of Affective Disorders, 112(1-3), 111- 119. 4. Macy, R. (1999). Öğretmenler ve sosyal hizmet uzmanları için okullarda kullanılmak üzere klinik olaylarda stresle başa çıkma klavuzu. Boston: Bergen Kriz Merkezi 5. McCloskey, L. A. ve Southwick, K. (1996). Psychosocial problems in refugee children exposed to war. Pediatrics, 97(3), 394-397. 6. Pat-Horenczyk, R., Abramovitz, R., Peled, O., Brom, D., Daie, A. ve Chemtob, C. M. (2007). Adolescent exposure to recurrent terrorism in Israel: Posttraumatic distress and functional impairment. American Journal of Orthopsychiatry, 77(1), 76-85 7. Pat-Horenczyk, R., Peled, O., Miron, T., Brom, D., Villa, Y. ve Chemtob, C. M. (2007). Risk-taking behaviors among Israeli adolescents exposed to recurrent terrorism: provoking danger under continuous threat. The American Journal of Psychiatry, 164(1), 66-72. 8. Perry, B. D. (bt). Coping with traumatic events: terrorist attacks in the United States (Special comments for parents and caregivers). 23 Şubat 2009, http://www.childtrauma.org/ CTAMATERIALS/Traumatic_events_caregivers.asp 9. Pfefferbaum, B., Nixon, S. J., Tivis, R. D., Doughty, D. E., Pynoos, R. S., Gurwitch, R. H. ve Foy, D. W. (2001). Television exposure in children after a terrorist incident. Psychiatry, 64(3), 202-211. 10. Plunkett, M. C. B. ve Southall, D. P. (1998). War and children. Archive of Disease in Childhood, 78(1), 72-77. 11. Qouta, S., Punamaki, R. L. ve El Sarraj, E. (2003). Prevalence and determinants of PTSD among Palestinian children exposed to military violence. European Child and Adolescent Psychiatry, 12(6), 265-272. 12. Qouta, S., Raija-Leena, P. ve El Sarraj, E. (2008). Child development and family mental health in war and military violence: the Palestinian experience. International Journal of Behavioral Development, 32(4), 310-321. 13. Rousseau, C., Drapeau, A. ve Rahimi, S. (2003). The complexity of trauma response: A 4-year followup of adolescent Cambodian Refugees. Child Abuse and Neglect, 27(11), 1277-1290. 14. Smith, P., Perrin, S., Yule, W., Hacam, B. ve Stuvland, R. (2002). War exposure among children from BosniaHercegovina: Psychological adjustment in a community sample. Journal of Traumatic Stress, 15(2), 147-156. 15. Stein, B., Comer, D., Gardner, W. ve Kelleher, K. (1999). Prospective study of displaced children’s symptoms in War time Bosnia. Social Psychiatry and Psychiatric Epidemiology, 34(9), 464-469. 16. Terr, L. C. (1983). Chowchilla revisited: The effects of psychic trauma four years after a school-bus kidnapping. American Journal of Psychiatry, 140, 1543-1550. 17. Thabet, A. A. M., Abed, Y. ve Vostanis, P. (2004). Comorbidity of PTSD and depression among refugee children during war confl ict. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 45(3), 533-542. 18. Thabet, A. A., Tawahina, A. A., Sarraj, E. E. ve Vostanis, P. (2008). Exposure to war trauma and PTSD among parents and children in Gaza Strip. European Child and Adolescent Psychiatry, 17(4), 191-199. 19. Thabet, A. A. M. ve Vostanis, P. (1999). Post-traumatic stress reactions in children of war. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 40(3), 385-391. 20. Thabet, A. A. ve Vostanis, P. (2000). Post traumatic stress disorder reactions in children of war: A longitudinal study. Child Abuse and Neglect, 24(2), 291-298. 21. Thabet, A. A., Vostanis, P. ve Karim, K. (2005). Group crisis intervention for children during ongoing war confl ict. European Child and Adolescent Psychiatry, 14(5), 262-269. 22. Walton, J. R., Nuttall, R. L. ve Nuttall, E. V. (1997). The impact of war on the mental health of children: A Salvadoran study. Child Abuse and Neglect, 21(8), 737-749. 23. Wolmer, L., Laor, N., Dedeoglu, C., Siev, J. ve Yazgan, Y. (2005). Teacher-mediated intervention after disaster: a controlled three-year follow-up of children’s functioning. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 46(11), 1161-1168. 24. Yılmaz, B. ve Gökler, I. (2004). Travma psikolojisi eğitim notları. Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları 25. Young, B. H., Ford, J. D., Ruzek, J. I., Friedman, M. J. ve Gusman, F. D. (1998). Disaster mental health services: A guide book for clinicians and administrators. Vermont: Employee Education System. 26. Yule, W., Bolton, D., Udwin, O., Boyle, S., O’Ryan, D. ve Nurrish, J. (2000)..The long-term psychological effects of a disaster experienced in adolescence: I: The incidence and course of PTSD. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 41(4), 503-511. 27. Yule (2002). Alleviating the effects of war and displacement on children. Traumatology, 8(3), 160- 180. 28. Yule, W., Perrin, S. ve Smith, P. (1999). Post-traumatic stress reactions in children and adolescents. W. Yule, (Ed.), Post-traumatic stress disorders: Concepts and therapy. Chichester: John Wiley & Sons Ltd. 29. Zahr, L. K. (1996). Effects of war on the behavior of Lebanese preschool children: Infl uence of home environment and family functioning. American Journal of Orthopsychiatry, 66(3), 401-408. 30.Aryol, Hakan (2022). İslamiyet Öncesi Türk Gelenekleri: Nardugan Bayramı Örneği, Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2022/20, s. 64-69. İnternet Siteleri 1. https://www.psikolog.org.tr/tr/yayinlar/dergiler/1031828/tpy1301996120090000m000134 pdf Türk Psikoloji Yazıları, Aralık 2009, 12 (24), 1-13 2. https://1000kitap.com/kitap/ruzgara-fisildayan-kadinlar--323879/incelemeler 3.https://www.ranademiriz.com.tr/tr/biyografi/ 4.http://www.natro.com/ 5.http://www.linkedin.com/ 6.http://www.kaspersky.com/ 37


Görsel kaynakça 1)https://img.kitapci.com.tr/ruzgara-fisildayan-kadinlar-genclik-kitaplari-genc-timas-ranademiriz-39256-15-B.jpg 2)https://64.media.tumblr.com/815e7b9b744f803215f5ce6cc3f8fec0/tumblr_oc3l360WQp1 ux8fmeo1_1280.jpg 3)https://i.pinimg.com/564x/7f/86/06/7f86068a866f645fc75c2b7cb0dcabff.jpg 4)https://www.google.com/imgres?imgurl=https://content.magnumphotos.com/wpcontent/uploads/2016/05/cortex/par112125-teaser-storybig.jpg&imgrefurl=https://www.magnumphotos.com/newsroom/robert-capa-israel-1948- 1950/&tbnid=hRe7UxQmVTB-UM&vet=1&docid=6-Ih0Kb-zq-jYM&w=959&h=704&hl=enUS&source=sh/x/im 5)https://dusunbil.com/wp-content/uploads/2018/07/Children-In-War.jpg 6)https://global.unitednations.entermediadb.net/assets/mediadb/services/module/asset/ downloads/preset/assets/2014/07/19625/image770x420cropped.jpg 7)https://images.app.goo.gl/5TziGkRF5r4RCoPS9 8)https://tr.pinterest.com/pin/763993524309838562/ 9)https://www.nkfu.com/wp-content/uploads/2015/08/iskelet-cicegi-1.jpg 10)https://tr.pinterest.com/pin/783907878909252270/ 11)https://static.republika.co.id/uploads/images/inpicture_slide/film-avatar-2-meriliscuplikan-resmi_220510082209-275.jpeg 12)https://www.agridahaber.com/images/album/60_1.jpg 13)https://a.travel-assets.com/findyours-php/viewfinder/images/res70/292000/292113- Jerusalem-And-Vicinity.jpg 14)https://imgs.stargazete.com/imgsdisk/2022/04/16/israil-oldurmeye-devam-ed-298_2- 41.jpg 15)https://lumiere-a.akamaihd.net/v1/images/nt_avatar2_88_b672e73c.jpeg 16)https://pin.it/4ytkDcv 17)https://pin.it/3joggSz 18)https://pin.it/4td1FJn 19)https://pin.it/7I2YBQW 20)https://ih1.redbubble.net/image.2315099873.9291/flat,750x,075,fpad,750x1000,f8f8f8.jpg 21)https://pin.it/7EcY4oG 22)https://pin.it/1ObwCaS 23)https://pin.it/6GPWB0j 24)https://pin.it/BqDPX94 25)https://pin.it/3uR35sl 26)https://pin.it/4QbNzdV 27)https://pin.it/1zj9vIC 38


AralıkTanıtım SayımızI Henüz Okumadın mı? Bu QRkodu İle hemen ulaş! BERCESTE TOBB FEN LİSESİ E-DERGİ


BERCESTE TOBB FEN LİSESİ E-DERGİ


Get in touch

Social

© Copyright 2013 - 2024 MYDOKUMENT.COM - All rights reserved.